
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
İvrindi Panayırı
GeçtiÄŸimiz Eylül ayında yolum İvrindi Panayırı’na düşmüştü... UnutmuÅŸum panayır tozuna bulanmanın ne demek olduÄŸunu; çocukluÄŸumda annemin diktiÄŸi tarlatanlı Bursa poplininden kırmızı elbisem öyle çabuk kirlenirdi ki; panayırın tozundan yapış yapış olan yüzüm gözümle kömürcü çıraklarına benzerdim akÅŸam eve vardığımda…
Zaman zaman, eriÅŸebildiÄŸim eski panayırlara iliÅŸkin anılarımı yazmayı düşlerim. ÇocukluÄŸumun kulak tıkacı çığırtkanlarının panayır meydanları nasıl da renkli gelirdi bir zamanlar! Etrafta fazla gürültü ve curcuna olunca “Ortalık panayır yerine döndü” denir ya, iÅŸte o panayır ortamlarını anlatayım diyordum çoktandır, olmadı bir türlü! Gerçek bir panayırın kokusu içinde debelenmeden yazılmayacakmış onu fark ediyor insan.
Bir toz bulutu kaplamıştı İvrindi Ovası’nı. Bir toz ki soluÄŸunuza ÅŸenlik! Balıkesir Edremit Karayolu’ndan İvrindi merkez istikametine sapınca “panayır yeri neresidir” diye sormaya fırsat kalmıyor! Kamyonetlerin kasasına doluÅŸmuÅŸ olan köylüler, çoluk çocuk hepsi tozu dumana katarak panayır yerine gittiÄŸi aÅŸikâr bir konvoyun peÅŸindeler. Hadi biz de takıldık bu bir alay insana, onların peÅŸi sıra istikamet panayır alanı.
Renklerin, kokuların ve insan seslerinin gökkubbeye dalga dalga yayıldığı can pazarı eğlenceliği bir yer bu panayır dedikleri. Darmadağınıklığı içinde yine de düzgün sıralanmış türlü satıcının avaz avaz bağırdığı panayırda adeta yok yok!
Traktörden pulluÄŸa, tekerlekten dümbeleÄŸe, at nalı, koyun çıngırağı, çoban kepeneÄŸi, heybe, yemlik, üzengi, eyer, çekiç ve çividen tutun da, kazanından tavasına, eleÄŸinden yeleÄŸine, kilidinden küreÄŸine her türlü malzemenin satıldığı bir kocaman alan. Sadece alet edavat deÄŸil, yeme içme ve canlı hayvanların da satıldığı, çocuklar ve gençler için lunapark oyuncaklarının en yüksek ses düzeneÄŸiyle can hıraÅŸ bağırdığı bir kıyamet yeri…

Hasat sonunun eÄŸlence ve alışveriÅŸ ile ödüllendirildiÄŸi eski zamanların kadim geleneÄŸi bu mevsimlik buluÅŸma, günümüz büyük kent alışveriÅŸ merkezleri yanında adeta orta çaÄŸ geleneÄŸi gibi duruyor! Kentliler için gerçek bir kırsal karnaval görüntüsü veren panayırlar, günümüz insanına ne ifade eder anlamak güç. Eski geleneklerimizden çadır tiyatroları, hokkabaz ve ip canbazlarının olmadığı bir panayıra gerçek panayır diyebilir miyiz? Nasıl unuturum çocukluÄŸumun çadır tiyatrolarını; neydi o aÄŸzından alev çıkaran belinde baltalı adamlar, yarı çıplak arap hokkabazlar, yarısı balık yarısı kadın görünümlü denizkızları, piton yılanına dolanan hilkat garibeleri, cücelerin türlü muziplik yaptığı canbazhane oyuncuları, ilizyonistler ki onlara gözbaÄŸlayıcı derlerdi eskiden…
Ah bir de tahta bacaklı uzun adamlar vardı, yani palyaçolar… Nasıl dururlardı onca yüksek sopalar üzerinde! Ellerinde megafon, panayır ahalisini çadır tiyatrosunun içine sokmaya çalışırlardı…
TurÅŸu suyu, boyalı ÅŸerbet, odun saplı macunlar, pamuk helvası, köpük helvası, elma ve düdük ÅŸekeri satılırdı kırmızı yeÅŸil boyalı. Ah bir de Cahit Sıtkı Tarancı’nın horoz ÅŸekeri vardı, ne zaman horoz ÅŸekeri satın alsam ÅŸiiri de yanında hediyesi sanki! Ay biter mi; kırmızı ÅŸekerli mısır patlakları da vardı birbirine yapışık olurdu… Kader kısmetçiler vardı bir de, dikdörtgen tablada parlak yuvarlakları tırnağımızla kazırdık üç paralık piralin çikolata kazanacağız diye ve bir araba samanlı gofret tıkıştırırdık avurtlarımıza, hey gidi çocukluk…
Karacabey Panayırı’na gidiÅŸlerimizi hiç unutmam; ne zaman aklıma düşse, babaannemin köpük helvayı parmağıyla yalayışı geliverir gözümün önüne! Nesi ilginç gelirdi bilmiyorum. Belki, koskoca babaannemin çocuklar gibi köpük helvayı iÅŸtahla yiyiÅŸi onun çocuksu bir yanını yakalamış olmanın ÅŸaÅŸkınlığıyla açıklanabilir.
İvrindi Panayırı, Eylül'ün ortalarına doğru kurulan üç günlük bir panayır. Biz ikinci ve en uygun günü oradaydık. İlk günü yerleşme telaşı, son günü de toplanma derken en verimli gününün ikinci günü olduğunu tesadüfen öğreniyoruz. Zeytin ve zeytinyağının giderek öne çıkması sonucu hayvancılığın körleştiğini öne süren köylüler için panayır artık hayvan alınıp satılan yer değil. Bu durum düşündürücü! Eskiden celep ve hayvan cambazlarının en hararetle iş gördüğü yerler olan panayırlar, artık giderek eğlence ve yiyip içmenin öne çıktığı ev eşyalarının, üst baş giysi çeşitlerinin oldukça ucuza satıldığı bir büyük pazar halini almış.
Peki, günümüzde panayırlar hâlâ yerel deÄŸerlerin korunduÄŸu yerler midir? Buna cevap vermek güç. Çin malları bu köylü panayırlarımıza kadar girmiÅŸ ise ortada yerellikten ne kadar söz edilebilir? Yok deÄŸil tabi, süregelen kullanım alışkanlıklarımız gereÄŸi Çin’den gelememiÅŸ pek çok yerli üretim de yok deÄŸil. Kasnak ve elekler, yün kepenekler ve tarla ekim sürüm aletleri içinde pek çok yerli eÅŸya vardı İvrindi Panayırı’nda. Yine de, hokkabazını yitirmiÅŸ panayırlar kurulmasa da olur demek istemiyorum. Kaldı mı ki hiç eski panayır tiyatroları? O eski oyunculardan sonra yeni kuÅŸak oyuncular yetiÅŸti mi? Onlara destek çıkan, destek primi veren kurumlar var mı? Panayırların akla getirdiÄŸi pek çok çeÅŸitlilik içinde çadır tiyatrolarını ve hokkabazları yok saymak haksızlık olur. Kim bilir, belki bir gün onları da hatırlayıp yaÅŸatmaya çalışan birileri çıkar, çıkmalı…
Tahta bacaklı palyaçoların, Affan Dede’lerin olmadığı bir dünyada geç sabahlara uyanmanın bir tık ötesindeyiz artık. Teknoloji sersemliÄŸiyle geçmiÅŸin deÄŸerlerini bir arada tutma telaşımız, artık yaÅŸlanıyor olmanın dışavurumu deÄŸildir umarım! Galiba benim için panayır çokca eÄŸlence ve bolca yeme içme demekmiÅŸ, öyle anlaşılıyor! Olsun. Yine de, geleneksel yaÅŸam biçimimizin uzantısı panayırlarımızı sembolik bile olsa yaÅŸatalım. Ama, hakkıyla.
Cahit Sıtkı Tarancı’yı bir kez daha saygıyla anmak için, haydi bir kez daha yüksek sesle;
Çocukluk
Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduÄŸumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
C.S.Tarancı








Nurdan ÇAKIR TEZGİN
"Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...
GeçtiÄŸimiz Eylül ayında yolum İvrindi Panayırı’na düşmüştü... UnutmuÅŸum panayır tozuna bulanmanın ne demek olduÄŸunu; çocukluÄŸumda annemin diktiÄŸi tarlatanlı Bursa poplininden kırmızı elbisem öyle çabuk kirlenirdi ki; panayırın tozundan yapış yapış olan yüzüm gözümle kömürcü çıraklarına benzerdim akÅŸam eve vardığımda…
Zaman zaman, eriÅŸebildiÄŸim eski panayırlara iliÅŸkin anılarımı yazmayı düşlerim. ÇocukluÄŸumun kulak tıkacı çığırtkanlarının panayır meydanları nasıl da renkli gelirdi bir zamanlar! Etrafta fazla gürültü ve curcuna olunca “Ortalık panayır yerine döndü” denir ya, iÅŸte o panayır ortamlarını anlatayım diyordum çoktandır, olmadı bir türlü! Gerçek bir panayırın kokusu içinde debelenmeden yazılmayacakmış onu fark ediyor insan.
Bir toz bulutu kaplamıştı İvrindi Ovası’nı. Bir toz ki soluÄŸunuza ÅŸenlik! Balıkesir Edremit Karayolu’ndan İvrindi merkez istikametine sapınca “panayır yeri neresidir” diye sormaya fırsat kalmıyor! Kamyonetlerin kasasına doluÅŸmuÅŸ olan köylüler, çoluk çocuk hepsi tozu dumana katarak panayır yerine gittiÄŸi aÅŸikâr bir konvoyun peÅŸindeler. Hadi biz de takıldık bu bir alay insana, onların peÅŸi sıra istikamet panayır alanı.
Renklerin, kokuların ve insan seslerinin gökkubbeye dalga dalga yayıldığı can pazarı eğlenceliği bir yer bu panayır dedikleri. Darmadağınıklığı içinde yine de düzgün sıralanmış türlü satıcının avaz avaz bağırdığı panayırda adeta yok yok!
Traktörden pulluÄŸa, tekerlekten dümbeleÄŸe, at nalı, koyun çıngırağı, çoban kepeneÄŸi, heybe, yemlik, üzengi, eyer, çekiç ve çividen tutun da, kazanından tavasına, eleÄŸinden yeleÄŸine, kilidinden küreÄŸine her türlü malzemenin satıldığı bir kocaman alan. Sadece alet edavat deÄŸil, yeme içme ve canlı hayvanların da satıldığı, çocuklar ve gençler için lunapark oyuncaklarının en yüksek ses düzeneÄŸiyle can hıraÅŸ bağırdığı bir kıyamet yeri…

Hasat sonunun eÄŸlence ve alışveriÅŸ ile ödüllendirildiÄŸi eski zamanların kadim geleneÄŸi bu mevsimlik buluÅŸma, günümüz büyük kent alışveriÅŸ merkezleri yanında adeta orta çaÄŸ geleneÄŸi gibi duruyor! Kentliler için gerçek bir kırsal karnaval görüntüsü veren panayırlar, günümüz insanına ne ifade eder anlamak güç. Eski geleneklerimizden çadır tiyatroları, hokkabaz ve ip canbazlarının olmadığı bir panayıra gerçek panayır diyebilir miyiz? Nasıl unuturum çocukluÄŸumun çadır tiyatrolarını; neydi o aÄŸzından alev çıkaran belinde baltalı adamlar, yarı çıplak arap hokkabazlar, yarısı balık yarısı kadın görünümlü denizkızları, piton yılanına dolanan hilkat garibeleri, cücelerin türlü muziplik yaptığı canbazhane oyuncuları, ilizyonistler ki onlara gözbaÄŸlayıcı derlerdi eskiden…
Ah bir de tahta bacaklı uzun adamlar vardı, yani palyaçolar… Nasıl dururlardı onca yüksek sopalar üzerinde! Ellerinde megafon, panayır ahalisini çadır tiyatrosunun içine sokmaya çalışırlardı…
TurÅŸu suyu, boyalı ÅŸerbet, odun saplı macunlar, pamuk helvası, köpük helvası, elma ve düdük ÅŸekeri satılırdı kırmızı yeÅŸil boyalı. Ah bir de Cahit Sıtkı Tarancı’nın horoz ÅŸekeri vardı, ne zaman horoz ÅŸekeri satın alsam ÅŸiiri de yanında hediyesi sanki! Ay biter mi; kırmızı ÅŸekerli mısır patlakları da vardı birbirine yapışık olurdu… Kader kısmetçiler vardı bir de, dikdörtgen tablada parlak yuvarlakları tırnağımızla kazırdık üç paralık piralin çikolata kazanacağız diye ve bir araba samanlı gofret tıkıştırırdık avurtlarımıza, hey gidi çocukluk…
Karacabey Panayırı’na gidiÅŸlerimizi hiç unutmam; ne zaman aklıma düşse, babaannemin köpük helvayı parmağıyla yalayışı geliverir gözümün önüne! Nesi ilginç gelirdi bilmiyorum. Belki, koskoca babaannemin çocuklar gibi köpük helvayı iÅŸtahla yiyiÅŸi onun çocuksu bir yanını yakalamış olmanın ÅŸaÅŸkınlığıyla açıklanabilir.
İvrindi Panayırı, Eylül'ün ortalarına doğru kurulan üç günlük bir panayır. Biz ikinci ve en uygun günü oradaydık. İlk günü yerleşme telaşı, son günü de toplanma derken en verimli gününün ikinci günü olduğunu tesadüfen öğreniyoruz. Zeytin ve zeytinyağının giderek öne çıkması sonucu hayvancılığın körleştiğini öne süren köylüler için panayır artık hayvan alınıp satılan yer değil. Bu durum düşündürücü! Eskiden celep ve hayvan cambazlarının en hararetle iş gördüğü yerler olan panayırlar, artık giderek eğlence ve yiyip içmenin öne çıktığı ev eşyalarının, üst baş giysi çeşitlerinin oldukça ucuza satıldığı bir büyük pazar halini almış.
Peki, günümüzde panayırlar hâlâ yerel deÄŸerlerin korunduÄŸu yerler midir? Buna cevap vermek güç. Çin malları bu köylü panayırlarımıza kadar girmiÅŸ ise ortada yerellikten ne kadar söz edilebilir? Yok deÄŸil tabi, süregelen kullanım alışkanlıklarımız gereÄŸi Çin’den gelememiÅŸ pek çok yerli üretim de yok deÄŸil. Kasnak ve elekler, yün kepenekler ve tarla ekim sürüm aletleri içinde pek çok yerli eÅŸya vardı İvrindi Panayırı’nda. Yine de, hokkabazını yitirmiÅŸ panayırlar kurulmasa da olur demek istemiyorum. Kaldı mı ki hiç eski panayır tiyatroları? O eski oyunculardan sonra yeni kuÅŸak oyuncular yetiÅŸti mi? Onlara destek çıkan, destek primi veren kurumlar var mı? Panayırların akla getirdiÄŸi pek çok çeÅŸitlilik içinde çadır tiyatrolarını ve hokkabazları yok saymak haksızlık olur. Kim bilir, belki bir gün onları da hatırlayıp yaÅŸatmaya çalışan birileri çıkar, çıkmalı…
Tahta bacaklı palyaçoların, Affan Dede’lerin olmadığı bir dünyada geç sabahlara uyanmanın bir tık ötesindeyiz artık. Teknoloji sersemliÄŸiyle geçmiÅŸin deÄŸerlerini bir arada tutma telaşımız, artık yaÅŸlanıyor olmanın dışavurumu deÄŸildir umarım! Galiba benim için panayır çokca eÄŸlence ve bolca yeme içme demekmiÅŸ, öyle anlaşılıyor! Olsun. Yine de, geleneksel yaÅŸam biçimimizin uzantısı panayırlarımızı sembolik bile olsa yaÅŸatalım. Ama, hakkıyla.
Cahit Sıtkı Tarancı’yı bir kez daha saygıyla anmak için, haydi bir kez daha yüksek sesle;
Çocukluk
Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduÄŸumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
C.S.Tarancı








Nurdan ÇAKIR TEZGİN
"Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...