ISSN 1308-8483
adam & kadın / Özgür HANCIOĞLU
  Yayın Tarihi: 22.7.2010    


adam & kadın

Telaşsız bir gün, her zamanki saatler… Kadın yemeğe oturdu. Adamın tam karşısına. Adam yaşamın kıyısında, kadının karşısında. Kente gömülmüş salonun orta yerinde ıpılık rüzgarlar… Bir su kenarı ferahlığı sardı beton duvarları. Su bardağında isimsiz çiçekler filizlendi. Adam duasını fısıldadı, çiçeğin kırmızısıyla besledi damarlarını. Sonra sonra duvarların ardından hüzün belirdi. Kadın huzursuzdu. Adam hissetti. Masanın kenarından yüzyıllık yalnızlıklar geçti. Sessizlikler üşüştü kapı eşiklerine. Uzak ufuklarda kız çocukları açtı dünyaya gözlerini. Kadın mavi hançerlerini kirpikleriyle birlikte yere devirdi. Adam usulca ışığı takip etti. Her yer karardı.

Duvarlar karanlığa koştukça küçüldü salon. Kadın tek bir manevrayla gözlerini kaldırıp adama baktı. Adam duvarları itti, göğüs kafesini genişletti. “Gizledim” dedi kadın! “Senden gizledim aslında ikimizin olan sevinci”… Anlattı kısa ama yıpranmış cümlelerle. Sözcükler, uzun boylu muhakemelerin ağır işçileri. Her biri yüreğinden taşıp, taşkın nehirlere aktı. Adam, içindeki boşluktan kurtulup kendini nehre bıraktı. Çırpındı. Kadın, pişmanlığından sallar yapıp gönderdi ona. Adam yaşanmışlığa, kadın saflığa tutundu. Tümüyle arındı nehirlerde. Masa öylece asılı kaldı boşlukta. Makarna çatal uçlarında yeni danslar keşfetti. Açlık tüm dünyayı sardı, uzak ufuklarda kız çocukları ağladı. Adam düşündü iki yutkunma arasında. Eskidi. Kuruttu elbiselerini düş güneşinde. Kırıklık çıkardı dantelli sandıklardan. İlk düş kırıklığını doğurdu sancılarından. Kadın mavi gözlerini, adamın sözcüklerine dikti. Uzun cümleler bekleyişine kandı. Adam yumdu ağzını, açtı gözünü. Bir sessizlik senfonisi besteledi sığındığı saçak altında. Aniden bastıran sağanak gibiydi kadın. Adam gözlerini can çekişen yağmurlara çevirdi. Kaçamak bakışlardan kıvrakça sıyrılıp hayata şeref golünü attı. Susmayı seçmedi. Sert kayalıklar ağırlığınca betimlemeler döktü dudaklarından. Bir şimşek gürültüsüyle içini çekti kadın. Yüreğinin göz göz odalarında sımsıcak yaşlar biriktirdi. Göz pınarlarına ıslanmış randevular verdi, bekledi adamı. Ezik gülümsedi adam. Yürek çarpıntısını savurdu sert kayalıklardan. Kadının yüzüne, mazisinde hiç tatmadığı soğuk rüzgarlar çaptı. Taş kesildi. Yutkunma sırası ona geçmişti. Makarnalar yorgun, dans bitkindi. Müzik çoktan toplamıştı eşyalarını. Adam estikçe, rüzgar gürledi. Masa üstünde iki tabak kırık kalp, bir bardak ölgün çiçek. Kadın kalktı. Kalbini yanına aldı, parçaları masada bıraktı. Adam sandalyeye çiviledi bedenini. Her yanından renksiz kanlar sızdı. Kadın ayakta. İlk kez sırtını döndü adama. Adam parçalara bölündü. Gövdesi ve ruhu saçıldı etrafa. Her yanı taze ceset kokuları sardı. Kadın yürüdü, adam bekledi. Kadın yürüdü, adam yine bekledi. Kadın bugüne değin belki de hiç kullanmadığı yanından döndü arkasına. Şehir acımasız gangsterlerin istilasında. Onlar silahlarını, bedenler siyahlarını kuşandı. Tüm ışıklar sözleşip söndüler. Bir tek kadın yanıyordu salonun en ücra köşesinde. Adam bir kez daha ışığı izledi, açık vermesin diye ellerini gizledi. Umudun ellerini tutacak bir çift göz bekledi. Kadının eşine hiç rastlanmamış güzellikte ve bir o kadar mavilikte gözleri iyice karardı. Adamı az önce ilk kez kullandığı yanında bıraktı ve bakışlarını katillere sattı. Tüm saatler iş bırakma eylemi başlattı. Kadın dünyayı ışıksız, adamı bakışsız bıraktı; çekti, gitti! Adam çok üşüdü. Üzerine gazete kağıtları örttüler. Ve kadın yüreğinin göz göz odalarına kaçtı, gözyaşlarını sır küpü aynalara astı. Gazeteler yazmadı, kimse duymadı…


Özgür HANCIOĞLU

ozgur.hancioglu@hotmail.com


1692











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)