BeyaÄŸaç-Karagöl’de ilk kampçılar! / Işık Teoman
Işık Teoman

Işık Teoman

BeyaÄŸaç-Karagöl’de ilk kampçılar!



Denizli-BeyaÄŸaç bölgesine üçüncü yolculuÄŸumuzu gerçekleÅŸtirdik. GeçtiÄŸimiz yıl Topuklu Yaylası’nın muhteÅŸem manzarasının eÅŸlik ettiÄŸi kamp alanında meteorların düştüğü o yıldızlı gecede karar vermiÅŸtik. Sabah uyanır uyanmaz kahvaltımızı edeceÄŸiz foto safari yapacağız ve Karagöl’de küçük bir gezinti gerçekleÅŸtireceÄŸiz. Ama kurak geçen kış mevsimini unutmuÅŸtuk. Asırlık karaçam ormanlarının arasından süzülen toprak yoldan, güzelliklerin tadına vararak ağırdan ilerlemiÅŸ ve Karagöl’ün kuru zeminiyle karşılaşınca ÅŸok geçirmiÅŸtik. Suyun biriktiÄŸi alanda bir süre kalmış, çatlayan toprakların üzerinde dolaÅŸmış, suyun dolup taÅŸtığı bir gün burada kamp kurmaya söz vermiÅŸtik.



Suyun derinliği bir metreyi geçmiş

Bu sözün üzerinden iki yıl geçti ve mevsim normallerinin üzerindeki yağışların görkemli bir göle çevirdiÄŸi Karagöl’de suyun bir metreye ulaÅŸtığını öğrendik.Öğrendik ama yaptığımız araÅŸtırmalardan, Karagöl ve çevresinde ÅŸimdiye kadar kimsenin kamp yaptığını bulamadık. Belki günübirlik gezintiler yapılıyor ama çadır kurup gecelemek gibi bir durum yaÅŸanmadığı için kararsız kalmıştık. Gözünüzün önüne getirin bir orman denizinin ortasında ve gece karanlığı çökmüş, göz gözü görmüyor. Her çeÅŸit hayvanın yaÅŸamını sürdürdüğü vahÅŸi bir ortamda kamp kurmak cesaret ister. Åžimdiye kadar orman içinde çok kamp kurduk ama genellikle ormancıların bulunduÄŸu alanlara yakın oluyorduk. İlk kez hiçbir kimsenin bulunmadığı doÄŸanın göbeÄŸine gidip çadır kuracaktık. Aykut Fırat ve Engin Yavuz ile birlikte bunları düşünerek yolculuk kararını aldık.



Rotamız her zaman doğa

Bu arada www.rotadoga.com adlı bir sitemiz de var. Duyurmak isterim. GerçekleÅŸtireceÄŸimiz her türlü etkinliÄŸi buradan izlemek mümkün olacak. Görselleri renkli bir site, doÄŸa severlerin izlemesini öneririm. Dönelim gezimize; bir gece önce hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra sabah 06.00’da her zamanki noktada buluÅŸtuk. Kiraladığımız Renault Kango model aracımız bizim her türlü eÅŸyamızı alacak kapasitede. Her gezide bu aracı tercih ediyoruz. Rotamızı Üçkuyular’dan oto yola çevirdik. Torbalı’ya varmadan önce yol üzerindeki bir tesiste karnımızı doyurduk. Daha güneÅŸ doÄŸmadan yolculuÄŸumuzu baÅŸlattık. Aydın otoyolundan devam ettik. Aydın’da otoyoldan çıktıktan sonra Karacasu sapağına yöneldik. DoÄŸa uyanmış, gri ortam yerini artık yeÅŸile bırakmaya baÅŸlamış. Karacasu ormanlarla çevrelenmiÅŸ, yeÅŸil ile buluÅŸmuÅŸ. Karacasu İlçesi oldukça eski bir yerleÅŸim birimi. Afrodisias Antik Kenti ve çevresinde bulunan tarihi eserlerden İlçenin tarihinin 5-6 bin yıl öncesine kadar uzandığı biliniyor. Karacasu’dan kendime bir güveç satın aldım 3.5 liraya



“HoÅŸ geldiniz, madenci misiniz?”

Karacasu’dan Kale’ye yöneldik. Cumartesi günleri pazar kuruluyor. Pazarı turladık, alışveriÅŸ yaptık ve kasaba lokantasında karnımızı lezzetli yemekler ile çok ucuza doyurduk. Öğleden sonra Kale’den ayrıldık ve asfalt yoldan BeyaÄŸaç ilçesine hareket ettik. BeyaÄŸaç ve çevresinde çok sayıda maden var ve her gelen yabancıya “Madenci misiniz?” diye soruluyor. Sanırım biz onlara yabancı gelmedik artık. Üçüncü geliÅŸimiz ve yine aynı kahvehanede mola verdik. Aynı bakkaldan ekmek, aynı bayiden gazete aldık. Pek umursamadılar bizi bu kez. Veya bize öyle gelmiÅŸ olabilir.



Korku dağları sarmış

Birbirimize pek ses etmiyoruz, kamp alanında hayvanlar ile sıkıntı yaÅŸarız diye düşünüyorum. Bu düşüncelerimi Engin ve Aykut’a açmadım. Ama sanırım aynı duyguları onlar da paylaÅŸtı. Molanın ardından BeyaÄŸaç ilçesinden ayrıldık ve 1330 metre yükseklikteki Karagöl bölgesine, aşırı yaÄŸmurlar ile iyice bozulmuÅŸ yollardan ağır ağır tırmandık. Birkaç kilometre gittikten sonra yeÅŸilin ortasındaki sulardan yansıyan mavi güzellik bir anda ortaya çıktı. Büyülenip kaldık. Çam aÄŸaçlarının arasında yüzünü gösteren Karagöl karşımızda duruyordu ve bir düşümüz gerçek oluyordu. Kışın, eÄŸer yaÄŸar ise kar suları ve ortasındaki küçük bir kaynaktan beslenen göl, mayıs ayı ile birlikte tamamen kuruyor. Gölün etrafı birkaç yüz yıllık karaçamlarla kaplı, suların iyice yükselmesiyle kökleri uzun süre sular altında kalan yaÅŸlı aÄŸaçlardan birkaçı boylu boyunca uzanmış yatıyor ama hala yeÅŸil ve yaÅŸamak için direniyorlar.



Doğa olaylarına tanıklık etmişler

Yüzlerce yıl boyunca birçok doÄŸa olayına tanıklık etmiÅŸ bu anıt karaçamların ortasında kamp kurmak, geceyi geçirmek düşüncesi bir anda yaÅŸama dönüşmüştü. Gölün çevresindeki anıt aÄŸaçlar öyle güzel bir tablo yaratmış ki, her birinin çevresinde onlarca genç fidan gökyüzüne uzanmaya çalışıyor. Bir anda gözümün önüne tavuk ve ördek sürüleri geldi. Anaç tavuÄŸun peÅŸinde koÅŸturan onlarca civciv nasıl renkli bir görüntü oluÅŸturuyorsa, anıt karaçamlar da öyle… Çevrelerini saran onlarca irili ufaklı fidanlar görsel bir güzellik sunuyor. Çadırlarımızı anıt aÄŸaçların altındaki yüzlerce kozalağı temizleyerek kısa sürede kurduk. Orman denizinin içinde karşımızda Karagöl, hemen onun arkasında zirvesi karlar ile kaplı Sandıras Dağı ve bizim göremediÄŸimiz Kartal Gölü ve Topuklu Yaylası. Böyle bir üçgenin arasında akÅŸam hazırlıklarına baÅŸladık.



Kamp ateşini yaktık

Önlem alarak kamp ateşini yaktık. Ben köfte yapmaya koyuldum, Aykut ile Engin patatesleri soymaya başladı. Masamızı donattıktan sonra mini bir foto safari yaptık. Ama bu mini safari de bile yüzlerce kare fotoğraf çektik. Akşam karanlığı çökmeye başladığında kamp ateşini canlandırmak için Engin odun ve kozalak toplamaya başladı. Odun ateşinde patatesleri kızarttık ve kokusu bir anda çevreye yayıldı. Bir yandan rakılarımızı yudumluyor, bir yandan gece karanlığında gökyüzünde yıldızları isimlendirmeye çalışıyorduk. Patateslerin ardından köftelerimizi de odun ateşinde pişirdik. Karanlık iyice çökmeye başlayınca milyonlarca kurbağadan oluşan koro sabaha kadar sürecek olan senfoninin startını verdi. Kurbağaların seslerine, kuş sesleri de karışınca, bu sesler mozaiği içinde gece yarısını ettik. Binlerce dekarlık bir orman alanının içinde üç çadır ve üç kampçı. Şehir gürültüsünden uzakta, çadırlarımıza çekildik ve uykuya daldık. Sabaha kadar çadırımızın çevresine gelen hayvan seslerinin ayak tıkırtıları, yüzlerce kuşun çıkardığı farklı uğuldamaları, kurbağaların eş aramak için yaydıkları bağırtılar arasında rüyalara daldık.




Sis perdesinin adındaki doğal güzellik

Sabah altı sularında Engin’in, “Uyanın bu görüntüyü bu güzelliÄŸi bir daha yakalama ÅŸansınız yok. Bu fotoÄŸrafları hiçbir yerde çekemezsiniz” uyarısıyla çadırlarımızdan fırladık Aykut Fırat ile birlikte… Ve Engin Yavuz’un ne kadar haklı olduÄŸunu karşımıza çıkan muhteÅŸem görüntü ile anladık ve birkaç dakika bu büyülü ortamı sessizce seyrettik. Karaçamların ardından gelip gölün mavi sularının üzerine çöreklenen sis bulutu ortaya tanımlanması ve anlatılması zor bir güzellik getirmiÅŸ. Sis perdesi rüzgar ile birlikte savruluyor ve her geçen dakikanın ardından yeni bir tablo çıkıyor ortaya. ÇektiÄŸimiz fotoÄŸraflardan sadece Karagöl’ü anlatan birkaç sergi açabiliriz. Engin kamp ateÅŸini canlandırmış, Aykut odun ateÅŸinde çay demlemiÅŸ. Ben de kahvaltı sofrasını hazırladım. Kahvaltının ardından yaklaşık dört kilometre uzunluÄŸundaki gölün çevresini turladık. Binlerce anıt karaçamın gölgesinin suya yansıdığı, bu özel ortamda, domuzların solucan bulmak amacıyla burunlarıyla kazdığı olukların arasından yürüdük.Yaklaşık 1.5 saat süren bu gezimiz sırasında Karagöl’ün gerçek sakinleriyle de karşılaÅŸtık. Yılkı atları, sessiz sedasız göl kenarına gelip sularını içtiler ve bizden ürkerek dört nala uzaklaşıp gittiler. Öğlene doÄŸru çadırlarımızı toplamaya baÅŸladık. Zaten hep söylerim gezinin en hüzünlü yanı çadır toplama anıdır. Ayrılık zordur, bu güzellikleri geride bırakmak, ÅŸehre dönüş yapmak sıkıntı verir, nefes alamazsınız ama gerçeklerden de kaçamazsınız.



































Işık Teoman

isikteoman@gmail.com



4 Nisan 2010 Pazar / 4186 okunma



"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...