ISSN 1308-8483
Bamberg Bamberg / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 9.12.2018    


Bamberg Bamberg



Postacı Yasemin hanım, içi dolu kırmızı bir zarf getirdi. “Hayrola Yasemin hanım..! Bu kırmızı zarfta neyin nesi?” diye sordum. “Bilmem, ancak zarf Almanya’dan” dedi. Teşekkür ederek zarfı aldım, merak bu ya, hemen açtım. Gelen bir davetiyeydi. Christina Bosch adında eski bir dosttandı. Christina‘yı Almanya’nın Tegernsee şehrinde tanımıştım. Büyük bir otelde staj yapıyordu. 18 - 19 yaşlarındaydı. Stajı bittikten sonra evlenerek önce Hollanda’ya yerleşmiş ardından tekrar doğduğu yer olan Almanya’nın Bamberg şehrine dönmüştü. Aileye ait koruma altında olan Barock Hotel Dom’u işletiyordu. Onu tanıdıktan iki sene sonra ben Türkiye’ye dönüş yapmış, işimin başında yıllarımı geçirmiştim. Yenifoça’da yaşayan Dagmar, Christine ile benim ortak arkadaşımdı. Seyrekte olsa Türkiye’ye Dagmar’a geldiğinde beni de ziyaret ediyordu. Üçümüz bir araya geldiğimizde eskilerden, anılardan Tegernsee’den konuşmak, birlikte yemek içmek çok güzel oluyor, keyifli geçiyordu. Zarfı açıp okuyunca şaşırdım. Beni 50. yaş günü kutlamalarına davet ediyordu. Almanlar 50 ve 75 yaş günü kutlamalarına çok önem verirler; herkes sahip olduğu imkan çerçevesinde kutlamaların en iyisini yapar. Bunu bilmeme rağmen bir doğum günü için, Bamberg’e davet edilmiş olmam uzaklığından dolayı az da olsa düşündürdü ama aynı zamanda çok sevindirdi ki, aynı gün gidiş – dönüş biletimi aldım.

Adını çok duymuştum

Bamberg’in adını çok duymuş buna rağmen hiç gidememiştim. Frankfurt’a indim. Angelika ile Dagmar’ın sıcak karşılamaları mutlu etti. İki saatlik araba yolculuğu koyu sohbet ile çok çabuk bitti. Christine, davete icabet etmeyeceğimi düşünmüş olabilir ki, beni görünce kalbinin yerinden fırladığını hissettirdi. Boynuma sarıldı ve ardından orada bulunan tüm arkadaşlarına “dostlar size çok değerli bir arkadaşımı tanıtmak istiyorum” dedi ve herkesle tanıştırdı. Benden sonrada gelenler oldu. Üç gün yenilecek içilecek, eğlenilecek; doğum günü kutlanılacak ve Bamberg’i tanıyacaktık. Bu vesile ben de Almanya, Hollanda ve İsviçre’den gelen davetlilerle birlikte uluslararası bir 50 yaş günü kutlamalarını yaşayacak, hem de olan bitene tanıklık edecektim. O akşam güzel bir tanışma kokteylinin ardından yakındaki seçkin bir restorana gittik. Uzun zamandır sevdiğim halde yiyemediğim Kalbgeschnitseltes ısmarladım. Yanında şarap iyi geldi. Sohbetin ise, tadına doyulmuyordu. Çok dilin konuşulduğu sohbette hiç kimse, hiçbir şeyin kanıtını veya kendini ortaya koyma çabası içinde değildi. Birkaç saat, birkaç dakikada bitti sanki. Ama daha sonra devam edecek başka dostlukların yolunu açtı.



Aileyi tanımak

Bu arada Christine’nin babası ve kardeşleriyle tanıştım. Babası kentin en eski ferforje ustalarındanmış. Ertesi gün atölyesini ziyaret ettim. Baba Anton, oğulları Werner ve Michael işbaşındaydı. Başta kale kapıları, pencere korkulukları, tırabzanlar, köprü kenarları vs. olmak üzere çok muhteşem eserler gördüm. Bu türden ustalar çocukluğumda bizde de vardı. Bu işler ülkemizde şimdilerde bilgisayar destekli seri olarak fabrikalarda yapılıyor. Christine’nin iki erkek kardeşinden biri Belediye Meclis Üyesi olduğundan dolayı ayaküstü turizm üzerine konuşurken dedi ki: “Dünya’nın her tarafından gelen turist akını ile gelecekte nasıl baş edilebilineceğinin bugünden hesapları yapılıyor. Bugünden alt yapı – üstyapı yatırımları bir bir planlanıyor sırasına ve aciliyetine göre sorunlar büyümeden çözülüyor. Her şeyden önce “sürdürülebilirliğini” korumak için neler yapılması gerekli ise, o hususlar üzerinde titizlikle çalışıyoruz” dedi. İçimden “Ah ! Keşke bizde bunu bir kavrayabilsek ve bir turizm çekim merkezini bozmadan sürdürmeyi becerebilsek” diye geçirdim. Yüreğim sızladı.

720 yıllık tarihi binada otel

Ertesi gün sabah kahvaltısı için salona gidecektim. Asansörü kullanmadım. Merdivenlerden inmeyi tercih ettim. Niyetim 8 asırlık koruma altındaki tarihi binada, nasıl çağdaş bir otelcilik yapılıyor? Sorusunun cevabını bulmaktı. Her tarafı alıcı gözle inceleyerek kahvaltı salonuna indim. Barok tarz, binanın dışında olduğu gibi içinde de açıkça görünüyordu. Bamberg’de 720 yıllık tarihi binada, güncel koşullarda çok güzel otelcilik hizmeti veriliyordu. Bina eski Bamberg’in merkezinde 1392 yılında yapılmış, geçirdiği evrelerden sonra bugün otelcilik hizmeti veriyor. 1975 yılına gelindiğinde bina, Bosch ailesinin mülkiyetine geçmiş. Bosch ailesi Ortaçağın göstergesi olan bu binada, 1977 yılından beri, anıtlar kurulunun izniyle birbirinden güzel ve her türlü ihtiyaca cevap veren donanıma sahip 19 oda ve 14. yüzyılın mimarisinin izlerini taşıyan kahvaltı salonu ile dünyanın her yerinden gelen konuklarına otelcilik hizmeti vermektedir. Kısaca koruma her şeyi kendi orijinalliğinde bırakarak gelecek nesillere aktarılıyor. Ortaçağ mekanı olduğunu hissettiren kahvaltı salonunda, hep birlikte esprilerin şakaların eşliğinde kahvaltı yaptık.

Ardından otobüs ile şehir turu yapmak üzere koltuklarımıza oturduk. Rehberimiz otobüsün hareketiyle birlikte Bamberg’i anlatmaya başladı. Anlatırken bizi asırlar öncesine götürmek için büyük çaba gösteriyordu. Ara sıra gelen sorulara kısa kısa cevap veriyor, ardından bir espri patlatıyordu. Kulağım rehberimizde; gözüm her yerdeydi. Tur bittikten sonra son durakta indim. Bu defa yürüyerek otele dönecektim. Bugün benim için Bamberg’i gezmek görmek tanımak için iyi bir fırsattı. Edindiğim şehir planı ile yollara düştüm. Elimde not defteri ve telefondan başka bir şey yoktu. Gördüğüm her şeyi resimlemek, not almak, hakkında bilgi edinmek istiyordum. O gün gördüklerimi ve yaşadıklarımı şöyle anlatabilirim:



Unesco Kültür Mirası

“Bamberg Almanya’nın güneyinde Bavyera Eyaleti’nde bir kenttir. MS 902 yılında küçük bir kasaba olarak kurulan kent, 1007 yılında II. Henry tarafından Piskoposluk merkezi durumuna getirildi. 1802’de Bavyera topraklarına katılana kadar, din devletinin yönetim merkezi olarak kaldı. 1817’de Başpiskoposluk konumu kazandı. Bu dönemlerde yapılan tüm yapılar koruma yasa ve teknikleri ile kentin orta çağını ayna gibi yansıtmaktadır. Bamberg bugün iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi, eski kenti çevreleyen modern kenttir. Diğeri ise modern kentin tam ortasında kalan 1200 yıllık Ortaçağ mimari ve yaşamını en canlı şekilde bugüne taşıyan eski Bamberg’tir.

Baviera’nın Franken bölgesinde bulunan Bamberg; Tarihi Belediye Binası, üniversiteleri, eski şehir merkezi, kaleleri, şatoları, kiliseleri, bahçeleri, 1000 yıldan beri hizmet veren yaşlılar evi ve Ortaçağ mimarisi ile yapılmış daha birçok güzel ve etkileyici tarihi binaları ile Almanya’nın 1993 yılından beri bozulmadan korunmuş, en büyük şehri olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası unvanını elinde bulundurmaktadır.

Bamberg’i Bamberg yapan en önemli özelliklerinin başında şehrin ortasından geçen Regnitz nehirdir. Gondollarla nehirde gezinti yapılabilmektedir. Küçük Venedik diye de adlandırılan kent, içinde dolaşırken size rüyada olduğunuz hissini verir. Bamberg’in kalbi Regnitz nehrinin çevresinde atar. Özellikle nehrin üstündeki köprünün üzerinde asırlar önce inşa edilmiş Belediye binası resimlik görünümüyle masallara konu olacak kadar etkileyici. Bambergliler Ortaçağdan günümüze korunarak gelen çok sayıda sanatsal ve kültürel miras öğesinin bozulmasına veya tahrip edilmesine izin vermemiş.

Doğal güzelliklerinin yanı sıra otantik park ve bahçeleriyle de dikkat çeken kent, hayatın her zaman her yerde canlı ve hareketli olduğunu hissettiriyor. Hemen hemen her yerde müzik yapılan Bamberg’te Rauch Bira (Füme Bira) çok meşhurdur. Bugün Bamberg küçük bir kasaba olmasına rağmen Avrupa’da en çok turist çeken tarihi şehirlerin başında gelmektedir.

Altenburg Şatosu’nda 50. doğum günü kutlaması

Doğum günü kutlama saati geldi çattı. Tarihi ve turistik yer olan Altenburg Şatosu’nda doğum günü kutlaması için bir araya gelinecekti.

Altenburg şehrin dışında, yüksek bir tepede 1109'da göçmenlere barınak olarak yapılmış, iki asır amacına uygun kullanıldıktan sonra 14. ve 15. yüzyıllarda elden geçirilerek Bamberg’in piskoposlarına konut olarak hazırlanmış. 1553 yılında bölgede yaşanan savaşlardan dolayı neredeyse tamamen yıkılmış. Üç asır ören yeri olarak kaldıktan sonra 1812 yılında Hoffmann adında birisi tarafından yeniden onarılmış. 33 metre yüksekliğinde gözetleme kulesi ve terası şatoya eklenmiş. Yemek salonları, şövalye odaları, sığınaklar ilave edilmiş, ayrıca şato surlarla daha korumalı hale getirilmiş. Şehrin en yüksek noktasında bulunan Altenburg'un seyir terası panoramik müthiş bir manzara sunmaktadır.

Muhteşem bir kutlama olacağı yer seçiminden ve kapsamlı hazırlıktan belliydi. Öyle de oldu. Gece boyunca kolay kolay unutamayacağım, dillere destan bir doğum günü partisi yaşadım. Uzun ömürlerin olsun Christine.
































Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

1723











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)