Zerrin SOYSAL
HAVADAN SUDAN KONUÅžMAK
Merhaba!
Bir ilk yazıda nelerden söz etmek gerekir diye düşünürken bu deyim aklıma geldi. Basit, gündelik ÅŸeylerden konuÅŸurken üstünde hiç düşünmeden sarf ettiÄŸimiz sözler… Havadan sudan konuÅŸuyoruz iÅŸte!
YaÅŸamımızın vazgeçilmezlerini hafife alan bu deyim her ikisinin de bitmez tükenmez sanıldığı zamanların kalıtı…Tüketim canavarına dönüşmüş insanın neredeyse her ÅŸeyin dibini gördüğü günümüzde havadan sudan konuÅŸmak artık çok önemli. Öyle ya, insan havasız birkaç dakika, susuz birkaç saat dayanabilen, güçsüz bir canlı.
Yirminci yüzyılın baÅŸlarında Londra’da ilk hava kirliliÄŸi ölümleri görüldüğünde yöneticiler “hava çarÅŸaf mı ki kirlensin, hah güleyim bari” ÅŸeklinde olayları örtbas etmeye çalışmışlar. Biz de bunların kamera önünde çay ve su içen, “aha da bakın içiyorum, hiçbir ÅŸey olmuyor” diyen çeÅŸitleri var. Ancak, durum artık hiç de öyle komiklik yapmakla geçiÅŸtirilebilecek gibi deÄŸil. Atasözleriyle yorumlarsak: GüneÅŸ balçıkla sıvanmıyor, mızrak çuvala girmiyor. YaÅŸamımızı sürdürmek için muhtaç olduÄŸumuz kaynaklar göz göre göre tükeniyor.
Yıllar önce pet ÅŸiÅŸelerde satılan içme suları raflarda tek tük yerini almaya baÅŸladığında çok sinirlenmiÅŸtim. Musluklarından kaynak suyunun aktığı çok ÅŸanslı bir ÅŸehirde yaşıyordum ve insanların içeceÄŸi suya ayrıca para vermesinin züppelik olduÄŸunu düşünüyordum. Özenti ve gereksizdi. Åžimdi geldiÄŸimiz noktadan baktığımda herkesin sırtında bir oksijen tüpü, belli noktalara yerleÅŸtirilmiÅŸ benzin istasyonu benzeri pompalardan bedelini ödemek kaydıyla hava depoladığımız günler çok da uçuk bir fantezi gibi görünmüyor. Tabii o zamana kadar güneÅŸin filtreden yoksun kalan ışınlarının altında kavrulup tükenmediysek…
Åžu sıcaklarda aklıma gelen baÅŸka bir düşünce de yer altı ÅŸehirleri… Ozon tabakasını korumayı beceremezsek gelecekte solucanlar ve köstebekler gibi yer altında yaÅŸamaya baÅŸlayacağız sanırım. Bunun iÅŸaretleri çoktan hayatımıza girmiÅŸ durumda zaten. Metrolar, tüp geçitler, tüneller, büyük alışveriÅŸ merkezlerinin suni ışıkla aydınlatılan topraÄŸa gömülmüş bölümleri…
Amacım felaket tellallığı yapmak deÄŸil. Yaratılışım gereÄŸi iflah olmaz bir iyimserimdir, bilen bilir. Bütün çabam, toplum olarak bir davranış deÄŸiÅŸikliÄŸi sergileyip, bir kerecik olsun testiyi kırmadan önce önlem alınmasını saÄŸlamak. Yok olanı yerine koymak, olana sahip çıkmaktan her zaman daha zor ve maliyetli… İlk yapmamız gereken de, her yandan uÄŸradığımız reklam bombardımanına karşı savunmamızı güçlendirip ihtiyaç fazlası tüketimimizi frenlemek. Hangi alanda olursa olsun tasarruflu davranmak. Gerçek ihtiyaçlarımızla, ihtiyacımız olduÄŸunu sandıklarımız arasında öyle büyük bir uçurum var ki!
Bir pamuklu tiÅŸortun üretimi için tonlarca suyun kirletildiÄŸini düşünürsek bize maliyeti üzerindeki etiketten çok çok fazla…Gıdalardaki savurganlığımız akıllara zarar. Önce homini gırtlak iki üç kiÅŸinin beslenmesine yetecek kadar yiyor, sonra zayıflamak için üstüne ayrıca para harcıyoruz. ÅžiÅŸmanlık geliÅŸmiÅŸ ülkelerde en büyük saÄŸlık sorunu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Bundan sonra cüzdanımıza el atarken sadece alım gücümüzü düşünmek yerine, yaÅŸam kaynaklarını tüketmekte olduÄŸumuzu da hesaba katmaya ne dersiniz? Musluklara, elektrik düğmelerine ve arabamızın kontak anahtarına da…
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
Merhaba!
Bir ilk yazıda nelerden söz etmek gerekir diye düşünürken bu deyim aklıma geldi. Basit, gündelik ÅŸeylerden konuÅŸurken üstünde hiç düşünmeden sarf ettiÄŸimiz sözler… Havadan sudan konuÅŸuyoruz iÅŸte!
YaÅŸamımızın vazgeçilmezlerini hafife alan bu deyim her ikisinin de bitmez tükenmez sanıldığı zamanların kalıtı…Tüketim canavarına dönüşmüş insanın neredeyse her ÅŸeyin dibini gördüğü günümüzde havadan sudan konuÅŸmak artık çok önemli. Öyle ya, insan havasız birkaç dakika, susuz birkaç saat dayanabilen, güçsüz bir canlı.
Yirminci yüzyılın baÅŸlarında Londra’da ilk hava kirliliÄŸi ölümleri görüldüğünde yöneticiler “hava çarÅŸaf mı ki kirlensin, hah güleyim bari” ÅŸeklinde olayları örtbas etmeye çalışmışlar. Biz de bunların kamera önünde çay ve su içen, “aha da bakın içiyorum, hiçbir ÅŸey olmuyor” diyen çeÅŸitleri var. Ancak, durum artık hiç de öyle komiklik yapmakla geçiÅŸtirilebilecek gibi deÄŸil. Atasözleriyle yorumlarsak: GüneÅŸ balçıkla sıvanmıyor, mızrak çuvala girmiyor. YaÅŸamımızı sürdürmek için muhtaç olduÄŸumuz kaynaklar göz göre göre tükeniyor.
Yıllar önce pet ÅŸiÅŸelerde satılan içme suları raflarda tek tük yerini almaya baÅŸladığında çok sinirlenmiÅŸtim. Musluklarından kaynak suyunun aktığı çok ÅŸanslı bir ÅŸehirde yaşıyordum ve insanların içeceÄŸi suya ayrıca para vermesinin züppelik olduÄŸunu düşünüyordum. Özenti ve gereksizdi. Åžimdi geldiÄŸimiz noktadan baktığımda herkesin sırtında bir oksijen tüpü, belli noktalara yerleÅŸtirilmiÅŸ benzin istasyonu benzeri pompalardan bedelini ödemek kaydıyla hava depoladığımız günler çok da uçuk bir fantezi gibi görünmüyor. Tabii o zamana kadar güneÅŸin filtreden yoksun kalan ışınlarının altında kavrulup tükenmediysek…
Åžu sıcaklarda aklıma gelen baÅŸka bir düşünce de yer altı ÅŸehirleri… Ozon tabakasını korumayı beceremezsek gelecekte solucanlar ve köstebekler gibi yer altında yaÅŸamaya baÅŸlayacağız sanırım. Bunun iÅŸaretleri çoktan hayatımıza girmiÅŸ durumda zaten. Metrolar, tüp geçitler, tüneller, büyük alışveriÅŸ merkezlerinin suni ışıkla aydınlatılan topraÄŸa gömülmüş bölümleri…
Amacım felaket tellallığı yapmak deÄŸil. Yaratılışım gereÄŸi iflah olmaz bir iyimserimdir, bilen bilir. Bütün çabam, toplum olarak bir davranış deÄŸiÅŸikliÄŸi sergileyip, bir kerecik olsun testiyi kırmadan önce önlem alınmasını saÄŸlamak. Yok olanı yerine koymak, olana sahip çıkmaktan her zaman daha zor ve maliyetli… İlk yapmamız gereken de, her yandan uÄŸradığımız reklam bombardımanına karşı savunmamızı güçlendirip ihtiyaç fazlası tüketimimizi frenlemek. Hangi alanda olursa olsun tasarruflu davranmak. Gerçek ihtiyaçlarımızla, ihtiyacımız olduÄŸunu sandıklarımız arasında öyle büyük bir uçurum var ki!
Bir pamuklu tiÅŸortun üretimi için tonlarca suyun kirletildiÄŸini düşünürsek bize maliyeti üzerindeki etiketten çok çok fazla…Gıdalardaki savurganlığımız akıllara zarar. Önce homini gırtlak iki üç kiÅŸinin beslenmesine yetecek kadar yiyor, sonra zayıflamak için üstüne ayrıca para harcıyoruz. ÅžiÅŸmanlık geliÅŸmiÅŸ ülkelerde en büyük saÄŸlık sorunu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Bundan sonra cüzdanımıza el atarken sadece alım gücümüzü düşünmek yerine, yaÅŸam kaynaklarını tüketmekte olduÄŸumuzu da hesaba katmaya ne dersiniz? Musluklara, elektrik düğmelerine ve arabamızın kontak anahtarına da…
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
