
Nuri SAÐALTICI
ÇUKUROVA’NIN HOMEROS’U: YAÞAR KEMAL
Yapýtlarý pek çok dile çevrilen, Paris’te kurulan Dünya Kültür Akademisi üyeliði olan, uluslararasý birçok ödül alan ve Nobel ödülüne aday gösterilen, asýl adý Kemal Sadýk Göðceli olan Yaþar Kemal, romanlarýyla olduðu kadar öyküleriyle de bizden olan yazarlarýmýzdandýr.
“Yaþar Kemal”, “Çukurova” ile özdeþleþmiþ bir ad. Nasýl “Ýstanbul” denince Divan þairi Nedim, neo-klasik þairimiz Yahya Kemal, çaðdaþ þairlerimizden Orhan Veli aklýmýza geliyorsa, “Çukurova” denince de yazar olarak, aklýmýza Yaþar Kemal, Orhan Kemal ve Muzaffer Ýzgü gelir.
Uzun bir süredir Ýstanbul’da yaþýyor olsa da yazdýklarýnda hep geçmiþte yaþayýp edebiyat birikimini ilk oluþturduðu yörenin - Çukurova ve Adana’nýn - derin izlerini görürüz. Hele anlatýmý ve dil özelliklerinde bu söylediklerimiz daha da belirgindir.
Romancýlýðý üzerine birçok yazý yazýlmýþ, inceleme yapýlmýþtýr. Bu çalýþmalarda bütün romanlarýnda halk hikayeciliðinden, yani sözlü edebiyat geleneðinden ve mitolojik öðelerden bolca yararlandýðý, yaþadýðý yörenin dilini bütün ayrýntýlarýyla yansýttýðý, betimlemelerinin uzun ve canlý olduðu, kendine özgü bir dil geliþtirdiði, hatta “Yaþar Kemal Sözlüðü” oluþturacak kadar yöresel sözcükler kullandýðý dile getirilmiþtir. Özellikle doða betimlemelerinde en ince ayrýntýyý bile kaçýrmadýðý vurgulanmýþtýr.
Bütün bu söylenenlerden anlaþýlacaðý gibi, Yaþar Kemal, romanlarýnda sözlü edebiyat geleneðinden bolca yararlanmýþ, yaþadýðý Anadolu ve Çukurova gerçeðini düþ gücüyle kurgulayýp harmanlayarak ayný yörenin diliyle anlatmýþ, özgün anlatýmý olan bir edebiyat ustasýdýr.
Romancýlýðý üzerine dile getirilen bu görüþler, acaba öyküleri için de geçerli midir? Her yazar beslendiði kültür kaynaklarýný her yazýsýnda genelde yansýtýr. Yaþar Kemal için de geçerlidir bu.
Van yöresinde eþkýyalýk geleneði içinde yetiþen bir ailenin oðlu olduðuna göre, ailesinde eþkýyalýða iliþkin anlatýlmýþ ilginç öykülerden ve bu anlatýlarý dinlerken bunlarýn asýl kaynaðý olan tatlý halk dilinden yararlanmamýþ olmasý düþünülebilir mi?
Bu noktada Muzaffer Uyguner, aile yapýsýndan söz ederken þöyle diyor: “Dediðine göre annesinin babasý, kardeþleri ve bütün erkekleri eþkýyaymýþ. Dayýsý, Doðu Anadolu’nun Ýran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eþkýyasý Mahiro’ymuþ.” (Yaþar Kemal Yaþamý, Sanatý, Yapýtlarýndan Seçmeler- Muzaffer Uyguner, Bilgi Yayýnevi, 1. Baský-1993, s.9) Ayrýca ailesinin yaþadýðý Van yöresindeki köy aðalýðý sisteminin, feodal zulüm felsefesine isyan edenlerin kahramanlýk hikayelerinin bu yazý geleneðinde hiç mi payý yok? Yaþar Kemal’in Adana’da çoðu zaman içinde yaþadýðý toprak aðalýðý sisteminin çeliþkilerinin bu anlatýmda rolü yok mudur? Tabii ki Yaþar Kemal, öykü ve romanlarýnda bu gözlemlerinden de yararlanacaktýr.
Adana’da özellikle yaþadýðý Kadirli yöresinde hala çok yaygýn olan halk þairliði geleneðinden nasýl yararlandýðýný hayatýný okuyunca görürsünüz. Örneðin, ilkokuldayken þiirler söylemesi, yörenin o dönemde en tanýnmýþ halk þairlerinden biri olan Aþýk Rahmi’den ve sýnýf arkadaþý Mecit’ten bazý dersler almýþ olmasý onun bu geleneðe neden bu kadar tutkun olduðunun ifadesidir, diyebiliriz.
Ýyi de Çukurova gerçeðini baþarýlý bir biçimde aktarmýþ olmasý sadece bu halk edebiyatýna baðlýlýðýndan mý kaynaklanmaktadýr? Elbette hayýr. Halk edebiyatýna düþkünlüðü, diline, anlatýmýna yansýmýþtýr; ama Çukurova’yý betimleyebilmesi ve anlattýklarýnda gerçeklik duygusu uyandýrmasý, bu yörenin deðiþik insanlarýný bizzat gözlemlemiþ olmasýnda, hatta onlarýn içinde yaþamýþ olmasýnda aranmalýdýr. “Ramazanoðlu Kitaplýðý’nda memurluk, Adana’da ayakkabýcý çýraklýðý, ýrgatlýk, ýrgatbaþýlýk, traktörcülük, pamuk iþçiliði, öðretmenlik, pirinç tarlalarýnda bekçilik” (agy. sayfa 13) gibi çok deðiþik iþlerde çalýþmýþ olmasý, türlü kesimlerden insanlarý tanýyýp gözlemlemiþ olmasýna baðlanabilir. Zengin bir hayal gücü ve dille beslenen bu gerçekler, onun yaratýcýlýðýyla bir araya gelince ortaya Yaþar Kemal gerçeði çýkýyor elbet.
Peki öykücülüðünde bütün bu birikimini bir kenara koyup yazabilir mi, yoksa ayný yoldan devam edip sözlü edebiyat geleneðinden de yararlanarak bu birikimini öykülerine yansýtacak mý Yaþar Kemal? Elbette ikinci seçeneði tercih edecektir. Çünkü yazarýmýz, “Tan Edebiyat 1982” adlý kitapta, Sanat Olayý dergisinde yazdýðý bir yazýda Halk hikayeciði ve anlatýcýlýk geleneði hakkýnda þöyle diyecektir: “Bizim çaðýmýz edebiyatýna gelince, ona, bir yazýlý edebiyat demekten daha çok, bir sözlü edebiyat diyebiliriz.” (s:59) Ayný yazýnýn ilerleyen satýrlarýnda, çaðdaþ ve dünyaca ünlü yazarlarýn (Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Flaubert, Kafka, Albert Camus hatta James Joyce…) yapýtlarýnda halk hikayeciliði dil geleneðinden özellikle yararlandýklarýný vurgulamaktadýr. Daha da ileri giderek der ki Yaþar Kemal, “Yazýlý edebiyat, sözlünün bir devamý, bir sonucudur. Modern, en modern edebiyatýn dibini kazýyacak olursak böyle bir gelenekle karþýlaþýrýz. Kafka’nýn ‘Þato’su binlerce yýllýk masal anlatýmýný taþýmasaydý tez günde kaðýttan ‘þato’lar gibi yýkýlýrdý.
Yaþar Kemal’e göre : ”Anlatma sanatý varoldukça, yazýlý edebiyat sözden ayrýlmadýkça, sözü ve sözcüðü toptan yadsýmadýkça ondan her zaman faydalanacaktýr, daha doðrusu onunla hiçbir zaman, hiçbir biçimde iliþkisini koparamayacaktýr.” Bu, çok iddialý bir sözdür. Fakat Yaþar Kemal, bu sözünün arkasýndadýr her yerde ve her zaman. Ýþte, gerek romanlarýnda gerekse öykülerinde her fýrsatta halk hikayeciliði geleneðinden, halk anlatým tekniklerinden yararlanmasýnýn asýl nedeni de bu inancýdýr. Yazarýmýz, sözlü edebiyata dönüþ özlemi içinde deðildir bunlarý söylerken. Bunu kendisi de ayný yazýsýnda ýsrarla belirtiyor. Fakat yazarýmýz, insanlýk tarihinde, geçmiþi bakýmýndan dün kadar yeni sayýlabilecek yazýlý edebiyatýn, neredeyse insanlýk tarihi kadar eski olan sözlü edebiyattan yararlanmasýnýn bir zorunluluk olduðunun altýný çiziyor. Hepsi bu.
Yaþar Kemal’e göre, sözlü edebiyat geleneðinden yararlanmak, bir yazarýn “kalýcý” olmasýnýn temel koþullarýndandýr. Bu konuda diyor ki: “Bizde de bu edebiyata (sözlü edebiyata) zaman zaman sýrt çevirenler olmadý diyemem, bu birikimi hiçe saymak isteyen bazý kiþiler çýkýyor. Çýkýyorlar; ama uzun sürmüyorlar. Kökü dýþarýda kalmýþ aðaçlar, otlar, haydi çiçekler de diyelim, çiçekler gibi hemencecik kuruyuveriyorlar. Yüzyýlýmýzýn edebiyatýný yapanlarýn hemen hepsi, bilinçli olaraktan sonsuz bir zenginlik olan (…) sözlü anlatýma baþvurmuþlar, yeni, güçlü edebiyatý böyle yapmýþlar, geliþtirmiþlerdir.” (Tan Edebiyat 1982 , s.62-63)
Buraya kadar anlattýklarýmýzda Yaþar Kemal’in öykü anlatým tekniði ve yararlandýðý dil kaynaklarýna deðindik. Gelelim yazarýn öykü serüvenine:
Ýlk öyküsü olarak kabul edilen “Pis Hikaye”yi 1946’da yazmýþtýr. “Bebek”, “Dükkancý” adlý öyküleri de yazdýðý ilk öykülerdendir.
Ýlk öykü kitabýnýysa 1952’de “Sarý Sýcak” adýyla yayýnlamýþtýr. Bu kitabýn ilk baskýsýnda 8 öykü yer almaktadýr. Sonralarý yazdýðý 14 öyküyü de bu kitabýna ekleyerek 22 öyküden oluþan “Sarý Sýcak - Bütün Öyküler” adýyla yeni bir kitap çýkarmýþtýr. Bu öykülerin konusu, týpký romanlarýnda olduðu gibi genellikle Çukurova’dan alýnmýþtýr. Bu kitaptaki dört öykü, Çukurova dýþýndan konusunu alýr. Kendine özgü yöresel anlatýmý, ve daha çok sözlü anlatým geleneðine dayanan ve “olay öyküsü” ya da “klasik öykü” diye bilinen öykü tarzýna daha yakýndýr bu öyküleri. Çukurova’nýn kendine özgü yerel sözcükleri bu kitabýndan da adeta fýþkýrýr. Canlý ve romanlarýna göre kýsa olan doða betimlemeleri dikkat çeker. Bir yazar Çukurova’da yetiþmiþse ve hele bu yazar Yaþar Kemal’se doðadan vazgeçmesi olanaksýzdýr. O, bütün yapýtlarýnda Çukurova’nýn hem doðasýna hem de içinde yetiþtiði Çukurova halkýna baðlýdýr. Öykülerinde yaþadýðý yöre adýyla sanýyla yer alýr: Hemite, Anavarza, Vayvaylý, Kesikeli, Ceyhan, Akçasaz, Savrun, Ceyhan Nehri… Çukurova; iklimi, tozu dumaný, sarý sýcaðý, kavun ve karpuz tarlalarýyla eserlerinde yer alýr.
Öykülerinde yer alan kiþiler halktan ve sýradan insanlardýr. Cümleleri halk anlatý geleneði ürünlerindeki gibi kýsa ve canlýdýr. Herkesin anlayabileceði sadeliktedir. Öykülerinde Osmanlýca sözcük ve tamlamalara fazla yüz vermez. Ama Adana yöresine ait yerel sözcükler, onun öykülerinde de çoktur: “Telesimek” (terlemek, bunalacak duruma gelmek), “huð” (kerpiç duvarlý, toprak sývalý köy evi.), giyit (giysi), kiþlenmek (çivi gibi batmak), Þýna (at arabasý tekerinin demir çemberi)…
Yaþar Kemal’in öykücülüðü için özetle neler söylenebilir?
Sayýn Muzaffer Ýzgü’yü 1980’li yýllardan beri tanýrým. Ýzmir’de üniversitede okurken Dönemeç Dergisi’ne uðradýðým bir gün Muzaffer Ýzgü’yü sormuþtum. Öykülerine malzeme toplamak için Ödemiþ ve Tire taraflarýna gittiðini söylemiþlerdi. Ýþini bu kadar ciddiye almasý beni çok etkilemiþ olmalý ki yaklaþýk 30 yýl sonra, Ocak 2010’da Adana’da düzenlenen Çukurova Kitap Fuarý’nda karþýlaþtýðýmda hâlâ öykü malzemeleri toplamak için ayný yörelere gidip gitmediðini sordum. Büyük bir ciddiyetle anlatmaya baþladý yazarlýk kaynaklarýný ve dedi ki: “Evet hâlâ gidiyorum. Bir yazarýn bana göre üç temel yazý kaynaðý vardýr: Yazarlýðýn üçte biri okumak, üçte biri gözlemlemek, üçte biri de zengin bir hayal gücüne sahip olmak.” Bu durum Yaþar Kemal için de geçerlidir. Önce yaþadýðý yörenin yaþamýný, birikimlerini gözlemledi, dinledi; okudu, birikimini yaptý, sonra bunlarý eþsiz hayal gücüyle yoðurup okurlarýna tatlý tatlý anlattý.
Yaþar Kemal’in öykülerinin dili, kiþileri ve konusu genellikle Çukurova’dan alýnmýþtýr. Öykülerin yazarý, içinde yaþadýðý halktan ve halk gerçeðinden beslenen; ama bunlarla yetinmeyip onlarý kendi hayal gücüyle besleyerek zenginleþtiren, gözlemlerini ve hayallerini renkli, kýsa cümlelerle anlatan bir kiþidir. O, sözlü edebiyat geleneðini hem uygulamada hem teoride üstün tutan yanýyla tanýnan bilinçli bir yazarýmýz ve öykücümüzdür. Dilsel yönden incelendiðinde Çukurova’nýn bereketli topraklarý kadar bereketli olan bu dilin zenginliklerini de ortaya çýkaran bir dil iþçisidir. Onun öykülerinin büyüklüðü ve sýrrý da buradadýr.
Nuri SAÐALTICI
"Nuri SAÐALTICI" bütün yazýlarý için týklayýn...
Yapýtlarý pek çok dile çevrilen, Paris’te kurulan Dünya Kültür Akademisi üyeliði olan, uluslararasý birçok ödül alan ve Nobel ödülüne aday gösterilen, asýl adý Kemal Sadýk Göðceli olan Yaþar Kemal, romanlarýyla olduðu kadar öyküleriyle de bizden olan yazarlarýmýzdandýr.
“Yaþar Kemal”, “Çukurova” ile özdeþleþmiþ bir ad. Nasýl “Ýstanbul” denince Divan þairi Nedim, neo-klasik þairimiz Yahya Kemal, çaðdaþ þairlerimizden Orhan Veli aklýmýza geliyorsa, “Çukurova” denince de yazar olarak, aklýmýza Yaþar Kemal, Orhan Kemal ve Muzaffer Ýzgü gelir.
Uzun bir süredir Ýstanbul’da yaþýyor olsa da yazdýklarýnda hep geçmiþte yaþayýp edebiyat birikimini ilk oluþturduðu yörenin - Çukurova ve Adana’nýn - derin izlerini görürüz. Hele anlatýmý ve dil özelliklerinde bu söylediklerimiz daha da belirgindir.
Romancýlýðý üzerine birçok yazý yazýlmýþ, inceleme yapýlmýþtýr. Bu çalýþmalarda bütün romanlarýnda halk hikayeciliðinden, yani sözlü edebiyat geleneðinden ve mitolojik öðelerden bolca yararlandýðý, yaþadýðý yörenin dilini bütün ayrýntýlarýyla yansýttýðý, betimlemelerinin uzun ve canlý olduðu, kendine özgü bir dil geliþtirdiði, hatta “Yaþar Kemal Sözlüðü” oluþturacak kadar yöresel sözcükler kullandýðý dile getirilmiþtir. Özellikle doða betimlemelerinde en ince ayrýntýyý bile kaçýrmadýðý vurgulanmýþtýr.
Bütün bu söylenenlerden anlaþýlacaðý gibi, Yaþar Kemal, romanlarýnda sözlü edebiyat geleneðinden bolca yararlanmýþ, yaþadýðý Anadolu ve Çukurova gerçeðini düþ gücüyle kurgulayýp harmanlayarak ayný yörenin diliyle anlatmýþ, özgün anlatýmý olan bir edebiyat ustasýdýr.
Romancýlýðý üzerine dile getirilen bu görüþler, acaba öyküleri için de geçerli midir? Her yazar beslendiði kültür kaynaklarýný her yazýsýnda genelde yansýtýr. Yaþar Kemal için de geçerlidir bu.
Van yöresinde eþkýyalýk geleneði içinde yetiþen bir ailenin oðlu olduðuna göre, ailesinde eþkýyalýða iliþkin anlatýlmýþ ilginç öykülerden ve bu anlatýlarý dinlerken bunlarýn asýl kaynaðý olan tatlý halk dilinden yararlanmamýþ olmasý düþünülebilir mi?
Bu noktada Muzaffer Uyguner, aile yapýsýndan söz ederken þöyle diyor: “Dediðine göre annesinin babasý, kardeþleri ve bütün erkekleri eþkýyaymýþ. Dayýsý, Doðu Anadolu’nun Ýran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eþkýyasý Mahiro’ymuþ.” (Yaþar Kemal Yaþamý, Sanatý, Yapýtlarýndan Seçmeler- Muzaffer Uyguner, Bilgi Yayýnevi, 1. Baský-1993, s.9) Ayrýca ailesinin yaþadýðý Van yöresindeki köy aðalýðý sisteminin, feodal zulüm felsefesine isyan edenlerin kahramanlýk hikayelerinin bu yazý geleneðinde hiç mi payý yok? Yaþar Kemal’in Adana’da çoðu zaman içinde yaþadýðý toprak aðalýðý sisteminin çeliþkilerinin bu anlatýmda rolü yok mudur? Tabii ki Yaþar Kemal, öykü ve romanlarýnda bu gözlemlerinden de yararlanacaktýr.
Adana’da özellikle yaþadýðý Kadirli yöresinde hala çok yaygýn olan halk þairliði geleneðinden nasýl yararlandýðýný hayatýný okuyunca görürsünüz. Örneðin, ilkokuldayken þiirler söylemesi, yörenin o dönemde en tanýnmýþ halk þairlerinden biri olan Aþýk Rahmi’den ve sýnýf arkadaþý Mecit’ten bazý dersler almýþ olmasý onun bu geleneðe neden bu kadar tutkun olduðunun ifadesidir, diyebiliriz.
Ýyi de Çukurova gerçeðini baþarýlý bir biçimde aktarmýþ olmasý sadece bu halk edebiyatýna baðlýlýðýndan mý kaynaklanmaktadýr? Elbette hayýr. Halk edebiyatýna düþkünlüðü, diline, anlatýmýna yansýmýþtýr; ama Çukurova’yý betimleyebilmesi ve anlattýklarýnda gerçeklik duygusu uyandýrmasý, bu yörenin deðiþik insanlarýný bizzat gözlemlemiþ olmasýnda, hatta onlarýn içinde yaþamýþ olmasýnda aranmalýdýr. “Ramazanoðlu Kitaplýðý’nda memurluk, Adana’da ayakkabýcý çýraklýðý, ýrgatlýk, ýrgatbaþýlýk, traktörcülük, pamuk iþçiliði, öðretmenlik, pirinç tarlalarýnda bekçilik” (agy. sayfa 13) gibi çok deðiþik iþlerde çalýþmýþ olmasý, türlü kesimlerden insanlarý tanýyýp gözlemlemiþ olmasýna baðlanabilir. Zengin bir hayal gücü ve dille beslenen bu gerçekler, onun yaratýcýlýðýyla bir araya gelince ortaya Yaþar Kemal gerçeði çýkýyor elbet.
Peki öykücülüðünde bütün bu birikimini bir kenara koyup yazabilir mi, yoksa ayný yoldan devam edip sözlü edebiyat geleneðinden de yararlanarak bu birikimini öykülerine yansýtacak mý Yaþar Kemal? Elbette ikinci seçeneði tercih edecektir. Çünkü yazarýmýz, “Tan Edebiyat 1982” adlý kitapta, Sanat Olayý dergisinde yazdýðý bir yazýda Halk hikayeciði ve anlatýcýlýk geleneði hakkýnda þöyle diyecektir: “Bizim çaðýmýz edebiyatýna gelince, ona, bir yazýlý edebiyat demekten daha çok, bir sözlü edebiyat diyebiliriz.” (s:59) Ayný yazýnýn ilerleyen satýrlarýnda, çaðdaþ ve dünyaca ünlü yazarlarýn (Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Flaubert, Kafka, Albert Camus hatta James Joyce…) yapýtlarýnda halk hikayeciliði dil geleneðinden özellikle yararlandýklarýný vurgulamaktadýr. Daha da ileri giderek der ki Yaþar Kemal, “Yazýlý edebiyat, sözlünün bir devamý, bir sonucudur. Modern, en modern edebiyatýn dibini kazýyacak olursak böyle bir gelenekle karþýlaþýrýz. Kafka’nýn ‘Þato’su binlerce yýllýk masal anlatýmýný taþýmasaydý tez günde kaðýttan ‘þato’lar gibi yýkýlýrdý.
Yaþar Kemal’e göre : ”Anlatma sanatý varoldukça, yazýlý edebiyat sözden ayrýlmadýkça, sözü ve sözcüðü toptan yadsýmadýkça ondan her zaman faydalanacaktýr, daha doðrusu onunla hiçbir zaman, hiçbir biçimde iliþkisini koparamayacaktýr.” Bu, çok iddialý bir sözdür. Fakat Yaþar Kemal, bu sözünün arkasýndadýr her yerde ve her zaman. Ýþte, gerek romanlarýnda gerekse öykülerinde her fýrsatta halk hikayeciliði geleneðinden, halk anlatým tekniklerinden yararlanmasýnýn asýl nedeni de bu inancýdýr. Yazarýmýz, sözlü edebiyata dönüþ özlemi içinde deðildir bunlarý söylerken. Bunu kendisi de ayný yazýsýnda ýsrarla belirtiyor. Fakat yazarýmýz, insanlýk tarihinde, geçmiþi bakýmýndan dün kadar yeni sayýlabilecek yazýlý edebiyatýn, neredeyse insanlýk tarihi kadar eski olan sözlü edebiyattan yararlanmasýnýn bir zorunluluk olduðunun altýný çiziyor. Hepsi bu.
Yaþar Kemal’e göre, sözlü edebiyat geleneðinden yararlanmak, bir yazarýn “kalýcý” olmasýnýn temel koþullarýndandýr. Bu konuda diyor ki: “Bizde de bu edebiyata (sözlü edebiyata) zaman zaman sýrt çevirenler olmadý diyemem, bu birikimi hiçe saymak isteyen bazý kiþiler çýkýyor. Çýkýyorlar; ama uzun sürmüyorlar. Kökü dýþarýda kalmýþ aðaçlar, otlar, haydi çiçekler de diyelim, çiçekler gibi hemencecik kuruyuveriyorlar. Yüzyýlýmýzýn edebiyatýný yapanlarýn hemen hepsi, bilinçli olaraktan sonsuz bir zenginlik olan (…) sözlü anlatýma baþvurmuþlar, yeni, güçlü edebiyatý böyle yapmýþlar, geliþtirmiþlerdir.” (Tan Edebiyat 1982 , s.62-63)
Buraya kadar anlattýklarýmýzda Yaþar Kemal’in öykü anlatým tekniði ve yararlandýðý dil kaynaklarýna deðindik. Gelelim yazarýn öykü serüvenine:
Ýlk öyküsü olarak kabul edilen “Pis Hikaye”yi 1946’da yazmýþtýr. “Bebek”, “Dükkancý” adlý öyküleri de yazdýðý ilk öykülerdendir.
Ýlk öykü kitabýnýysa 1952’de “Sarý Sýcak” adýyla yayýnlamýþtýr. Bu kitabýn ilk baskýsýnda 8 öykü yer almaktadýr. Sonralarý yazdýðý 14 öyküyü de bu kitabýna ekleyerek 22 öyküden oluþan “Sarý Sýcak - Bütün Öyküler” adýyla yeni bir kitap çýkarmýþtýr. Bu öykülerin konusu, týpký romanlarýnda olduðu gibi genellikle Çukurova’dan alýnmýþtýr. Bu kitaptaki dört öykü, Çukurova dýþýndan konusunu alýr. Kendine özgü yöresel anlatýmý, ve daha çok sözlü anlatým geleneðine dayanan ve “olay öyküsü” ya da “klasik öykü” diye bilinen öykü tarzýna daha yakýndýr bu öyküleri. Çukurova’nýn kendine özgü yerel sözcükleri bu kitabýndan da adeta fýþkýrýr. Canlý ve romanlarýna göre kýsa olan doða betimlemeleri dikkat çeker. Bir yazar Çukurova’da yetiþmiþse ve hele bu yazar Yaþar Kemal’se doðadan vazgeçmesi olanaksýzdýr. O, bütün yapýtlarýnda Çukurova’nýn hem doðasýna hem de içinde yetiþtiði Çukurova halkýna baðlýdýr. Öykülerinde yaþadýðý yöre adýyla sanýyla yer alýr: Hemite, Anavarza, Vayvaylý, Kesikeli, Ceyhan, Akçasaz, Savrun, Ceyhan Nehri… Çukurova; iklimi, tozu dumaný, sarý sýcaðý, kavun ve karpuz tarlalarýyla eserlerinde yer alýr.
Öykülerinde yer alan kiþiler halktan ve sýradan insanlardýr. Cümleleri halk anlatý geleneði ürünlerindeki gibi kýsa ve canlýdýr. Herkesin anlayabileceði sadeliktedir. Öykülerinde Osmanlýca sözcük ve tamlamalara fazla yüz vermez. Ama Adana yöresine ait yerel sözcükler, onun öykülerinde de çoktur: “Telesimek” (terlemek, bunalacak duruma gelmek), “huð” (kerpiç duvarlý, toprak sývalý köy evi.), giyit (giysi), kiþlenmek (çivi gibi batmak), Þýna (at arabasý tekerinin demir çemberi)…
Yaþar Kemal’in öykücülüðü için özetle neler söylenebilir?
Sayýn Muzaffer Ýzgü’yü 1980’li yýllardan beri tanýrým. Ýzmir’de üniversitede okurken Dönemeç Dergisi’ne uðradýðým bir gün Muzaffer Ýzgü’yü sormuþtum. Öykülerine malzeme toplamak için Ödemiþ ve Tire taraflarýna gittiðini söylemiþlerdi. Ýþini bu kadar ciddiye almasý beni çok etkilemiþ olmalý ki yaklaþýk 30 yýl sonra, Ocak 2010’da Adana’da düzenlenen Çukurova Kitap Fuarý’nda karþýlaþtýðýmda hâlâ öykü malzemeleri toplamak için ayný yörelere gidip gitmediðini sordum. Büyük bir ciddiyetle anlatmaya baþladý yazarlýk kaynaklarýný ve dedi ki: “Evet hâlâ gidiyorum. Bir yazarýn bana göre üç temel yazý kaynaðý vardýr: Yazarlýðýn üçte biri okumak, üçte biri gözlemlemek, üçte biri de zengin bir hayal gücüne sahip olmak.” Bu durum Yaþar Kemal için de geçerlidir. Önce yaþadýðý yörenin yaþamýný, birikimlerini gözlemledi, dinledi; okudu, birikimini yaptý, sonra bunlarý eþsiz hayal gücüyle yoðurup okurlarýna tatlý tatlý anlattý.
Yaþar Kemal’in öykülerinin dili, kiþileri ve konusu genellikle Çukurova’dan alýnmýþtýr. Öykülerin yazarý, içinde yaþadýðý halktan ve halk gerçeðinden beslenen; ama bunlarla yetinmeyip onlarý kendi hayal gücüyle besleyerek zenginleþtiren, gözlemlerini ve hayallerini renkli, kýsa cümlelerle anlatan bir kiþidir. O, sözlü edebiyat geleneðini hem uygulamada hem teoride üstün tutan yanýyla tanýnan bilinçli bir yazarýmýz ve öykücümüzdür. Dilsel yönden incelendiðinde Çukurova’nýn bereketli topraklarý kadar bereketli olan bu dilin zenginliklerini de ortaya çýkaran bir dil iþçisidir. Onun öykülerinin büyüklüðü ve sýrrý da buradadýr.
Nuri SAÐALTICI
"Nuri SAÐALTICI" bütün yazýlarý için týklayýn...