ISSN 1308-8483
KARAYİPLERİN EN RENKLİ ADASINDA KISA BİR YOLCULUK HİKAYESİ / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER    
  Yayın Tarihi: 26.4.2018    


KARAYİPLERİN EN RENKLİ ADASINDA KISA BİR YOLCULUK HİKAYESİ



Bu Küba ile ilgili ikinci yazım. İlk yazımda genel olarak Küba'ya ilişkin izlenimlerimi paylaşmıştım. Bunda da Küba içinde ziyaret ettiğim yerlerden söz etmek istiyorum.

Ada muhteşem doğası ile beni çok etkiledi. Çok yeşil bir ülke olduğunu söylemek fazla olmaz. Yaygın olarak karşılaştığım ağaç palmiye ve onun çeşitleriydi.

Denizin rengi, mavinin en güzel hali, turkuaz... İçinde kaybolmak istedim.

Küba, doğası ile insanı büyüleyen bir ada devlet. Sosyalizmin kazanımları ile insanı şaşırtıyor. Her türlü yalnızlaştırılmaya rağmen altmış yıldır ayakta kalmayı başarması ile insanı kendine hayran bırakıyor. Şimdilerde hızlı bir yozlaşmanın eşiğine gelmesiyle insanı üzüyor, bir hayalin yıkılışına bizleri tanık ediyor..

Ben Küba'ya Özcan Yurdalan ve onun oluşturduğu bir grupla gittim.



İlk on gün grupla gezdim. Daha sonra yaklaşık yirmi gün Havana'da yalnız kaldım.

Özcan'la birlikte Havana'dan başlayarak, Ada'nın Karayip kıyısından güneye doğru indik, daha sonra kuzeye doğru çıkarak tekrar Havana'ya döndük.



Bu yolculuk sırasında ilk uğrak yerimiz Playa Larga oldu. Havana'ya iki buçuk saat mesafede. Turistlerin tatil beldesi. Ayrıca önemli bir dalış noktası.


Playa Larga, tek katlı renkli evleri, evlerin verandalarındaki sallanan koltukları kendine özgü bir yerleşim yeri. Sallanan sandalye, Afrika kökenlilerden gelen bir alışkanlık... Kuşaktan kuşağa geçen eğlenceli bir buluş... Rüzgarını kendin ürettiğin gibi, sineklerle de mücadeleye gerek yok. Eğlenceli olduğu kadar fonksiyonel...




Playa Larga


Playa Larga

Playa Larga'ya çok yakın mesafede olan Guamo köyüne gittik. Burada Cristof Colomb'un yok ettiği yerlilerin yaşamları canlandırılmış. Yerlilerin gözyaşlarını takip ederek bu cennet doğa parçasını gezdik. Yerlilerin heykellerine bakıp hüzünlenmemek elde değil.



Kurulan çadırlardaki canlandırmalar kötü okul temsilleri gibiydi. Her çadırdan çıkarken elimizi cebimize atmamız beklendi.


Guamo köyü bir lagün içinde yer alıyor.


Çakma Guamo köyü... Kesif bir yeşillik, inanılmaz bir doğa parçası, gerçek sahipler taş olarak size bakıyor.

Büyük acılara tanık olmuş bu coğrafya şimdinin turistik mekanı...

Playa Larga'da yer alan önemli yerlerden biri. Playa Giron. Bilindiği üzere Küba'da 1959 ülkenin kaderini tamamen değiştiren önemli bir yıl. Küba Devrimi yapılmış. Amerika'nın devrimden sonra devrime ve Fidel Castro'ya birçok müdahalesi olmuş. Bunlardan biri de Amerika'nın desteği ile devrim karşıtı Kübalılarla Playa Giron'a yapılan çıkartma. Playa Giron bugün Domuzlar Körfezi olarak adlandırılan bölgede yer alıyor. Küba ziyaretçilerinin uğrak yerlerinden biri. Amerika destekli devrim karşıtı Kübalıların geri püskürtülen çıkartması. Şimdilerde gururla anlatılan bir hikaye!!

Playa Larga'dan sonraki durak, Cienfuegos... Bir liman şehri. Küba'nın büyük kentlerinden biri... Yine büyük bir meydan ve kilise... Gezmesi kolay bir şehir. Çok büyük bir şehir olmamasına rağmen beş tane tiyatrosu olduğu söylendi.

Şimdi buradan birkaç fotoğraf...







Trinidad, birçok insan gibi benim de Küba'da en sevdiğim yerlerden biri.. Arnavut kaldırımlı sokakları, şık evleri, faytonları ile gece ve gündüz keyifli bir kent... Görece olarak diğer şehirlerle karşılaştırıldığında daha zengin gözüken bu eğlenceli kent geçmişte şeker kamışı üretiminde çok önemli rol oynamış.








Trinidad'ta gerçekten her yerden müzik geliyor. Çoğunlukla turistler dans ediyor. Ben oraya ilk gittiğim gün İspanyolca pratik yapma peşinde koşarken bir kadın evine davet etti. İlk sorularımdan birisi "salsa yapıyor musun?" oldu. Bu sorunun ardından, kadın kocasıyla salsa yaptı. Arkadan karı koca bana salsa öğretmeye çalıştı. Çok güzel bir anıdır benim için... Bu güzel insanlara selam olsun.

Trinidad'ın şimdi daha varlıklı gözükmesinin nedeni geçmişteki şeker kamışı tüccarlarının mirası, antika evler ve eşyalar...


Zengin şeker kamışı tüccarları dünyanın her tarafından antika eşyalar getirtmişler. Burası her tarafı antika eşyalarla dolu bir restoran. İçinde antika bir yatak bile var. Adeta bir müze gibiydi. Burada yemek yemenin ederinin yüksek olduğu, bu ederin karşılığının lezzet olarak alınmadığı söylendi. Ben başkasının yalancısıyım.

Bugün zenginliğin hala devam ediyor gözükmesinin nedeni Trinidad'ın Küba'nın en çok turist alan kenti olması. Hayat standardının yükselmesinin şartı CUC'a (Convertible Cuba Pesosu) ulaşmak. Yoğun turizm nedeniyle diğer kentlere göre buranın halkı CUC'a daha kolay ulaşıyor. Bu da refah seviyesinin artmasında en önemli etken.







Trinidad'tan birkaç fotoğraf daha...


Trinidad'a giden herkesin meşhur "merdivenlere oturup bir mojito içmeden gelme" dedikleri yer burası... Ben çoğunluğun söylediğini söylemeyeceğim. Trinidad'ta gerçekten müzik dinleyip dans edecek Avrupa standartlarında çok sayıda bar var. Bu merdivenlere isteseniz de istemeseniz de günde birkaç kere yolunuz düşüyor. Kimi zaman internete bağlanmak için kimi zaman soluklanıp, Küba'nın nefis kokteyllerinden içmek için... Geceleri, burasının girişi ücretli hale geliyor. Canlı müzik yapılıyor. Ortam dans etmek için çok güzel. Yıldızların altında, insanın içini kıpırdatan müzik eşliğinde kokteylimi yudumlarken bir an cennette olma duygusunu yaşadım. Bir süre sonra bedenim müziğin ritmine uyarak oturduğum yerde hareketlenmeye başladığında sahneye çıkacak cesareti bulamadım. İnsanlar o kadar güzel dans ediyordu ki ancak oturduğum yerden ufak hareketlerle onları imrenerek izledim. Küba'ya gitmeden salsa öğrenmek lazım. Orada pekiştirmek için çok fırsat oluyor.

Şimdi Trinidad'a özgü bir kokteyl'den söz etmek isterim. Kokteylimizin adı Canchanchara. Telaffuzu zor gibi gözükmesin. İspanyolcada "ch" "ç" sesi veriyor. Bu nedenle telaffuz ettiğinizde hoş bir ses kulağınıza çalınacak.

Şimdi gelelim tarife, limon ya da lime suyuna ihtiyaç duyacaksınız. Sonra içine bal ilave edeceksiniz. Bal tamamen çözünene kadar bekledikten sonra rom ilave edeceksiniz. Üzerine karlaşmış buz ve maden suyu ilave ettiğinizde kokteyliniz hazırdır. Tadına gelince bana öksürük şurubunu anımsattı. Fakat orada neme bağlı olarak gelişen üst solunum yolları enfeksiyonuma iyi geldi. Benim için lezzetli olmasa da fonksiyonel bir kokteyl... Galiba ben bu kokteylin en çok adını sevdim.

Bilindiği üzere rom şeker kamışından elde edilen bana göre çok lezzetli bir içki... Kübalılar rom kullanarak çok sayıda kokteyl yapmışlar. Ben bunların bir çoğunu çok sevdim ama sek romun yerini hiçbiri tutamaz.

Trinidada gezilecek yapılacak çok şey var. Bunlardan biri de ülkenin en büyük şeker plantasyonu ve meşhur "Iznaga Tower"

Buraya Trinidad'tan otobüsle yarım saat içinde gittik. Şeker kamış vadisi olarak bilinen bu vadinin adı Los Ingenios.

Vadide geçmişte (18 ve 19. yüzyıl) 30 bin köle çok ağır koşullarda çalıştırılmış. Tüm araziye hakim 45 metre boyunda Iznaga adlı bir kule var. Hava çok sıcak olduğu için benim çıkamadığım, köleleri gözlemek için yapılmış bir kule. Şimdinin önemli turistik mekanı. Kulenin yanında şimdi restoran olan şeker kamışı tüccarının göz alıcı evi var. Etrafta çeşitli hediyelik eşyalar ve purolar satılmakta.

O gün hava çok sıcak ve nemliydi. Enerjim güneş tarafından yutulduğu için buradan pek fotoğrafım yok.


Iznaga Tower'ın olduğu yerden puro satmaya çalışan bir adam

Trinidad çok sevilesi bir yer ancak kentin bir yeri değil her tarafı turistlere hizmet vermek için kurulmuş bir film platosu gibi... Bu durum orada yaşayanlar için refahın anahtarı ama... Turizm girdiği yeri ezip geçiyor, bu da zaman içinde özgünlüğün ortadan kalkmasına neden oluyor. Bu da yazarınızın düşüncesi... Onun küçük kasabası da bu turizm denen canavarın elinde evriliyor ve başka bir şeye dönüşüyor.

Trinidad'tan birkaç fotoğraf daha...








Trinidad'ta çektiğim bu fotoğrafı çok sevdim. "Satılık Bisiklet" Oldukça fakir gözüken bir evin kapı aralığına konmuştu. Belki bir hikaye yazdırmaya hazır olduğu içindir. Trinidad bir yamacın eteğine kurulmuş. Kentin genel durumuna bakınca çok yoksulluk hissetmedim ama yukarı mahallelere çıktığımız zaman ne kadar fakir olduklarını gördüm. Şehir merkezi ile yukarıdaki mahalleler arasında büyük fark gözüküyordu. Belki Küba bize herkesin eşit olduğu bir ülke olarak tanıtıldığı için gelir dağılımının çok farklı olduğu yerlerde bu duruma dikkat kesildim. Hani orası hayal ülkesi ya... Hani herkesin yaşamak istediği yer ya... Elimde olmadan daha eleştirel yaklaştım. Belki gelir dağılımının adaletsiz olduğu başka bir ülkede gezerken dikkat etmediğim şeyler burada daha çok gözüme çarpıyordu. Hemen iç sesim diyor ki "sosyalizmin kazanımlarına bak eksiklerine değil"

Trinidad'tan güzel anılarla ayrıldım. Bundan sonraki durak Santa Clara, solcular için bir çeşit hac yeri.. Küba deyince aklına devrim, Fidel ya da Che gelmeyenler için Santa Clara bir anlam ifade etmez.

Santa Clara, Küba Devrimi’nin son cephesi. Bu şehir ele geçirildikten kısa bir süre sonra Amerika kuklası Batista ülkeyi terk etmiş. Bu şehrin düşmesini sağlayan Che Guevera ve Camilio Cienfuegos liderliğindeki gerilla gruplarıymış. Şehirde büyük bir meydan var. Burada Che arkadaşlarının mezarının yanı sıra bir de müze var.

Che bilindiği üzere Bolivya dağlarında öldürülmüş. Kimlik tanımlaması yapılması için elleri kesilerek Arjantin'e gönderilmiş. Mezarı da Bolivya'daymış. Fidel, 17 Ekim 1997’de Che ve 38 devrimci arkadaşının mezarını taşıtmış. Meydan'da büyük bir bronzdan yapılmış Che heykeli var. Bir duvarda Fidel'in Che'ye yazdığı veda mektubu var. Başka bir duvarda Che'nin yaşamındaki önemli dönemlerin resimlendiği bir kabartma yer almakta. Gidilmeye ve görülmeye değer. Şimdi youtube’dan aldığım Che'nin mozelesinin olduğu yerden kısa bir video...



Şimdi de Santa Clara şehrinden birkaç fotoğraf...







Santa Clara'dan sonra kuzeye doğru çıkıp inanılmaz güzellikteki Vinalles'e gittik. Nefes kesici güzellikte bir vadi. Yaygın olarak tütün çiftliklerinin yer aldığı bölge.

Rengarenk evler, yine sallanan koltuklar, yeşilin her tonu, güler yüzlü insanlar... At arabaları, karasabanla sürülen tarlalar, ulaşım aracı olan at arabaları, vadinin içinde ata binen insanlar. Başka bir gezegen, başka bir zaman dilimi... Hayal gibi ama gerçek... Sanki zaman durmuş gibi.

Vinalles doğaseverler için güzel vakit geçirilecek bir yer. Tütün çiftliklerini ziyaret etmek, ata binmek, trekking yapmak mümkün. Hiçbir şey yapmadan ayaklarınızı uzatıp doğanın sesini dinlemek de yapabileceklerimiz arasında. Biz Vinalles'te iki gece kaldık. Daha uzun kalmayı isterdim.



Her gidilen yerde gezilecek yerleri gördükten sonra kalan zamanda o yerle gerçek buluşma sağlanıyor. Turlarla yapılan hiçbir seyahatte bu buluşma sağlanamıyor. Sınırlı bir zamanda beklenti doğrultusunda gidilmesi görülmesi gereken yerler var.

Vinalles'den birkaç fotoğraf...


Dünyanın en büyük duvar resmi bu coğrafyada yer alıyor. Büyük bir kaya üzerine yapılmış ve evrimi temsil ediyor. İnanılmaz bir doğa parçası içinde bu devasa duvar resmi ile karşılaşmak çok şaşırtıcı aynı zamanda heyecan vericiydi.



Vinalles'de çok sayıda tütün çiftliği var. Bu çiftlikler devletin. Tütün çiftliğine yaptığımız ziyarette bir puronun yapılışını izledik. Şimdi de buradan birkaç fotoğraf...






Gel keyfim gel...

Vinalles'de güzel aktivitelerden biri de daha önce söylediğim gibi ata binmek. Bu konuda deneyimi olamayan bendeniz için ata binmek kolaya değildi. Ama denedim ve yaptım. Biraz heyecanlıydı fakat değdi. Tabii bu işin güzel tarafı vadinin içinde at koşturmak. Bu hayal olarak kalmaya devam ediyor. Atla yarım saat mesafedeki kahve çiftliğine gittik ve oradan döndük. Küba'ya gitmeden önce salsa yapmayı ve vadinin içinde at koşturmak için ata binmeyi öğrenerek geliniz ki ata binmek ya da salsa yapmak bir turist aktivitesi olarak kalmasın.





Vinalles'den sonraki durak yine Havana idi. Gruptan ayrıldıktan sonra orada yirmi gün daha kaldım. Havana'da bana evimdeymişim duygusu yaşatan ev sahiplerim Yuyi ve Kiki, İspanyolca hocam Eduardo ve diğerlerine bu yazı vasıtasıyla selam göndermek isterim. Onlar bunu bilmeyecekler ama önemi yok. Onları düşündüğüm zaman kalbimde hissettiğim sıcaklık hiç bitmeyecek.


Ev sahiplerim Yuyi, Kiki ve Daniel


Eduardo'nun annesi ve babası

Yazının başında koyduğum haritada rotamın dışında işaretlediğim iki yer var. Biri ülkenin güneyinde yer alan Santiago de Küba. Burayı ziyaret etme şansım olmadı. Fidel'in mezarının olduğu yer. Küba devriminde de önemli bir rol oynamış.

Diğeri Guantanamo Körfezi... Burada bir Amerikan üssü var. Fidel burası için "Küba'nın kalbindeki hançer" tanımlaması yapmış. Küba'dan söz ederken bu iki önemli yerden söz etmemek olmazdı.

Rotam hakkında bilgi verdim ama bu rota genellikle Küba'ya gelen herkesin rotası... Benim önerim Küba'yı anlamanın, hissetmenin yolu bir hafta on günlük turlar değil. Gidecek olanlara önerim belki daha az yer gezerek daha uzun kalmak. Küba insana güzel vakit geçirmek için çok şey vaad ediyor. Ben en çok insanlarla, onların yaşam biçimleri ile ilgilendim. Sosyalist bir ülkede yaşamanın nasıl olduğunu anlamak için sorular sormaya çalıştım. Küba benim için dolu dolu geçti. Ama sadece denizi ve güneşi için gideceklere söyleyecek sözüm yok. Ülkeyi ve insanlarını çok sevdim. Sevmediğim sadece yemekleriydi. Ülke hızla değişiyor. Bu değişimden nasibini nasıl alır bilemem ama... Sosyalizmin kazanımlarını kaybetmeden yenilenmek, refah seviyesinin artması benim Küba için dileğimdir.

25 Nisan 2018 Foça


Güzin TÜMER



2387











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)