Banu Bingör
“Gün gelir, diyorum…”
Önceki gün, öğleden sonra bir fincan çayla azıcık Sait Faik çekti canım. Ama Sevengül Solmaz’ın hazırladığı “A’dan Z’ye Sait Faik” kitabından. Yanında da Chopin’in Nocturnes iyi gider sandım. Olmadı… Chopin’le Sait’in arası açıkmış ÅŸu ara. Maksat yabancıya ayıp olmasın, sordum Chopin’e “Kimi istersin?” diye. Tuttu elimden, kütüphanenin unuttuÄŸum bir rafına götürdü beni. “Åžu olsun!” dedi. Baktım, Sappho’nun ÅŸiirleri… “Seni kıracağıma fındık kırarım daha iyi be Chopin!” dedim ve Sappho’yu kaptığım gibi pencerenin önündeki koltuÄŸa kuruldum. Chopin de geçti piyanonun başına. O çaldı, ben okudum, o dinledi, ben çay içtim.
Sappho, bilirsiniz, Yunan lirizminin büyük ozanıdır. GeçmiÅŸi bilinmezlerle dolu. Åžiirleri ise bölük pörçük, parça parça… Kesin bilgi M.Ö. 7. ve 6. yüz yıllarda, bugün Midilli diye bildiÄŸimiz Lesbos adasında yaÅŸadığı. Bir de denir ki genç kızlara ilgi duyarmış. Bu konuda, hakkında dedikodu almış yürümüştür hem çağında hem modern dünyada. Sicilya sürgünü sonrası zengin bir adamla evlendiÄŸi rivayet edilir. Belki de bu dedikodulardan korunmak için evlenmiÅŸtir, kim bilir? Onca eÅŸcinsel erkek ÅŸair varken Antik Yunan’da, kadın eÅŸcinseli pek dert olmuÅŸ içlerine besbelli. Görüyorsunuz ya “itilen gerçekler”de dahi erkek olan, kadın olanından daha makbul!
Her neyse… Tarihin fiskosu mazide kalsın. Biz günümüze bakalım. Sappho ÅŸiirlerine dönelim. Tam metinleri bulunabilmiÅŸ deÄŸil Sappho’nun. Büyük oranda eksik parçaları var, ama okumaya baÅŸka bir tat kattığı kesin bu noksanlıkların… Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan Samih Rifat çevirisi, 2008 seneli birinci baskısı. Samih Rifat salt bir çevirmen deÄŸil çok yönlü bir sanatçıymış. FotoÄŸrafçılıktan belgeselciliÄŸe, sergi küratörlüğünden yazarlığa dek sanatın çok alanında çalışmış. Ama çeviri iÅŸi hep merkezde olmuÅŸ. Saint Benoît’li Rifat’ın kitaptaki ön sözünü okuduÄŸumda, hayatıma artı katacak bir ÅŸey öğrendim ondan.
Samih Rifat, ÅŸiirsever bir çevirmen. Antik ozanlara da sevgisi yoÄŸun. Sappho ÅŸiirlerini çevirmeye karar verdiÄŸinde bir parça tereddüte düşüyor. Türkçe’de Antik Yunan diline hakim birkaç kiÅŸi tarafından bu ÅŸiirlerin çevirisi yapılmış. Azra Erhat, Cengiz BektaÅŸ, Orhan Veli Kanık, Cevat Çapan (İngilizce’den)… Sayı çok deÄŸilse de yapılmış bir iÅŸi yapıp yapmamak konusunda bocalıyor. Midilli’ye gidip adayı fotoÄŸraflayıp, kitabı bu fotoÄŸraflarla bezemek fikrine bile kapılıyor. Sonra bir gün Paris’te bir kitap geçiyor eline: 2003 basımı “Cent traductions d’un poème de Sappho”… Yani “Sappho’nun bir ÅŸiirinin yüz çevirisi”. Bir ÅŸiirin OrtaçaÄŸ’dan günümüze yüz çevirisi! Düşünebiliyor musunuz zenginliÄŸi? Bir ÅŸiir ne kadar deÄŸiÅŸebilir ki çeviriyle demek yanlış olur. Öyle deÄŸiÅŸir ki… Tadı, kokusu, hissettirdiÄŸi… Samih Rifat da bu gerçekten cesaret alarak, sonunda çevirisini tamamlıyor.
Fark yaratmak için yapılmışı yapmamak tasasına kapılmak yorgunluğa, sonunda da bezginliğe sürükleyebiliyor insanı. Ne yalan diyeyim, bunu kendim de tecrübe ettim. Bazen, çok defa yapılmışa baştan soyunmak, olmadık bir bakış açısı yakalamaya ve hatta bambaşka gerçeklere ulaşmaya aracı olabilir. Kim bilebilir ki? Önemli olan, cesaret edebilmek ve başlamak.
Sappho’nun ÅŸiirlerinde de bu müjde var aslında. Yüzlerce yıl öncesinin Midilli’sini betimlerken, önündeki görselliÄŸin ona da geçmiÅŸten gelen bir miras olduÄŸunu biliyordu. Ve daha pek çok bildik bilmedik ozan, defalarca anlattılar Ege’nin çarpan güzelliklerini.
Aiolya lehçeli Sappho’nun duru ve kayıp dizeleri arasında dolanırken rastladığım bir dörtlük, bir büyük aÅŸkımla yollarımızın kesiÅŸmesine iÅŸaret gibi duruyormuÅŸ kütüphanemde meÄŸer:
“Bu mendiller …
erguvan rengi, güzel kokulu …
(Mnasis’in) Phokaia’dan yolladığı
deÄŸerli armaÄŸanlar…” / Sappho
Güzelim Foça, ben onunla tanışmadan önce, sıkıştığı rafta bir yıl boyu fısıldamış durmuş bana adını. Duymamışım. Özür dilerim. Ama bırakıp gidebilmeyi dahi göze alan Phokaialıları tanımadan sevmiştim ben, daha topraklarını görmeden! Affedilir yanım var zahir.
Neyse. Uzun lafın kısası… Sappho’dan da kendime Foça’lık bir pay çıkarttığımda pek mutlu oldum iÅŸte önceki gün. Madem ki beni mutlu ettin, ben de seni mutlaka anarım kız Sappho dedim gece uykuya dalmadan önce. Bugün biz senden bahsettik. Mutlu musundur, duyar mısın bizi durduÄŸun yerde?
“Gün gelir, diyorum, birileri anımsar bizi…” / Sappho
Banu Bingör
bal@karafakiden.com
www.karafakiden.com
“Serin bir su şırıldar elma yüklü dallar
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyku iner.”
Sappho
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyku iner.”
Sappho
Önceki gün, öğleden sonra bir fincan çayla azıcık Sait Faik çekti canım. Ama Sevengül Solmaz’ın hazırladığı “A’dan Z’ye Sait Faik” kitabından. Yanında da Chopin’in Nocturnes iyi gider sandım. Olmadı… Chopin’le Sait’in arası açıkmış ÅŸu ara. Maksat yabancıya ayıp olmasın, sordum Chopin’e “Kimi istersin?” diye. Tuttu elimden, kütüphanenin unuttuÄŸum bir rafına götürdü beni. “Åžu olsun!” dedi. Baktım, Sappho’nun ÅŸiirleri… “Seni kıracağıma fındık kırarım daha iyi be Chopin!” dedim ve Sappho’yu kaptığım gibi pencerenin önündeki koltuÄŸa kuruldum. Chopin de geçti piyanonun başına. O çaldı, ben okudum, o dinledi, ben çay içtim.
Sappho, bilirsiniz, Yunan lirizminin büyük ozanıdır. GeçmiÅŸi bilinmezlerle dolu. Åžiirleri ise bölük pörçük, parça parça… Kesin bilgi M.Ö. 7. ve 6. yüz yıllarda, bugün Midilli diye bildiÄŸimiz Lesbos adasında yaÅŸadığı. Bir de denir ki genç kızlara ilgi duyarmış. Bu konuda, hakkında dedikodu almış yürümüştür hem çağında hem modern dünyada. Sicilya sürgünü sonrası zengin bir adamla evlendiÄŸi rivayet edilir. Belki de bu dedikodulardan korunmak için evlenmiÅŸtir, kim bilir? Onca eÅŸcinsel erkek ÅŸair varken Antik Yunan’da, kadın eÅŸcinseli pek dert olmuÅŸ içlerine besbelli. Görüyorsunuz ya “itilen gerçekler”de dahi erkek olan, kadın olanından daha makbul!
Her neyse… Tarihin fiskosu mazide kalsın. Biz günümüze bakalım. Sappho ÅŸiirlerine dönelim. Tam metinleri bulunabilmiÅŸ deÄŸil Sappho’nun. Büyük oranda eksik parçaları var, ama okumaya baÅŸka bir tat kattığı kesin bu noksanlıkların… Bendeki kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan Samih Rifat çevirisi, 2008 seneli birinci baskısı. Samih Rifat salt bir çevirmen deÄŸil çok yönlü bir sanatçıymış. FotoÄŸrafçılıktan belgeselciliÄŸe, sergi küratörlüğünden yazarlığa dek sanatın çok alanında çalışmış. Ama çeviri iÅŸi hep merkezde olmuÅŸ. Saint Benoît’li Rifat’ın kitaptaki ön sözünü okuduÄŸumda, hayatıma artı katacak bir ÅŸey öğrendim ondan.
Samih Rifat, ÅŸiirsever bir çevirmen. Antik ozanlara da sevgisi yoÄŸun. Sappho ÅŸiirlerini çevirmeye karar verdiÄŸinde bir parça tereddüte düşüyor. Türkçe’de Antik Yunan diline hakim birkaç kiÅŸi tarafından bu ÅŸiirlerin çevirisi yapılmış. Azra Erhat, Cengiz BektaÅŸ, Orhan Veli Kanık, Cevat Çapan (İngilizce’den)… Sayı çok deÄŸilse de yapılmış bir iÅŸi yapıp yapmamak konusunda bocalıyor. Midilli’ye gidip adayı fotoÄŸraflayıp, kitabı bu fotoÄŸraflarla bezemek fikrine bile kapılıyor. Sonra bir gün Paris’te bir kitap geçiyor eline: 2003 basımı “Cent traductions d’un poème de Sappho”… Yani “Sappho’nun bir ÅŸiirinin yüz çevirisi”. Bir ÅŸiirin OrtaçaÄŸ’dan günümüze yüz çevirisi! Düşünebiliyor musunuz zenginliÄŸi? Bir ÅŸiir ne kadar deÄŸiÅŸebilir ki çeviriyle demek yanlış olur. Öyle deÄŸiÅŸir ki… Tadı, kokusu, hissettirdiÄŸi… Samih Rifat da bu gerçekten cesaret alarak, sonunda çevirisini tamamlıyor.
Fark yaratmak için yapılmışı yapmamak tasasına kapılmak yorgunluğa, sonunda da bezginliğe sürükleyebiliyor insanı. Ne yalan diyeyim, bunu kendim de tecrübe ettim. Bazen, çok defa yapılmışa baştan soyunmak, olmadık bir bakış açısı yakalamaya ve hatta bambaşka gerçeklere ulaşmaya aracı olabilir. Kim bilebilir ki? Önemli olan, cesaret edebilmek ve başlamak.
Sappho’nun ÅŸiirlerinde de bu müjde var aslında. Yüzlerce yıl öncesinin Midilli’sini betimlerken, önündeki görselliÄŸin ona da geçmiÅŸten gelen bir miras olduÄŸunu biliyordu. Ve daha pek çok bildik bilmedik ozan, defalarca anlattılar Ege’nin çarpan güzelliklerini.
Aiolya lehçeli Sappho’nun duru ve kayıp dizeleri arasında dolanırken rastladığım bir dörtlük, bir büyük aÅŸkımla yollarımızın kesiÅŸmesine iÅŸaret gibi duruyormuÅŸ kütüphanemde meÄŸer:
“Bu mendiller …
erguvan rengi, güzel kokulu …
(Mnasis’in) Phokaia’dan yolladığı
deÄŸerli armaÄŸanlar…” / Sappho
Güzelim Foça, ben onunla tanışmadan önce, sıkıştığı rafta bir yıl boyu fısıldamış durmuş bana adını. Duymamışım. Özür dilerim. Ama bırakıp gidebilmeyi dahi göze alan Phokaialıları tanımadan sevmiştim ben, daha topraklarını görmeden! Affedilir yanım var zahir.
Neyse. Uzun lafın kısası… Sappho’dan da kendime Foça’lık bir pay çıkarttığımda pek mutlu oldum iÅŸte önceki gün. Madem ki beni mutlu ettin, ben de seni mutlaka anarım kız Sappho dedim gece uykuya dalmadan önce. Bugün biz senden bahsettik. Mutlu musundur, duyar mısın bizi durduÄŸun yerde?
“Gün gelir, diyorum, birileri anımsar bizi…” / Sappho
Banu Bingör
bal@karafakiden.com
“Serin bir su şırıldar elma yüklü dallar
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyk..." /> “Serin bir su şırıldar elma yüklü dallar
arasında, güller gölgeler her yanı
ve ürperen yapraklardan aşağı
büyülü bir uyk... ">
"Banu Bingör" bütün yazıları için tıklayın...
