
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
Kaya Çukuru sanrıları / Keçiler
Koca dayı kör Osman, keçilerinin sayısını bilmez kaç keçiniz var diye sorulduÄŸunda “var iÅŸte birkaç yüz tane ha bire yavruluyorlar” derdi. Keçilerin kendilerine has keskin kokuları, kara üzüme benzeyen dışkıları, sütlerinin kovaya sağılırken çıkardığı dızırt dızırt sesi, menengiç aÄŸacına asılan kese yoÄŸurdu, çömleklere basılan çökeleÄŸin kokusu ve hatta oÄŸlakların ürkek zıplamaları, hepsi hepsi Heidi’yi ilk okuduÄŸum yedi sekiz yaÅŸlarımı iÅŸaret eder.
ÇocukluÄŸumun yaz tatilleri, benim yaÅŸlarımda sekiz on akraba çocuÄŸu ile yüzlerce keçinin peÅŸinde Kayaköy daÄŸlarında dolanarak geçerdi. Heidi’yi okumuÅŸ olmanın verdiÄŸi ayrıcalıkla daha bir yakın hissederdim daÄŸlara ve keçilere kendimi. Kaya Çukuru’nun daÄŸları bildiÄŸiniz daÄŸlara benzemez, kısa köse ve yakındır gölgeleri. Ensenizde hissedersiniz yamaçlarındaki keçilerin gevrek me me seslerini. Keçi kokusunu ilk kez nasıl sevdiÄŸimi hatırlamıyorum! Sevmek miydi yoksa alışmak mı? Alışmıştım sanırım… Uzunca zaman devamlı aynı koku içinde soluklanınca, bir süre sonra o koku dünyanın en nahoÅŸ kokularından bile olsa insan alışıyor. Koyunlar ve büyükbaÅŸ hayvanlar için aynı düşüncede olur muydum bilmiyorum, ama; keçiler ve keçi kokusu özeldir benim için, keçi peynirini de sevdiÄŸimi söylememe gerek yok elbet!
Büyükbabasının saÄŸdığı sütü içerken, hayallerimi süsleyen o ÅŸirin daÄŸ kulübesinde lezzetli keçi peyniri yiyen Heidi ile gizli ittifakımız, çocukluÄŸumun “keçili” en bariz anıları arasındadır. DaÄŸları, yıldızları ve doÄŸanın bin bir yüzünü tanıtarak sevdiren kitapların çocuk dünyası üzerindeki keskin etkisini yaÅŸayarak görenler, bugünün fast food neslinin akıbeti hakkında endiÅŸelenmekte ne kadar haklılar. Zaten bana sorsanız okul denilen eÄŸitim hapishanelerinin zincirleri kırılıp sınıflar daÄŸlara, ovalara, tarlalara taşınmalı! Genç ve taze beyinler doÄŸanın binbir canlılığıyla beslenip, hayatta kalmanın doÄŸayı kirletmekle deÄŸil onu anlayıp bütünleÅŸmekte yattığını öğrenmeliler. Bazen, büyüyüp yıllar sonra öğrenilen gerçekler için çok geç kalmış olunabiliyor!

Çocukluk naifliÄŸi diye bir ÅŸey var; ister çocuk saflığı diyelim ister bilgi açlığı, bilmemenin verdiÄŸi el yordamı tabir edilen bir ihtiyaçtan öğrenme ÅŸekli ki, en kalıcı bilginin bu naiflikle güçlendiÄŸini düşünüyorum. Kayaköy’ün, daÄŸ laleleri, kekik, ada çayı, nünü (çiriÅŸ), ağı kökü (montarış) ve pıynar kaplı alçak daÄŸlarında keçi otlatmak ve oÄŸlak sevmekten daha heyecanlı oyunumuz yoktu küçükken, doÄŸaya dair pek çok ÅŸeyi dokunup, koklayarak, düşüp kalkarak, acıkıp susayarak öğreniyorduk. Biz ÅŸehirli çocukların köydeki akranlarımıza öğreteceÄŸi pek çok züppeliÄŸin yanında, onların bizlere öğrettikleri tartışmasız bütün zamanların iÅŸe yarar kadim bilgileriydi! Keçilerin “erkeç” ve “kancık” farkları, hangi otları yediÄŸi, keçiyi ağılına sokmanın yöntemleri, etin sütün hangi mevsimde hangi ota kokacağı, Katmandu’nun nüfusundan daha fazla iÅŸe yarayacağı o kadar aÅŸikar ki!
Son zamanlarda saÄŸlıklı gıdaya dair bilinen her ÅŸey yeniden keÅŸfediliyor! Faydalı olduÄŸu binyıllardır kanıtlanmış gıdaların, endüstriyel yiyecek ekonomisine tercih edilmesi tepe taklak olan doÄŸrular silsilesiyle baÅŸ baÅŸa bırakıyor insanlığı. Keçi sütünü ve peynirini yeniden önemsememizi saÄŸlayan tıp doktorları sayesinde, ormanlara zarar veriyor diye keçi nüfusuna kıran geçirten anlayışın doÄŸruları kimin çıkarlarına hizmet ediyordu muamma! Saanen denilen bol sütlü İsviçre keçilerini ithal etmek elbet birilerini ihya etti, lakin İsviçre iklimine elveriÅŸli bu ırkın farklı coÄŸrafyalardaki uyumu konusunda şüphelerim hâlâ fazla. Kayaköy’ün özgün ırkının günümüzde de korunuyor olmasına sevincimi bilemezsiniz. Ödüm koparak izledim keçi sürülerini; aralarında farklı ırk var mı diye. Heidi’yi Alpler ile bütünleÅŸtirmiÅŸ, hiç oralara gitmek onları buraya getirmek gibi bir duyguya kapılmamıştım çocukluÄŸumda. Kayaköy’ü de oralara taşımayı düşünmediÄŸim gibi! Belki bu yüzden anlayamıyorum, beyaz saanen keçisinin Alpler’den kalkıp Anadolu’ya geliÅŸini…
Mübadele öncesine kadar Rumlar ile kardeşçe yaÅŸanan Kaya çukuru’nun 40 yıl öncesindeki keçi ırkı soyunun, günümüzde de korunuyor olduÄŸunu görmenin sevinciyle kaleme alıyorum bu satırları. Hem de aynı ailenin torunları tarafından sürdürülen bir silsile gelenekselliÄŸi bu. Sanki dayı oÄŸlu Neffi’nin türküleri geliyor ata yadigârı bahçeye, keçi çıngıraklarına karışan o güzel türkülerin sahibi arada bir ıslık da çalıyor; Neffi’nin oÄŸlu Erhan’mış meÄŸer, tıpkı babası gibi çığırıyor yanık türküleri. Atadan, kökten öğrenmek bu olsa gerek… Koca dayı kör Osman’nın oÄŸulları Neffi, Mehmet, Minan ve kızları Medine, Faize ile otlattığımız keçi sürülerinin onların çocukları tarafından da devam ettiriliyor olması, teknoloji çağına yenik düşmemiÅŸ Aydın ailesinin son kuÅŸak fertlerinin odağından dünyaya bir kez daha bakmamı mümkün kılıyor! Nasıl bir döngü bu? Etrafımı izliyorum, her ÅŸey olduÄŸu gibi; DaÄŸlar belki biraz daha yeÅŸil ama ululukları aynı, yakınlıkları aynı, kokuları, sesleri aynı ama insanlar üçüncü kuÅŸak nesillerini getirmiÅŸler dünyaya! Hiç yaÅŸlanmayan duygularımdan utanırcasına bakıyorum dedesiyle keçi koÅŸturduÄŸumuz küçük Zeynep’in gözlerine. Zamanın hangi eÄŸrisindeyim bocalıyorum bir an, deÄŸiÅŸenin; yaÅŸamın ya da zamanın kendisi olmadığı duygusu soÄŸuk bir yel gibi yalayıp akıyor sırtımdan. Sonbaharın nemiyle irkilen bedenim geçmiÅŸ zaman sanrılarını giderek saÄŸaltıyor mu ne!
Kaya çukurunun kara, gri, kırçıllı, kızıl kınalı keçileriyle beraber olmak, sanrılarımı geçmiş ve gelecek arasında özel bir kerevete oturtuyor. Kekik kokan dağların yamaçlarında çocuk kahkahalarımız yankılanıyor şimdi buralarda, çıngırak sesleri doğanın bozulmamış ritmine karışırken derin bir saygıyla eğiliyorum bu muhteşemliğin önünde.
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
www.ascifok.com
Koca dayı kör Osman, keçilerinin sayısını bilmez kaç keçiniz var diye sorulduÄŸunda “var iÅŸte birkaç yüz tane ha bire yavruluyorlar” derdi. Keçilerin kendilerine has keskin kokuları, kara üzüme benzeyen dışkıları, sütlerinin kovaya sağılırken çıkardığı dızırt dızırt sesi, menengiç aÄŸacına asılan kese yoÄŸurdu, çömleklere basılan çökeleÄŸin kokusu ve hatta oÄŸlakların ürkek zıplamaları, hepsi hepsi Heidi’yi ilk okuduÄŸum yedi sekiz yaÅŸlarımı iÅŸaret eder.
ÇocukluÄŸumun yaz tatilleri, benim yaÅŸlarımda sekiz on akraba çocuÄŸu ile yüzlerce keçinin peÅŸinde Kayaköy daÄŸlarında dolanarak geçerdi. Heidi’yi okumuÅŸ olmanın verdiÄŸi ayrıcalıkla daha bir yakın hissederdim daÄŸlara ve keçilere kendimi. Kaya Çukuru’nun daÄŸları bildiÄŸiniz daÄŸlara benzemez, kısa köse ve yakındır gölgeleri. Ensenizde hissedersiniz yamaçlarındaki keçilerin gevrek me me seslerini. Keçi kokusunu ilk kez nasıl sevdiÄŸimi hatırlamıyorum! Sevmek miydi yoksa alışmak mı? Alışmıştım sanırım… Uzunca zaman devamlı aynı koku içinde soluklanınca, bir süre sonra o koku dünyanın en nahoÅŸ kokularından bile olsa insan alışıyor. Koyunlar ve büyükbaÅŸ hayvanlar için aynı düşüncede olur muydum bilmiyorum, ama; keçiler ve keçi kokusu özeldir benim için, keçi peynirini de sevdiÄŸimi söylememe gerek yok elbet!
Büyükbabasının saÄŸdığı sütü içerken, hayallerimi süsleyen o ÅŸirin daÄŸ kulübesinde lezzetli keçi peyniri yiyen Heidi ile gizli ittifakımız, çocukluÄŸumun “keçili” en bariz anıları arasındadır. DaÄŸları, yıldızları ve doÄŸanın bin bir yüzünü tanıtarak sevdiren kitapların çocuk dünyası üzerindeki keskin etkisini yaÅŸayarak görenler, bugünün fast food neslinin akıbeti hakkında endiÅŸelenmekte ne kadar haklılar. Zaten bana sorsanız okul denilen eÄŸitim hapishanelerinin zincirleri kırılıp sınıflar daÄŸlara, ovalara, tarlalara taşınmalı! Genç ve taze beyinler doÄŸanın binbir canlılığıyla beslenip, hayatta kalmanın doÄŸayı kirletmekle deÄŸil onu anlayıp bütünleÅŸmekte yattığını öğrenmeliler. Bazen, büyüyüp yıllar sonra öğrenilen gerçekler için çok geç kalmış olunabiliyor!

Çocukluk naifliÄŸi diye bir ÅŸey var; ister çocuk saflığı diyelim ister bilgi açlığı, bilmemenin verdiÄŸi el yordamı tabir edilen bir ihtiyaçtan öğrenme ÅŸekli ki, en kalıcı bilginin bu naiflikle güçlendiÄŸini düşünüyorum. Kayaköy’ün, daÄŸ laleleri, kekik, ada çayı, nünü (çiriÅŸ), ağı kökü (montarış) ve pıynar kaplı alçak daÄŸlarında keçi otlatmak ve oÄŸlak sevmekten daha heyecanlı oyunumuz yoktu küçükken, doÄŸaya dair pek çok ÅŸeyi dokunup, koklayarak, düşüp kalkarak, acıkıp susayarak öğreniyorduk. Biz ÅŸehirli çocukların köydeki akranlarımıza öğreteceÄŸi pek çok züppeliÄŸin yanında, onların bizlere öğrettikleri tartışmasız bütün zamanların iÅŸe yarar kadim bilgileriydi! Keçilerin “erkeç” ve “kancık” farkları, hangi otları yediÄŸi, keçiyi ağılına sokmanın yöntemleri, etin sütün hangi mevsimde hangi ota kokacağı, Katmandu’nun nüfusundan daha fazla iÅŸe yarayacağı o kadar aÅŸikar ki!
Son zamanlarda saÄŸlıklı gıdaya dair bilinen her ÅŸey yeniden keÅŸfediliyor! Faydalı olduÄŸu binyıllardır kanıtlanmış gıdaların, endüstriyel yiyecek ekonomisine tercih edilmesi tepe taklak olan doÄŸrular silsilesiyle baÅŸ baÅŸa bırakıyor insanlığı. Keçi sütünü ve peynirini yeniden önemsememizi saÄŸlayan tıp doktorları sayesinde, ormanlara zarar veriyor diye keçi nüfusuna kıran geçirten anlayışın doÄŸruları kimin çıkarlarına hizmet ediyordu muamma! Saanen denilen bol sütlü İsviçre keçilerini ithal etmek elbet birilerini ihya etti, lakin İsviçre iklimine elveriÅŸli bu ırkın farklı coÄŸrafyalardaki uyumu konusunda şüphelerim hâlâ fazla. Kayaköy’ün özgün ırkının günümüzde de korunuyor olmasına sevincimi bilemezsiniz. Ödüm koparak izledim keçi sürülerini; aralarında farklı ırk var mı diye. Heidi’yi Alpler ile bütünleÅŸtirmiÅŸ, hiç oralara gitmek onları buraya getirmek gibi bir duyguya kapılmamıştım çocukluÄŸumda. Kayaköy’ü de oralara taşımayı düşünmediÄŸim gibi! Belki bu yüzden anlayamıyorum, beyaz saanen keçisinin Alpler’den kalkıp Anadolu’ya geliÅŸini…

Mübadele öncesine kadar Rumlar ile kardeşçe yaÅŸanan Kaya çukuru’nun 40 yıl öncesindeki keçi ırkı soyunun, günümüzde de korunuyor olduÄŸunu görmenin sevinciyle kaleme alıyorum bu satırları. Hem de aynı ailenin torunları tarafından sürdürülen bir silsile gelenekselliÄŸi bu. Sanki dayı oÄŸlu Neffi’nin türküleri geliyor ata yadigârı bahçeye, keçi çıngıraklarına karışan o güzel türkülerin sahibi arada bir ıslık da çalıyor; Neffi’nin oÄŸlu Erhan’mış meÄŸer, tıpkı babası gibi çığırıyor yanık türküleri. Atadan, kökten öğrenmek bu olsa gerek… Koca dayı kör Osman’nın oÄŸulları Neffi, Mehmet, Minan ve kızları Medine, Faize ile otlattığımız keçi sürülerinin onların çocukları tarafından da devam ettiriliyor olması, teknoloji çağına yenik düşmemiÅŸ Aydın ailesinin son kuÅŸak fertlerinin odağından dünyaya bir kez daha bakmamı mümkün kılıyor! Nasıl bir döngü bu? Etrafımı izliyorum, her ÅŸey olduÄŸu gibi; DaÄŸlar belki biraz daha yeÅŸil ama ululukları aynı, yakınlıkları aynı, kokuları, sesleri aynı ama insanlar üçüncü kuÅŸak nesillerini getirmiÅŸler dünyaya! Hiç yaÅŸlanmayan duygularımdan utanırcasına bakıyorum dedesiyle keçi koÅŸturduÄŸumuz küçük Zeynep’in gözlerine. Zamanın hangi eÄŸrisindeyim bocalıyorum bir an, deÄŸiÅŸenin; yaÅŸamın ya da zamanın kendisi olmadığı duygusu soÄŸuk bir yel gibi yalayıp akıyor sırtımdan. Sonbaharın nemiyle irkilen bedenim geçmiÅŸ zaman sanrılarını giderek saÄŸaltıyor mu ne!
Kaya çukurunun kara, gri, kırçıllı, kızıl kınalı keçileriyle beraber olmak, sanrılarımı geçmiş ve gelecek arasında özel bir kerevete oturtuyor. Kekik kokan dağların yamaçlarında çocuk kahkahalarımız yankılanıyor şimdi buralarda, çıngırak sesleri doğanın bozulmamış ritmine karışırken derin bir saygıyla eğiliyorum bu muhteşemliğin önünde.
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
www.ascifok.com
"Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...