ISSN 1308-8483
“Gün gelir, diyorum…” / Banu Bingör “Serin bir su şırıldar elma yüklü dallar
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyk... ">
Banu Bingör    
  Yayın Tarihi: 3.2.2012    


“Gün gelir, diyorum…”


“Serin bir su şırıldar elma yüklü dallar
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyku iner.”
Sappho


Önceki gün, öğleden sonra bir fincan çayla azıcık Sait Faik çekti canım. Ama Sevengül Solmaz’ın hazırladığı “A’dan Z’ye Sait Faik” kitabından. Yanında da Chopin’in Nocturnes iyi gider sandım. Olmadı… Chopin’le Sait’in arası açıkmış şu ara. Maksat yabancıya ayıp olmasın, sordum Chopin’e “Kimi istersin?” diye. Tuttu elimden, kütüphanenin unuttuğum bir rafına götürdü beni. “Şu olsun!” dedi. Baktım, Sappho’nun şiirleri… “Seni kıracağıma fındık kırarım daha iyi be Chopin!” dedim ve Sappho’yu kaptığım gibi pencerenin önündeki koltuğa kuruldum. Chopin de geçti piyanonun başına. O çaldı, ben okudum, o dinledi, ben çay içtim.

Sappho, bilirsiniz, Yunan lirizminin büyük ozanıdır. Geçmişi bilinmezlerle dolu. Şiirleri ise bölük pörçük, parça parça… Kesin bilgi M.Ö. 7. ve 6. yüz yıllarda, bugün Midilli diye bildiğimiz Lesbos adasında yaşadığı. Bir de denir ki genç kızlara ilgi duyarmış. Bu konuda, hakkında dedikodu almış yürümüştür hem çağında hem modern dünyada. Sicilya sürgünü sonrası zengin bir adamla evlendiği rivayet edilir. Belki de bu dedikodulardan korunmak için evlenmiştir, kim bilir? Onca eşcinsel erkek şair varken Antik Yunan’da, kadın eşcinseli pek dert olmuş içlerine besbelli. Görüyorsunuz ya “itilen gerçekler”de dahi erkek olan, kadın olanından daha makbul!

Her neyse… Tarihin fiskosu mazide kalsın. Biz günümüze bakalım. Sappho şiirlerine dönelim. Tam metinleri bulunabilmiş değil Sappho’nun. Büyük oranda eksik parçaları var, ama okumaya başka bir tat kattığı kesin bu noksanlıkların… Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan Samih Rifat çevirisi, 2008 seneli birinci baskısı. Samih Rifat salt bir çevirmen değil çok yönlü bir sanatçıymış. Fotoğrafçılıktan belgeselciliğe, sergi küratörlüğünden yazarlığa dek sanatın çok alanında çalışmış. Ama çeviri işi hep merkezde olmuş. Saint Benoît’li Rifat’ın kitaptaki ön sözünü okuduğumda, hayatıma artı katacak bir şey öğrendim ondan.

Samih Rifat, şiirsever bir çevirmen. Antik ozanlara da sevgisi yoğun. Sappho şiirlerini çevirmeye karar verdiğinde bir parça tereddüte düşüyor. Türkçe’de Antik Yunan diline hakim birkaç kişi tarafından bu şiirlerin çevirisi yapılmış. Azra Erhat, Cengiz Bektaş, Orhan Veli Kanık, Cevat Çapan (İngilizce’den)… Sayı çok değilse de yapılmış bir işi yapıp yapmamak konusunda bocalıyor. Midilli’ye gidip adayı fotoğraflayıp, kitabı bu fotoğraflarla bezemek fikrine bile kapılıyor. Sonra bir gün Paris’te bir kitap geçiyor eline: 2003 basımı “Cent traductions d’un poème de Sappho”… Yani “Sappho’nun bir şiirinin yüz çevirisi”. Bir şiirin Ortaçağ’dan günümüze yüz çevirisi! Düşünebiliyor musunuz zenginliği? Bir şiir ne kadar değişebilir ki çeviriyle demek yanlış olur. Öyle değişir ki… Tadı, kokusu, hissettirdiği… Samih Rifat da bu gerçekten cesaret alarak, sonunda çevirisini tamamlıyor.

Fark yaratmak için yapılmışı yapmamak tasasına kapılmak yorgunluğa, sonunda da bezginliğe sürükleyebiliyor insanı. Ne yalan diyeyim, bunu kendim de tecrübe ettim. Bazen, çok defa yapılmışa baştan soyunmak, olmadık bir bakış açısı yakalamaya ve hatta bambaşka gerçeklere ulaşmaya aracı olabilir. Kim bilebilir ki? Önemli olan, cesaret edebilmek ve başlamak.

Sappho’nun şiirlerinde de bu müjde var aslında. Yüzlerce yıl öncesinin Midilli’sini betimlerken, önündeki görselliğin ona da geçmişten gelen bir miras olduğunu biliyordu. Ve daha pek çok bildik bilmedik ozan, defalarca anlattılar Ege’nin çarpan güzelliklerini.

Aiolya lehçeli Sappho’nun duru ve kayıp dizeleri arasında dolanırken rastladığım bir dörtlük, bir büyük aşkımla yollarımızın kesişmesine işaret gibi duruyormuş kütüphanemde meğer:

“Bu mendiller …
erguvan rengi, güzel kokulu …
(Mnasis’in) Phokaia’dan yolladığı
değerli armağanlar…” / Sappho


Güzelim Foça, ben onunla tanışmadan önce, sıkıştığı rafta bir yıl boyu fısıldamış durmuş bana adını. Duymamışım. Özür dilerim. Ama bırakıp gidebilmeyi dahi göze alan Phokaialıları tanımadan sevmiştim ben, daha topraklarını görmeden! Affedilir yanım var zahir.

Neyse. Uzun lafın kısası… Sappho’dan da kendime Foça’lık bir pay çıkarttığımda pek mutlu oldum işte önceki gün. Madem ki beni mutlu ettin, ben de seni mutlaka anarım kız Sappho dedim gece uykuya dalmadan önce. Bugün biz senden bahsettik. Mutlu musundur, duyar mısın bizi durduğun yerde?

“Gün gelir, diyorum, birileri anımsar bizi…” / Sappho


Banu Bingör

bal@karafakiden.com
www.karafakiden.com

2174











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)