ISSN 1308-8483
BAKÜ BAKÜ / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 30.1.2018    


BAKÜ BAKÜ



Hep batıya, hep batıya düşüncesiyle insan doğuyu unutuyor. Bende de öyle oldu. Batı ülkelerine gidip gelmekten doğuyu ihmal ettim. Aslında uzun yıllardan beri aklımın bir köşesinde Nepal ve Azerbaycan vardı. Nepal’in kendine has otantik bir dokusu, yaşama biçimi olduğunu yaptığım araştırmalardan biliyordu. Ama kardeş ülke Azerbaycan oldum olası ilgimi çok çekmişti. 1992’de Sovyetlerden özgürlüğüne kavuşan Azerbaycan’a bir gün gitmeyi hayal etmiştim. O bugüne hasıl oldu. 3 Nisan’da, sabahın erken saatlerinde Sabiha Gökçen’den havalanan Azerbaycan Havayolları’na ait uçağın içindeydim. Yanımdaki koltukta eşi Azerbaycanlı, kendisi de restoran işleten İstanbullu bir işadamı oturuyordu. Uzunca bir süre Bakü ve Azerbaycan hakkında beni bilgilendirdi. Onun da anlatımları doğrultusunda var olan heyecanım biraz daha doruğa tırmandı bu sayede. 70-80 sene Rusların yönetimi altında kalan 24 yıldır bağımsızlığını kazanan, ayrı devlet aynı millet olduğumuz aynı dili konuştuğumuz Azerbaycan halkı nasıl yaşar, ne yer, ne içer, kültür, sanat, müziğe nasıl ilgi duyar, ne ile uğraşırlar, ekonomileri ne durumdadır gibi soruların cevabını kısmen aldım.



İlk şaşkınlık, Haydar Aliyev Havaalanı’nda

2 saat 45 dakika havada süzülen uçak Bakü Havaalanı’na indi. Havaalanından içeriye adım atar atmaz gördüğüm manzara karşısında dondum. Bunca yıldır seyahat ederim, ben hayatımda hiç bu kadar temiz, gösterişli bir havaalanı görmedim. Sağa sola bakarak yürürken ayaklarım birbirine dolaşıyordu. Abartmıyorum, emin olun ağzım açık kaldı. Kapıda vize uygulaması kuyruğunda yerimi aldım, basit bir form doldurarak pasaportumu verdim, 3-5 dakikalık işlemden sonra 60 günlük vizemi aldım. Polis kontrolünden sonra internet üzerinden ismini de bildiğim taksi şoförü Timur ile buluştum. Timur 35-40 yaşlarında bir Azeri vatandaşıydı. ”Timur, otele kadar yolculuğumuz ne kadar sürecek” dedim. “Yarım saat abi” dedi. “Timur bana Bakü’yü anlat” dedim. “Bakü çok güzel şehir abi” dedi. “Nasıl güzel şehir “ dedim, ”abi” dedi; “Ruslardan kalan binaların çürüklerini yıkıyorlar, yenisini yapıyorlar, sağlam olanlara dış cephe giydiriyorlar ve güzelleştiriyorlar. Estetiğe, güzelliğe ve sağlamlığa çok önem veriliyor. 20 yılda Bakü dünyanın en güzel şehirlerinden biri oldu. Ama Bakü’nün dışında diğer kasabalarda gelişme, biraz yavaş gidiyor ” dedi. Taksi ilerlerken bir yandan Timur’u dinliyor, bir yandan da çevreyi izliyordum. Yolun sağında ve solunda öbek öbek, küme küme iki katlı evler vardı. Ama yol boyu örülen duvarla evlerin zemin katı görünmüyordu. Ben bu duvarların trafik gürültüsüne karşı yapıldığını düşündüm. Daha sonra öğrendim ki evleri kamufle etmişler. Ancak şehre girdikten sonra yol güzergahında sağlı sollu gördüğüm her şey bana “bu kadar da” olmaz dedirtecek kadar güzeldi. Dört gidiş dört geliş yolda otelime doğru ilerlerken sol tarafta gördüm düzenlenen rekreasyon alanları, sağ tarafta muhteşem binalar her şeyden önce temizliği ile beni şaşırttığı kadar büyülüyordu. Artık ne Timur’u dinliyordum, ne de başka bir şey düşünüyordum, sadece gördüğüm her şeyi yaşamaya çalışıyordum. Otele vardım, yerleştim, güzeldi ancak gelişmekte olan bir semtteydi. İzmir‘de gece başlayan yolculuğumu burada noktalayıp, dinlenmek için kendimi yatağa attım. İki saatlik dinlenmeden sonra sırt çantam omzumda resepsiyona indiğimde girişte tatlı dili ve güler yüzü ile karşılayan Edile Hanım aynı sevecen yaklaşımıyla bana bugünün geriye kalan kısmında neler yapabileceğimi anlattı. O’nun anlattıkları doğrultusunda otelden çıktım, kısa sürede sahile ulaştım. Sahil sağa ve sola doğru kilometrelerce tertemiz düzenlenmiş haliyle önümde duruyordu. Sağ tarafı Devlet Bayrak Alanı’na doğru, sol tarafı da şehir merkezine gidiyordu. Şehir merkezine doğru yürüdüm. Bakü’ye giden herkese bu sahilde en az bir kere yürümesini tavsiye ederim. İnanılmaz güzeldi. Meydanlar, yürüme alanları, rekreasyon alanları, ağaçlandırmalar, parklar, özenle yapılmış, tertemiz olan altgeçitler, yürüdükçe gördüklerimden dolayı beni şaşırtıyordu. Bir tarafında Hilton Oteli, diğer tarafında hükümet binası olan meydana geldim. Meydanın ortasında durup 380 derece döndüm, gördüğüm her şeyi fotoğrafladım. Ayaküstü birkaç insanla konuştum. Türkçe konuşarak anlaşabiliyorduk. Herkes gayet güzel Türkçe konuşuyordu. Yarın otobüs ile yapmak istediğim şehir turu için durağa gittim. Yetkiliden tur hakkında bilgi aldım. “9:20’de başlıyor birer saat aralıkla yapılıyor“ dedi. Broşür aldım, ayrıldım. Birkaç cadde, birkaç sokak yürüdükten sonra akşam yemeği için Park Bulvar içindeki Abşeron Cafe and Lounge‘da yerimi aldım ve akşam yemeğimi yedikten sonra, taksi ile otelime geldim.



Sabah kahvaltıdan sonra çok erken otelden ayrıldım. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca kıyıdan ve Park Bulvar‘dan yürüye yürüye ve büyük keyif alarak otobüs durağına saatinde yetiştim. Saat geldi geçti ama otobüs gelmedi. Yanıma durumdan haberdar olan bir taksi şoförü yanaştı. “Selamün aleyküm, otobüsü bekliyorsan gelmeyecek“ dedi. Neden gelmeyeceğini sorduğumda, ”otobüs güzergahında yol kapalı, tamirat var” dedi. Zaman ayırıp araştırdım, doğru söylüyordu. Bu durum üzerine kendisiyle anlaştım, bana hem rehberlik yapacak hem de şoförlük yapacaktı. Adı Namıq’tı. (Namık) Anlaştık. Bana şehri 3,5 saat boyunca hem gezdirdi hem anlattı. Karşılığında sadece 65 Türk Lirası aldı. Bana göre dolu dolu haketmişti. Şehrin neresinde ne kadar gezilip görülecek nokta varsa ,ki onlar, Azatlık Meydanı, Port Bakü Ticaret Merkezi, Haydar Aliyev Merkezi, Modern Sanat Müzesi, Kız Kulesi ve İçeri Şehir, Flame Towers, Doğaüstü Park, Bahram Gür Heykeli, Devlet Bayrak Meydanı, Kukla Tiyatrosu ve Park Bulvar içindeki müzeler, hepsini tek tek gezdirdi. Turun arkasından “şehir hakkındaki bu güzel ve faydalı bilgileri Namık’la gezerek öğrendim“ dedim. Şehir turunu otobüsle yapsaydım belki bu kadar özel ve faydalı olmayabilirdi. Namıq’tan memnun kaldığım için ertesi gün beni otelden almasını ve şehrin dışında bana birkaç kasaba gezdirmesini, aynı zamanda beni Ateş Mabedi’ne götürmesini istedim. Kabul etti ve beni otele bıraktıktan sonra ayrıldı. Doğrusu bugün bir buçuk saatlik sabah yürüyüşünden sonra, üç buçuk saat süren şehir turunun ardından pestilim çıkmıştı. Dinlenmek ve gördüklerimi hazmetmek için odama çekildim. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra konuştuğumuz saatte Namıq otelin önünde belirdi. Taksiye bindim, teker dönmeye Namıq anlatmaya başladı. Azerbaycan’ın tarihinden iki devlet bir millet olmaktan başladı, İran’da yaşayan 45 milyon Azeri’den devam etti. Bakü’nün gelecek on yılda kavuşacağı kent siluetinin baştan başa değişeceğinden, daha güzel olacağından bahsetti.

Bakü’ye gidildiğinde görülmesi gereken en önemli yerler



KızKalesi (Qız Qalası)


Bakü’de varolan bir efsaneye göre, Kral savaşa giderken, hamile olan eşinden erkek çocuğu bekler. Savaştan döndüğünde kız çocuğu olduğunu öğrenince onun öldürülmesi emrini verir. Prensesin dadısı onu kaçırır saklı bir yerde büyütür. Ancak bir gün kral 17 yaşına basmış güzeller güzeli kızı görünce ona aşık olur, onunla evlenmek ister. Bu durum kızın kabusu olmuştur. Kız zaman kazanmak için kraldan öyle bir kale ister ki yapımı yıllar sürer, buna rağmen o gün gelip çattığında, kale tamamlandığında kız kaleye çıkar kendini Hazar denizine bırakır. Kale duvarlarına çarpan kız can verir. Baku’yü ziyaret edenlerin birinci sırada gördüğü yer olan Kız Kalesi (Qız Qalası) gerçekten görülmeye değer bir yerdir.



Ateşgah, Zeruştlar tapınağı

Ateşe, suya, toprağa inananların, canlı cansız her şeyin içinde ateş olduğunu düşünenlerin tapınağı olarak 17. yy’da inşa edilmeye başlanmış, bugünkü halini ise 19. yy’da almış. O dönemde bu bölgede yaşayan insanlar “Zerduşt” olarak anılırlardı. Ateşe ve onun kutsal olduğuna inanır, burada ibadet yaparlardı. Surların içinde büyük ve yüksek bir avlu ve avlunun içerisinde onlarca bölümden oluşmuş küçük küçük odacıklar vardır. Avlunun ortasında asırlardan beri yanan ateş yanmaya devam ediyordu. Azerbeycan İslamiyeti kabul edince, Zerduştlar Hindistan’a göçmüşler. Bugün artık benzer türde ibadet yapılmasa da geçmişi öğrenmek adına ziyaret edilmesi gereken önemli bir çekim merkezidir.



İçeri Şeher

İçeri Şeher, kimi yerde İzmir’in Kızlar Ağası Hanı’nı, kimi yerde Ödemiş’in Birgi’sini, kimi yerde Konya’da Mevlana Türbesini, kimi yerde Boğazın Kız Kulesi’ni anımsatan yönleriyle, Dünya Unesco Listesi’ne girmeyi başarmış tarihi çekirdeğidir. Bakü’nün en eski yerleşim yeri olan İçeri Şehir 12. yüzyılda kenti savunmak amacıyla etrafına gerdanlık gibi örülmüş sur duvarları olan en eski kent merkezidir. İçinde Kız Kulesi, Şirvanşahlar Sarayı’nın yanı sıra pek çok tarihi mekanı, yeme içme alanları, otelleri, ve elbette hediyelik eşya dükkanlarını barındırmaktadır. Bakü’nün göz bebeğidir. Bu tarihi mekanda bulunan Meydan Restaurant’ta bir akşam, Foça’da tanıdığım Sedef Kaynarkan ve Bakü’de tanıştığım Feridun bey ile yediğim yemeğin tadını ve yaptığımız keyifli sohbeti unutamam.



Bir daha gidebilirsem en az 2-3 hafta gitmek isterim. Türkçe konuşulan, batı şehirleri kadar güzel olan Bakü’ye 3-4 gün yetmez.












Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

2549











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)