ISSN 1308-8483

ŞAKA GİBİ
Periskop   

Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 3.4.2012    


ŞAKA GİBİ


18 Mart 2012.

Birkaç gönüllünün bir yıl kadar önce başlattığı bir girişim, Uluslar arası bir hareketin parçası oldu. Üstelik bu hareketin yetkilileri bizzat Foça’ya gelerek ne olup bittiğini yerinde gördüler.

Pazarı gezdiler. Gerenköy fasulyesinden yapılmış kuru fasulye ile pilav yediler. Halis Foça yoğurdunu kaşıkladılar yanında.

Sonra Kokoloz’a geçtiler. Başkanın İstanbul’daki Foça Balık restoranlarının sahibiyle tavla oynadığı tahta masanın bir yanında çaylarını yudumladılar. Sorduğumuz sorulara samimi yanıtlar verdiler. Hem de nasıl. Ben İtalyan konuklara Türkçe sordum. Onlara Fransızca olarak aktarıldı. Cevaplar çokça Fransızca, birazda İngilizce olarak geri döndü.

Bu işe emek verenler, bir yılda yaptıklarını anlattılar. Kendilerini anlattılar fotoğraflarla, görüntülerle.

Kokolozdan sonra Volkan Sucukçu’nun bağındaydık. Top dağı ile Hilmi dağı arasında bir vadide. 3000 yıllık geçmişi olan Foça Karası üzümlerinin hayat bulduğu yerde.

Burnumuzun dibinde bilmediğimiz neler varmış meğer. “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur”un resmini yapmak isteyenlerin gidip görmesi gereken yer burası. Bayram Deresinden ip gibi gelen billur görünümlü suyun kıyıcığında yamaçlara traverten gibi dizimli asmalar. Ve o eseri bilgisiyle, sevgisiyle, emeğini harmanlayarak ve tam anlamıyla dişiyle tırnağıyla çalışarak vücuda getiren Volkan Sucukçu. Yıllarını denizciliğe verdikten sonra toprağa sarılmış. Foçanın Karası’ndan, Sultaniyesinden şaraplar üretmiş. Avrupa’nın birçok ülkesinden yılın büyük bölümünde davetler alan. Oralara gidip buraları anlatan Volkan Sucukçu. Küçük ama pek kullanışlı kulübesinin önüne yaptığı çardakta ağırladı konukları. Sonra sazı bir eline aldı ki. Öyle akıcı bir İngilizce ile Foça’yı, Foçalıları, dünyanın o burnu kaf dağında Fransızlarının; ilkçağlardaki yapısıyla inşa edilen ve o ilkel koşullarla deniz yolculuğu yaparak Foçalıların kurduğu Marsilya’ya ulaşan Kybele’yi memleketlerindeki kindar Ermenilere nasıl yaktırdıklarını anlattı. Üzümü, şarabı anlattı. Evde yapılan ekmeği, peyniri, kurulan zeytini ikram etti. Şarapları; şarap tadım uzmanı Piero Sardo’yu mest etti.

Akşam oldu. Sardo ile Rumiz İtalya’ya dönmeden müjdeyi verdiler. Foça “Yerel Pazarı” zaten “Yeryüzü Pazarı” olmuş. Biz gönlü Foça’yla yananlar haberleri uçurduk. Ertesi gün gazeteler manşetler attı. Ulusal kanallar haberlerinde geçtiler. Canlı yayınlara bağlanıldı, Foça’nın köylüsünün, küçük üreticisinin, radikanın, kuzu kulağının, mantarının, keçi peynirinin, zeytinyağının, zeytininin, sabununun, şarabının görüntüleri eşliğinde “Yeryüzü Pazarı” anlatıldı.

Ertesi hafta 25 Mart’ta şenlik devam etti. Duyan gelenler güzel şeyler gördüler. Büyük Başkan Kocaoğlu pazardaydı. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak Lavantalı Kurabiye tezgahının başında alışveriş yapıyordu. Gazeteler televizyonlar yine Foça’dan Pazar’dan bahsediyorlardı.

Sonraki haftaya bir televizyon kanalı özel görüntüler, röportajlar istedi. Hazırlık yaptık. Pazara gittik. Foça Zeytindalı lideri Gül Girişmen tesadüf kent dışındaydı. Pazar son iki hafta kurulduğu yerde değildi.

1 Nisan’dı. Nisan’ın biri. Kasten yapılmıştı sanki. Yeryüzü, postanenin arkasına gönderilmişti. Tezgahlar, çekilme zahmetinde bulunulmamış bir sürü arabanın arasında kurulmuştu. Adam gibi bir kare düzgün görüntü alınacak bir köşe yoktu. Bunu acaba can düşmanlarımız mı yapmıştı. İstanbul’dan geldiğini söyleyen bir aile şaşkın bakıyordu. Çarpılmıştı.

Foça “Yeryüzü Pazarı” iki hafta üst üste tavan yapmış, 1 Nisan’da dibe vurmuştu. Bu payeyi almak için harcanan emek sıfırlanmıştı. Üstelik bir hafta önce Büyükşehir Belediye Başkanımız hediye kabul etmemiş, ama Foça otlarıyla evde yapılmış böreklerden yemişti. “Her türlü desteği vereceğim”demişti.

İyi ki Piero ile Michelle bu hafta burada değildi. Bu bir 1 Nisan şakasıdır desek te inanmazlardı. Onlar bir sürü zahmeti bir kalemde sıfırladığmızı görmeye dayanamazlardı.

Foça’nın Küçük Yerel Pazarı şimdiden büyük işler yaptı. Onu silip süpürmek değil, elinden tutup büyütmek gerek.

Hadi bu hafta mazeretimiz 1 Nisan olsun. Şaka olsun. Ve de son olsun.

Önümüzdeki haftadan itibaren meraklıları, aralarında Lezzet Ustalarıyla gelecekler. Fotoğraf makinaları, kameralar çalışacak.

Mümin Aga’nın bahçesinden getirdikleriyle dopdolu tezgahının sağındaki solundaki arabaların organik olduğunu, en fazla 40 kilometre uzaktan geldiğini, satıcısının aynı zamanda üreticisi olduğunu, arabanın serada değil, mevsiminde hayvan gübresiyle takviye edilmiş Foça toprağında üretildiğini kimselere izah edemeyiz.

Pazar’ın da “Yeryüzü””Gökyüzü” filan gibi bir şeyi kalmaz bu görünümüyle…

Yol yakınken hatadan dönelim. Gerçek bir Yeryüzü Pazarı görmeye gelenlere Foça’ya yakışanı gösterelim.

Her hafta önemli birileri gelecekmiş gibi özenli olmalı Pazar yeri. Puanlı örtüleriyle tezgahlar dizi dizi.

Tanıtsın derken “Yeryüzü”ne rezil etmesin bizi…

1 Nisan’daki halimi?

Unut gitsin.

Şaka gibi…


Seyfi GÜL




Okunma: 1249









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)