Zerrin SOYSAL
MASALLARIN GİZLİ DİLİ
Ünlü Alman Filozof Arthur Schopenhauer AÅŸkın MetafiziÄŸi isimli kitabında aÅŸkın temelini üreme iç güdüsüne dayandırır ve türün saÄŸlıklı devam edebilmesi için eÅŸ seçiminde karşıt özelliklerin arandığını iddia eder. ÖrneÄŸin bodur bir erkek, uzun boylu ve ince kadınlara aşık olacaktır. Esmer zayıf bir kadın, sarışın ve iri yarı erkeklere… Seçicilik görevini kimin üstlendiÄŸine hiç deÄŸinmez; çünkü yaÅŸadığı çaÄŸda tartışmaya açılmayacak kadar kesindir seçenin cinsiyeti. Tıpkı masalda olduÄŸu gibi…
Külkedisi masalını bilirsiniz. Zavallı kız üç üvey abla ve onların cadı annesiyle çilekeÅŸ bir yaÅŸam sürmektedir. Bu arada babanın varla yok arası varlığını baÅŸka bir yazıya konu etmek istiyorum. Aynı iskele babasını Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalında da görürüz. Hele rahmetli anneannemin “tın tın kabacık, bizi bırakıp giden babacık” tekerlemesiyle anlattığı bir Andersen masalı uyarlaması vardır ki evlere ÅŸenlik. Adam sırf yeni karısı istemiyor diye çocuklarını ormana, kurda kuÅŸa yem olmaya bırakır. Kısacası Sinderella’nın babası türünün tek örneÄŸi deÄŸildir ve Schopenhauer’in erkek tohumunu bıraktıktan sonra görevi biter, baÅŸka diÅŸileri döllemek üzere yoluna devam eder savını destekleyecek biçimde çocuÄŸuyla ilgilenmez.
YaÅŸadıkları ülkenin kralı bir balo tertipleyerek evlenecek yaÅŸtaki bütün kızları davet eder. Balonun amacı biricik oÄŸlu, veliaht prensin evleneceÄŸi kızı seçmesidir. Üvey ablalar günlerce kendilerini beÄŸendirmek için hazırlanır, balo akÅŸamı iyice allanıp pullanıp giderler. Külkedisi de iyilik perisinin bir dokunuÅŸuyla giyinip kuÅŸanır, balkabağı ve farelerden yaratılan arabasına binip gider. Gece boyunca öbür kızlara tercih edilmenin saadetiyle prensin kollarında döner de döner. Çok mes’uddur.
Gelin görün ki arabası tekrar kabaÄŸa dönmesin diye saat on iki olmadan balodan ayrılmak zorundadır ve sarayın merdivenlerinden koÅŸarak inerken camdan yapılmış minik ayakkabısının tekini düşürür. Ertesi gün Prens elinde ayakkabı ev ev dolaşıp bu eÅŸsiz ayakkabının sahibini aramaya baÅŸlar. Sonunda sıra Külkedisinin yaÅŸadığı eve gelir. Üç kız ayakkabıyı denerler, hatta masalın bazı vahÅŸi anlatımlarında ayaklarını pabuca sokabilmek için topuklarını bile kesip kanlar aka aka giymeye çalışırlar. Ayakkabı üçüne de olmaz. Son olarak köşede, küller içinde oturmakta olan Sinderella da üvey annesinin kahkahaları arasında ayakkabıyı dener ve öbür tekini de bir yerlerden çıkarıp giydikten sonra prensin kolunda baba evini terk eder. O andan sonra Külkedisi’ni hiçbir olumsuzlukla gölgelenmeyen lekesiz, sonsuz bir mutluluk beklemektedir. Kötüler cezasını, iyiler mükafatını bulmuÅŸtur. Biz de her nedense kerevete çıkarız.
Şimdi hayal gücümüze biraz yüklenelim ve masalı tersine çevirelim. Kapı kapı dolaşıp ayakkabıya uyan erkeği arayan bir prenses olsun masalımızın kahramanı. Bütün erkekler yürek çarpıntılarıyla sıranın kendisine gelmesini ve ayakkabının kendi ayaklarına uymasını bekliyor olsunlar. Nasıl, tuhaf mı? Neden? Sinderella, illa da yakışıklı olan prensin kolunda ayağında cam ayakkabılarla saraya doğru yürürken sevinç göz yaşlarınızı tutamıyordunuz ama. (V. Nabokov ayakkabıların camdan değil Rus sincabı kürkünden olduklarını iddia eder, o ayrı) Ters gelen ne? Kadife yastığın üstünde duran erkek ayakkabısı mı?
Elbette hayır. Seçenin kadın olmasıdır yadırgadığımız. Kadın doğası gereği öbürlerine tercih edilen, seçilen olmak ister söylemi ve buna benzer daha binlerce yalan taaaa bebekliğimizden başlayarak anlatıla anlatıla bizi ne hale sokar dersiniz? Örneğin bu masalla kadına evinde oturup erkek tarafından seçilmeyi beklemesi gerektiği mi öğretiliyordur? Üstelik seçilebilmesi için de özel bir hüner geliştirmesi falan değil, ayağını erkeğin getirdiği ayakkabıya uydurmasıdır istenen. Yani kadının iradesiyle değiştiremeyeceği, doğuştan gelen bir özelliği belirler seçilme nedenini. Burada ayakkabının bir sembol olduğunu, bir kadının erkek tarafından tercih edilmesi için uyması gereken bütün kriterleri temsil ettiğini söylememe bilmem gerek var mı?
Schopenhauer’ın savına geri dönersek erkekler olabildiÄŸince özgür geliÅŸen kendi koca ayaklarını dengelemek için minik ayaklı kadınları tercih ederek kadınları nefes almalarını engelleyen korse benzeri bir cendereye sokmamışlar mıdır?
Masalları gizli mesajlarıyla değerlendirince keşke diyorum, keşke bizi de masallarla değil de şimdiki bebekler gibi elektronik bir cihazdan gelen tekdüze melodilerle büyütselerdi. O zaman belki kafamız bu kadar karışık olmaz; hayatın patikalarında daha az yara bereyle yol alır, karşı cinsle daha aklı başında ilişkiler kurardık.
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
Ünlü Alman Filozof Arthur Schopenhauer AÅŸkın MetafiziÄŸi isimli kitabında aÅŸkın temelini üreme iç güdüsüne dayandırır ve türün saÄŸlıklı devam edebilmesi için eÅŸ seçiminde karşıt özelliklerin arandığını iddia eder. ÖrneÄŸin bodur bir erkek, uzun boylu ve ince kadınlara aşık olacaktır. Esmer zayıf bir kadın, sarışın ve iri yarı erkeklere… Seçicilik görevini kimin üstlendiÄŸine hiç deÄŸinmez; çünkü yaÅŸadığı çaÄŸda tartışmaya açılmayacak kadar kesindir seçenin cinsiyeti. Tıpkı masalda olduÄŸu gibi…
Külkedisi masalını bilirsiniz. Zavallı kız üç üvey abla ve onların cadı annesiyle çilekeÅŸ bir yaÅŸam sürmektedir. Bu arada babanın varla yok arası varlığını baÅŸka bir yazıya konu etmek istiyorum. Aynı iskele babasını Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalında da görürüz. Hele rahmetli anneannemin “tın tın kabacık, bizi bırakıp giden babacık” tekerlemesiyle anlattığı bir Andersen masalı uyarlaması vardır ki evlere ÅŸenlik. Adam sırf yeni karısı istemiyor diye çocuklarını ormana, kurda kuÅŸa yem olmaya bırakır. Kısacası Sinderella’nın babası türünün tek örneÄŸi deÄŸildir ve Schopenhauer’in erkek tohumunu bıraktıktan sonra görevi biter, baÅŸka diÅŸileri döllemek üzere yoluna devam eder savını destekleyecek biçimde çocuÄŸuyla ilgilenmez.
YaÅŸadıkları ülkenin kralı bir balo tertipleyerek evlenecek yaÅŸtaki bütün kızları davet eder. Balonun amacı biricik oÄŸlu, veliaht prensin evleneceÄŸi kızı seçmesidir. Üvey ablalar günlerce kendilerini beÄŸendirmek için hazırlanır, balo akÅŸamı iyice allanıp pullanıp giderler. Külkedisi de iyilik perisinin bir dokunuÅŸuyla giyinip kuÅŸanır, balkabağı ve farelerden yaratılan arabasına binip gider. Gece boyunca öbür kızlara tercih edilmenin saadetiyle prensin kollarında döner de döner. Çok mes’uddur.
Gelin görün ki arabası tekrar kabaÄŸa dönmesin diye saat on iki olmadan balodan ayrılmak zorundadır ve sarayın merdivenlerinden koÅŸarak inerken camdan yapılmış minik ayakkabısının tekini düşürür. Ertesi gün Prens elinde ayakkabı ev ev dolaşıp bu eÅŸsiz ayakkabının sahibini aramaya baÅŸlar. Sonunda sıra Külkedisinin yaÅŸadığı eve gelir. Üç kız ayakkabıyı denerler, hatta masalın bazı vahÅŸi anlatımlarında ayaklarını pabuca sokabilmek için topuklarını bile kesip kanlar aka aka giymeye çalışırlar. Ayakkabı üçüne de olmaz. Son olarak köşede, küller içinde oturmakta olan Sinderella da üvey annesinin kahkahaları arasında ayakkabıyı dener ve öbür tekini de bir yerlerden çıkarıp giydikten sonra prensin kolunda baba evini terk eder. O andan sonra Külkedisi’ni hiçbir olumsuzlukla gölgelenmeyen lekesiz, sonsuz bir mutluluk beklemektedir. Kötüler cezasını, iyiler mükafatını bulmuÅŸtur. Biz de her nedense kerevete çıkarız.
Şimdi hayal gücümüze biraz yüklenelim ve masalı tersine çevirelim. Kapı kapı dolaşıp ayakkabıya uyan erkeği arayan bir prenses olsun masalımızın kahramanı. Bütün erkekler yürek çarpıntılarıyla sıranın kendisine gelmesini ve ayakkabının kendi ayaklarına uymasını bekliyor olsunlar. Nasıl, tuhaf mı? Neden? Sinderella, illa da yakışıklı olan prensin kolunda ayağında cam ayakkabılarla saraya doğru yürürken sevinç göz yaşlarınızı tutamıyordunuz ama. (V. Nabokov ayakkabıların camdan değil Rus sincabı kürkünden olduklarını iddia eder, o ayrı) Ters gelen ne? Kadife yastığın üstünde duran erkek ayakkabısı mı?
Elbette hayır. Seçenin kadın olmasıdır yadırgadığımız. Kadın doğası gereği öbürlerine tercih edilen, seçilen olmak ister söylemi ve buna benzer daha binlerce yalan taaaa bebekliğimizden başlayarak anlatıla anlatıla bizi ne hale sokar dersiniz? Örneğin bu masalla kadına evinde oturup erkek tarafından seçilmeyi beklemesi gerektiği mi öğretiliyordur? Üstelik seçilebilmesi için de özel bir hüner geliştirmesi falan değil, ayağını erkeğin getirdiği ayakkabıya uydurmasıdır istenen. Yani kadının iradesiyle değiştiremeyeceği, doğuştan gelen bir özelliği belirler seçilme nedenini. Burada ayakkabının bir sembol olduğunu, bir kadının erkek tarafından tercih edilmesi için uyması gereken bütün kriterleri temsil ettiğini söylememe bilmem gerek var mı?
Schopenhauer’ın savına geri dönersek erkekler olabildiÄŸince özgür geliÅŸen kendi koca ayaklarını dengelemek için minik ayaklı kadınları tercih ederek kadınları nefes almalarını engelleyen korse benzeri bir cendereye sokmamışlar mıdır?
Masalları gizli mesajlarıyla değerlendirince keşke diyorum, keşke bizi de masallarla değil de şimdiki bebekler gibi elektronik bir cihazdan gelen tekdüze melodilerle büyütselerdi. O zaman belki kafamız bu kadar karışık olmaz; hayatın patikalarında daha az yara bereyle yol alır, karşı cinsle daha aklı başında ilişkiler kurardık.
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
