ISSN 1308-8483

Laf Ola, Harman Döne
  Yayın Tarihi: 18.4.2013    


Laf Ola, Harman Döne


“Koca, hiçbir zaman sevilen adamın kendisi olmayıp, ancak onun yerine konmuş bir benzeridir.”
Sigmund Freud


Sarı, kuru, çelimsiz bir dış görünüşü vardı Ali’nin. Kişiliği de vücudu gibi zayıftı.

“Boşayacağım bu alçak karıyı! Sürüm sürüm süründüreceğim. Dövdüm olmadı, sövdüm olmadı.”

Ali’nin çevresi yaşça başça büyük, sevilen sayılan büyükleri almış, deneyimli sözlerle Ali’yi yatıştırmaya çalışıyorlar, kendi yaşamlarından örnekler vererek, Ali’ye evlilik gerçeklerini anlatıyorlardı. “Bak Ali’ciğim hepimiz evliyiz. Hepimizin başından böyle olaylar geçti. Bir sürçmeyle atın başı kesilmez. Her şeyi tatlılıkla, güler yüzle oluşturmaya çalışmalıyız. Karşımızdaki de insan. Beşer şaşar değil mi? Önemli olan yanlışların farkına varıp yinelenmemesi. İleriki yıllarınızda karı-koca kavgalarınızı hatırlayıp birlikte güleceksiniz “Ne çocukluklar yapmışız” diye. Biz de fındık kabuğunu doldurmayacak şeyler için ne kavgalar koparmış ve ne dargınlıklar yaratmıştık.” Bu arada çaylar tazeleniyor. Biri Ali’ye sigara sunuyor, diğeri çakmağını uzatıyordu. Ali’de yumuşamış görünüyor, başıyla tasdikleyen tavırlarla dinliyordu büyüklerini. Büyükleri de hafız gibi dinleyen Ali’yi görünce habere anlatıyorlar saz âşıkları gibi biri sözü bıraktığında diğeri başlıyordu. “Evlilik kutsal bir kurumdur Ali’ciğim. Onu iyi muhafaza etmek lazımdır. Erkeğin hakları olduğu kadar kadının da hakları vardır. Kadın halı gibidir, dövdükçe güzelleşir filan denir ya, sen boş ver bu tozlanmış sözleri. Hem kardeşim, ben şahsen saymadığım kişiyi sevemem de. Karımı saygıdeğer bulmalıyım ki sevebilmeliyim. Dövdüğüm, sövdüğüm, aşağıladığım bir kadını nasıl sevebilirim? At binicisine göre kişnermiş. Kadın at değil ki kardeşim, o da ana kuzusu. Onun da arzuları istekleri var.”

Ali şimdi daha bir rahatlamış daha bir ilgiyle dinler olmuştu anlatılanları. Sözün bittiğini gören bir diğeri; o ana kadar kafasında topladıklarını anlatmaya başlamıştı bile. “Evliliğin amacı mutluluktur; Mutlulukta gökten zembille inmez. İnsanın kendinin kazanacağı bir şeydir. Evlilik karşılıklı hoşgörüye, özveriye dayanmalıdır. Birbirini sevmeyen, saymayan karı kocanın yaşamı cehennem azabından farksızdır. Karı koca birbirlerine darılacakları yerde oturup birbirlerini eleştirmelidirler. Ancak bu şekilde yanlışlıklarını düzeltip bir ortak yan bulabilir ve karşılıklı bir denge kurabilirler. “sen zort, ben zort, kim verecek öküze ot?” hesabı atıp tutmakla, esip kusmakla bu iş çözümlenmez. Çevremizde neler duyuyoruz; Yok efendim sabah kahvaltısını yatağına getirten kocalar, yok gecenin bir yarısında sarhoş halde eve gelipte karısını uykudan kaldırıp işkembe çorbası pişirtenler, sırf başkaları yapıyor diye özençle karısını dövenler, sövenler… daha neler neler… Geçenlerde birine eşimin sinirli oluşundan söz etmiştim. Bana ne dedi dersiniz. “kadının sinirlisi olmazmış. Nasıl olmaz diyecek oldum. İki tokat attın mı suratına sinir filan kalmaz demesin mi? Bununla da kalmadı “kadını önce döveceksin sonra yatırıp…” neyse daha fazlasını söylemek hem terbiyeme hem de ahlak anlayışıma sığmaz. Hangi devirde yaşıyoruz kardeşim. Kendimize eş mi aldık cariye mi? Adı üstünde hayat arkadaşı denmiş. İnsan arkadaşına böyle yapar mı? Adam masadaki sürahiden su koyup içememişte hanımına su ver dermiş. Ne bu despotluk kardeşim. Utanılacak tavırlarla öğünülüyor birde…”

Ali anlamış bakışlarla etrafına bakınıyor, birine “haklısın abi” diğerine “doğru söylüyorsun” bir başkasına da “çok doğru hiç bu açıdan bakmamıştım.” Gibisine inanmış, kabullenmiş yanıtlar veriyordu. O ana kadar söze karışmamış, saçları seyrelmiş, hafifçe göbekli bir başka kişi başladı konuşmaya “evliliğin temelinde cinsel ilişkilerin sağlamlığı yatar arkadaş. Bütün karı-koca kavgalarının özünde sağlıklı olmayan cinsel ilişkilerin payı vardır. Ne demiş kızın biri “yediğim soğan olsun sardığım civan olsun” Sonra samanlığın seyran olması nasıl olur? Ne sağlar bunu? İşte başkatip burada; anlatsın. Geçenlerde mahkemede bir boşanma davası varmış. Yargıç “kızım niçin boşanıyorsun kocandan? Gördüğüm kadarıyla seni aç bırakmamış, açık bırakmamış. Yediğin önünde yemediğin arkanda; bir elin balda, bir elin yağda“ filan demiş. Hemen kızın anası atılmış aradan “Hâkim Bey, Hâkim Bey, orası aş ekmek istemez! Kızımın banyosu örümcek bağladı kullanılmamaktan” demiş. “ya işte böyle, yuvanın dayanağı budur” böyle dediği sırada bir eliyle diğer elini bileğinden tutmuş dayanağı (!) gösteriyordu. O sırada sırtı parkalı, ufak tefek olan gözlüklü biri, eliyle saçlarını karıştırmayı ve bıyıklarını ısırmayı bırakıp, son sözü söylemeye hazırlanan bir tavırla konuşmaya başladı. “Ben olay birazda bilimsel açıdan bakmak istiyorum. Arkadaşlarımızın hepsi konuştu dinledik. Yanlışları olduğu kadar doğruları da dile getirdiler. Biraz önce arkadaşımız evliliğin temelinin cinsellik üzerine oturttu. Ben bu fikre katılmıyorum. Cinsellik evliliğin bütünü değil bir parçasıdır. Amaç değil ancak araçtır. Dolayısıyla bir evlilikte, toplumsal açıdan bakıldığı zaman, koskoca bir yaşamı kapsayacak bir girişimi duygusal ya da cinsel bir heves üzerine oturtmak söz konusu olamaz. Evlilikte mutluluk eşlerin ruhsal açıdan tastamam uyuşmasıyla gerçekleşir. Montaigne cinsellik konusunda “bu işin üzerine fazla düşmek…” der, “…bir sepetin önce içine pisleyip sonra kafanıza geçirmektir.” Yani yemek, içmek, işemek, uyumak kadar sıradan bir iştir cinsellik aslında. Bunu abartmamak lazımdır. Evlilikte aranan bireysel mutluluğu sağlamak değil; kadın ve erkeğin cinsel ve ekonomik birliğini toplum çıkarı doğrultusunda açmaktır. Evliliğin dramı, vadettiği mutluluğu getirmeyişi değil-mutluluk konusunda sigorta yoktur çünkü-kişiliği sakatlayışıdır. Ruhsal kopmalara götürmesidir. Evlilik özerk iki bireyin özgür kararına dayalı birliktir. Bir sözleşmedir. Karşılıklı güven, sevecenlik acı ve tatlı günlerde ortaklığı içerir bu sözleşme. Kadının yemek pişirmek, çocuk yapmak ve zevk vermenin ötesinde bir işlevi de olmalıdır ailede. Günümüzde soyutta olsa kadın erkek eşitliği vardır. Bunu unutmamak lazım gelir…”

Ali bütün konuşulanları ilgiyle dinlemiş, baştaki gerginliği üzerinden silinmiş gibiydi. Biraz daha konuşuldu, biraz daha çay-sigara içildi. Vakit bir hayli geç olmuştu. Akşamüzeri oturmuşlar lafa dalıp gece yarısını etmişlerdi. Ali büyüklerine ayrı ayrı teşekkür ederek izin istedi. Konuşmaları çok ilginç bulduğunu, çok yararlı izlenimler filan edindiğini söyledi. Sonrada orada bulunanların sırtını sıvazlayan “iyi olur, hadi bakalım görelim seni” sözleriyle, çıkmak için kapıya yöneldi. Geride kalanlar önemli bir sonuca ulaşmanın, bir yuvayı kurtarmanın mutluluğu ile henüz yayılmışlardı ki koltuklarına, Ali’nin tam çıkış kapısında aniden sert bir dönüş yaptığı görüldü. Yüz hatları gerilmiş, sarı yüzü kırmızıya dönmüştü. Kenetlenmiş dişleri arasından haykırdı; “bana karşı gelen karının ağzının ortasına yaparım!”

Ertesi gün duyduk ki Ali boşanma davası açmış.

08.02.1983 - Alanya

Yüksel GÜRPINAR




Okunma: 1314









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)