KARARLI VE SABIRLI / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL

Zuhal ÖZÜGÜL

KARARLI VE SABIRLI



O resimleri, ekranlarda soğuk havalarda görürüz hep. Onlar, küçük gruplar halinde, birbirlerinin elini tutmuş, bata çıka, karların, suların, çamurların içinde yürümeğe çalışırlar. Mavi önlükleri, işli yakaları. Üstlerinde sadece bir el örgüsü yelek. Ayakkabıları (!) yırtık pırtık.
Boy sırasına girmişler. İki kız önde, aralarında en ufakları, elinden tutmuşlar. Büyükler arkada sanki onları koruyor.

Ya da ince uzun, sallanan bir köprüden tutunarak geçmeye çalışırlar. İP CAMBAZI GİBİ..

Yaşasın ülkemizde okullar açıldı !

Nasılsa yolu oraya düşmüş fedakâr bir Televizyon habercisi sorar: “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Kızlar kocaman gözlerini açıp, gülümseyerek “öğretmen” derler kararlı.

Ah ne şansızsın !

Erkekler, daha çok doktoru, avukatı tercih ederler.

Oysa elektrikçiye, TV tamircisine, su tesisatçısına daha çok ihtiyaç var…

Parmakları kıpkırmızı, burunları akmış. Onları görünce büyük bir utanç kaplar içimi. Üzüntü, isyan gidip gelir.

Belki, o kızlardan biriydi Meryem. Arkadakilerden. Hülyalı bakışlı, dalgın. Aşık O. Ölümü bile göze almış. Sevgisini kağıda dökmüş. “Suçlu” olduÄŸunu biliyor Meryem.

Ama cesur ve kararlı.

Tekel Kadınları “ölmek var dönmek yok” dediler. Gözleri, bata çıka okula giden kızlar gibi kocaman, hüzünlü. Haklarını biliyorlar. Merhamet deÄŸil, emeklerinin karşılığını istiyorlar. Daha güneÅŸ doÄŸmadan, çoluÄŸunu çocuÄŸunu evde bırakıp, çalışıp çabalayarak yorgun argın karanlıkta eve dönmenin karşılığını istiyorlar.

Evet, bilinçli ve kararlılar.

Kadınlar, kararlı ve de sabırlılar aynı zamanda. Ama bir kez sabırları taÅŸmasın. O zaman tutamazlar onları. Gecekondusunu yıktırmamak için dama çıkar. Mahalleden kovmaya gelenlere karşı çıkar. Anlatmaya çalışır: “Ben burada doÄŸdum. Babam, dedem de buralı. Nereye gideyim?”

Hep çocuklarını düşünür. Onlar daha iyi yaşasın der. Ama hiçbir zaman çocuğuna taş verip öne sürmelerine izin vermez.

Çocuklarını okutur. Doktor, gazeteci, avukat, profesör, araÅŸtırmacı olurlar. Belli etmez, içten içe gurur duyar onunla. Sonra bir gün, bir kurÅŸun. Yerde, üstünde gazete kağıdı örtülmüş görür en son. “Kararlıyım, adalete güveniyorum” der. Sessizce.

Güle oynaya daÄŸlara gönderir oÄŸlunu. Aklından hiç çıkmaz o yaramaz. Her piÅŸirdiÄŸi yemek onun sevdiÄŸidir. Her köşede onu görür. Bazen dalar. “Kafam almıyor” der kendi kendine. “Eline silah alınca ya ölecek ya da öldürecek”.

Ülkede, bir de özgürlükçü(!), demokrat(!) kadınlar da var. Onlar okumuÅŸ. Hatta Amerika’larda, Avrupa’larda. Öğretmen olmak için, karlarda okula giden kızlardan, Meryem’den, tekel kadınlarından, erkeklerini bir kurÅŸunla kaybeden kadınlardan, sanki hiç haberleri yokmuÅŸ gibi konuÅŸur, yazarlar.

Erkeklerimiz de çok kararlıdır! Özellikle “Namus” konusunda. Severken döver, korurken öldürür. Berdel yaparken hiç sesini çıkarmaz. Ne verseler alır. Namus korunacaksa “kızın cezasını” vermeye çoktan razıdır.

Sokakta, özgürlük diye bağıran genç kızı saçlarından sürükler, tekmeler. “Sen neyi koruyorsun?” diye sorsalar afallar. Çevreciyi linç etmek için toplananlar, cami avlusunda öldürdüğü kiÅŸinin başında tabancayla caka satan adamı, kılı kıpırdamadan izleyen topluluk.

Bunların arasında bir tane bile kadın yok.

Biraz haksızlık oldu galiba. Erkekleri yerin dibine batırıp, kadınları yüceltmek..

O zaman teraziyi birlikte eÅŸitleyelim.

YOLA DEVAM….


Zuhal ÖZÜGÜL




8 Mart 2010 Pazartesi / 2049 okunma



"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...