ISSN 1308-8483
AİGAİ’DEN SELÂM / Cevat YILDIRIM
Cevat YILDIRIM    
  Yayın Tarihi: 18.10.2012    


AİGAİ’DEN SELÂM


Eylülün sonu, günlerden Cumartesi. Yolumuz Yund Dağı’na düştü.

Aliağa Çiftliği’nden bir mali danışman, henüz dönmüştü pazardan. Onun düldüle atlayıp, Zeytinli Parktan yola çıktık. Rehberimiz götürecekti bizi daha önce geçtiği yollardan. Haberler verdi seyahat süresince yanındaki yolculara, Şabadan’dan, Kayaalanı’ndan, Myrina’dan, Temaşalık’tan….(*)

Çaltılıdere Köyü civarında elde edilen kırma taşlardan döşenmiş asfalt yoldan, direksiyon sallayıp kısa zamanda ulaştırdı bizi Yenişakran beldesine.

Aşağışakran levhasına kavuşmadan Hasbi Efendi Sokağı içinden doğuya saptık. Geçtik yörede “Dallas” adı verilen acayip görüntülü vadideki yoldan. Az sonra yeni Aliağa Cezaevi’ni gördüğümüzde ürktük, korku verici binalardan Şu anda yol pek sağlıklı düzenlenmemiş olduğundan bir hayli de toz yuttuk.

Definecilerin buraları avuçlarının içi gibi bildiklerinden eminim. Bizim ise çevreyi tanıma merakından dağ yollarına düştüğümüzü duysalar küçük dillerini yutarlardı belki şaşkınlıktan.


Aigai kazı çalışmaları,

Göleti geçip dönemeci de aştıktan sonra, sol altta betondan dar bir köprü çıktı karşımıza. Kılavuzumuz direksiyonu sallarken dedi ki; “ -işte Demirel Köprüsü... “

Tepeciklere tırmanırken bodur çalılıklar, ahlâtlar, melengiçler geride kalırken dev sütunlar göründü doğal kayalardan. Bizim Gıdacı, hemen asıldı kameraya. Danışman açıkladı. İşte eski Kapukaya Köyünün kapısı. Pergamon’a giden kervanların yolu geçerdi buradan.

Kapıkaya Köyü’ne varınca eski evlerin duvarlarını gördük ki kara taştan. Bizi köyde doğallıkla ve taze çayla karşıladı üç beş adam. Vural Hoca masamızda bulunanları içtenlikle fotoğrafladı. Kızıyla birlikte bahçıvan baba da mutluydu verdikleri, o güzel pozdan.

Yiğit Vural, yollarda ilginç görünümlere takılınca, hemen makinesine bunları dolduruvermez mi? . Karaahmetli ile Köseler Köyü arasını çabuk geçtik. Köseler’e girmeden ben de kamerayı açtım, minareyle birlikte köy görünümünü zapt ettim uzaktan. Güneye döndük. Az gitmiştik ki, köyün bu yönünde okul biçimli binalar göründü. Bizim rehber burası kazı evi, Ersin Hoca’nın yeri dedi. Sayın Doğer’i sorarken, kuğu renkli bir araba bize doğru gelmekteydi yönü Manisa’dan. Hoca ile hoş beşten sonra oturduk avludaki masa etrafındaki banklara. Üç seyyahı hoşlukla karşıladı Aigai’nin arkeologu. Dershaneyi, çalışma odasını ve depoyu gezdik. Depo ile yemek odası arasında asılmış kampana, keçi çanından olması sizi hayrete düşürmesin zira kızların giysilerinde keçi simgesi var. Çünkü buranın bir adı da “Keçiler Yurdu”dur. Parşömenin hammaddesini Attaloslular, nereden temin ederlerdi bilir misiniz? “ -İşte buradan.”

Okulun mobilyası çamdan. Çevredeki taşlar volkandan, söz açtı hoca bize tam bir saat eski Bergama’dan ve Meşeler halkından, hem de Titnaios’dan. (Güzelhisar çayı )


Agorada iki yağlı müşteri ve kurnaz esnaf – Duvar örgüsüne dikkat,

Bir süre sonra restoratör kız bize rehber oldu, adı Beyhan. Selim’le birlikte keklik gibi sektiler kayalıklardan ve de taş döşenmiş yoldan. Kaleye tırmandılar. Eh, bize nal toplamak kaldı arkalarından. Ahh! Etsek de yürüdük çaresiz Aigai kalesinin tepesine kadar. Ervin, isimli genç arkeolog bizi geçirdi “Tiberius Kapısı’ndan”. Meşelerin altında, solda, yakın zamanda parlatılmış masada nevalemizi serdik, ne çıktıysa Selim’in torbasından. Atıştırdık çabuk çabuk lokmaları. Karşımızdaki sarnıçtan çekilen çamurdan arıyordu öğrenciler bronz talantonları.(**) Biz onları görüntüledikten sonra hareketlendik daha yukarı. Ersin Hoca burada ilk çağın Aioloslarının emeğini andırır bir gayretle yeni bir Aigai kenti kurmuş adeta andezit taşından.

Ervin Kazı Başkanı’nın güvendiği genç arkeolog, önümüze düştü. Yürüdük peşinden. Başladı anlatmaya önce” bouleterion”dan (kent meclisi). İndik derhal güney doğudaki merdiven basamaklarından. Önümüzde muhteşem bir taş duvar yapılmış, aralarda hiç bağlantı malzemesi kullanılmadan. Açtık objektifleri, aldık görüntüleri. Hep sağlam kalmış agoradan. Saydık oniki dükkân yan yana dizilmiş tamamen kesme taştan.


Bulevterion (Kent meclisi),

Sütun tamburları önünden, çalılardan, deliceler önünden yürüyerek geldik hamam önüne. Bizim Yusuf Ali dayı olsaydı “-Hani bunun suyu nerede?” derken haberi olmazdı eşeklerle ta dereden tulumla taşınan sudan. Selim yine de hamamın içine daldı neden bilmem.

Jimnazyum, stadyum yıkıntılarını geride bırakıp geldik tiyatro binasından kayan koltuk parçalarının önüne. Şimdi bir kertenkele akıp giderken taşların arasından, kim bilir iki bin iki yüz yıl önce kimler oturdu buralarda kent azasından. Taş merdivenleri tırmanıp daha yukarılara ulaştık. Serinledik şimdi hafif esen poyrazdan.

Ersin Hoca ve kazı ekibi son düzlükte tekrar sundular bize taze demlenmiş keçi kanı benzeri çaydan. Konuşuldu, kazılardan, keçilerin kılından, denizin dalgasından. Aşağıdaki düzlükte son görüntüler alındı kamera kutusuna gezginler ve Angelina Jolie’ye benzetilen Restoratör Kızdan.

Tarihi, mitolojiyi, eski eserleri yakın çevreyi, yörük yaşantısını merak edenlere çok merhabalar var Ersin Hoca’dan. Selam Aliağa’ya, selam Foça’ya ta Gündağı’ndan, O, kutlu insandan.

(Başka bir gün de söz ederiz Örselli’nin halısından )


Batı vadisi ve Köseler Köyüne geliş yolu, -"Aman evlâdım sakın atlama, şimdi seni kurtaracağım,"


Not: .1. Bu Aiolis antik kentine her mevsim gidilebilir. Merak edenlere duyurulur.
2. (*) İsmi geçen yerler Aliağa çevresindeki yöre adlarıdır.
(**) Antik çağda Greklerin kullandığı para,



Cevat YILDIRIM



3360











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)