Işık Teoman
Orman denizinde yeÅŸile bulandık…
Sinop’tan baÅŸlayıp Sarp Kapısı’na kadar süren DoÄŸu Karadeniz gezisinde orman denizi içinde yüzdük, yeÅŸille iç içeydik. Özgür ortamda bir aÄŸaç olup, kök salıp yerleÅŸmek istedik bu doÄŸal güzelliklerin arasına. İzmir’den çıkıp, onlarca il, ilçe ve köyü kapsayan gezi sonunda yaklaşık beÅŸ bin kilometre yol kat ettik.
Karadeniz Bölgesi’nin göğsüne bir hançer saplanmış. Otoyol kabus gibi olmuÅŸ. İnsanlar ellerinde havlular, ÅŸemsiyeler otoyolun ortasından geçip sahile iniyor.
Karadeniz bence Trabzon’dan sonra daha yeÅŸil. Sahil boyunca 15-16 kata ulaÅŸan apartmanlar otoyollar ile birleÅŸince ortaya garip kentler çıkmış. Kentler artık kimliklerini yitirmiÅŸ. Hepsi birbirine benziyor.
Önce Konak Belediye BaÅŸkanım Muzaffer TunçaÄŸ’dan iki haftalık izni kopardım. Cumartesi sabahı saat 06.00’da yola koyuldum. UÅŸak-Afyon-Ankara-Çankırı derken Ilgaz DaÄŸları’nda pilim bitti. Karaçam ormanlarının arasında kurulmuÅŸ Derbent otele çok acele kendimi attım. AkÅŸam yemeÄŸi bile yemeden saat 20.30 da yattım, sabah 08.30’da kalktım. Yorgunluktan 12 saat deliksiz uyku çektim. Sabah sıkı bir kahvaltının ardından Kastomonu, sarmısak diyarı TaÅŸköprü üzerinden, Boyabat’ın kenarından Ayancık’a ulaÅŸtım ve AyÅŸe ile buluÅŸtum. Geceyi Sinop’un yeÅŸil örtüyle çevrili ilçesi Ayancık’ta geçirdik.

Sinop Cezaevi
İÇİNDE ÖZGÜR OLSAN DA CEZAEVİ YİNE KÖTÜ
Sabah Sinop’a hareket ettik. GiriÅŸte Romen Diyojen heykeli bizi karşıladı.Sinop kalesi ve ardından Sinop Cezaevi’ni gezdik. Cezaevinin koÅŸulları dayanılır gibi deÄŸil. Suç ne kadar ağır olursa olsun, bu koÅŸullarda yaÅŸayan mahkumların buradan saÄŸlıklı çıkmaları olanaksız. Özellikle hücrelerin koÅŸulları çok ağır olmalı. Cezaevi 1998 yılında tümüyle kapatılmış ve 1215 yılında inÅŸa edilen tarihi yapı,Turizm Bakanlığı’na devredilmiÅŸ. Artık yerli ve yabancı turistler koÄŸuÅŸları ve avluları ibret alarak geziyorlar. 150 yıllık Sinop Cezaevi’ne Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Refii Cevat, Sebahattin Ali, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Kerim Korcan gibi ünlüler konuk olmuÅŸ. Buruk bir gezi oldu.
Geceyi Sinop’ta Hamsilos Koyda Martı Kampı’nda çadır kurarak geçirdik. Sabah sık ormanlar ile çevrili Akliman Koyu’nda kısa bir tur attık. Akliman’da çadır kurmanın daha keyifli olacağını düşündük. Bir dahaki sefere…

Bandırma Vapuru
TÜRKİYE’NİN EN UZUN TÜNELİ 3 BİN 820 METRE
Sinop’tan ayrıldıktan sonra Ünye’ye kadar sahil boyunca köy,kasaba önümüze ne çıkarsa girip ÅŸehir merkezlerini gezdik,kahvelerinde çay içtik,sohbet ettik. Samsun’da Bandırma Vapuru’nu ziyaret ettik. Atatürk ve arkadaÅŸlarının önemli kararları aldığı bu vapuru gezmek gerçekten heyecan vericiydi.
Özellikle Atatürk’ün yatağı,giysileri ve beylik silahını görmek ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bu eÅŸyaları kullandığını hissetmek bile insana heyecan veriyor. Gece karanlığı çökünce Ünye’de güler yüzlü karı kocanın çalıştırdığı İpekyolu Pansiyon’da konakladık. Aile sabah bize iyi bir kahvaltı ettirdi. Ünye’den Fatsa ve Fatsa ile PerÅŸembe arasında Türkiye’nin en uzun tüneli olan Nefise Akçelik tünelinden geçtik. Tam 3 bin 820 metre…Tünelin çıkışında çepeçevre oranlar ile kaplı bir yolda ilerledik. PerÅŸembe giriÅŸinde balık piÅŸiren bir kadına rastladık. Yarım kilo istavrit balığını afiyetle yedik. Yalnız Karadeniz Bölgesi’nde yaÅŸadığımız bir problem var. Ören yerlerini gösteren sarı levhalar bizi sürekli yanılttı. Levhalara güvenip yola giriyoruz. Kilometrelerce gidiyoruz, ara ki bulasın… Böyle bir ören yeri arama iÅŸi bizim bir günümüzü aldı. AkÅŸama doÄŸru Ordu-Giresun derken Trabzon’a ulaÅŸtık. Trabzon’da arkadaşım Eray Orhon ile çadır kurdukları Çadırkent’ te buluÅŸtuk. Onların çadırının yanına bizim çadırımızı kurduk. Erkenden yattık.

Uzun Göl
UZUN GÖL NE HALE GELMİŞ
Çadırımızı toparladık erkenden yola çıktık. Rotamız Uzun Göl. Uzun Göl’ü posterlerden biliyorum. Gözümün önünde duruyor. Yaklaşık 35 kilometrelik bir yolculuktan sonra Uzun Göl’e ulaÅŸtık. Ve tam bir hayal kırıklığı. Benim bildiÄŸim göl, hemen önünde bir cami ve arka planda birkaç ahÅŸap ev. Öyle deÄŸil. Arka planda bir cami daha ve yüzlerce yapı. Posterdeki görüntü bozulmuÅŸ. Yani çevresi yine ormanlarla kaplı yemyeÅŸil ama Uzun Göl bildiÄŸimiz Uzun Göl olmaktan çıkmış rant kapısı olmuÅŸ. Burada daha fazla kalmadık ve hemen ayrıldık. Biz oradan ayrılırken cami hocası hoparlörden sesleniyordu:”Camiye yardım”

Yukarı Kavrun Yaylası biz üstte bulutlar altımızda
HEDEF AYDER YAYLASI
Uzungöl geride kaldı hedef Ayder Yaylası…Yol boyunca Rize ve ilçelerinde, fındık bahçeleri yerini çay bahçelerine bırakmaya baÅŸladı. Rize’de kent merkezine girdik. Belediye genç kızları açık otoparklarda görevlendirmiÅŸ ve ellerindeki pos makinaları ile geliÅŸ gidiÅŸ saatlerini yazıyor ve ona göre ücret alıyorlar. Güzel bir uygulama. Kıtlama ÅŸeker ile çaylarımızı yudumladık, yorgunluk attık. Rize iyice doÄŸuda olduÄŸu için hava erken kararıyor. Yolumuz daha uzun. ÇamlıhemÅŸin’e ulaÅŸtığımızda karanlığın yanında yaÄŸmur da çiselemeye baÅŸladı. Hava iyice kararmadan Ayder Yaylası’na ulaÅŸtık. İşte hayal ettiÄŸimiz Karadeniz Yaylası ve AÄŸustos ayında üşümek ne güzelmiÅŸ. Ihlamur altında adlı bir kamp alanına çadırımızı kurduk, 15 YTL peÅŸin ödedik. Elektrik ve tuvalet var. Karnımızı doyurduk ve gece bir düğüne bile gittik. AkÅŸam horon tepmeye baÅŸladılar, sabah kalktık, tulum eÅŸliÄŸinde adamlar hala horon tepiyorlar. Olacak ÅŸey deÄŸil.

Ayder Yaylası
MISIR EKMEĞİ İLE KAHVALTI
Sabah fırına gittim sıcak mısır ekmeÄŸi aldım. Çay demledik yemyeÅŸil ormanın arasında kuÅŸ sesleri ve akan derenin eÅŸliÄŸinde iyi bir kahvaltı ettik. Çünkü bizi uzun bir yolculuk bekliyordu. Yukarı Kavrun Yaylası 2240 metre yükseklikte. Kaçkar Dağı’nın bu en yüksek tepesine ulaÅŸmak için komÅŸu çadırdaki daÄŸcı arkadaÅŸlarımız Tuncay eÅŸi Fatma ve dokuz yaşındaki oÄŸulları Deniz eÅŸliÄŸinde gidiÅŸ-dönüş altı saat süren bir tırmanış yaptık. Zirveye ulaÅŸamadık ama kar bulunan bölgeye kadar yaklaÅŸtık. Sisli tepeler, durmadan akan derelerin sesi ve bin bir renkte açan çiçeklerin arasından süren bu yolculuk sırasında daÄŸcılığın da çok keyifli bir spor dalı olduÄŸunu keÅŸfettik. Yukarı Kavrun Yaylası’na tırmanışımız sırasında ağırlıklı olarak İsrailli turistlerle karşılaÅŸtık. Bu bölgeye çok ilgili görünüyorlar. Bir gece konaklamak için geldiÄŸimiz Ayder Yaylası’nda iki gün kaldık. Yayla keyfini çıkardık.

Artvin Kafkasör Yaylası
ARTVİNDE DÜZLÜK BULAMAZSINIZ
Öğlene doÄŸru toparlandık. Ayder Yaylası’nı geride bıraktık. Yol üzerindeki balık çiftliklerinden tanesi 1.5 YTL den üç adet alabalık satın aldık. Dere kenarında piknik tüpümüzün üzerinde tava yaptık ve güzel bir domates salatası eÅŸliÄŸinde karnımızı doyurduk. Bu arada köyün gençleri çılgınca akan dere üzerinde kamyonların iç lastikleri üzerinde rafting yapıyordu. Güvensiz, ürkütücü ama keyifli olmalı… Rotamızı akÅŸama doÄŸru Artvin’e çevirdik. Arhavi, Hopa ve Borçka ilçelerine yaptığımız mini ziyaretlerin ardından Artvin’e ulaÅŸtık. Çoruh Nehri’nin üzerine devasa boyutta enerji barajları kuruluyor. Birinde su tutmaya baÅŸlamışlar bile. Artvin merkeze varyant gibi dönerek ulaşılıyor. Düz bir yer yok gibi. Artvinlilerin anlattığı rivayete göre Atatürk bile Artvin’e geldiÄŸinde, rakı kadehini koyacak düz bir alan bulunmadığından dert yanmış. Artvin’e iyice karanlıkta ulaşınca bir gece konaklamaya karar verdik. Kamp alanının kentin sekiz kilometre dışında orman içinde olduÄŸunu öğrendik. Kafkasör Yaylası denilen bu ormanlık alan içerisinde bol oksijen eÅŸliÄŸinde geceyi geçirdik.

Sarp Kara Hudut Kapası
SARP KAPISINDA GÜRCÜ KADINLAR
Sabah suyun başında kahvaltımızı ettik ve Artvin’den ayrıldık. Çoruh Nehri ürkütücü, Artvin Kalesi bakımsız. Yol üzerinde Hopa’ya uÄŸradık. Gürcü kadınlardan domates ve armut satın aldık. Sarp Kara Hudut Kapısı’na kadar yolculuÄŸumuzu sürdürdük. Sarp Kapısı’nda yeni gümrük için inÅŸaat sürüyor. Ortalık çöp içinde, Gürcü kadınlar duvar diplerine çökmüş çaresiz çıkış yolu arıyor. Öte yandan Batum çıplak göz ile görünüyor. Plajda insanlar yüzüyor ,renkli bir görünüm var. Bir tarafta savas ve hüzün bir tarafta tatil yapan farklı yaÅŸamlar. Burada bir çay bile içmeden Trabzon’a geri dönmeye karar verdik. Hiçbir yere uÄŸramadan yol boyunca sağımızda deniz solumuzda ormanların eÅŸliÄŸinde Trabzon’daki çadır kente ulaÅŸtık ve erkenden yattık. Sabah Eray Orhan bizi Ayasofya Müzesi’ne götürdü. Hem müzeyi gezdik, hem de bahçesinde nefis bir kahvaltı ettik. Yöreye özgü mısır unundan yapılan Guymak yedik.Trabzon’u kuÅŸbakışı izledik.

Sümela Manastırı
SÜMELA’DA BÜYÜLENDİK
Maçka yoluyla yeni bir güzergah, 1200 yıllarında yapılmış Sümela Manastırı. Gizemli ormanların arasına kurulmuÅŸ. O yıllarda nasıl bir inÅŸaat tekniÄŸi, akıl mantık almıyor. Yol yok, iz yok büyülendik. Yarım günümüz burada geçti. Rehberlerin anlattıklarını aÄŸzımız açık dinledik. Orman yolundan dönüş yaparak Zigana Geçidi’ne yöneldik. Sislerin arasında stabilize yoldan, ormanın içinde saklanmış Limni Gölü’ne ulaÅŸtık. Burada kısa bir mola verdikten sonra mutlaka görmemiz gerektiÄŸi söylenilen Gümüşhane’nin Torul ilçesindeki Karaca MaÄŸaraları’nı dolaÅŸtık. Bir çobanın tesadüfen bulduÄŸu bu maÄŸaradaki sarkıt ve dikitlerden gerilim filmlerindeki kentleri hatırlatan bir yerleÅŸim alanı kurulmuÅŸ gibi yapılar oluÅŸmuÅŸ. FotoÄŸraf çekilmesine izin verilmeyen bu maÄŸaradan ayrılmak gerçekten zor geldi.

Limni Gölü
ÜNYEDE KAMP ZAMANI
Gümüşhane’den Tarbzon’a döndüğümüzde Akçaabat üzerinden Hıdır Nebi Yaylası’na gitmeye karar verdik. Geceyi orada çadırda geçirmeyi düşündük. Yaklaşık iki bin metreye tırmandık. Ancak kalacak bir yer bulamayınca tekrar dönüş yapmak zorunda kaldık. Hıdır Nebi Yaylası’nda sezon erken kapanmış. Tabii bunda Ramazan ayının da etkisi vardı. Yol boyunca bir pansiyon da bulamayınca geceyi Akçaabat’a yakın Eynesil kasabasında bir evin bahçesinde arabanın içinde geçirmek zorunda kaldık. Sabah Ünye’ye kadar durmadan yolculuk ettik. Göl Evi isimli güvenli bir kamp alanında çadırımızı kurduk. Ünye’nin çok uzun bir sahili var.BaÅŸtan aÅŸağı kumsal. Ama denizde fazla açılmamak gerekiyor, çünkü farklı akıntılar yaÅŸanabiliyor.Geceyi burada serin bir ortamda geçirdik. Sabah Niksar-AkkuÅŸ yoluyla Amasya’ya ulaÅŸtık.

Amasya Konakları
TARİHİ EVDE KONAKLADIK
Amasya’yı YeÅŸilırmak ikiye bölmüş. Eski konakların, kalenin ve kral kaya mezarlarının bulunduÄŸu alan korunmuÅŸ. Karşı tarafta yine eski yapılar bulunuyor. Çok büyük apartmanlaÅŸma baÅŸlamamış. Sakin ve sessiz bir kent. Gece ışıklandırılınca baÅŸka bir güzellik barındırıyor. Genç Osmanlı döneminde yapılan tarihi bir konakta o döneme ait bir odada ve eÅŸyaların arasında huzurlu bir ÅŸekilde uyuduk. Sabah YeÅŸilırmak’a bakan küçük balkonda kahvaltımızı ettik. Çok beÄŸendiÄŸimiz bu huzur dolu kentten ayrılarak, Merzifon üzerinden Çorum, Kırıkkale, Ankara’ya girmeden Haymana ve Polatlı’yı izleyerek EskiÅŸehir’e ulaÅŸtık. EskiÅŸehir BüyükÅŸehir Belediyesi’nin Konuk Evi’ne yerleÅŸtik. BeÅŸ yıldızlı otel gibi olan bu konuk evinde gecelemenin bedeli kahvaltı dahil 20 YTL. Porsuk Çayı üzerinde çalışan tur teknesi ile dolaÅŸtık. Tramvayı, parkları, bahçeleri, yürüyüş yolları onlarca heykeli ile tam bir Avrupa kenti olan EskiÅŸehir’de gördüğümüz kadarıyla park sıkıntısının dışında bir sorun yok. YaÅŸanabilir bir kent.
Abide’de odun ateÅŸinde tavuk
Dönüşü Kütahya yoluyla yaptık. Rahmetli eski Erzincan Valisi Recep YazıcıoÄŸlu’nun yaÅŸamını konu alan dizinin çekildiÄŸi Sofça Köyü’nü ziyaret ettik. Bu bölgede küresel sınmadan nasibini almış. Sofça barajı çekilmiÅŸ. Barajın içindeki köy ilkokulu ile cami minaresi suyun çok gerisinde kalmış. İzmir’den baÅŸlayan ve tam 4 bin 775 kilometre süren yolculuÄŸumuzu Kütahya’nın Abide ilçesinde meÅŸe odununda piÅŸmiÅŸ piliçleri yiyerek sonlandırdık. Karadeniz rüyasıyla İzmir’e evimize döndük.

Ayder Yaylası Ihlamurlar Altında Kamp alanı

Ayder yaylası'nda eski ve yeni evler yan yana

Çoruh Nehri Enerji barajları

İkizdere'de raftingçiler

Trabzon Ayasofya Müzesi

Yukarı Kavrun Yaylası'na tırmanış

Zigana Geçidi
Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
Sinop’tan baÅŸlayıp Sarp Kapısı’na kadar süren DoÄŸu Karadeniz gezisinde orman denizi içinde yüzdük, yeÅŸille iç içeydik. Özgür ortamda bir aÄŸaç olup, kök salıp yerleÅŸmek istedik bu doÄŸal güzelliklerin arasına. İzmir’den çıkıp, onlarca il, ilçe ve köyü kapsayan gezi sonunda yaklaşık beÅŸ bin kilometre yol kat ettik.
Karadeniz Bölgesi’nin göğsüne bir hançer saplanmış. Otoyol kabus gibi olmuÅŸ. İnsanlar ellerinde havlular, ÅŸemsiyeler otoyolun ortasından geçip sahile iniyor.
Karadeniz bence Trabzon’dan sonra daha yeÅŸil. Sahil boyunca 15-16 kata ulaÅŸan apartmanlar otoyollar ile birleÅŸince ortaya garip kentler çıkmış. Kentler artık kimliklerini yitirmiÅŸ. Hepsi birbirine benziyor.
Önce Konak Belediye BaÅŸkanım Muzaffer TunçaÄŸ’dan iki haftalık izni kopardım. Cumartesi sabahı saat 06.00’da yola koyuldum. UÅŸak-Afyon-Ankara-Çankırı derken Ilgaz DaÄŸları’nda pilim bitti. Karaçam ormanlarının arasında kurulmuÅŸ Derbent otele çok acele kendimi attım. AkÅŸam yemeÄŸi bile yemeden saat 20.30 da yattım, sabah 08.30’da kalktım. Yorgunluktan 12 saat deliksiz uyku çektim. Sabah sıkı bir kahvaltının ardından Kastomonu, sarmısak diyarı TaÅŸköprü üzerinden, Boyabat’ın kenarından Ayancık’a ulaÅŸtım ve AyÅŸe ile buluÅŸtum. Geceyi Sinop’un yeÅŸil örtüyle çevrili ilçesi Ayancık’ta geçirdik.

İÇİNDE ÖZGÜR OLSAN DA CEZAEVİ YİNE KÖTÜ
Sabah Sinop’a hareket ettik. GiriÅŸte Romen Diyojen heykeli bizi karşıladı.Sinop kalesi ve ardından Sinop Cezaevi’ni gezdik. Cezaevinin koÅŸulları dayanılır gibi deÄŸil. Suç ne kadar ağır olursa olsun, bu koÅŸullarda yaÅŸayan mahkumların buradan saÄŸlıklı çıkmaları olanaksız. Özellikle hücrelerin koÅŸulları çok ağır olmalı. Cezaevi 1998 yılında tümüyle kapatılmış ve 1215 yılında inÅŸa edilen tarihi yapı,Turizm Bakanlığı’na devredilmiÅŸ. Artık yerli ve yabancı turistler koÄŸuÅŸları ve avluları ibret alarak geziyorlar. 150 yıllık Sinop Cezaevi’ne Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Refii Cevat, Sebahattin Ali, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Kerim Korcan gibi ünlüler konuk olmuÅŸ. Buruk bir gezi oldu.
Geceyi Sinop’ta Hamsilos Koyda Martı Kampı’nda çadır kurarak geçirdik. Sabah sık ormanlar ile çevrili Akliman Koyu’nda kısa bir tur attık. Akliman’da çadır kurmanın daha keyifli olacağını düşündük. Bir dahaki sefere…

TÜRKİYE’NİN EN UZUN TÜNELİ 3 BİN 820 METRE
Sinop’tan ayrıldıktan sonra Ünye’ye kadar sahil boyunca köy,kasaba önümüze ne çıkarsa girip ÅŸehir merkezlerini gezdik,kahvelerinde çay içtik,sohbet ettik. Samsun’da Bandırma Vapuru’nu ziyaret ettik. Atatürk ve arkadaÅŸlarının önemli kararları aldığı bu vapuru gezmek gerçekten heyecan vericiydi.
Özellikle Atatürk’ün yatağı,giysileri ve beylik silahını görmek ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bu eÅŸyaları kullandığını hissetmek bile insana heyecan veriyor. Gece karanlığı çökünce Ünye’de güler yüzlü karı kocanın çalıştırdığı İpekyolu Pansiyon’da konakladık. Aile sabah bize iyi bir kahvaltı ettirdi. Ünye’den Fatsa ve Fatsa ile PerÅŸembe arasında Türkiye’nin en uzun tüneli olan Nefise Akçelik tünelinden geçtik. Tam 3 bin 820 metre…Tünelin çıkışında çepeçevre oranlar ile kaplı bir yolda ilerledik. PerÅŸembe giriÅŸinde balık piÅŸiren bir kadına rastladık. Yarım kilo istavrit balığını afiyetle yedik. Yalnız Karadeniz Bölgesi’nde yaÅŸadığımız bir problem var. Ören yerlerini gösteren sarı levhalar bizi sürekli yanılttı. Levhalara güvenip yola giriyoruz. Kilometrelerce gidiyoruz, ara ki bulasın… Böyle bir ören yeri arama iÅŸi bizim bir günümüzü aldı. AkÅŸama doÄŸru Ordu-Giresun derken Trabzon’a ulaÅŸtık. Trabzon’da arkadaşım Eray Orhon ile çadır kurdukları Çadırkent’ te buluÅŸtuk. Onların çadırının yanına bizim çadırımızı kurduk. Erkenden yattık.

UZUN GÖL NE HALE GELMİŞ
Çadırımızı toparladık erkenden yola çıktık. Rotamız Uzun Göl. Uzun Göl’ü posterlerden biliyorum. Gözümün önünde duruyor. Yaklaşık 35 kilometrelik bir yolculuktan sonra Uzun Göl’e ulaÅŸtık. Ve tam bir hayal kırıklığı. Benim bildiÄŸim göl, hemen önünde bir cami ve arka planda birkaç ahÅŸap ev. Öyle deÄŸil. Arka planda bir cami daha ve yüzlerce yapı. Posterdeki görüntü bozulmuÅŸ. Yani çevresi yine ormanlarla kaplı yemyeÅŸil ama Uzun Göl bildiÄŸimiz Uzun Göl olmaktan çıkmış rant kapısı olmuÅŸ. Burada daha fazla kalmadık ve hemen ayrıldık. Biz oradan ayrılırken cami hocası hoparlörden sesleniyordu:”Camiye yardım”

HEDEF AYDER YAYLASI
Uzungöl geride kaldı hedef Ayder Yaylası…Yol boyunca Rize ve ilçelerinde, fındık bahçeleri yerini çay bahçelerine bırakmaya baÅŸladı. Rize’de kent merkezine girdik. Belediye genç kızları açık otoparklarda görevlendirmiÅŸ ve ellerindeki pos makinaları ile geliÅŸ gidiÅŸ saatlerini yazıyor ve ona göre ücret alıyorlar. Güzel bir uygulama. Kıtlama ÅŸeker ile çaylarımızı yudumladık, yorgunluk attık. Rize iyice doÄŸuda olduÄŸu için hava erken kararıyor. Yolumuz daha uzun. ÇamlıhemÅŸin’e ulaÅŸtığımızda karanlığın yanında yaÄŸmur da çiselemeye baÅŸladı. Hava iyice kararmadan Ayder Yaylası’na ulaÅŸtık. İşte hayal ettiÄŸimiz Karadeniz Yaylası ve AÄŸustos ayında üşümek ne güzelmiÅŸ. Ihlamur altında adlı bir kamp alanına çadırımızı kurduk, 15 YTL peÅŸin ödedik. Elektrik ve tuvalet var. Karnımızı doyurduk ve gece bir düğüne bile gittik. AkÅŸam horon tepmeye baÅŸladılar, sabah kalktık, tulum eÅŸliÄŸinde adamlar hala horon tepiyorlar. Olacak ÅŸey deÄŸil.

MISIR EKMEĞİ İLE KAHVALTI
Sabah fırına gittim sıcak mısır ekmeÄŸi aldım. Çay demledik yemyeÅŸil ormanın arasında kuÅŸ sesleri ve akan derenin eÅŸliÄŸinde iyi bir kahvaltı ettik. Çünkü bizi uzun bir yolculuk bekliyordu. Yukarı Kavrun Yaylası 2240 metre yükseklikte. Kaçkar Dağı’nın bu en yüksek tepesine ulaÅŸmak için komÅŸu çadırdaki daÄŸcı arkadaÅŸlarımız Tuncay eÅŸi Fatma ve dokuz yaşındaki oÄŸulları Deniz eÅŸliÄŸinde gidiÅŸ-dönüş altı saat süren bir tırmanış yaptık. Zirveye ulaÅŸamadık ama kar bulunan bölgeye kadar yaklaÅŸtık. Sisli tepeler, durmadan akan derelerin sesi ve bin bir renkte açan çiçeklerin arasından süren bu yolculuk sırasında daÄŸcılığın da çok keyifli bir spor dalı olduÄŸunu keÅŸfettik. Yukarı Kavrun Yaylası’na tırmanışımız sırasında ağırlıklı olarak İsrailli turistlerle karşılaÅŸtık. Bu bölgeye çok ilgili görünüyorlar. Bir gece konaklamak için geldiÄŸimiz Ayder Yaylası’nda iki gün kaldık. Yayla keyfini çıkardık.

ARTVİNDE DÜZLÜK BULAMAZSINIZ
Öğlene doÄŸru toparlandık. Ayder Yaylası’nı geride bıraktık. Yol üzerindeki balık çiftliklerinden tanesi 1.5 YTL den üç adet alabalık satın aldık. Dere kenarında piknik tüpümüzün üzerinde tava yaptık ve güzel bir domates salatası eÅŸliÄŸinde karnımızı doyurduk. Bu arada köyün gençleri çılgınca akan dere üzerinde kamyonların iç lastikleri üzerinde rafting yapıyordu. Güvensiz, ürkütücü ama keyifli olmalı… Rotamızı akÅŸama doÄŸru Artvin’e çevirdik. Arhavi, Hopa ve Borçka ilçelerine yaptığımız mini ziyaretlerin ardından Artvin’e ulaÅŸtık. Çoruh Nehri’nin üzerine devasa boyutta enerji barajları kuruluyor. Birinde su tutmaya baÅŸlamışlar bile. Artvin merkeze varyant gibi dönerek ulaşılıyor. Düz bir yer yok gibi. Artvinlilerin anlattığı rivayete göre Atatürk bile Artvin’e geldiÄŸinde, rakı kadehini koyacak düz bir alan bulunmadığından dert yanmış. Artvin’e iyice karanlıkta ulaşınca bir gece konaklamaya karar verdik. Kamp alanının kentin sekiz kilometre dışında orman içinde olduÄŸunu öğrendik. Kafkasör Yaylası denilen bu ormanlık alan içerisinde bol oksijen eÅŸliÄŸinde geceyi geçirdik.

SARP KAPISINDA GÜRCÜ KADINLAR
Sabah suyun başında kahvaltımızı ettik ve Artvin’den ayrıldık. Çoruh Nehri ürkütücü, Artvin Kalesi bakımsız. Yol üzerinde Hopa’ya uÄŸradık. Gürcü kadınlardan domates ve armut satın aldık. Sarp Kara Hudut Kapısı’na kadar yolculuÄŸumuzu sürdürdük. Sarp Kapısı’nda yeni gümrük için inÅŸaat sürüyor. Ortalık çöp içinde, Gürcü kadınlar duvar diplerine çökmüş çaresiz çıkış yolu arıyor. Öte yandan Batum çıplak göz ile görünüyor. Plajda insanlar yüzüyor ,renkli bir görünüm var. Bir tarafta savas ve hüzün bir tarafta tatil yapan farklı yaÅŸamlar. Burada bir çay bile içmeden Trabzon’a geri dönmeye karar verdik. Hiçbir yere uÄŸramadan yol boyunca sağımızda deniz solumuzda ormanların eÅŸliÄŸinde Trabzon’daki çadır kente ulaÅŸtık ve erkenden yattık. Sabah Eray Orhan bizi Ayasofya Müzesi’ne götürdü. Hem müzeyi gezdik, hem de bahçesinde nefis bir kahvaltı ettik. Yöreye özgü mısır unundan yapılan Guymak yedik.Trabzon’u kuÅŸbakışı izledik.

SÜMELA’DA BÜYÜLENDİK
Maçka yoluyla yeni bir güzergah, 1200 yıllarında yapılmış Sümela Manastırı. Gizemli ormanların arasına kurulmuÅŸ. O yıllarda nasıl bir inÅŸaat tekniÄŸi, akıl mantık almıyor. Yol yok, iz yok büyülendik. Yarım günümüz burada geçti. Rehberlerin anlattıklarını aÄŸzımız açık dinledik. Orman yolundan dönüş yaparak Zigana Geçidi’ne yöneldik. Sislerin arasında stabilize yoldan, ormanın içinde saklanmış Limni Gölü’ne ulaÅŸtık. Burada kısa bir mola verdikten sonra mutlaka görmemiz gerektiÄŸi söylenilen Gümüşhane’nin Torul ilçesindeki Karaca MaÄŸaraları’nı dolaÅŸtık. Bir çobanın tesadüfen bulduÄŸu bu maÄŸaradaki sarkıt ve dikitlerden gerilim filmlerindeki kentleri hatırlatan bir yerleÅŸim alanı kurulmuÅŸ gibi yapılar oluÅŸmuÅŸ. FotoÄŸraf çekilmesine izin verilmeyen bu maÄŸaradan ayrılmak gerçekten zor geldi.

ÜNYEDE KAMP ZAMANI
Gümüşhane’den Tarbzon’a döndüğümüzde Akçaabat üzerinden Hıdır Nebi Yaylası’na gitmeye karar verdik. Geceyi orada çadırda geçirmeyi düşündük. Yaklaşık iki bin metreye tırmandık. Ancak kalacak bir yer bulamayınca tekrar dönüş yapmak zorunda kaldık. Hıdır Nebi Yaylası’nda sezon erken kapanmış. Tabii bunda Ramazan ayının da etkisi vardı. Yol boyunca bir pansiyon da bulamayınca geceyi Akçaabat’a yakın Eynesil kasabasında bir evin bahçesinde arabanın içinde geçirmek zorunda kaldık. Sabah Ünye’ye kadar durmadan yolculuk ettik. Göl Evi isimli güvenli bir kamp alanında çadırımızı kurduk. Ünye’nin çok uzun bir sahili var.BaÅŸtan aÅŸağı kumsal. Ama denizde fazla açılmamak gerekiyor, çünkü farklı akıntılar yaÅŸanabiliyor.Geceyi burada serin bir ortamda geçirdik. Sabah Niksar-AkkuÅŸ yoluyla Amasya’ya ulaÅŸtık.

TARİHİ EVDE KONAKLADIK
Amasya’yı YeÅŸilırmak ikiye bölmüş. Eski konakların, kalenin ve kral kaya mezarlarının bulunduÄŸu alan korunmuÅŸ. Karşı tarafta yine eski yapılar bulunuyor. Çok büyük apartmanlaÅŸma baÅŸlamamış. Sakin ve sessiz bir kent. Gece ışıklandırılınca baÅŸka bir güzellik barındırıyor. Genç Osmanlı döneminde yapılan tarihi bir konakta o döneme ait bir odada ve eÅŸyaların arasında huzurlu bir ÅŸekilde uyuduk. Sabah YeÅŸilırmak’a bakan küçük balkonda kahvaltımızı ettik. Çok beÄŸendiÄŸimiz bu huzur dolu kentten ayrılarak, Merzifon üzerinden Çorum, Kırıkkale, Ankara’ya girmeden Haymana ve Polatlı’yı izleyerek EskiÅŸehir’e ulaÅŸtık. EskiÅŸehir BüyükÅŸehir Belediyesi’nin Konuk Evi’ne yerleÅŸtik. BeÅŸ yıldızlı otel gibi olan bu konuk evinde gecelemenin bedeli kahvaltı dahil 20 YTL. Porsuk Çayı üzerinde çalışan tur teknesi ile dolaÅŸtık. Tramvayı, parkları, bahçeleri, yürüyüş yolları onlarca heykeli ile tam bir Avrupa kenti olan EskiÅŸehir’de gördüğümüz kadarıyla park sıkıntısının dışında bir sorun yok. YaÅŸanabilir bir kent.
Abide’de odun ateÅŸinde tavuk
Dönüşü Kütahya yoluyla yaptık. Rahmetli eski Erzincan Valisi Recep YazıcıoÄŸlu’nun yaÅŸamını konu alan dizinin çekildiÄŸi Sofça Köyü’nü ziyaret ettik. Bu bölgede küresel sınmadan nasibini almış. Sofça barajı çekilmiÅŸ. Barajın içindeki köy ilkokulu ile cami minaresi suyun çok gerisinde kalmış. İzmir’den baÅŸlayan ve tam 4 bin 775 kilometre süren yolculuÄŸumuzu Kütahya’nın Abide ilçesinde meÅŸe odununda piÅŸmiÅŸ piliçleri yiyerek sonlandırdık. Karadeniz rüyasıyla İzmir’e evimize döndük.







Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...
