ISSN 1308-8483
BAK İŞTE EYLÜL… / Özgür HANCIOĞLU
  Yayın Tarihi: 29.9.2009    


BAK İŞTE EYLÜL…

(erguvan düşler)

Kağıttan gemilerimde yüzdürüyorum elime tutuşturduğun sözleri. Bilirsin, sevgi sözcüklerin suya yazılıydı; silik harfler, okunaksız sözcükler ve ardında bıraktığın dokunaklı günceler… Özensiz tümcelerin saçak altındaki yitik öykümüz ve öykümüzün dişleri dökülmüş suskunluğunda, o uçurum eşiği gözlerin... Sevdamızın maviliği huzurlu bir uyku örterken yorgun düşlerimin üstüne; ellerimde yaşayamadıklarım, artık taşıyamadıklarım ve göğsümün orta yerinde uyku mahmuru mavi sevdam.

Yine Eylül bak, gönlümün serin iklimine hazan yaprakları gibi ağırdı ya düşüşün, hani pek de serinkanlı sayılmazdı takvimlerin sana merhabası. Hangisi daha düşseldi, yaprağın tek celsede yere serilmeden önceki o nazenin raksı mı, yoksa eşarbının kaderimle zamansız dansı mı?

Güneş bitkini gözlüklerinin ardındaydı şimdi bir çift zaafım, incecik topuklarından, uçuşan saçlarına yükselirdi pürtelaş nabzım ve ağaçların gövdesine tutunmaya çalışan iflah olmaz sabrım. Hayali bir masanın iki uzak ucundaydık sen, ben, o eylül ikindisinin ağrıyan dizleri ve aşk yorgunu ağaçların sararmış benizleri…

Soluyor bak renkler, akşam nefes nefese. Eteklerinden dökülen taşlar buzdağları misali dikilir gemilerimin önüne. Sözlerin ağır, gözlerin o denli sağır. Konuştuklarımı görmüyor, ellerimi duymuyorsun. Ellerin soğuk, hissiz, bakışların tarifsiz. Tarifi yok sana düşkünlüğümün, aşka küskünlüğümün. Gözlerinden yağmurlar dökülüyor ellerime ve mevsimin en kurak damarlarına işliyor sessizliğin. Alınyazım dağılıyor o sessizliğin tam ortasından katran karası geceye. Düşlerime girme sakın bu gece, sakın anlatma bizi kör kuyuların diplerine, sakın bizi hain suların kudurmuş dalgalarından ve çevirme yolundan kağıttan gemilerimi…

Gece bak, aşk derin uykuda. Ağır ağır akıyor ellerinden söyleyemediklerin, belli ki kabuslardasın, haykıramadıkların dökülüyor kirpiklerinden. Öfken aynaların sırlarında, sırrın aynalarda. Söylenmemiş tüm sözlerin hançer gibi kesiyor ortasından geceyi. Sahi gece mi soğuk, masalsı ayakların mı; ya da artık düşlerimiz mi ısıtmıyor duvarları…

Gitme, bak gece, bak hayallerim üşüyor bu gece. Sonbaharın karşı yakasından düşüyor sensizlik tedirginliği lambanın kör ışığına. Oysa ben o ışıkta büyütmüştüm gözlerinin ferini, o ışıkta yeşertmiştim naif gövdenden açan dallarımı, sana açmıştım işte o ışıkta kollarımı, tüm kapalı yollarımı. Gel, düşme gecenin göz pınarlarından kentin loş sokaklarına; düşme bensizliğe, yaralarımı sızlatma…

Yine bir Eylül gelir, bendeyken sessizliğe gömülen gözlerini özlerim, hislerime dalarkenki zamansız hüznünü, ellerimi tutarken kaskatı kesilen sözlerini özlerim. Gülüşünü ama açık vermeyişini, öpüşünü ama ödün vermeyişini, ser verip sır vermeyişini, giderayak sevmelerini, sırra kadem basışlarını özlerim. Eylül’de esen rüzgarını, sahipsiz dokunuşlarını özlerim. Mor erguvanlar serili yağmur bahçemde düşlerim gözlerinin yere değişini, gözlerinden geçen gemilerimin dönüşlerini beklerim.

Bak işte yine Eylül! Eşarbın dalgalanıyor bahçe duvarımda. Gidişinin damgası, isyanımın bayrağıdır artık eşarbın! Eylül de geldi, yağmur da…

Ya sen?..


Özgür HANCIOĞLU

ozgur.hancioglu@hotmail.com


1827











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)