ISSN 1308-8483

Bir Sözcüktür Anıları Dillendiren
Siyaz'ın Yedinci Katı   

Nurdan ÇAKIR TEZGİN    
  Yayın Tarihi: 9.6.2007    


Bir Sözcüktür Anıları Dillendiren


Mudanya'ya ilişkin anılarımın arasında, Burgaz'ın yüzülebilen denizi (Güzelyalı) ve Kumyaka köyü'nün zeytinli yamaçları ilk anımsayabildiklerimdir. Trilye, Eşkel ve Karacabey Boğazı'na kadar uzansa da anılar, Burgaz üzerinden Kurşunlu köyüne ulaşmak ayrı bir serüvendi 70'li yıllarda, çünkü çocuktum...

Zeytin ağaçlarının arasına kurulmuş çadır ve barakalardan ibaret geçici yazlık köyleri merakla seyrettiğim, hatta o barakaları masal evi niyetine süslediğim düşlerim geliyor aklıma.

Çocuktum o vakitler, bir iki hafta kadar konakladığımız pansiyonların verdiği coşkuyu bütün bir yaza yayar, sanki koskoca yazı denizle iç içe geçirmiş gibi keyiflenirdim. Tatil Köyü kavramının henüz bilinmediği, memur şehirlilerin tabiatla olma isteğiyle oluşturdukları salaş çadır evleriydi o masalımsı düşlerimin çıkış noktası. Kimi zaman günübirlik gidilen deniz kenarlarından, akşam olunca dönmek istemez, sahil boyu uzanan sarılı, yeşilli Alman çadırlarının ve şirin barakaların içine süzülüp kayboluvermek isterdim...

Kaldığımız pansiyonun arkasındaki zeytinlikte koşturup oynarken yırtılan mayomun kocaman deliklerine aldırmadan öylece giriverirdim denize. Denizden çıkarken daha da genişleyen mayo yırtıklarının suyla gevşemesi komik görüntüler meydana getirdiğinden doğruca zeytinliğe koşardım, annemin tutttuğu havluyu yetersiz bulup çocuk utanmalarımın en ciddi haliyle anneme kök söktürürdüm. Zaten kısıtlı olan aile bütçelerimiz birden fazla mayo satın almamıza engeldi, annemin diktiği bol ve rüküş hilkat garibesi bikini bozuntularını giymek zorunda kalışlarımı hiç unutmuyorum...

Zeytin ağaçlarının, diğer meyvesiz ağaçlardan farkı yoktu benim için. Ha akasya, ha kavak, meşe! Hepsi de meyvesiz!!! Aynı yaştaki arkadaşlarımla meyve ağacı, en çok da erik ağacı peşinde koştuğumuz o upuzun yaz tatilleri çocukluğumun...

Çok bildik, çok kanıksanmış zeytin ağaçlarını her yerde görmekten daha doğal bir şey yoktu ki o yıllarda! Bursa'dan çıkıp anne memleketim Muğla- Fethiye'ye giderken bile sağlı sollu zeytin ormanlarını seyrederdik bütün Ege boyunca. Bursa'nın sahil yamaçları zaten zeytin ağacı kaplıydı, zeytin ekili yamaçlara tek tük yapılan inşaatlar nedeniyle homurdanırdı büyüklerimiz. Daha o zamanlarda bile kaygılanılırdı Mudanya ve Gemlik'in betonlaşmasına...

Annem, Akdeniz'in iri çekirdekli zeytinini (dedemlerin dağdaki bakımsız zeytin ağaçlarının zeytini) pek beğenmezdi. Evlenip Bursa'ya gelin gidince Mudanya ve Gemlik zeytiniyle tanışan annem her nedense, Fethiye'ye giderken rahmetli dedeme birer kavanoz siyah ve yeşil zeytin götürürdü! (İyi kalite zeytinle hava atardı galiba) Ah bir de zeytinyağın kıymetini bileydi annem! Yine çocuktum bir gün babam eve 4-5 teneke zeytinyağıyla gelmişti. İş yaptığı filanca kimseler kendi özel yağlarından getirmişler çok ucuza, tanıdık işi... Annem tenekeleri açıp da has sızmalarla karşılaşınca, "kokuyor bu yağlar ağır olur yemekte kullanamam ben bu yağı" demişti. Zavallı babam, "hanım bu yağ çok özel yağ, has yağ" dese de mümkünü yok yağlar kokuyor bir kere!

O sene bizim bütün komşular bayram yapmışlardı mahallecek. Annem mahalleye dağıtmış kovalarla güzelim yağları. Daha sonraları aklı başına gelip damağı zeytinyağına alışınca, kafasını vurmuş ah o dağıttığım tenekeler diye ama nafile. Bu öykü bizim ailede zeytinyağı bahsi açıldıkça mutlaka anlatılır.

İleri görüşlüymüş büyükler, 35-40 yıl önce farkedilen fakat bir türlü önlenemeyen betonlaşma ve zeytin ağaçlarından mahrumlaşma serüveni belki de çook daha öncelere uzanıyor! Bursa'nın bütün kıyı şeridinde öne çıkan zeytin ağaçları, içteki bereketli Bursa Ovası ve Uludağ yamaçlarına uzandıkça seyrekleşir, yerini üzüm, şeftali, incir, badem ve kestane ağaçlarına bırakır. En azından eskiden öyleydi! Atatürk Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına denk düşen tren yolları ve trenli yıllar birçok eski Bursalının anı mirasıdır yeni nesillere!

Mudanya'dan Bursa'ya gitmek önemli bir yolculukmuş o tarihlerde. Zeytinli ve bademli yamaçlardan, üzüm bağı ve sebze bahçelerinden geçen tren yolu, o dönemin yavaş giden trenleriyle öylesine uzarmış ki, şimdilerde 20 dakikalık Bursa - Mudanya yolu, o zamanlarda trenle 4 - 5 saat sürermiş ve insanlar o uzun yaz günlerinde sıcağın da etkisiyle bir güzel uyku çekerlermiş kompartmanlarda. Bursa'nın dışındaki ilk köylerden biri olan Bademli Köyü'ne gelince, birbirlerini uyandırırlarmış. "Uyan uyan Bademli'ye geldik" diye... Bursa'yı trensizleştiren Demokrat Parti iktidarının asfalt yol yapma hevesi ve otomobil merakı sayesinde, eski Bursalılar treni daima bir nostalji olarak anımsarlar. Özlemle anılan bir nostalji...

Umarım, kutsal zeytin ağaçları için benzer nostalji sözcüklerini kullanacak nesilleri, bu dünyaya getirmemişizdir.

Mudanya'nın Bademli köyü, yarım asırlık bir süreçte bademsizleşip ademleşmeyi seçen kentsoylu ademoğullarıyla dopdolu bir seçkinler semti olmuştur! Yemyeşil bereketli yamaçlar şimdi beton yapılara bıraktılar topraklarını ve tabi su kaynaklarını da. Mudanya tepelerindeki zeytinliklerini müteahhitlere betonlaşmak üzere veren köylünün kentli olmaya ne kadar özendiği, bugünkü manzarayla açıklanabilir. Kentli ve paralı...

Belki bir süre sonra şöyle bir üçleme türeyecek:

Kentli, paralı ve susuz

Zeytinsiz ve ekmeksiz.

Aç ve susuz.



Nurdan ÇAKIR TEZGİN




Okunma: 4069









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)