ISSN 1308-8483
Komşu kendini yeniliyor / Işık Teoman
Işık Teoman    
  Yayın Tarihi: 25.7.2008    


Komşu kendini yeniliyor


Sakız Adası’na gitmiş ve yaklaşık on yıldır yurt dışına çıkmamıştım. Ülkemin güzellikleri bana yetiyor ve gezmekle bitmiyor çünkü. Ancak bu gidiş biraz görev gibi oldu. Konak Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü Halk Oyunları ekibi Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya bir festival için davet edilmişti. Belediye Başkanım Muzaffer Tunçağ’ın isteği üzerine böyle bir yolculuğa hazırlandım. Tabii benim kafamın içinde Bulgaristan, bu ülkeden transit geçiş yapan gurbetçilerin anlattıkları kadar. Polisin baskısı, rüşvet istemesi, zorluk çıkarması ve bunlara benzer anlatımlar. Ama tüm bunların dışında görmek ve yaşamak gerekiyor.

Sınır kapısında zorluk yok

Hatay-Üçyol semtindeki kulüp binasının önünden 35 kişilik kafile ile yola koyulduk. Halk oyunları ekibinin bulunduğu yerde sessizlik olur mu hiç? Kemal’in çaldığı akordeon eşliğinde, şarkılı türkülü bir yolculuk başladı. Yollarda verdiğimiz kısa molaların ardından sabaha karşı sınır kapısına ulaştık. Bulgaristan göçmeni şoförümüz Gülbar Gülbahar’ın talimatı üzerine koltuklar düzeltildi, otobüsün içi havalandırıldı ve bir sessizlik içinde Bulgar gümrük memuru beklenmeye başlandı. Üç beş dakikalık bir beklemenin ardından otobüsümüze binen memur hepimizin pasaportlarını yüzümüze iyice bakarak kontrol etti sayımı tamamladı ve indi gitti. Bulgaristan topraklarındaydık. Rüşvet, baskı, oyalama ve zorluk bunların hiçbirini yaşamadık.

Ihlamur, ceviz ve kestane ağaçları

Gümrük kapısından girişimizle birlikte yeşil bir halının üzerine düştük sanki. Yol boyunca mis gibi kokan ıhlamur ağaçlarının eşliğinde yolculuğumuzu sürdürdük. Ihlamur ağaçları zaman zaman yerini kestane ve ceviz ağaçlarına bırakıyordu. Bir süre sonra ay çiçek tarlalarının içinde devam etti bu yolculuk. Meriç nehrinin üzerinden geçerken, kış mevsiminde taştığı ve Edirne çevresine verdiği zararı düşündüm, ne kadar da sakin akıyordu. Sofya’ya kadar uzanan yol boyunca çevre tamamen ormanlık alanlar ile kaplı. Bakımlı üzüm bağları yol boyunca uzanıp gidiyor. İşaret levhalarına çok önem verilmiş. Kiril alfabesinin yanında mutlaka Latince yazılmış levhalar bulunuyor.

Akaryakıt çok ucuz

Benzin istasyonlarındaki fiyatları görünce, ”Amma kazıklanıyoruz.” demekten kendimi alamadım. Benim aracım LPG ile çalışıyor. Litresi ülkemizde 1.85 YTL. Bulgaristan’da 1.19 Leva. Bizim paramız ile onların parası bire bir olmuş. Bir YTL veriyorsunuz, karşılığında bir leva alıyorsunuz. Sınırdan Sofya’ya kadar bir otoyol uzanıyor. Yeşil bir duvar içinde gidiliyor. Bitkiye, yeşile çok önem vermiş Bulgaristan. Yol üzerinde Türk köylerine benzeyen yerleşim merkezleri bulunuyor. Hem benziyorlar, hem de bu köylerde oldukça fazla Türk yaşıyor. Çingeneler ağırlıkta. Türk sınırından Sofya yaklaşık 300 kilometre.

Kent kabuğunu değiştiriyor

Kent merkezine yaklaştıkça tanıdık, bildik levhalar okumaya başlıyoruz. Metro, Praktiker gibi dev şirketler şubelerini çoktan açmışlar bile. Kent şantiyeye dönmüş. Carrefour alışveriş merkezinin inşası hızlı bir şekilde sürdürülüyor. Ayrıca kentin içinde metro inşaatı başlamış. Bizim Üçyol-Üçkuyular arasındaki çalışmalara benzer hızlı bir faaliyet var. Sofya’nın merkezine doğru ilerlerken, 1970’li yılların Türkiye’sinde, sanki zaman tünelinde gidiyor hissine kapıldım. Birçok bina bizim o yıllardaki mimarimizi andırıyor. Osmanlılar bu ülkede yüz yıllarca kalmış. Ama sanırım o dönemdeki yapıların tümünü yok etmişler. Sadece kent merkezinde Mimar Sinan Usta’nın yaptığı Seyfullah Camii’ni bırakmışlar. Duyduğuma göre ezan okunduğu için tepki gösteren Bulgar vatandaşları imza kampanyası başlatmışlar.

Yeşili olmayan sokak yok gibi

Öğleden sonra kent merkezinde dört yıldızlı Rodina adlı otele yerleştik. Bizimle birlikte aynı otelde, Bulgaristan, Karadağ, İrlanda ve Kore’den gelen dansçı, müzisyen ve halk oyunları ekipleri de kalıyordu. Kısa bir süre dinlendikten ve yorgunluğu attıktan sonra kent turuna çıktım. Bir hafta kalacağım bu kenti doyasıya gezmek, fotoğraf çekmek ve notlar almak aceleci davrandım. Sofya’da sokaklar, bizim Lozan ve Montrö Meydanları gibi onlarca meydana akıyor. Sokaklar bu merkezlerde birleşiyor. Kaldırımları, caddeleri ve sokakları kadın süpürgeciler temizliyor. Yeşili ve ağacı bulunmayan sokak yok gibi. Kaldırımların üzerinde yol boyunca, kestane ağaçları sıralanıyor. Hemen her mahallede çok büyük parklar ve çocuk oyun alanları yer alıyor.

Ulaşım raylı sistemle çözülmüş

Bulgaristan’ın başkentinde kaldığım süre içinde kadınların büyük özgürlükler elde ettiğini gördüm. Gece yarısı tek başına karanlık sokaklardan evine giden genç kızlar. Bir elinde birası, bir elinde sigarasını tüttüren genç kadınlar. Bebek arabası iten erkekler. Çalışma hayatının her alanında kadınlar yer alıyor. Ulaşım ağırlıklı olarak raylı sistem ile sağlanıyor ve tüm trenleri kadınlar kullanıyor. Bir zamanlar İzmir’in önemli ulaşım araçları arasında yer alan troleybüsler hala çalışıyor. Raylı sistemin bulunmadığı bölgelere bu araçlar gidiyor. Dakika başı bir troleybüs ve tren geçiyor. Herkes oturarak seyahat ediyor. Raylı sistem kenti bir uçtan bir uca kadar sarıp sarmalamış. Metro çalışmaları da tamamlandığında Sofya’da ulaşımda bir sorun kalmayacak gibi görünüyor.

Piknik alanında bikinili kadınlar

Uluslararası festivale 12 yıldır ev sahipliği yapan Vitoşa Belediyesi bizim Balçova ilçemiz gibi bir ormanın yamacına kurulmuş. Benzerlik bu kadar olur. Termal suyu ve teleferiği de var. Ancak çok önemli bir farkla. Sofya’nın sayfiyesi olan Vitoşa piknik alanında hafta sonunda herkes nefes almak ve dinlenmek için kendini buraya atıyor. Bikinili, mayolu yüzlerce insan yeşilliklerin üzerinde boylu boyunca vakit öldürüyor. Kimse kimseye bakmıyor, kimse kimseyle ilgilenmiyor. Herkes gönlünce özgürce hafta sonu tatilini değerlendiriyor.

Bira, sudan ucuz

Sofya, başkent olmasına karşın caddeleri, bulvarları ve sokakları sessiz ve sakin. Genç bir kesim sokaklarda, kafeteryalarda, lokantalarda kaldırımlara atılan masalarda vakit geçiriyor. İzmir’deki gibi insanlar geç vakitlere kadar sokakta yaşıyor. Kaldırımların üzerinde masalar, sandalyeler sıralanmış hemen herkes sabah erkenden birasını yudumluyor. Su yerine bira içiliyor ve çok ucuz. Her marka bira satılıyor. Bulgar birası bizim paramızla 75 Yeni Kuruş. Yani sudan ucuz olunca da bolca içiliyor. Sofya’da yiyecek çok ucuz. Birkaç lira ile karın doyurmak mümkün. Ama tüm yiyecekler domuz etinden yapıldığı için Müslümanların işi biraz zor. Onun için bizim kafiledekiler oldukça zorluk çektiler. Bir hafta boyunca tavuk ile yetinmek zorunda kaldılar.

Ekibimiz paylaşılamadı

Türk halk oyunları ekibi Bulgaristan’da paylaşılamadı. Özellikle Kafkas ve Artvin ekibinin oyunları onlara çok özel ve güzel geldi. Gösteriler arasında bir de semazenin çıkıp dönmesi şaşkınlıklarını bir kat daha artırdı. Bulgaristan’da yıllarca ticaret ile uğraşan Konak Belediyesi’nin meclis üyesi Avukat İrfan Can’ın Bulgarca sunumları ve teşekkürleri Bulgar vatandaşların sempatisini topladı. Halk oyunları ekibi festival kapsamında bir Bulgar çiftin düğününde kına gecesini canlandırması ilgiyle izlendi. Müzikleri ve oyunlarıyla birbirine çok benzeyen iki ülkenin oyuncuları kısa süre içinde kaynaştılar.

Türk öğrenciler mutlu

Sofya merkezinde gezilebilecek, alışveriş yapılabilecek çok yer var. Bu alışverişler sırasında, Avrupa Birliği’ne adım atmış olmalarına karşın, sokaklarda dilenen çok sayıda yaşlı kadına rastladım. Ve ilginçtir, biz de kökü kazınan tinerci çocuklar kaldırımlarda naylon torbaların içinde gözleri geriye kaymış burunlarına çekip duruyorlar. Fotoğraf çekmeyi düşündüm. Ancak problem yaşayabilirim gerekçesiyle vazgeçtim. Sofya merkezde üniversite eğitimi alan çok sayıda Türk gencine rastladım. Bizim üniversiteler ile denkliği bulunan bu okullarda İngilizce eğitim alan gençler yaşamlarından pek mutlu görünüyorlar.

Vize almak zor

Yaklaşık bir hafta kaldığım Sofya kent merkezindeki otelden, programlardan fırsatlar yaratarak, yaya dolaşmayı tercih ettim. Araçların girmediği yollara girdim. Çarşıları gezdim. Tarihi mekanları dolaştım. Caddelerde, kafeteryalarda oturdum. Bizim kornet dondurmanın üç beş kat büyüklüğündeki dondurmalardan atıştırdım. Bizim ülkemizle kıyaslama olanağı buldum. Sosyalist sistemin oluşturduğu alt yapının vermiş olduğu kolaylıkla Bulgaristan’da hemen her şey değişmeye başlamış. Bir yanda Avrupalı ve Amerikalı şirketler, diğer yanda köhnemiş binalar ve eski araçlar ile yapılan kent içi ulaşım. Ama sonuç olarak çok özgür bulduğum ve demokrasinin tadını çıkardıklarını umduğum Bulgaristan’a bir kez daha gitmek isterim. Ama şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Avrupa Birliği’ne adım atmışlar. Ancak Leva geçerli. Ve en önemlisi vize almak çok zor.



Sofya’yı genel olarak görmek için Vitoşa’ya gittik. Vitoşa bizim Balçova’nın tıpa tıp benzeri. Bin 300 metre yükseklikteki bu bölgeye teleferik ile de çıkılıyor ve termal suyu bulunuyor. Vitoşa, Sofyalıların hafta sonunu geçirdikleri çok büyük bir piknik alanı.




Kent yeşil bir örtüyle kaplanmış gibi. Tüm sokaklarda kaldırım kenarlarında kestane, ıhlamur ve ceviz ağaçları yükseliyor. Hemen her köşeden karşınıza fıskiyeli havuzlar çıkıyor.




Sofya’da Türklerin ağırlıklı olarak yaşadıkları bir köy ve köy meydanında işportacılar, bildik görüntüler.




Aslanlı yol Sofya’nın en büyük bulvarlarından. Yolun her iki tarafında karşılıklı olarak yerleştirilmiş aslan heykelleri bulunuyor.




İzmir’de yıllar önce körfezde balıklara yuva olan troleybüsler Sofya sokaklarında hala yolcu taşıyor. Ve kent içindeki ulaşımda önemli bir payı var.




Tramvaylar kenti bir ağ gibi örmüş. Yani demir ağlar bir uçtan bir uca ve dakikada bir hareket eden tramvayların sürücüleri çoğunlukla kadınlar.




Parklar ve yeşil alanlar kentin önemli bir bölümünü kaplıyor. Genç kızlar ve erkekler bu parklarda özgürce dolaşıyorlar.




Piknik alanı Vitoşa’da Sofyalılar bir sahil beldesindeki gibi bikini ve mayolar ile dolaşıyor, güneşleniyor, hafta sonlarının keyfini çıkarıyor.




Sofya’da ayakta kalan tek Camii. Seyfullah Cami Mimar Sinan’ın eseri ve o nedenle dokunmamışlar. Diğerlerinin hepsi bir zamanlar yerle bir edilmiş.




Yerin altından çıkan antik kentin ortasından geçirilen çarşı ilginç bir görüntü oluşturmuş.




Sofya’nın en büyük Katedrali. Ziyaretçi akınına uğruyor. Aleksander Nevski Katedrali’nin içinde nedense fotoğraf çekmek yasaklanmış.




Katedrale giden yolun üzerinde kurulan Rus pazarında eski yıllara ait hemen her şeyi bulmak mümkün. Madalyalar, silahlar, kılıçlar ve kasaturalar. Satın almak kolay ama ülke dışına çıkarmak çok zor.




Rejimin değişmesiyle birlikte gençler her türlü yeniliğe yönelmişler. İşte bir dövme ustası ve kuyrukta bekleyen Sofyalı genç kızlar.




Bizim ülkemizdeki gibi mısır henüz bardağa girmemiş. Dededen kalma kazanlarda kaynatılarak satılıyor.




Işık Teoman

isikteoman@gmail.com


5223











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)