ISSN 1308-8483

Salah Birsel’in “Kahveler Kitabı”
Siyaz'ın Yedinci Katı   

Nurdan ÇAKIR TEZGİN    
  Yayın Tarihi: 28.9.2014    


Salah Birsel’in “Kahveler Kitabı”



Söz etmek bugüne kısmetmiş. Başucu kitapları vardır insanın, başucu lâfın gelişi evin her köşesindedir onlar, mutfağınızın, oturma odanızın, çalışma odanızın ve en önemlisi tuvalet banyonuzun bir kenarındadırlar. Nereye gitseniz elinizde gezerler. Bazen sadece iki paragraf okur bırakırsınız, acele işiniz vardır! Bazen de, kitabı neredeyse yarılayacak kadar ilerlemiş olursunuz bir sandalye ucunda.

Ve pek çokturlar. Yıldan yıla, aydan aya değişse de içerikleri hep çokturlar… Bir konu hakkında okumaya dalmışsanız, o konunun tüm erişebildiğiniz kitaplarını toplamışsınızdır yamacınıza.
Salah Birsel’in “Kahveler Kitabı”nın arka kapak sayfası iyice eskiyip koparak ayakucuma düşmeseydi, yine de bu satırları yazar mıydım? Yazardım yazar, günü gelirdi elbet bir gün. Çünkü Salah Birsel’i oldum olası sevdim… Başucu kitaplarımdan olan “Kahveler Kitabı” en sevdiğim kitabıdır. Ta 1975 yılından ilk baskısına sahibim. Sağolsun Turgay’ın imzalı kitabı, öylece duruyordu kitaplığımızın en ücra köşesinde, son ev taşımamızda yeniden bulup başucuma terfi ettirmiştim. Sürekli dokunup burkalamaktan yıprandı zahar. Bir de düşürmeseydim! Yıpranan kapağını okşarken onunla karnımdan konuşmuşum ki, bilmem kaçıncı kez yine “bir sayfa aç” oyunu oynadım. Her seferinde oynarım bu oyunu, bazen içerikteki konudan kendime bir hisse çıkarırım. Gençliğimde şiir kitapları için ne çok oynardık; “bir şiir dile ve aç” oyununu. Dilek tutmalar oyalanmanın türlü halleriydi, kitabın ortasında herhangi bir sayfadan dışarı fışkıracak taze umutlardı…

Gözlerimi kapadığımı da anımsıyorum, hatta kitabı ters yüz çevirip önü arkası belli olmayacak şekilde açardık dilek sayfamızı. Kitabın hangi sayfasında hangi şiirler var bilirdik o yüzden göz kapamak şarttı! Kitapseverdi bizim nesil. Kitapseviciydik. Öyle severdik ki, tıpkı sevdiğimizi kıskanır gibi sevgimizle hırpalardık. Birisi ödünç aldığında içimiz cız eder, acaba istemeden geri getirecek mi diye tasalanırdık ki, şimdi de çok farklı olduğum söylenemez! Sakınırım her birini dış seslerden. Halbuki, kitapların okunması için mutlaka paylaşılması taraftarıyım! Ne yârdan, ne serden.

Yırtılan kitap kapağından özür dilercesine kapadım gözlerimi ve gelişigüzel açtığım yerden okuyorum.

Kahveler Kitabı sayfa: 85 / Salah Birsel

“Yeşiltulumba’da kahvehaneler fık fık kaynar. Karşılıklı sıra halindeki bu kahvelerin en ünlüleri Giritli Necati Efendi Kıraathanesi, Dilküşa Kıraathanesi ve Çavuşun Kahvesi’dir. Yazın püfür püfür eser. Çavuş’un Kahvesi’nde kahve kallavi fincanlarla içilir. Bir de Yeşiltulumba Kahvehanesi vardır. Bu da ötekiler gibi yaz, kış işler. Bahçesini bir de demir parmaklık çevirir. Ünlü Kara Ahmet Pehlivan bu kahvede ölmüştür. İngiliz ressam Warwick Goble’un bu kahveyi belirleyen bir suluboyası vardır. Meydandaki kahvelerin önüne yazın iskemle atılır. Buralarda kalabalıktan oturulacak yer bulunmaz.

Yer bulamayanlar Laleli Hamamı’nın tam karşısındaki Çukurçeşme Tulumbacı Kahvehanesi’nde yada yine Çukurçeşme’deki Taşhan Kahvehanesi’nde yada Koska’da Azmi Bey Kıraathanesi’nde de bir kez bahtlarını denerler. Olmazsa gerisin geriye dönüp Aksaray’a sığınırlar.

Şehzadebaşı kahvelerinden dışarı çıkmayan Ahmet Rasim gençliğinde daha çok Aksaray kahvelerindedir. Bunların adını pek açıklamayan Ahmet Rasim bir gün buradaki kahvelerden birinde otururken Rıdvan Paşa’nın babası Deli Nizhet’in, cigarası bitince birden tabakasını kapıp öyle bir bağırdığını yazar ki Ahmet Rasim utancından kendini dışarı zor atar. Aksaray’ın tanınmış kahveleri arasında İhsan Bey Kıraathanesi vardır. Oğlanlar Dergâhının hemen yanındadır. Merkez Kıraathanesi ise Tramvay istasyonundadır. Aksaray caddesi’ndeki Kuşçu Arif’in Kahvesi ile Gizlice Evliya Sokağı’nın tam karşısındaki Odabaşı Kahvesi de ünlenmiştir.”


Bu kitap için kahveler üzerine yazılmış en güzel kitap deme cüretini göstermek istiyorum. Hoş, diğerlerini yeterince biliyor muyum? Kendi okuduklarım içinde diyeyim en iyisi. Yoksa “kahve” sözcüğü odaklı dünyalar dolusu kitap raflarda dizi dizi.

Salah Birsel, gençliği şair, yazar, ressam ve düşünürlerin müdavimi olduğu İstanbul'un edebiyat kahvelerinde geçmiş kendi çağının tanığı bir yazar. Kitapta bu kahvelerdeki anılarını, kahvenin dünyada ilk kullanılmaya başladığı zamanlara uzanarak Osmanlı İmparatorluğu dönemlerindeki bir serbest bırakılıp bir yasaklanmasına değin geçen süreçleri güzelce anlatmış. Hatta; Ondokuzuncu yüzyılda, Direklerarası, Mahmutpaşa Camii Avlusu, Divanyolu, Galata, Üsküdar, Aksaray, Haliç ve Kadıköy’deki Edebiyat Kahvelerinin yanı sıra Semai Kahveleri, Esrar Kahveleri, Meddah ve Karagöz Kahveleri’yle İstanbul’un belli başlı kahvelerini de işlemiş kitabında.

"Bizim deneme geleneğimizde, modern dönemin güçlü, yol açıcı örneğini Birsel kurmuştur" diyen Enis Batur’a hak vermemek elde değil. Yol açıcı olmak çok önemli. Çağın tanıklığı yetmiyor, o tanıklığı kayda geçirip geleceğe taşıyamadıktan sonra her anın tanığı olmuşsun ne gam! Kişisel tanıklıklar paylaşılmadıkça kötürümleşiyor, giderek yok oluyor. Bir kahve içimlik nice anı unutuluyor zamanla, kırk yıllık hatır ne ki!

Nurdan ÇAKIR TEZGİN




Okunma: 1766









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)