ISSN 1308-8483

FREUD VE FELSEFE III
Büyük Ayı'nın Soluk Yıldızı   

Oğuz ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 12.4.2011    


FREUD VE FELSEFE III


Freud’un Toplum Teorisi [Devam]

Freud’un psikanaliz öğretisi bugün artık psikolojinin doruk noktası diye değerlendirilmiyor; örneğin Freud’un Nirvana ilkesi, yani içtepilerimizin bir dinginlik durumuna ulaşmak için çaba göstermesi, yapılan birçok deneyle çürütülmüştür. Psişik aygıtımız dışlandığı zaman düş gördüğümüzü öne süren Freud’un bu savı, aslında tam tersi durumda düş gördüğümüzün kanıtlanmasıyla son bulmuştur. Psikozların temelini, metabolizma bozukluklarının oluşturduğuna dair varsayımın kesinlik kazanmasıyla Freud’un psikozlar teorisi de değerini kaybetmeye başlamıştır. Özellikle, tedavi edilmeden azalan nevrozlar oranının artmasıyla, Freud’un nevrozlar teorisinin bilimselliği konusunda kuşkular doğmuştur.

Revizyonist akımlardan ve görüşlerden birçoğu Freudçuluğa ya da günümüzdeki biçimiyle Yeni-Freudçuluğa dayanır. Psikanalitik revizyonizm, bilimsel öğretinin Freud’la tamamlanması gerektiğini öne sürer, çünkü bu öğreti güya insan teorisinden yoksundur, ama psikanaliz bunu içerir. Bu yüzden, diyalektik materyalizmin bilim açısından tamamlanması sorununa kısaca değinmekte yarar var:

1.Bir öğreti, ele aldığı nesne [konu] için önemli şeyleri incelemiyor ya da içermiyorsa, tamamlanması gerekir.

2.Özgün nesneye [konuya] ait olmayan tamamlamalar gereksizdir.

3.Kendi içlerinde uyum sağlamayan eklemeler de aynı şekilde gereksizdir.

“Tamamlanma ihtiyacı”na dair bu üç kriter aslında Pozitivistlerden alınmıştır ve bu nedenle gerçeklik kriteri olarak sadece mantıksal çelişkisizliği [“kendi içinde uyumluluğu”] içerir. Ancak gerçekliğe dair yanlış bir imgenin kendi içinde çelişkisiz olması da mümkündür. Çelişkisiz oluş, nesnenin doğru bir yansısını garantilemez; ama bir öğretiyi tamamlama olasılığı için zorunlu bir koşuldur. Bu durumda yukarıdakilere dördüncü bir kriter ekleme zorunluluğu doğar:

4.Kendi içlerinde uyumlu olan, ama ilgili olduğu nesneyle uyum sağlamayan tamamlamalar, yani nesneyi yanlış yansıtan ya da hiç yansıtmayan tamamlamalar da aynı şekilde gereksizdir.

Bu durumda, bilimsel öğretinin nesnesi ve psikanalizin bu nesneye ait olup olmadığı kısaca gözden geçirilmelidir: Bilimsel öğretiyi oluşturan öğeler, felsefe olarak diyalektik-tarihsel maddecilik, ekonomi-politik ve bilimsel toplumculuktur. Öte yandan diyalektik-maddeci öğreti, bir bilim olarak bu nesneyle ilgili her yeni bilgiye açık olmalıdır; ama bu tür bilgileri olduğu gibi almak ve evetlemek anlamında değil, felsefi genelleştirme biçimleri içinde işleyerek benimsemelidir.

Psikoloji, tıpkı fizik, biyoloji, matematik gibi özgün bir bilim dalıdır, bu nedenle bilimsel öğretiyi oluşturan öğeler arasına giremez. Psikoloji, bilincimizdeki yansıtma sürecinin nesnel yasalarını meydana çıkarabildiği ölçüde bilgi teorisi alanına yaklaşır.

Bireysel bilinç, kendinden önce varolan, hazır bir dünyada oluşur. Bu durum toplumsal bilinç için de geçerlidir. Toplumun maddi alt yapısınca belirlenen siyasal, felsefi, dinsel, sanatsal vs gibi düşünce biçimleri bireysel bilinç tarafından değil, bireysel bilinç toplumsal varlık ve toplumsal bilinç tarafından belirlenir. Bilimsel olmayan bir psikoloji, ilkesel-teorik önermeler öne sürdüğü zaman yanılgıya düşer. Bilimsel bir felsefe ile tekil bilimler arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Ama tekil-somut bilimlerce benimsenen malzemenin, felsefe için karakteristik olan genelleştirme aşamasına ulaştığını iddia etmek, felsefeye pozitivist görüş açısından yaklaşmaktır. Tekil bilimlere dair böyle bir malzeme felsefe olmaktan henüz çok uzaktır.

Oğuz ÖZÜGÜL
oguzozugul@hotmail.com



Okunma: 1233









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)