
Aþçý Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGÝN
Gün gelecek yeryüzünün bütün ülkeleri barýþ içinde yaþayacak.
Geçtiðimiz yaz Foça Festivali çerçevesinde gösterilen Büyük Mübadele konulu belgesel, bir çoðumuzu derin bir duygu seline gark etmiþti. Tahsin ÝÞBÝLEN'in yönetmenliðini yapmýþ olduðu belgesel "Asya Minor Yeniden" yakýn geçmiþin pek de söze dökülmeyen tarihi adýna izlenmesi gereken insan tanýklýðýdýr.
Adalý olmak; mütevazi olmayý, yetinmeyi, kabullenmeyi, avunmayý idare etmeyi gerektirir çoðunlukla. Mavi denizin ortasýnda dünyadan kopuk baþka bir dünyada yaþar gibi yaþarsýnýz adayý, þap bulsanýz þeker bulamazsýnýz, doktor bulsanýz ilaç bulamazsýnýz, ot bulsanýz et bulamazsýnýz! Büyük baþ hayvanýný et için kesmez kesemez adalý, sütü daha daha gereklidir etten. Süt ile peynir yoðurt yapacaktýr, çorbaya katýk için gereklidir büyükbaþýn sütü. Tavuk kesmek daha bir kolaydýr sanki yumurtayý alýnca garantiye. Canýnýz çekince tuzluca, etlice, yaðlýca þeyler balýk nenize yetmez!
Ýlacýný da kendi yapmýþ adalý, adanýn þifalý otlarýný yüzyýllardýr tanýmýþ bilmiþ, toplayýp, kaynatmýýþ kurutmuþ, ezmiþ merhem etmiþ, deva katmýþ saðlýðýna. Mecburmuþ bunlarý bilmeye çünkü o bir adalýymýþ, denizin mavisine gökyüzünün masmavisine tutsak adalý.
Adý çýkmýþ Giritlinin yeþil ot ve Giritli diye. Oysa bütün adalýlara mahsustur ot çöp yemekleri, ne yapsýn insancýklar hele savaþ zamanlarý yiyecek mi bulmuþlar da yesinler doyum tokum. Et bulmuþ da yememiþler mi? Yokluktan öðrenmiþler onca çeþit otun türevini! Anneannem anlatýrdý; onun anne ve büyükanneleri eti et, otu ot olarak yerlermiþ. Ýkisini pek karýþtýrmazlarmýþ. Etin eriþilmez onurunu karýþýksýz kendi tadýnda tüketmeyi severlermiþ, keçi, dana kesilince ateþler yakýlýp külbastýlar, þiþe geçirmeler, et kavurmalarý ters çevrilmiþ saçta hep et, çýplak et! Yufka ekmeðine sarýlýp, dürüp büküp yenilen oðlak kavurmalarý...
Sevip oynadýðým minik oðlaðýn kesilip þiþe geçirilme töreninden sonra et yemez olmuþum! Ýlk torun olduðum için üç yaþýmda þahsýma kesilen oðlaðýn etini bana týkýp týkýþtýrýp yedirmiþ teyze ve dayýlarým, sütünü de içirince zorla yaz günü sýcakta, olmuþum diyare ve sonsuza kadar etyemez. Öyle felsefesi için et yemeyip vejateryan olan, en has deri çanta, mont ve ayakkabý giyenlerden deðilim ama hayvanlara kýyamam yine de.
"Kesilince büyük baþ, kimse yemez tarhana taþ" derdi anneannem rahmetli. Adalar kültüründe elbette otlarýn yeri apayrýdýr lakin bu demek deðildir ki, otu etin önüne koyarlar da ot varken et yemezler! Benim gibi et yemeyenler otu baþ tacý ederler elbet de, herþeyi yiyebilen insanlarýn birinci tercihleri çoðunlukla et yada etli sebzeler deðil midir? Bu durum adalýlar için de böyledir...
***
Asya Minor Yeniden'in konuþmalarýndan alýntýlar:
Ýkinci Dünya Savaþý akýllarda, dünyada gaz odalarý, katliamlar, Türkiye’de de yokluk ve ekmek karneleri olarak kalmýþtýr.Ancak savaþýn çok karanlýk bir yüzü daha vardýr; göç. Farklý yüzleriyle, çok sayýda insanýn yerini yurdunu terk edip göçmen olarak yollara düþmesine neden olmuþtur savaþ. Ýþte bu göç dalgalarýndan biri de, Yunanistan’dan Anadolu’ya yönelen göç dalgasýdýr. Hepsinin çýkýþ kapýsý Küçük Asya, yani Anadolu’dur.
Ahmet Yorulmaz: Midilli’den, Alman iþgalinden kaçýp buralara sýðýnan Yunanlýlar geldiklerinde, bu gümrük alanýnda ya da öbür taraftaki sahilde, zamanýn belediye baþkaný tarafýndan halkýn varlýklý kesiminin evlerine daðýtýldýlar.
Panayotis Doukas: Hayat çekilmez bir haldeydi, açlýk vardý. Ne ekmek ne de yemek bulabiliyorduk. Eðer hayvanlarýn varsa þanslýydýn, onlarýn sütünü içebiliyordun.
Nikos Demerci: Gelir gelmez ürettiðimiz her þeye el koydular; zeytinyaðýna, tütüne ve þaraba. Bir aileye sadece elli okka zeytinyaðý býrakýyor, gerisini alýyorlardý.
Bayram Dikoðlu: Bildiðimiz süpürgeler var ya, onlarýn tohumunu deðirmende öðütürdük. Unla harman yapardýk, böylece ekmeði çoðaltýrdýk. Bizim ev fýrýnlarýmýzda piþirirdik çoluk çocuða bakmak için. Çünkü ekmek azdý.
Nikos Demerci: Bol bol deniz kestanesi ve bir de kocaman ahtapot yedik. Saat 10:00 civarýnda, büyük sopalara beyaz mendilleri baðlayýp, nöbetçi kulübesinin yolunu tuttuk.
Hakký Akbaykal: Alaçatý’ya limana çýkýyorlardý, Mersin’e çýkýyorlardý. Oradan yaya yürüyerek geliyorlardý, aç biilaç, zavallýlar. Kýzlarýn ayaklarý açlýktan leke leke olmuþ, morarmýþ. Yiyecek bulamýyorlar, yalnýz ot yiyorlar, otlu salatalar ve benzeri þeyler, öyle yaþýyorlar. Onlar Almanlardan kaçýyordu.
Kostas Demerci: Gün gelecek yeryüzünün bütün ülkeleri barýþ içinde yaþayacak.
http://www.focafoca.com/default.asp?sayfa=314&id=15&detay=4
http://www.asyaminor.com/tr
Aþçý Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGÝN
www.ascifok.com
Geçtiðimiz yaz Foça Festivali çerçevesinde gösterilen Büyük Mübadele konulu belgesel, bir çoðumuzu derin bir duygu seline gark etmiþti. Tahsin ÝÞBÝLEN'in yönetmenliðini yapmýþ olduðu belgesel "Asya Minor Yeniden" yakýn geçmiþin pek de söze dökülmeyen tarihi adýna izlenmesi gereken insan tanýklýðýdýr.
Adalý olmak; mütevazi olmayý, yetinmeyi, kabullenmeyi, avunmayý idare etmeyi gerektirir çoðunlukla. Mavi denizin ortasýnda dünyadan kopuk baþka bir dünyada yaþar gibi yaþarsýnýz adayý, þap bulsanýz þeker bulamazsýnýz, doktor bulsanýz ilaç bulamazsýnýz, ot bulsanýz et bulamazsýnýz! Büyük baþ hayvanýný et için kesmez kesemez adalý, sütü daha daha gereklidir etten. Süt ile peynir yoðurt yapacaktýr, çorbaya katýk için gereklidir büyükbaþýn sütü. Tavuk kesmek daha bir kolaydýr sanki yumurtayý alýnca garantiye. Canýnýz çekince tuzluca, etlice, yaðlýca þeyler balýk nenize yetmez!
Ýlacýný da kendi yapmýþ adalý, adanýn þifalý otlarýný yüzyýllardýr tanýmýþ bilmiþ, toplayýp, kaynatmýýþ kurutmuþ, ezmiþ merhem etmiþ, deva katmýþ saðlýðýna. Mecburmuþ bunlarý bilmeye çünkü o bir adalýymýþ, denizin mavisine gökyüzünün masmavisine tutsak adalý.
Adý çýkmýþ Giritlinin yeþil ot ve Giritli diye. Oysa bütün adalýlara mahsustur ot çöp yemekleri, ne yapsýn insancýklar hele savaþ zamanlarý yiyecek mi bulmuþlar da yesinler doyum tokum. Et bulmuþ da yememiþler mi? Yokluktan öðrenmiþler onca çeþit otun türevini! Anneannem anlatýrdý; onun anne ve büyükanneleri eti et, otu ot olarak yerlermiþ. Ýkisini pek karýþtýrmazlarmýþ. Etin eriþilmez onurunu karýþýksýz kendi tadýnda tüketmeyi severlermiþ, keçi, dana kesilince ateþler yakýlýp külbastýlar, þiþe geçirmeler, et kavurmalarý ters çevrilmiþ saçta hep et, çýplak et! Yufka ekmeðine sarýlýp, dürüp büküp yenilen oðlak kavurmalarý...
Sevip oynadýðým minik oðlaðýn kesilip þiþe geçirilme töreninden sonra et yemez olmuþum! Ýlk torun olduðum için üç yaþýmda þahsýma kesilen oðlaðýn etini bana týkýp týkýþtýrýp yedirmiþ teyze ve dayýlarým, sütünü de içirince zorla yaz günü sýcakta, olmuþum diyare ve sonsuza kadar etyemez. Öyle felsefesi için et yemeyip vejateryan olan, en has deri çanta, mont ve ayakkabý giyenlerden deðilim ama hayvanlara kýyamam yine de.
"Kesilince büyük baþ, kimse yemez tarhana taþ" derdi anneannem rahmetli. Adalar kültüründe elbette otlarýn yeri apayrýdýr lakin bu demek deðildir ki, otu etin önüne koyarlar da ot varken et yemezler! Benim gibi et yemeyenler otu baþ tacý ederler elbet de, herþeyi yiyebilen insanlarýn birinci tercihleri çoðunlukla et yada etli sebzeler deðil midir? Bu durum adalýlar için de böyledir...
Asya Minor Yeniden'in konuþmalarýndan alýntýlar:
Ýkinci Dünya Savaþý akýllarda, dünyada gaz odalarý, katliamlar, Türkiye’de de yokluk ve ekmek karneleri olarak kalmýþtýr.Ancak savaþýn çok karanlýk bir yüzü daha vardýr; göç. Farklý yüzleriyle, çok sayýda insanýn yerini yurdunu terk edip göçmen olarak yollara düþmesine neden olmuþtur savaþ. Ýþte bu göç dalgalarýndan biri de, Yunanistan’dan Anadolu’ya yönelen göç dalgasýdýr. Hepsinin çýkýþ kapýsý Küçük Asya, yani Anadolu’dur.
Ahmet Yorulmaz: Midilli’den, Alman iþgalinden kaçýp buralara sýðýnan Yunanlýlar geldiklerinde, bu gümrük alanýnda ya da öbür taraftaki sahilde, zamanýn belediye baþkaný tarafýndan halkýn varlýklý kesiminin evlerine daðýtýldýlar.
Panayotis Doukas: Hayat çekilmez bir haldeydi, açlýk vardý. Ne ekmek ne de yemek bulabiliyorduk. Eðer hayvanlarýn varsa þanslýydýn, onlarýn sütünü içebiliyordun.
Nikos Demerci: Gelir gelmez ürettiðimiz her þeye el koydular; zeytinyaðýna, tütüne ve þaraba. Bir aileye sadece elli okka zeytinyaðý býrakýyor, gerisini alýyorlardý.
Bayram Dikoðlu: Bildiðimiz süpürgeler var ya, onlarýn tohumunu deðirmende öðütürdük. Unla harman yapardýk, böylece ekmeði çoðaltýrdýk. Bizim ev fýrýnlarýmýzda piþirirdik çoluk çocuða bakmak için. Çünkü ekmek azdý.
Nikos Demerci: Bol bol deniz kestanesi ve bir de kocaman ahtapot yedik. Saat 10:00 civarýnda, büyük sopalara beyaz mendilleri baðlayýp, nöbetçi kulübesinin yolunu tuttuk.
Hakký Akbaykal: Alaçatý’ya limana çýkýyorlardý, Mersin’e çýkýyorlardý. Oradan yaya yürüyerek geliyorlardý, aç biilaç, zavallýlar. Kýzlarýn ayaklarý açlýktan leke leke olmuþ, morarmýþ. Yiyecek bulamýyorlar, yalnýz ot yiyorlar, otlu salatalar ve benzeri þeyler, öyle yaþýyorlar. Onlar Almanlardan kaçýyordu.
Kostas Demerci: Gün gelecek yeryüzünün bütün ülkeleri barýþ içinde yaþayacak.
http://www.focafoca.com/default.asp?sayfa=314&id=15&detay=4
http://www.asyaminor.com/tr
Aþçý Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGÝN
www.ascifok.com
"Aþçý Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGÝN" bütün yazýlarý için týklayýn...