
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
Kaya Çukuru Sanrıları / Sesler
Tabiatın bu kadar gürültü çıkardığını unutmuşum!
Gürültü dediysem, öyle rahatsız edici sesler güruhu deÄŸil aksine dünyanın capcanlı bir yaÅŸam yumağı olduÄŸunu hatırlatan gürültüler… Seslerini ayırt edemediÄŸim çığlıkla, kükreme, meleme, böğürme, ötme, ÅŸakıma, hatta vızıldama, inleme, uluma, hışırdama, havlama, sürünme ve sürtünme türü sayısız garip sesler içinde tabiatı dinlemek hem ürpertici hem de muhteÅŸem bir yeniden keÅŸif! VaroluÅŸumuza dair pek çok ÅŸeyi sürekli yeniden keÅŸfeden insanoÄŸluna hiçbir ÅŸey yeni deÄŸil, biz faniler unutma gibi bir fukaralık içinde olduÄŸumuzdan ve en büyük öğretmen olan doÄŸayı hafife aldığımızdan her defasında yeni baÅŸtan öğrenmeye mahkûm oluyoruz!
Biri diÄŸerini kovalayan bir sürüngen ve böcekler, oynayıp ÅŸakalaÅŸan sincap ve baykuÅŸlar, yakaladığı ganimeti pat diye aÄŸaçtan yere düşüren gelincikler, onlardan ürküp kaçan tavuklar ve bütün bu hareketliliÄŸe sinirlenen kedi köpeklerle muhteÅŸem bir Kayaköy cangılı içindeyim. Kayaköy’ün hayaletlerinin de bu gürültülü atmosfere katkısı var mı bilmiyorum; lakin, eski taÅŸ yıkıkların arasında ıslık çalan rüzgarın sesi hiç de masum gelmiyor bana!
Sincapları izliyorum günlerdir, geveze ve eteÄŸi belinde hamarat ÅŸeyler! Ne varsa artık o menengiç aÄŸacında, her bir oyuÄŸu ayrı bir sincap yuvası. Anne baba ve yavru sincaplar ailecek güneÅŸleniyor yine. Narları yerlere düşürenleri bulmanın sevinciyle onları ilk keÅŸfediÅŸim muhteÅŸemdi; İlk göz göze geliÅŸimiz bir anlıktı beni hiç kaale almadı, şöyle bir bakış atıp nar aÄŸacının en üst dalına çıktı bir çırpıda! Nar ve menengiç pelitlerini yediÄŸini söylüyor Ömer Dayı; Pelitlerin sert dış kabuklarını nasıl kırdıklarını hayret ederek onlara ait ne varsa meraklanıyorum… Tarlanın otları arasında neyi kimi kovaladıklarını henüz öğrenemedim. Alaca karga ve sığırcıklarla iyi geçiniyorlar, herkes kendi av sahanlığı içinde saygılı gibi, hoÅŸ; doÄŸa da saygısızlık var mı ki! O, insana mahsus!
YaÄŸmurlardan sonra içimi ÅŸenlendiren güneÅŸ ile tabiatın seslerini dinlerken, dünya gezegeninin insandan daha çok, baÅŸka varlıkların gezegeni olduÄŸuna kanaat getiriyorum. İnsan denilen varlık bu dünyanın azınlığı mı ne, diÄŸer bütün canlıların seslerine kulak verince insanların o kocaman gürültücülüğü ufalıveriyor gözümde… İnsanoÄŸlu, müzik çalarını ne çok açarsa açsın, ne kadar hızlı döndürürse döndürsün makinelerin dinamosunu yine de bir çaÄŸlayanın, coÅŸkuyla akan nehrin sesi ve gücünü bastıramaz!
Keçilerin, çan seslerine karışan haberleÅŸmelerini dinlerken bir atmaca süzülüyor karşıki çitlerin arasına, aÄŸzında bükülüp kıvrılan bir ÅŸeyle yükseliyor yine gökyüzüne; ayağımın üzerinde kımıldayan otsu ÅŸeyin ne olduÄŸunu merak ediyorum; Åžirin bir tırtılmış. Açık yeÅŸil ve krem bir deri üzerinde koyu renk benekleri var, gövdesinden güç alarak hareket ediyor, gülümsüyorum… Yine bir tosbaÄŸa geçiyor sebzelere doÄŸru hışırtıyla ağırdan, marullara geliyormuÅŸ ne güzel. Ah bir de daÄŸ danası inermiÅŸ geceleri bahçeye, iÅŸte bu biraz ürkütüyor, dana bütün sebzeleri ezer ve ansızın karşılaşırsak korkutabilir beni! DaÄŸ danası bildiÄŸimiz yaban domuzuymuÅŸ meÄŸer, buralarda öyle diyorlar; korkmuyorum, nasılsa alışkınım domuz görmeye!
Bir Kayaköy sanrısı benimki, arayanın bulacağı, dinleyenin duyacağı bir içe dönüş…
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
www.ascifok.com
Tabiatın bu kadar gürültü çıkardığını unutmuşum!
Gürültü dediysem, öyle rahatsız edici sesler güruhu deÄŸil aksine dünyanın capcanlı bir yaÅŸam yumağı olduÄŸunu hatırlatan gürültüler… Seslerini ayırt edemediÄŸim çığlıkla, kükreme, meleme, böğürme, ötme, ÅŸakıma, hatta vızıldama, inleme, uluma, hışırdama, havlama, sürünme ve sürtünme türü sayısız garip sesler içinde tabiatı dinlemek hem ürpertici hem de muhteÅŸem bir yeniden keÅŸif! VaroluÅŸumuza dair pek çok ÅŸeyi sürekli yeniden keÅŸfeden insanoÄŸluna hiçbir ÅŸey yeni deÄŸil, biz faniler unutma gibi bir fukaralık içinde olduÄŸumuzdan ve en büyük öğretmen olan doÄŸayı hafife aldığımızdan her defasında yeni baÅŸtan öğrenmeye mahkûm oluyoruz!
Biri diÄŸerini kovalayan bir sürüngen ve böcekler, oynayıp ÅŸakalaÅŸan sincap ve baykuÅŸlar, yakaladığı ganimeti pat diye aÄŸaçtan yere düşüren gelincikler, onlardan ürküp kaçan tavuklar ve bütün bu hareketliliÄŸe sinirlenen kedi köpeklerle muhteÅŸem bir Kayaköy cangılı içindeyim. Kayaköy’ün hayaletlerinin de bu gürültülü atmosfere katkısı var mı bilmiyorum; lakin, eski taÅŸ yıkıkların arasında ıslık çalan rüzgarın sesi hiç de masum gelmiyor bana!
Sincapları izliyorum günlerdir, geveze ve eteÄŸi belinde hamarat ÅŸeyler! Ne varsa artık o menengiç aÄŸacında, her bir oyuÄŸu ayrı bir sincap yuvası. Anne baba ve yavru sincaplar ailecek güneÅŸleniyor yine. Narları yerlere düşürenleri bulmanın sevinciyle onları ilk keÅŸfediÅŸim muhteÅŸemdi; İlk göz göze geliÅŸimiz bir anlıktı beni hiç kaale almadı, şöyle bir bakış atıp nar aÄŸacının en üst dalına çıktı bir çırpıda! Nar ve menengiç pelitlerini yediÄŸini söylüyor Ömer Dayı; Pelitlerin sert dış kabuklarını nasıl kırdıklarını hayret ederek onlara ait ne varsa meraklanıyorum… Tarlanın otları arasında neyi kimi kovaladıklarını henüz öğrenemedim. Alaca karga ve sığırcıklarla iyi geçiniyorlar, herkes kendi av sahanlığı içinde saygılı gibi, hoÅŸ; doÄŸa da saygısızlık var mı ki! O, insana mahsus!
YaÄŸmurlardan sonra içimi ÅŸenlendiren güneÅŸ ile tabiatın seslerini dinlerken, dünya gezegeninin insandan daha çok, baÅŸka varlıkların gezegeni olduÄŸuna kanaat getiriyorum. İnsan denilen varlık bu dünyanın azınlığı mı ne, diÄŸer bütün canlıların seslerine kulak verince insanların o kocaman gürültücülüğü ufalıveriyor gözümde… İnsanoÄŸlu, müzik çalarını ne çok açarsa açsın, ne kadar hızlı döndürürse döndürsün makinelerin dinamosunu yine de bir çaÄŸlayanın, coÅŸkuyla akan nehrin sesi ve gücünü bastıramaz!
Keçilerin, çan seslerine karışan haberleÅŸmelerini dinlerken bir atmaca süzülüyor karşıki çitlerin arasına, aÄŸzında bükülüp kıvrılan bir ÅŸeyle yükseliyor yine gökyüzüne; ayağımın üzerinde kımıldayan otsu ÅŸeyin ne olduÄŸunu merak ediyorum; Åžirin bir tırtılmış. Açık yeÅŸil ve krem bir deri üzerinde koyu renk benekleri var, gövdesinden güç alarak hareket ediyor, gülümsüyorum… Yine bir tosbaÄŸa geçiyor sebzelere doÄŸru hışırtıyla ağırdan, marullara geliyormuÅŸ ne güzel. Ah bir de daÄŸ danası inermiÅŸ geceleri bahçeye, iÅŸte bu biraz ürkütüyor, dana bütün sebzeleri ezer ve ansızın karşılaşırsak korkutabilir beni! DaÄŸ danası bildiÄŸimiz yaban domuzuymuÅŸ meÄŸer, buralarda öyle diyorlar; korkmuyorum, nasılsa alışkınım domuz görmeye!
Bir Kayaköy sanrısı benimki, arayanın bulacağı, dinleyenin duyacağı bir içe dönüş…
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
www.ascifok.com
"Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...