MUHTEÅžEM KONSER BERLİN FİLARMONİ EFES’TE / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL

Zuhal ÖZÜGÜL

MUHTEÅžEM KONSER BERLİN FİLARMONİ EFES’TE



Bana, hiç bitmeyecek gibi uzayan günler, dakikalar 28Eylül’de sona erdi. Bir aydır bu günü bekliyoruz. Ercümen Ailesi ve biz Özügül’ler. Bu beklemenin nedeni Berlin Filarmoni Orkestrasının Efes’teki konseri.

Foça’da, nefis bir havanın geri geldiÄŸi bir günde İnci ile oradan buradan, saÄŸdan soldan konuÅŸurken soluklandığımız bir anda Berlin Filarmoni’nin İzmir’e geleceÄŸini fısıldadım. Tepkisi tam da beklediÄŸim gibi oldu. Hemen atladı. Gitsek mi filan diye durup durup konuÅŸtuk. “Ben fiyatlara bakayım” diye bir soluk aldım. Konserin yeri, bilet fiyatlarını “bulanık” görmeme neden oldu. Çünkü Efes Agora’da gerçekleÅŸecekti. Bir aklama yaptık “içkimiz, sigaramız yok, altın, mücevher düşkünü deÄŸiliz. Eee o zaman ne duruyoruz” Bu muhteÅŸem konser için 100 TL. (Biletler 350, 250, 200, 150, 100TL arasındaydı) seve seve verebiliriz” diye rahatladık. Yeni argümanlar da ekledik. “Bu yaşıma geldim, bir daha ne zaman izlerim, ne kadar kaldı” gibi vicdan hesaplaÅŸmalarıyla, son karar verildi. Biletler alındı. 21 AÄŸustos günü “dönülmez” konserin kapısından girmiÅŸtik artık. Küçük grubumuzda, her karşılaÅŸtığımızda bu konuyu açıyor “huÅŸu” içinde bu konserden konuÅŸuyorduk. Ayrılırken “aman sakın bir aksilik olmasın, konser” diye uyarıyorduk birbirimizi. Bu arada konserle ilgili bilgileri de ediniyordum.

Dünyanın en iyi orkestrası olarak tanınan Berlin Filarmoni, Sir Simon Rattle yönetiminde İKSEV’nin (İstanbulluların ve İzmirlilerin, “ruhları sanatla dolduran ve doyuran” bu kurumun önemini kavramaları gerekiyor) 40cı yaşını kutlamak üzere Türkiye’ye geliyordu.

1882 yılında kurulan Berlin Filarmoni, 30 Ocak 1944 yılında 2ci dünya savaşında bombalanıp yıkılana kadar konserlerini Berlin’de sürdürmüştü. SavaÅŸtan hemen sonra, açlık, sefalet ve yoksulluÄŸa raÄŸmen Berlinlilere konserler vererek onları sanatsız bırakmadılar. BoÅŸuna “müzik ruhun gıdasıdır” dememiÅŸler.

Orkestraya ÅŸeflik yapmak için can atanlar arasında Brahms da vardı. En ilginç olanı ise Mahler’in kendi bestesi 2ci Senfoniyi yönetmek için orkestraya ücret ödemesiydi. Naziler iktidardayken ÅŸeflik yapan Furtwangler, ölene kadar Nazi destekçisi karalamasını üstünden atamamıştı. 1954’de Herbert von Karajan görevi üstlenmiÅŸti. Yalnız orkestranın deÄŸil, elbette kendi gelirini de yükseltmek için plaklar kaydediyor, konserlerle dünyayı dolaşıyordu. Karajan bir erkek kulübü gibi çalışan orkestraya bir kadın klarnetçi almaya kalktığında orkestra üyeleri isyan bayrağını çektiler, ama o dinlemedi. Ancak kadın müzisyenler hâlâ azınlıkta. Konserde orkestra üyesi 5-6 kadın sayabildim. Ünlü kemancı Anne Sophie Mutter’i de keÅŸfeden Karajan oldu.

Foça’da ise, tarih yaklaÅŸtıkça heyecan da artıyordu. “Bazen bir ÅŸeyi çok istersen olmazmış gibi” batıl inançlar da aklıma gelmiyor deÄŸildi. İKSEV’den gelen bir E-postayı açana kadar bir tek düşünce vardı aklımda “iptal mi?” Hayır, hayır. Konser Efes Antik Tiyatro’ya alınmıştı. Nasıl bir güzellik olacaktı bu konser.

Uzun süredir onarımda olduÄŸu için konserlere izin verilmiyordu. İKSEV bunu da baÅŸarmış izinler koparılmıştı. Orkestra, mekân, biletler yerli yerine oturdukça hayalin gerçekleÅŸebileceÄŸine inanmaya baÅŸlamıştım. Ta ki, içimizden biri, “gık” demeden konseri kabul eden, bizi götürüp getirme sözü veren kiÅŸi, OÄŸuz hastalanana kadar. Benim ısrarımla grip aşısı yaptırıp ertesi gün gripten yatak döşek yatınca “aman aman ne oluyor” diye heyecanlandık. İhtimamlı bir bakımla toparlandı. Bu arada İnci’yi arı soktu. Ben yerimden kımıldamaya korkar oldum. Neyse atlattık ‘badireleri’. SaÄŸ salim vardık Selçuk’a.

“Önemli detayları” bırakıp neler dinlediÄŸimizi rahat rahat anlatma zamanı geldi.

Franz Schubert’in “BitmemiÅŸ Senfoni”si. Sonra kontrbasçı, orkestra ÅŸefi, besteci Giovanni Bottesini’nin Viyolonsel ve Kontrbas için düzenlenmiÅŸ “Grand Duo Concertant”ını solistler Fora ve Efe Baltacıgil yorumladılar. Bir dakika, ÅŸimdiye kadar duymadığım iki gencecik Türk sanatçısı. Öz geçmiÅŸlerine bir baktığımda hayretler içinde kalıyorum. Üç kuÅŸak müzisyen bir ailede doÄŸup, büyümüşler. Efe Baltacıgil (34) çellist, Berlin Filarmoni Orkestrası’nda solist.

“Sir Simon Rattle’den bu konserin teklifini aldığım günden beri her sabah güne güzel baÅŸlamak ve mutlu olmak için bu konseri düşünüyorum” diyor.

Fora Baltacıgil (29) kontrbasçı, New York Filarmoni’nin dokuz kiÅŸilik kontrbas grubunun liderliÄŸine getirilmiÅŸ. Ben, bunları okudukça çok seviniyorum, iftihar ediyorum, mutlu oluyorum. Kapanış Beethoven’in 7 nolu Senfonisi. Tüm tiyatroya, mutluluk, hüzün, acı, neÅŸe ‘naÄŸmeleri’ yayılıyor.

Peki, ÅŸef kim diye sormaz mısınız? SİR ünvanı almış Simon Rattle, 1999’da ÅŸef idareciliÄŸi Claudio Abbado’dan devralıyor. SİR Rattle gençliÄŸe önem veriyor. Orkestrayla projeler üretiyorlar. Berlin kent yönetiminin oldukça yüklü maddi desteÄŸiyle, hayata geçiriyorlar. Bunları okudukça, Fazıl Say’ın “tek başına” Anadolu’yu adım adım dolaÅŸması, gençlere müziÄŸi sevdirmeye uÄŸraÅŸması, onlarla köylerde bile tek tek ilgilenmesi aklıma geliyor. Ona daha çok saygı duyuyorum. Sanatın “yan gelip yatma” olmadığını gözlerine sokuyor birilerinin.

Selçuk turistlerinin (Åžirince’den önce) Mehmet Aksoy’un Atatürk KurtuluÅŸ Yolu Anıtı’nı görmelerini, zaman kalırsa San Jan Kilisesi’ni gezmelerini de öneririm.

Baltacıgil’lerin eserini seslendirdikleri Bottecini (1821-1889) de ilginç bir kiÅŸilik. Neredeyse tüm dünyayı dolaşıyor, konserler veriyor, orkestralar yönetiyor. Havana ve Meksika’da konservatuarlar açılmasına ön ayak olmuÅŸ. 1873’de İstanbul’da Sultan Abdülaziz’e de bir konser vermiÅŸ. Kahire Operası yöneticiliÄŸini 1878’e kadar sürdürüyor.

M.Ö.6000 yıllarında, 200bin nüfuslu Efes kentinde, yaklaşık 25bin kiÅŸi alan Tiyatroya, 2012 yılında girmek için, ışıklandırılmış aÄŸaçlı yoldan sonra sütunlu yolu da sakin, itiÅŸip kakışmayan, neÅŸeli insanlarla birlikte geçiyoruz. Sonra karşımıza bütün heybetiyle tiyatro çıkıyor. Basamaklar, basamaklar. Gençler bile dinlene dinlene çıkarken bizler el kol bacak yordamıyla birbirimize yardım ederek çıkıyoruz. “Efesliler her gün nasıl çıkıyorlarmış bu basamakları?” diye homurdanıyoruz. Kısaca soluklanırken bir an önce ulaÅŸmak için “ya Allah” diye devam ediyoruz. Bir gayret yerimizi de buluyoruz. Minderlerimizi de hazırlayıp etrafı seyrediyoruz. Gökyüzünde yıldızlar ve dolunay dekorun büyüsüne katılıyor. (Arada bir, büyüyü bozan uçaklar geçti)

Konser bitiminde yine basamaklar, basamaklar (Yüksekliği yaklaşık 30-35 cm.) Bu kez iniş. Bilindiği gibi iniş, çıkıştan daha çabuk ve kolay olur.

Konsere karar verirken “bu bize bir sene yeter” demiÅŸtik İnci ile. Iııh.. Ekimde, konser, bale sezonu açılıyor…

Bitirirken bir kez daha binlerce teşekkür İKSV.


Zuhal ÖZÜGÜL




1 Ekim 2012 Pazartesi / 2612 okunma



"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...