ISSN 1308-8483

HUNİLİ KRAL
Çenesuyu   

Ahmet Zeki YEŞİL    
  Yayın Tarihi: 23.7.2011    


HUNİLİ KRAL


Ülkenin birinde iyi kalpli bir kral yaşarmış. İyi kalpli kral, bir gün aniden ölmüş. Kralı çok seven halk, üzüntüsünden kahrolmuş. Kırk gün, kırk gece süren yastan sonra ülkede “Kim kral olacak?” sorusu akla gelmiş. Ana kraliçe “Oğlum kral olacak” diyerek soruyu yanıtlamış. Bu sözler halk arasında şaşkınlık yaratmış. Bir deli nasıl memleket yönetir? Kralın aksakallı akıl danışmanları, “Nasıl olsa ülke idaresi bize kalır” diyerek bu duruma sessiz kalmış. Ve görkemli bir törenle deli oğlanın başına krallık tacı takılmış. Ancak, deli oğlan başındaki tacı beğenmeyip bir huni istemiş. Çaresiz, emir yerine getirilmiş. Deli oğlan aynaya kendine bakıp gülmüş. Sonra da “Siz de kafanıza birer huni takın. Hep beraber gülüp oynayalım” diyerek bir emir daha vermiş. Ana kraliçe, aksakallı akıl danışmanlarını “Oğlum hevesini alınca hunileri çıkarıp atarız” diyerek rahatlatmış. Ertesi gün ise sarayda bir Hunici Başı görev yapmaya başlamış. Hunilerden huni beğenen Aksakallı akıl danışmanları, Hunili Kral ve ana kraliçe hep birlikte gülüp oynamaya başlamışlar.

Sarayda, bir türlü sona ermeyen eğlencenin sesi dışarıya kadar yayılınca, ülkeyi savunan ordunun başındaki komutan meraklanmış. Merakını gidermek amacıyla Hunili Kral’ın huzuruna çıkmış. Hunili Kral, eğlencenin kesilmesine neden olduğu için komutana kızmış. Eğlenceye katılmasını istemiş. Komutan, bu emre karşı çıkınca hapse atılmış. Sarayın sakinleri, başlarında değerli taşlarla süslü altın kaplamalı hunileriyle eğlenirken, memleketin her yanında hunicilik önemli bir meslek haline gelmiş. Ancak halk, bu duruma bir anlam veremiyor ve “Bizim karnımız aç. Bu hunileri kim alacak?” diye soruyormuş. Ürettikleri huniler ellerinde kalan huniciler ise, dertlerini anlatmak üzere sarayın yolunu tutmuş. Sarayda onları Hunici Başı karşılamış. Hunici Başı “Sattığınız her huniden benim payıma bir küçük altın düşerse, yüce kralımızdan sizin için izin alırım” demiş. Huniciler bu şartı kabul edince de konuyu Hunili Krala açmış. “Yüce kralımız, Huni takmak ve göbek atmak en temel haktır. Emredin herkesin bir hunisi olsun” demiş. Hunili Kral, hak vermiş.

Huniciler memleketlerine dönmüş. Vatandaşın ise huni almaya gönlü yokmuş. Durum böyle olunca huniciler, Huni takıp oynamayan kişileri ihbar edip, hapse attırmışlar. “Kralın emrine komutan bile karşı koyamadı. Siz de kimsiniz?” diyerek, gözdağı vermişler. Zamanla hapse atılanların sayısı arttıkça, huni takıp oynayanlar çoğalmış. Bu arada, hokkabazlar ve köçekler “Bize burada iş kalmadı” diyerek, ülkeyi terk etmiş. Huni satışlarından hem Hunici Başı, hem de huniciler çok memnun ve mutluymuş. O kadar ki, Aksakallı akıl danışmanları mutluluğun sırrını merak etmiş. Bir gün Hunici Başını kenara çekip; “Kaç zamandır birlikte çalıp, birlikte oynuyoruz. Sendeki hanlar hamamlar bizde neden yok?” diye sormuşlar.

Hunici Başı, “Niyetim kralımı memnun etmekti. Merak etmeyin, sizin için elimden geleni yapacağım” demiş. Bu söz, Aksakallı akıl danışmanlarının hoşuna gitmiş. Ancak, Hunici Başı’nın sonraki sözleri biraz değişikmiş. “Huni takıp oynamaktan çevremize baktığımız yok. Düşmanlarımızın bu halimize bakarak planlar yaptığını duydunuz mu?” diye sormuş. Aksakallı akıl danışmanları, Hunici Başı’nın aklından bir şeytanlık geçtiğini düşünmüş. İçlerinden biri “Kralımızdan memleketi denetlemesini isteyebiliriz. Dost, düşman herkes hunili halkımızın mutluluğunu görsün” demiş. Bu görüş herkesin aklına yatmış. Aksakallı akıl danışmanları, vakit kaybetmeden Hunili Kral’ın huzuruna çıkmış. O’na, halkın mutluluğunu yerinde görmesi ve aynı zamanda düşmana bir mesaj vermesi gerektiğini anlatmış. Hunili Kral, zor da olsa bu öneriyi kabul etmiş.

Ve nihayet gün gelmiş insanlar emir gereği başlarında huni sokaklara dökülmüş. Verilen komutlarla gülmüş, göbek atmış. Sonunda Hunili Kral, mutlu bir şekilde halkın önüne çıkmış. Elleri havada alkış tutan halk, Hunili Kral’ın hareketlerine göre bir sağa bir sola salınıyormuş. Hunili Kral kalabalığın arasından geçerek, ortasında büyük bir huni olan meydana kadar yürümüş. Halk, yine aldığı komutla çılgınca alkışlamış. Ancak, bu sırada Hunili Kral bir şey fark etmiş. Yanındaki Aksakallı akıl danışmanlarına usulca sormuş: “Bu ne biçim mutluluk, çocukların yüzü gülmüyor?” Aksakallı akıl danışmanları bu soruya cevap verememiş. Büyüklerin zoraki alkış ve gülüşleri çocukların mutsuzluğunu gizleyememiş. Hunili Kral bu duruma çok kızmış. Kendisine en yakın çocuğa doğru yönelerek, bağırmış: “Gülsene çocuk!”… Çocuk, ani bir hareketle başındaki huniyi çıkarıp var gücüyle Hunili Kral’a fırlatmış. Herkes çok şaşırmış, donmuş kalmış. Bir sessizlik olmuş. Ardından diğer çocuklar başlarındaki hunileri çıkarıp bir bir havaya fırlatmaya başlamış. O dakika, çocukların bu davranışı büyükleri cesaretlendirmiş. Bir tane, bir tane daha derken gökyüzünde renk renk, çeşit çeşit huni uçuşmaya başlamış…

(Kısaltılarak alınmıştır)

Ahmet Zeki YEŞİL




Okunma: 1604









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)