ISSN 1308-8483

MEMLEKET-İ HARİKA
Çenesuyu   

Ahmet Zeki YEŞİL    
  Yayın Tarihi: 18.8.2011    


MEMLEKET-İ HARİKA


Türk gezi edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Evliya Çelebi’nin kendisi gibi gezgin olan yeğeni Abuzer Çelebi, “Memleket-i Harika” isimli eserinde sözünü ettiği memleketi ve başından geçenleri şöyle anlatmaktadır:

Memleket-i Harika, şimdiye değin gördüğüm en güzel diyar olup, burada hem şarkın hem de garbın özelliklerini görmek mümkündü. Yabancılar buranın havasına ve suyuna ve dahi göbek atan hatunlarına bayılmakta idiler. Turist hurilere “Fıstık, lokum” deyu ad takılmakta ve dahi çok iyi muamele yapılmaktaydı. İş bu nedenle, bu diyara gelen turistler, memleketin ahlakını bozduğu gerekçesiyle defe’aten tecavüze uğradıklarından bir daha gelmemekteydi. Memleket-i Harika’da hoş bir gelişme zuhur eylemişti. Bilkülliye yemiş yemiş de şey edememiş gibi gelişmiş bir diyardı. Burada “Yok” yoktu. Amma velakin, bu durum cümle alem için geçerli değildi. Mesela, çalışmak zorunda olmayan ademoğullarına “Ne var, ne yok?” deyu sorsanız, “Hiiç, iyilik sağlık” deyü karşılık verirlerdi. Anlaşılan, Cenab-ı Hakk bunları fakirlere göz kulak olmaları için yaratmış olup, büyük bir yükten kurtulmuştu. Yolda yürümekteyken yürür gezer bir alet yanımda durmuştu. Aleti yürüten adem “Hemen atla bey baba” deyüp, Abuzer kulunu işbu garip icadın içine tıkmıştı. Böylece rüzgar misali bir seyr- ü sefer eyledikten sonra sürücü, “Geldik bey baba” deyüp beş akçe talep etmişti. Abuzer kulunda beş akçe mevcut olmadığından “Çok değil mi?” deyü sormuştum. Sürücü “ Çok olur mu? Beş dakika önce benzine zam geldi” deyüp beklemiş, beş akçenin mevcut olmadığını anlayınca da ana avrat dümdüz edip gitmişti. Bilahare, hangi muhite geldiğimi tespit etmeye çalışırken, tecrübe eyledim ki bu yürür gezer alet dolanıp dolanıp aynı yere gelirdi...

Ne garipdir ki, burada ademoğulları karanlıkta kafa kafaya vermiş “Ziya gelecek mi, gelmeyecek mi?“ deyü fal bakmaktaydılar. “Bu ne hal?” deyü sual eyleyecekken ademler içlerini döktüler. Dediler ki, “Ağam, burada ziyanın ne zaman geleceği belli değildir. Belki senin hatırına gelir” Böylece anladım ki, Memleket- İ Harika’ da ademoğullarının her yıl iki milyon adet artmasının nedeni karanlıktır. Nihayet beklediğimiz ziya gelip ortalık ışıldadığında, fırsattan istifade kıllı ayaklarımı gösterip kaybolan pabuçlarımı sual eylemek istedim. Ademler bu kez abdest almak istediğimi zannedip; “Kusura kalma ağam. Suyumuz akmıyor. Kadı Efendiye ve dahi su nazırına defe’ at ile başvurduk. Amma velakin derdimize derman bulamadık” dediler. Bu esnada, bir taraftan da resimli bir cama bakar idik. Dinlediğimiz gazeller ve dahi seyrettiğimiz afet-i devranlar yüzünden bir hoş olduk.

Allah günahlarımı affetsin ki, bu ademlerin dertlerine derman olacağıma dair söz vermiş idim. Söyledim ki; “Derdinizi Padışah-ı Şehriyari’ ye açıp derman olacağım”. Onlar da , “Allah senden razı olsun ancak, bu kılıkla olmaz” deyüp, don gömlek kalıncaya dek bütün giysilerini Abuzer kuluna verdiler. Üstlendiğim görev nedeni ile pek sevildim. Bunun işareti olarak madalyalar ve dahi şiltler aldım. Tecrübe eyledim ki, Memleket-i Harika’ da madalya ve dahi şilt vermek ve dahi almak usul olmuştu. Toplanan giysilerin miktar-ı kafiyi aşması nedeniyle, eskiler alıp satan adem gibi günlerce gezip fazlalıkları alacak bir yetkili aradım. O oraya, bu buraya gönderip elimde giysilerin bulunduğu çuvallar ile ortada kalmış iken, iki zabıta kollarıma girmiş ve “Bre kafir Sen de utanma arlanma yok mu? Kaç zamandır seni kollarız!” demiş idiler. İş bu nedenle kendimi mahpus damında bulmuştum. Şimdi cezamı çekmek için beklemekteyim. Allah’ın izniyle en kısa zamanda yeni diyarlara koyulacağım...

(Kısaltılarak alınmıştır)

Ahmet Zeki YEŞİL




Okunma: 1473









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)