Kılcal Damarlar Programı / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL

Zuhal ÖZÜGÜL

Kılcal Damarlar Programı



Kahvede, televizyondan bir ses yükseldi. “Halkın kılcal damarlarına gireceÄŸiz.” Aniden, “ÅŸaha kalkan (!)” bir partinin mensubu, heyecanla anlatıyordu. Şöyle bir kafalarını kaldırdılar, kaÅŸlarını çattılar, kahve müdavimleri.
Hafız Mustafa karşısındakine baktı muzipçe “Bunların dilinden sen anlarsın, ne diyor böyle” Parmaksız Hayri kafasını salladı. “Neden ben anlıyormuÅŸum?”
“Yıllardır onları savunur, onlara oy atarsın da ondan”
Televizyondan ses dalga dalga yükseliyor. “Åžunu yapacağız, bunu kaldıracağız, emeklilere…”
Emekli sözünü duyan Parmaksız şşşt diye susturdu milleti.
“Hepiniz emeklisiniz, bütün gün yanar yakılırsınız, aÄŸlarsınız, şöyle ciddi ciddi düşünmezsiniz halinizi. Seçim zamanı gelince ne yapacağız diye ona buna sorarsınız. Kapayın çenenizi de dinleyin. “Ne olacak ÅŸu emeklinin hali” diyor”
Hafız’a bir göz attı. Hiç sesi çıkmıyor.
“Ne oldu Hafız, dilini mi yuttun?”
Hafız düşünceli.
“Åžu kılcal damar meselesi kafamı bozdu”.
“Canım onu mecazi anlamda söyledi. Yani halkla öyle bütünleÅŸecek ki, sanki damarına girecek.”
“Yapar mı yapar. Ben de zaten damar sertliÄŸi var.”
“İyi iÅŸte, damarların da açılmış olur böylece”
“Nasıl yapacaklar bu giriÅŸi?”
“Her zamanki gibi uzaktan. Halkın arasına inmez onlar. “Kılcal Damar Programına” seçilen kiÅŸiler, tam parti binasının önünden geçerken, pencereden, tahminime göre zıpkın gibi bir ÅŸey fırlatacaklar. Tam isabet. Kılcal damarda. Ondan sonra korkma. O iÅŸini görecek içerde.”
“Acıyor mu?”
“Bilmem. Belki yanar biraz. Bazılarının derisi fil gibi. Hiç hissetmez”
Yan masadan, onları dinleyen Fil Cevat hemen alındı “Fili” duyunca.
“N’oluyo orada, ne kaynatıyorsunuz?”
Parmaksız’la Hafız, gece gündüz gibi farklı olsalar da, hep birlikte oturur mır mır konuÅŸurlardı.
Parmaksız, 60’lı yıllarda, ilk Almanya kafilesi ile oraya gitmiÅŸ, fabrikada parmağını kaybetmiÅŸ, emekli olmuÅŸ dönmüştü. Kendini “sapına kadar işçi” olarak tanımlardı. Almanya’da Sendika üyesi olmuÅŸ, grevlere, işçi direniÅŸlerine, yürüyüşlere katılmıştı.
Mustafa’nın babası çok aranan bir Hafız’dı . Yanık da bir sesi vardı. Hatta ünü, köyün dışına bile taÅŸmıştı. OÄŸlunu da Hafız yapmaya uÄŸraÅŸmıştı. Ama maalesef Mustafa’da ne ses, ne yetenek, ne de incelik vardı. Aklı fikri futboldaydı. Hayri Almanya’ya giderken, o da çok istemiÅŸti. Babası karşı çıkmıştı. “Yaban ellerde sefil olursun, gavur karılarına kapılırsın”
Babası öldükten sonra köylüler ona “Hafız” demeye devam etmiÅŸlerdi nedense.
“Peki, o zıpkından sonra insan kendine hemen gelebiliyor mu?
“Adamına göre. Çok kaşınırsan-tatlı tatlı kaşınıyor-tam isabet demektir.”
Parmaksız, Hafız’ın bayağı huzursuz olduÄŸunu görünce iÅŸletmeyi bıraktı. Bu Hafız’da çocukluktan beri bir saflık vardı zaten.
“Neden heyecanlanıyorsun? Sen, fırıldak gibi, bir o yana bir bu yana dönüyorsun. Ne olduÄŸun belli deÄŸil. Belki sana isabet ettiremezler.”
“Ben gitsem, “ne isterseniz yapacağım, ne olur kılcal damarlarıma” girmeyin desem.
“Belki olur. Hem onlar da yorulmaz. Sen de acı çekmezsin. Ama mutlaka bir koÅŸulları olacak”
“Vallahi her ÅŸeyi yaparım.”
“KendiliÄŸinden gelenlere bir test yapıyorlarmış”
“Eee, sonra”
“Testi baÅŸarırsan, HAYIR’lı GÜNLER diye uÄŸurluyorlarmış”

Ben de Hayır’lı Bayramlar dilerim.


Zuhal ÖZÜGÜL




9 Eylül 2010 Perşembe / 2248 okunma



"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...