ISSN 1308-8483
AŞKLAR DA KANDIRIR / Tülin DURSUN
Tülin DURSUN    
  Yayın Tarihi: 15.2.2007    


AŞKLAR DA KANDIRIR


Yüksek lisansımı bitirdikten sonra bulduğum bu iş para sıkıntımızı biraz olsun azaltmıştı. Kocam bana öylesine destek olmuştu ki; bu ikimiz arasındaki aşka saygıyı büyüterek katmıştı. Her sabah onun sıcacık kollarında uyanmak, hazırladığım sıcak ekmekleri burnuna doğru tutarak onu kahvaltıya çağırmak, gülüşerek ve öpüşerek evden ayrılmak, akşam eve mutlulukla dönmek, heyecan duymak çok güzeldi.

Son zamanlarda işim oldukça yoğunlaşmıştı. Bu günler arkadaşlar arasında yardımlaşma artıyordu. Bölüm şefimiz son derece anlayışlı ve deneyimli biri olarak bizlere fazla yorulmadan her işin üstesinden gelmeyi öğretiyordu. Bazı akşamlar eve geç gidiyorduk ama bu hiç birimiz için sorun olmuyordu. İş yerimizde çalışanlar hemen hepimiz aynı yaşlardaydık. İş bitiminde her birimizin sevgilisi, kocası veya nişanlısı geliyordu. Artık bir aile gibiydik. Beraber sinemaya, tiyatroya veya bir gece kulübüne gittiğimiz de oluyordu. Engin akşamları eve geldiğinde eskisi kadar yorgun olmadığından; salatayı yapmama, masayı hazırlamama yardım ediyordu. O kadar mutluyduk ki; annemin “ Yeter artık! İkinizin de çocuk istediğinizi biliyoruz. Dünürümün ve benim kucağıma torun verin bakalım.” Demesi ikimizi kıkırdatmaya yetiyordu. Aslında ikimiz böyle çok mutluyduk. Daha çocuk yapmaya zamanımız vardı.

Çalıştığım yerde çocuğu olmayan yalnızca üç çifttik.

O sabah erkenden uyandım. Engin daha yataktaydı. Bölüm şefimize söz verdiğim evrakları bu gün teslim etmeliydim. İyi hazırlandığımı düşünüyordum. Vereceğim bilgilendirme şirket ortaklarının da dinleyeceğini umuyordum. Bu gelecekte bana şef yardımcılığını getirebilirdi.

Dosyayı özenle çantama yerleştirdim. Hazırladığım diaları kutuya koyarken heyecanımı da yenmeye çalışıyordum. İlk kez bir toplantıyı yönetecektim.

“ Engin’ciğim ben çıkıyorum!”

“ Tamam, gülüm, ben de az sonra kalkacağım.”

“ Aman hayatım geç kalma! Senin patronu biliyorsun.” Engin’in patronu benimkiler gibi değildi. Hoşgörüden uzak, asla ödün vermeyen tiplerdi. En ufak detaylarda bile gözlerini kapatırlar ve dinlemezlerdi. Gözleri kapandığında da etrafta yalnızca onların sesi duyulurdu. Zavallı Engin! Hep bir gün işten atılma korkusuyla yaşardı. Aslında benim bölüm şefim ona bizim şirkete geçsin diye baskı yapıp duruyordu. Belki de daha iyi olurdu.

Bölüm şefimiz Kaan Bey; otuz sekiz yaşlarında, oldukça okuyan, her soruya ve soruna anında yanıt veren, yakışıklı bir adamdı. İlk evliliğinde aradığı mutluluğu bulamamış ve biraz da korkmuş olacak ki; evlenmeyi hiç düşünmüyordu. Ofiste çalışan bekâr kızların yüreğini oynatıyordu. Onun gözü iş yerindekilere değil de, dışarıdan geleceklerdeydi.

Toplantı bittiğinde Kaan Bey’in gülen gözleriyle karşı karşıya geldim. Anladığım kadarıyla bu işi de başarmıştım.

Eve erken döndüğümde Engin evdeydi. Perişan bir hâlde karşıladı beni. Mutlaka bir nedeni vardı.

“ Hoş geldin tatlım!”

“ Erkencisin Engin?”

“ Çıkışımı verdiler Gülden!”

O an ne diyeceğimi bilemeden, yanına gidip yanağını okşamakla yetindim.

“ Canın sağ olsun bir tanem! Biraz dinlenirsin, sonra da iş bakarız.”

Üzülmesini istemiyordum ama canım çok sıkılmıştı. Buna bir çözüm üretebileceğimi sanmıyordum. Engin iş konusunda seçici davrandığından aracı olmaktan korkuyordum. Ne olursa olsun, yarın Kaan Bey’le konuşmalıydım.
…………………….

Engin bizim şirkette işe başladığından beri daha az görüşür olduk. O pazarlama şefliğine getirildiğinden dolayı genelde dışarı işlere gitmek zorundaydı. Pek şikâyetçi değildi ama yorgunluğunu hissediyordum. Kaan Bey Engin’in çalışmasından oldukça memnun olduğunu sıkça vurgularken; içimde belirsiz bir kıskançlık duymaya başlamıştım.

Bu hafta seminer başkanı ben seçildim. Antalya’daki oturumu ben yöneteceğim. Engin beni destekliyor. Benimle gurur duyuyor. Bunu hissediyorum.

Hava limanına giderken trafiği hiç düşünmedim. Antalya uçağında zor yer buldum. Arabamı park yerine bırakırken, son bir kez dosyalarımı kontrol ettim. Her şey yanımdaydı. Bir aksilik çıkacak endişesi yaşamanın tam sırasıydı. Yadsımıyorum. Heyecanlıyım. Allah’tan uçak yoğun kar ve sisten dolayı kırk dakikaya yakın bir zaman gecikmeli. İkinci anonsun sonunda İstanbul kalkışlı tüm uçuşlar iptal edildi. Yine panik içindeyim. Yarına kadar düzelir umuduyla arabama gidiyorum. Kararsızlık içinde yola çıkıyorum. Önce ofise mi gitmeliyim, yoksa eve mi? Yanımda ufak bir valiz var. İçindekileri askıya asmam gerekiyor.

Kapıyı açmak için anahtarlarımı çıkarıyorum. Ne olursa olsun insanın evi gibi yok. Mantomu çıkarıp, yatak odasına valizi götürüyorum.

İki çift şaşkın ve öfkeli göz üzerimde.

“ Ne işin var senin burada?”

“ Şeyy! Ben. Uçak.”

Konuşamıyorum. Boğazım yumruklaşıyor. İstemeden akıtıyorum gözyaşlarımı. Kaçarak uzaklaşıyorum evden.

Aradan üç yıl gibi bir zaman geçti. Ne mi yaptım? Eski kocamın benim yatağımda beni, genel müdürümle aldattığından beri tüm insanlara güvenimi yitirdim. İnsanlarla tanışırken, onlara kuşkuyla ve “ acaba” larla yaklaştım. İçimde onlara karşı önceleri duyduğum nefretin yerini acıma aldı. Uzun bir tedavinin arkasından sonra ise her şeyi kabullendim. Şimdilerde özgür olmanın mutluluğu ile yeni aşklar peşinde koşuyorum.

Sahi! Size söylemeyi unuttum. İki erkek köpek besliyorum minicik bahçemde. Bendeki de ne şans ama köpeklerimde eşcinsel çıktı…

Tülin DURSUN



1692











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)