ISSN 1308-8483
YEDİYÜZ KIRKDÖRT NOLU OTOBÜS / Cevat YILDIRIM
Cevat YILDIRIM    
  Yayın Tarihi: 16.10.2011    


YEDİYÜZ KIRKDÖRT NOLU OTOBÜS

Sekiz günlük bir geziden dönüyordu. Yol yorgunluğu uykusunu getirdi. İneceği durağa gelirken yüreğinde yoğun bir sevinç, işte kırk dakika sonra evine kavuşacaktı. Tren durdu. Yolcular, koşarak yedi yüz kırk dörde yöneldi. Kapının yanındaki orta yaşlı adam yeşil düğmeye basıp fırladı. Öbür kapılardan gençler koştu. Genç bayan ve baylar, sürat koşusuna başladı. Elindeki çantalar iki yanına çarptığı için adam engelli yarışta gibiydi. Otobüsün ön kapısı açıktı. Kent kartını çıkaran ilgili kutuya bastırıp ilerliyordu.

En arkadaydı. Nasıl olsa içerde bir yer bulurum diye içinden geçirdi. Arkadan iki orta yaşlı hanım geldi, sırayı yandan yarıp otobüse attılar kendilerini. Önüne geçtikleri genç bayan sırayı bozmayalım dese de arabanın basamağına çıktılar yandan dalanlar. Yorgun adam en sonra yedi yüz kırk dörde girdi. Şoför arabanın motorunu gürletip marşa bastı. Araba hareket etti. Yorgun adam orta yerdeki boşluğa yöneldi. Koltuğun arkasına tutunup çantalarını yerleştirdi. En arkada iki delikanlı ayakta konuşuyordu. Bir de kendi yaşlarında kapıya yakın bir adam ayaktaydı. Kabadayıların bakışı gibi değil, yan gözle sevecen duyguyla baktı. Yedi yüz kırk dördün koltuklarında oturan kişilerin üçte biri liseli genç kız ve erkeklerdi. Hiç birinde “tıss” yoktu. İçinden bir “eyvallah” çekti. Demek zaman değişmişti. O üniversite öğrencisi iken daima, yaşlılara, kadınlara ve genç hamilelere yer vermişti. Tekrar içeriye bir nazar fırlattı. Gençlerin tamamı yerlerini kaptırmamak için “yan çizmekteydi.” “-Uzaklardan geldim yayan, dayan dizlerim dayan” diye mırıldandı, yetmişine merdiven dayayan adam. Neyse şurada ne kalmıştı. Evine ulaştığında “yan gelip” yatacaktı.

O genç bir öğretmenken çalıştığı Afyon köylerinde üreticiler haşhaş bitkisinin yanlarını bıçakla çizip bırakırdı. Ertesi gün çizikler sütle dolardı. Kuruyan sütler sakız olduğunda çiftçilerce kazınıp, top halinde devletin ofisine satılırdı. Üretici insanlar işten yan çizmiyordu. Yalnız haşhaşın kozasını ve gövdesinin yanını çiziyordu.

Spor karşılaşmalarındaki oyuncuları takip ederek, oyunun sonuna kadar yan çizmeden yandan gözleyip, ortadaki görevli olana gördüklerini işaret eden oradan oraya koşan saha görevlisine yan hakem denir sanırım. Yedi yüz kırk dörde bir yan hakem mi gerekli? Böyle fikir üretmen doğru mu yorgun adam. Ülkede demokrasi var değil mi? Herkes istediği yere oturamaz mı?

Yedi yüz kırk dört virajları hızla alıyordu. Sallandıkça sallanıyordu koltuklar, ayaktaki adamsa savruluyordu. Beldeye yolcu taşıyan aracın, iki yanından geçen vasıtalar, sel gibi akıp çok uzaklara gidiyordu. O anda gençliğinde okuduğu bir öykü takıldı zihnine. Yanındaki çantası koltuklardan yana kaçmasın diye ayaklarının arasına kıstırdı. Aklında hep yan ve yandaş olma konuları vardı. Öyküde bir petrol şirketindeki çalışma anlatılıyordu. İlçenin bay yöneticisi, akrabalarını, hemşerilerini şirketin ayak işlerine yerleştirirken, politikacılar da yandaşlarının kadrolu eleman olmalarına olanak sağlıyordu. Yandaşlık iyi bir şey mi, yorgunluktan düşünemiyordu. Zira o sadece büyük bir spor kulübünün yandaşıydı. Onlar maddi gelir vermiyor, aksine taraftarına bilet satarak elinden alıyordu. Yorgunluk adamı saçma sapan düşüncelere itiyordu. Orta direğe dayanmaktan sol böğrü acıyordu.

Kasabaya geldiğinde “Yedi yüz kırk dört”ten indi. Eşyalarını toplayıp yürüdü. Taksici, “buyur hoca” dedi. Teşekkür edip evine giderken, taksicinin teybinde kıvrak bir müzik gençlerin kanını kaynatırcasına; “Yan cebe, yan cebe,- İstemiyorum ben baksana havama.” Dese de onun havası hiç iyi değildi. Kolları valizlerce yerçekimine uydurulurken, “eyvah ben bugün sol yanımdan mı kalktım?”

Üç gün sonra, Büyük şehirdeydi. Numarasını göremediği otobüs, Tepecik-Konak hattında gidiyordu. İkinci sırada iki boş koltuktan birine oturdu. İki durak sonra araç dolmaya başladı. Biri genç, biri yaşlı iki hanım binmişti. Yerinden kalktı, bayanlara yer verdi, Bir sonraki durakta yolcular çoğaldı. Ön koltukta oturan kız öğrenci, ortadaki delikanlı gelen yaşlılara yerini verdi. Sevindi, yedi yüz kırk dördün yorgunu. Yüzünde bir gülümseme, demek insanlık henüz ölmemişti. Aklından geçirdi ki, “Yarın yedi yüz kırk dördün insanları da yaşlılara yer verecek.”

Büyük şehirde akşama dek dudağına yapışan gülümseme ile dolaştı. Tanımadıklarına bile yüreğinin derinliğinden gelen sıcak bir “merhaba”yı eksik etmedi.


Cevat YILDIRIM



1575











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)