Zuhal ÖZÜGÜL
AVATAR “ER GEÇ UYANACAKSIN”
Er geç uyanacaksın! Bu cümle filmin bir yerinde geçiyor ve gerçekten yakıp yıkmaya gelmiş bir asker bile o güzellikler karşısında insanlığını hatırlıyor.
Filmde ABD yine çıbanbaşı. Pandora gezegenin Na’vi bölgesindeki zengin maden yataklarına göz koyuyor bu kez. Orayı her ne pahasına olursa olsun ele geçirmek için bilim insanlarıyla bir program geliÅŸtiriyorlar. Avatar programına katılanlar bir deÄŸiÅŸime uÄŸrayıp Na’vi olarak bölgeye gönderiliyorlar. Amaç önemli bilgileri askerlere vermek. (Asker ile bilim insanı nasıl birlikte çalışabilirin yanıtını da görebiliyoruz).

Ormanda Na’viler yaşıyor. İnsanla kedi karışımı. Gözleri sarı, burunları, kulakları kediye benziyor. İşlevi olan uzun kuyrukları var. Vücutları çok zayıf, boyları çok uzun. Zaten her ÅŸey büyük ve uzun orada. AÄŸaçlar taa gökyüzüne uzanmış. Tenleri mavi. Çok narin olmalarına raÄŸmen doÄŸa ve devasa hayvanlarla baÅŸa çıkabiliyorlar. Mutlular. Bitkiler, çiçekler, böcekler, kuÅŸlar… İzleyici de hepsini birlikte görebildiÄŸi için mutlu. Ya renkler. Dünyada bile o renkleri göremiyoruz. Bilgisayar harikası olduÄŸunu bildiÄŸimiz halde 2,5 saat gözümüzün pası gidiyor. Hele de üç boyutlu olması. Alıyorsun gözlüğünü, kuruluyorsun koltuÄŸuna. Kelebekler, kuÅŸlar neredeyse ellerinize konacak. Hayvanlar kovalarken yana çekiliyorsunuz. Prenses Neytiri üzüldüğünde elinizi uzatıp başını okÅŸayın teselli edin onu. Na’viler kuÅŸların sırtında uçarken birliktesiniz onlarla. Birden iniÅŸe geçtiklerinde yüreÄŸiniz aÄŸzınıza geliyor. Bazı insanlar aÄŸladıkları zaman, filmlerin iyi olduÄŸu gibi saçma bir düşünceye sahiptirler. Ancak alev alev yanan ormanları gözyaÅŸlarıyla izleyen ve çaresizlikleri kedi yüzlerinden belli olan Na’viler gibi biz de ülkemizde gördüğümüz yangınları hatırlıyoruz ve göz yaÅŸlarımızı tutamıyoruz.
Yönetmen seyirciyi de savaşın bir parçası yapıyor. Uçağın içinde bombalama emrini bekliyorsunuz. Ellerinizi kırmızı düğmeden çekmek istiyorsunuz. Kadın pilotun da ER GEÇ UYANIP “yeter, bunları göremem artık” deyip uçağı geri döndürmesi gibi.
Alev alev yanan o güzelim ağaçlar. (Ülkemizde mini provası yapılmıyor mu?) Çatır çatır kırılıp düşen asırlık ağaçların dallarından kaçmak istiyorsunuz. Askerlerin vahşetinden hayvanlar da nasibini alıyor. Keşfettikleri o güçlü silahlar, bombalar, devasa robotlarla karşılarına çıkanları dümdüz ediyorlar, ateş topuna çeviriyorlar. (ABD ve diğerleri bilimdeki ve teknikteki ilerlemeyi nasıl da olumsuz ve kötüye kullanıyorlar) O narin canlılar, yay-ok ve mızraklarla karşı koymaya çalışıyorlar. Bilim kadınının uyarılarına kulaklarını tıkıyor askerler. O ise burasının bir enerji deposu olduğunu anlatmağa çalışıyor. İşte birileri madenler için yakıp yıkıyor ormanları, birileri de inşaat için.
Filmin sonu çok yalın. Tüm canlılar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar birleşin!
Filmden çıkışta acaba usta yönetmen James Cameron bilgisayarı da mı yönetti diye düşündüm. İnsanın makineye üstünlüğü bu olsa gerek. Bazı eleştirmenler tekniği alkışlamışlar. Ben, böyle bir konuyla tekniği birleştirmesine hayran kaldım.

Filmi ellerinde Popkornları her yaştan çocuk, gençlerle birlikte izledik. Böyle bir ortamı ne zamandır yaşamadım, hoşuma gitti.
Anneler babalar çocuklarınıza ve kendinize bir yılbaşı ödülü verin ve bu filmi izleyin. Pişman olmayacaksınız.
Bu arada Foça’da bir sinema olduÄŸunu hatırlatmak isterim!!!!
İyi seyirler
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
Er geç uyanacaksın! Bu cümle filmin bir yerinde geçiyor ve gerçekten yakıp yıkmaya gelmiş bir asker bile o güzellikler karşısında insanlığını hatırlıyor.
Filmde ABD yine çıbanbaşı. Pandora gezegenin Na’vi bölgesindeki zengin maden yataklarına göz koyuyor bu kez. Orayı her ne pahasına olursa olsun ele geçirmek için bilim insanlarıyla bir program geliÅŸtiriyorlar. Avatar programına katılanlar bir deÄŸiÅŸime uÄŸrayıp Na’vi olarak bölgeye gönderiliyorlar. Amaç önemli bilgileri askerlere vermek. (Asker ile bilim insanı nasıl birlikte çalışabilirin yanıtını da görebiliyoruz).
Ormanda Na’viler yaşıyor. İnsanla kedi karışımı. Gözleri sarı, burunları, kulakları kediye benziyor. İşlevi olan uzun kuyrukları var. Vücutları çok zayıf, boyları çok uzun. Zaten her ÅŸey büyük ve uzun orada. AÄŸaçlar taa gökyüzüne uzanmış. Tenleri mavi. Çok narin olmalarına raÄŸmen doÄŸa ve devasa hayvanlarla baÅŸa çıkabiliyorlar. Mutlular. Bitkiler, çiçekler, böcekler, kuÅŸlar… İzleyici de hepsini birlikte görebildiÄŸi için mutlu. Ya renkler. Dünyada bile o renkleri göremiyoruz. Bilgisayar harikası olduÄŸunu bildiÄŸimiz halde 2,5 saat gözümüzün pası gidiyor. Hele de üç boyutlu olması. Alıyorsun gözlüğünü, kuruluyorsun koltuÄŸuna. Kelebekler, kuÅŸlar neredeyse ellerinize konacak. Hayvanlar kovalarken yana çekiliyorsunuz. Prenses Neytiri üzüldüğünde elinizi uzatıp başını okÅŸayın teselli edin onu. Na’viler kuÅŸların sırtında uçarken birliktesiniz onlarla. Birden iniÅŸe geçtiklerinde yüreÄŸiniz aÄŸzınıza geliyor. Bazı insanlar aÄŸladıkları zaman, filmlerin iyi olduÄŸu gibi saçma bir düşünceye sahiptirler. Ancak alev alev yanan ormanları gözyaÅŸlarıyla izleyen ve çaresizlikleri kedi yüzlerinden belli olan Na’viler gibi biz de ülkemizde gördüğümüz yangınları hatırlıyoruz ve göz yaÅŸlarımızı tutamıyoruz.
Yönetmen seyirciyi de savaşın bir parçası yapıyor. Uçağın içinde bombalama emrini bekliyorsunuz. Ellerinizi kırmızı düğmeden çekmek istiyorsunuz. Kadın pilotun da ER GEÇ UYANIP “yeter, bunları göremem artık” deyip uçağı geri döndürmesi gibi.
Alev alev yanan o güzelim ağaçlar. (Ülkemizde mini provası yapılmıyor mu?) Çatır çatır kırılıp düşen asırlık ağaçların dallarından kaçmak istiyorsunuz. Askerlerin vahşetinden hayvanlar da nasibini alıyor. Keşfettikleri o güçlü silahlar, bombalar, devasa robotlarla karşılarına çıkanları dümdüz ediyorlar, ateş topuna çeviriyorlar. (ABD ve diğerleri bilimdeki ve teknikteki ilerlemeyi nasıl da olumsuz ve kötüye kullanıyorlar) O narin canlılar, yay-ok ve mızraklarla karşı koymaya çalışıyorlar. Bilim kadınının uyarılarına kulaklarını tıkıyor askerler. O ise burasının bir enerji deposu olduğunu anlatmağa çalışıyor. İşte birileri madenler için yakıp yıkıyor ormanları, birileri de inşaat için.
Filmin sonu çok yalın. Tüm canlılar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar birleşin!
Filmden çıkışta acaba usta yönetmen James Cameron bilgisayarı da mı yönetti diye düşündüm. İnsanın makineye üstünlüğü bu olsa gerek. Bazı eleştirmenler tekniği alkışlamışlar. Ben, böyle bir konuyla tekniği birleştirmesine hayran kaldım.
Filmi ellerinde Popkornları her yaştan çocuk, gençlerle birlikte izledik. Böyle bir ortamı ne zamandır yaşamadım, hoşuma gitti.
Anneler babalar çocuklarınıza ve kendinize bir yılbaşı ödülü verin ve bu filmi izleyin. Pişman olmayacaksınız.
Bu arada Foça’da bir sinema olduÄŸunu hatırlatmak isterim!!!!
İyi seyirler
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
