Işık Teoman
İzmir’e çok yakın…
Sıcaklar her geçen gün artıyor ve öyle görünüyor ki artmaya da devam edecek. Bu sıcaklara İzmir’in yüksek nemi de eklenince dayanacak gücü kalmıyor. Yapış-yapış oluyor insan. İstediÄŸin kadar yıkan sabunlan iki dakika içinde yine ter içinde kalınıyor.
Doğal olarak hafta sonu iple çekiliyor. Serin denize kendini bırakmak ve saatlerce yüzmek, bir hafta boyunca sürüp giden çalışmanın acısını çıkarmak ve yerini keyfe bırakmak. Yaz aylarında hemen herkesin en büyük hayali bu olsa gerek. Tabii otomobili olanlar için sorun yok. Geceden atlayıp diledikleri yerlere gidebilirler. Ama aracı olmayanların işi zor. Yine de çözüm yok değil.
Geçen hafta Karaburun ile Üçkuyular arasında baÅŸlayan Katamaran seferleri beni oldukça mutlu etti. Neden mi? Kapınızın önünden bineceÄŸin otobüs sizi Üçkuyular İskelesi’ne kadar götürüyor. Oradan doÄŸru Karaburun. Bir gece pansiyonda konaklama ertesi gün tekrar Katamaran’a atla İzmir. Hem de çok pahalı deÄŸil..
Bir kiÅŸi 12 YTL Tabii her hafta gitmek tuzluya patlar. Yani ayda bir Karaburun gezisi fena mı olur? İzmir’in oksijen deposu, kirlenmemiÅŸ ender denizi, çivit mavisi rengiyle herkese her keseye kucak açıyor. Ben deneyeceÄŸim ve burada anlatacağım.

Åžimdi gelelim attığımız baÅŸlığa. İzmir’e gerçekten çok yakın. Narlıdere otoyol giÅŸelerinin hemen giriÅŸindeki levhada yazıyor. Urla 27 kilometre. 20 dakika içinde otoyoldan Urla’ya ulaşılıyor. Urla’ya girerken sizi hızla büyümeye baÅŸlayan yolun sağında ve solunda yer alan çınar aÄŸaçları karşılıyor. Urla’ya o kadar çok çınar aÄŸacı dikildi ki. İster eski yoldan gelin, ister otoyoldan. Mutlaka çınar aÄŸaçlı bir yoldan geçiliyor. Buna köyler de dahil.
“Neden bu kadar çok çınar aÄŸacı dikildi” diye bir ara düşündüm. Sonra aklıma geldi. Askerlik sonrası Urla ve İzmir'de avukatlık ve memurluk yapan yazar Necati Cumalı’nın “YaÄŸmurlar ve topraklar” adlı eserinin büyük bir bölümü Urla’da geçiyor. Bir bölümde bakın ne anlatıyor yazar.
Urla’nın dört bir yanından tak-tuk sesleri geliyor. Belediye baÅŸkanı kasabada ne kadar çınar aÄŸacı varsa satmış. Kime satmış o dönemde çok kullanılan takunya ustalarına. Onlar da ne kadar çınar aÄŸacı varsa kesmeye baÅŸlamış. Asırlık çınar aÄŸaçları bir gecede binlerce takunya oluvermiÅŸ. Urlalılar belki de bunun acısını çıkarmak için boÅŸ gördükleri topraÄŸa çınar aÄŸacı dikiyor olmalı. Urla’nın 50-100 yüz yıl sonrasını düşünün asırlık çınar aÄŸaçlarıyla kaplı bir yoldan ve güneÅŸ ışıklarını hiç görmeden serin-serin yolculuk ediyorsunuz…
Neyse Urla’ya giriÅŸ yaptıktan sonra çarşı içinden devam ediyorsunuz. Dar sokaklarda güzelim eski evlerin arasında yapılan bu yolculuk çok keyifli. Arada bir durup eski evlerin fotoÄŸraflarını çekebilirsiniz. Bu arada çarşıda alışveriÅŸ yapmayı unutmayın. Köylerde bakkallar var ama her istediÄŸinizi bulamayabilirsiniz!
Çarşı içindeki sokağı takip ediyorsunuz pazaryerini ve tarihi çeÅŸmeyi geçtikten sonra yüz metre ileride saÄŸdaki levhaya kadar ilerleyin. Solda kaynak çeÅŸme bulunuyor. Buradan bidonlarınıza taze su doldurabilirsiniz. Dilerseniz tarihi çeÅŸmenin hemen solunda yer alan kahvelerde soluklanıp çay yudumlayabilirsiniz. İnsanlar güler yüzlü ve sevecen. Ne de olsa Egeli…
Önünüze asfalt yol çıkacak. Burada yine bol levhalar gözünüze çarpacak. Sola dönerseniz, Seferihisar, sağa dönerseniz eski Çeşme yoluna çıkarsınız. Levhaların üzerinde, Yağcılar, Kuşçular ve Demircili köylerinin uzaklıkları yazar. Anlatacağım köy Demircili. O bölümden itibaren 13 kilometre. Yol boyunca yine çınar ağaçları dikili. Zaten yemyeşil bir yolda gidiyorsunuz. Sağınız ve solunuz ağaçlar, yeşil tarlalar, çam ormanlarıyla kaplı.
Yol üzerinde Kuşçular Köyü var. Ama tarlalarda tek tük evler sıralınmış gözü hiç rahatsız etmiyor. Yolun iç kısımlarında siteler oldukça yoğun. Çünkü bunu levhalardan anlıyoruz. Çam ağaçlarının yoğunlaşmaya başlamasıyla birlikte karşınıza bir yol ayrımı çıkıyor. Sağdan da giderseniz Demircili, Soldan da giderseniz Demircili. Ormanın kenarında sıcacık bir köy. Küçük bir meydanı ve Atatürk büstü var. İlköğretim Okulu depremin ardından oldukça hasar görmüş. Buna karşın hızlı bir şekilde onarılmış ve eğitime açılmış.
Köyden ince bir asfalt yol Demircili Koyu’na kadar uzanıyor. Bu çevrede o kadar çok koy var ki dilediÄŸiniz koyda çadır kurabilir, geceleyebilir veya günü birlik piknik yapabilirsiniz. Benim tercihim Demircili koyu. Balık çiftliklerinin gündeme gelmesiyle birlikte yaklaşık bir yıl bu koya hiç uÄŸramamıştım. Ama çiftlikler gözden uzaÄŸa gidince bu yıl tekrar çadır kurmaya baÅŸladım.
Demircili koyun çevresi yıllar önce çam ormanlarıyla kaplıymış. Bunu kalan ağaçlardan daha iyi anlıyoruz. Kafası az çalışan bir köylü anız yakarken ormanı da yok etmiş. Nedendir bilmem bu bölgede bir daha fidan dikim çalışması yapılmamış. Bölgeyi çalılıklar kaplamış. Biraz da arta kalan çam ağaçları. Ancak Demircili koyun çevresi zeytin ağaçlarıyla kaplı. Bu ağaçların altında piknik yapmak, çadır kurmak ve gecelemek mümkün. Giriş ücretli her gece konaklamak için 10 YTL ödeniyor. Çadırda on kişi kalsa bile. Suyu ve tuvaleti var. Çadır kuranlar için bunlar çok önemli.
Bu yıl denizin kenarında köy muhtarlığına ait alana kavun ve karpuz da dikmişler. Üç beş kuruş ödüyorsunuz tarladan kendiniz kesiyorsunuz ve afiyetle yiyorsunuz. Hatta arzu ederseniz tarladan karpuz, domates ve diğer sebzeleri parasını ödemek koşulu ile ellerinizle toplama keyfini yaşayabilirsiniz. Hem de hormonsuz!
Demircili koy gün boyu rüzgar aldığı için sıcak insanı hiç etkilemiyor. Çadırı kurarken rüzgarın yönünü iyi belirlemek gerekiyor. Kapısını mutlaka rüzgara çevirin ki sabaha kadar esip dursun. Sabah çadırda ve Demircili koyunda uyanmak çok keyifli. Tulumbadan su çekmek buz gibi suda el ve yüz yıkamak kahvaltıya oturmadan önce serin sulara kendini bırakmak hafta boyunca yaşanan koşuşturmayı bir anda unutturuyor.
Demircili Köy, İzmir’e çok yakın. Fazla masraf yapmadan konaklanacak onlarca koyu var. Benden önermesi. Bir gece de olsa konaklamak size kalmış… Hem de bölge sit alanı. YapılaÅŸma hemen-hemen hiç yok gibi köyün içi hariç. Sadece özel izinle yapılmış ahÅŸap bir ev ormana sırtını dayamış. Herkesin gözü de onun üzerinde zaten.


Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
Sıcaklar her geçen gün artıyor ve öyle görünüyor ki artmaya da devam edecek. Bu sıcaklara İzmir’in yüksek nemi de eklenince dayanacak gücü kalmıyor. Yapış-yapış oluyor insan. İstediÄŸin kadar yıkan sabunlan iki dakika içinde yine ter içinde kalınıyor.
Doğal olarak hafta sonu iple çekiliyor. Serin denize kendini bırakmak ve saatlerce yüzmek, bir hafta boyunca sürüp giden çalışmanın acısını çıkarmak ve yerini keyfe bırakmak. Yaz aylarında hemen herkesin en büyük hayali bu olsa gerek. Tabii otomobili olanlar için sorun yok. Geceden atlayıp diledikleri yerlere gidebilirler. Ama aracı olmayanların işi zor. Yine de çözüm yok değil.
Geçen hafta Karaburun ile Üçkuyular arasında baÅŸlayan Katamaran seferleri beni oldukça mutlu etti. Neden mi? Kapınızın önünden bineceÄŸin otobüs sizi Üçkuyular İskelesi’ne kadar götürüyor. Oradan doÄŸru Karaburun. Bir gece pansiyonda konaklama ertesi gün tekrar Katamaran’a atla İzmir. Hem de çok pahalı deÄŸil..
Bir kiÅŸi 12 YTL Tabii her hafta gitmek tuzluya patlar. Yani ayda bir Karaburun gezisi fena mı olur? İzmir’in oksijen deposu, kirlenmemiÅŸ ender denizi, çivit mavisi rengiyle herkese her keseye kucak açıyor. Ben deneyeceÄŸim ve burada anlatacağım.

Åžimdi gelelim attığımız baÅŸlığa. İzmir’e gerçekten çok yakın. Narlıdere otoyol giÅŸelerinin hemen giriÅŸindeki levhada yazıyor. Urla 27 kilometre. 20 dakika içinde otoyoldan Urla’ya ulaşılıyor. Urla’ya girerken sizi hızla büyümeye baÅŸlayan yolun sağında ve solunda yer alan çınar aÄŸaçları karşılıyor. Urla’ya o kadar çok çınar aÄŸacı dikildi ki. İster eski yoldan gelin, ister otoyoldan. Mutlaka çınar aÄŸaçlı bir yoldan geçiliyor. Buna köyler de dahil.
“Neden bu kadar çok çınar aÄŸacı dikildi” diye bir ara düşündüm. Sonra aklıma geldi. Askerlik sonrası Urla ve İzmir'de avukatlık ve memurluk yapan yazar Necati Cumalı’nın “YaÄŸmurlar ve topraklar” adlı eserinin büyük bir bölümü Urla’da geçiyor. Bir bölümde bakın ne anlatıyor yazar.
Urla’nın dört bir yanından tak-tuk sesleri geliyor. Belediye baÅŸkanı kasabada ne kadar çınar aÄŸacı varsa satmış. Kime satmış o dönemde çok kullanılan takunya ustalarına. Onlar da ne kadar çınar aÄŸacı varsa kesmeye baÅŸlamış. Asırlık çınar aÄŸaçları bir gecede binlerce takunya oluvermiÅŸ. Urlalılar belki de bunun acısını çıkarmak için boÅŸ gördükleri topraÄŸa çınar aÄŸacı dikiyor olmalı. Urla’nın 50-100 yüz yıl sonrasını düşünün asırlık çınar aÄŸaçlarıyla kaplı bir yoldan ve güneÅŸ ışıklarını hiç görmeden serin-serin yolculuk ediyorsunuz…
Neyse Urla’ya giriÅŸ yaptıktan sonra çarşı içinden devam ediyorsunuz. Dar sokaklarda güzelim eski evlerin arasında yapılan bu yolculuk çok keyifli. Arada bir durup eski evlerin fotoÄŸraflarını çekebilirsiniz. Bu arada çarşıda alışveriÅŸ yapmayı unutmayın. Köylerde bakkallar var ama her istediÄŸinizi bulamayabilirsiniz!
Çarşı içindeki sokağı takip ediyorsunuz pazaryerini ve tarihi çeÅŸmeyi geçtikten sonra yüz metre ileride saÄŸdaki levhaya kadar ilerleyin. Solda kaynak çeÅŸme bulunuyor. Buradan bidonlarınıza taze su doldurabilirsiniz. Dilerseniz tarihi çeÅŸmenin hemen solunda yer alan kahvelerde soluklanıp çay yudumlayabilirsiniz. İnsanlar güler yüzlü ve sevecen. Ne de olsa Egeli…
Önünüze asfalt yol çıkacak. Burada yine bol levhalar gözünüze çarpacak. Sola dönerseniz, Seferihisar, sağa dönerseniz eski Çeşme yoluna çıkarsınız. Levhaların üzerinde, Yağcılar, Kuşçular ve Demircili köylerinin uzaklıkları yazar. Anlatacağım köy Demircili. O bölümden itibaren 13 kilometre. Yol boyunca yine çınar ağaçları dikili. Zaten yemyeşil bir yolda gidiyorsunuz. Sağınız ve solunuz ağaçlar, yeşil tarlalar, çam ormanlarıyla kaplı.
Yol üzerinde Kuşçular Köyü var. Ama tarlalarda tek tük evler sıralınmış gözü hiç rahatsız etmiyor. Yolun iç kısımlarında siteler oldukça yoğun. Çünkü bunu levhalardan anlıyoruz. Çam ağaçlarının yoğunlaşmaya başlamasıyla birlikte karşınıza bir yol ayrımı çıkıyor. Sağdan da giderseniz Demircili, Soldan da giderseniz Demircili. Ormanın kenarında sıcacık bir köy. Küçük bir meydanı ve Atatürk büstü var. İlköğretim Okulu depremin ardından oldukça hasar görmüş. Buna karşın hızlı bir şekilde onarılmış ve eğitime açılmış.
Köyden ince bir asfalt yol Demircili Koyu’na kadar uzanıyor. Bu çevrede o kadar çok koy var ki dilediÄŸiniz koyda çadır kurabilir, geceleyebilir veya günü birlik piknik yapabilirsiniz. Benim tercihim Demircili koyu. Balık çiftliklerinin gündeme gelmesiyle birlikte yaklaşık bir yıl bu koya hiç uÄŸramamıştım. Ama çiftlikler gözden uzaÄŸa gidince bu yıl tekrar çadır kurmaya baÅŸladım.
![]() |
Bu yıl denizin kenarında köy muhtarlığına ait alana kavun ve karpuz da dikmişler. Üç beş kuruş ödüyorsunuz tarladan kendiniz kesiyorsunuz ve afiyetle yiyorsunuz. Hatta arzu ederseniz tarladan karpuz, domates ve diğer sebzeleri parasını ödemek koşulu ile ellerinizle toplama keyfini yaşayabilirsiniz. Hem de hormonsuz!
Demircili koy gün boyu rüzgar aldığı için sıcak insanı hiç etkilemiyor. Çadırı kurarken rüzgarın yönünü iyi belirlemek gerekiyor. Kapısını mutlaka rüzgara çevirin ki sabaha kadar esip dursun. Sabah çadırda ve Demircili koyunda uyanmak çok keyifli. Tulumbadan su çekmek buz gibi suda el ve yüz yıkamak kahvaltıya oturmadan önce serin sulara kendini bırakmak hafta boyunca yaşanan koşuşturmayı bir anda unutturuyor.
Demircili Köy, İzmir’e çok yakın. Fazla masraf yapmadan konaklanacak onlarca koyu var. Benden önermesi. Bir gece de olsa konaklamak size kalmış… Hem de bölge sit alanı. YapılaÅŸma hemen-hemen hiç yok gibi köyün içi hariç. Sadece özel izinle yapılmış ahÅŸap bir ev ormana sırtını dayamış. Herkesin gözü de onun üzerinde zaten.


Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...

