İNANMIYORUM ! / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL

Zuhal ÖZÜGÜL

İNANMIYORUM !



Huyum kurusun, ben her söylenene hemen inanmam, mesafeli dururum önce. EÅŸim ve oÄŸlum, “yine öküz altında buzağı arıyorsun” derler. Ama yararlıdır böyle duruÅŸ; gerçeÄŸi bulmama, sakınmadan eleÅŸtiri yapmama yardımcı olur. Son günlerde gözlerimle gördüklerim kulaklarımla iÅŸittiklerim beni buna iyice inandırdı. Şöyle ki: Bayram akÅŸamı TV açıldı ve görüntüler baÅŸladı. Kanlı, gözler dönmüş. Üst baÅŸ pislik ve kan içinde. Ellerde satırlar koÅŸuÅŸturan insanlar.. Hayvanlara açıkça iÅŸkence ediyorlar. Hele kameraya yakalanan iÅŸkenceci. Genç bir adam. Karısına sabırlar.. Kadın dedim de. O hayvan etlerinin, kemiklerinin ortasında kolları sıvalı, kolunda bilezikler, göbeÄŸinin üstü kan içinde, saçı başı dağılmış kadınlar.. İnsan nasıl bu hale geliyor? Bunu araÅŸtırmış bir antropolog, sosyolog veya herhangi bir “log” var mı? Acaba diÄŸer Müslüman ülkelerde de böyle mi yaÅŸanıyor?

Bunların Müslümanlığına İNANMIYORUM!

YaÅŸananlar hemen unutuluyor. Hani hafifçe sırıtarak “burası Türkiye” diyorlar ya, kafa yapısını iyice belli ediyor. Kötüyü kanıksamak, hiçbir ÅŸey olmamış gibi sürdürmek mücadele etmemenin bir yolu olmalı. Mücadele dedim de. Hemen bir konuÅŸmaya baÄŸlamak istiyorum. Geçen akÅŸam bir kanalda (Naberküt, Çambalı hanımın) programı vardı. Katılımcılardan biri ünlü bir kadın yazarımızdı. Bu arada ÅŸu kanal için bir iki satır yazmak istiyorum. Başıma ne gelirse ondan geliyor. Sakin sakin otururken pat baÅŸlıyorlar. Beynimdeki sinirlerden birine fena giriyorlar. Kendimi tutamıyorum. İşte sonucu okuyorsunuz (inÅŸallah)!

Yazarın birçok kitabını okudum, hoÅŸuma da gitti. Elimde sonuncusu var, bir türlü ilerlemiyor. Belki bir iki tüyo verir de bitirebilirim diye düşündüm. Güzelce hazırlandım akÅŸama. Bitki çayım, fındık fıstığım, yastığım, battaniyem.. Pür dikkat dinliyorum.. Biraz sonra of puflarım arttı, yok ya abarttınlara dönüştü. OÄŸuz sürekli saÄŸdan “neden okuyorsun ki bunu, gördün iÅŸte hiç iÅŸ yokmuÅŸ, o gazetede yazdığında ne olduÄŸunu anlamıştım. Zaten kocasını da sevmemiÅŸtim. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuÅŸ”, diye homurdanıyor. Aslında orada yazması benim de tuhafıma gitmiÅŸti. Ne de olsa 68’den geliyor. Demek ki maddi manevi zor durumdaydı birçoÄŸu gibi.

Neyse “sağımı” savuÅŸturdum. Programın adı da “solun sola ihaneti” gibi bir ÅŸeydi.

Yazar bu arada ilk “golü“ attı. “Çok kesin, artık benim lügatımda mücadele kelimesi yok” dedi. Åžaşırdım. Be kadın nereden baÅŸlayayım? Tüm yaÅŸam “mücadele” deÄŸil mi? Sabahtan akÅŸama kadar ufacık ÅŸeylerle mücadele ediyorsun da, politik mücadeleyi mi dışlıyorsun? İkinci gol geldi. Ben ezelden beri Enternasyonalistim dedi. Oooo, baÅŸladılar üstü kapalı, büyük laflar etmeye, “dünya deÄŸiÅŸti, Türkiye deÄŸiÅŸmeye çalışıyor ama bırakmıyorlar.”

Burada bir duralım. Bu aydınlara bir genç (15-20 yaÅŸları arasında), “dünya nasıl deÄŸiÅŸti? Böyle üstü kapalı konuÅŸmak yerine biraz açsanız hocam”, dese ne anlatacaklar acaba? Gençler de sormuyor, ne söylense kabul ediyorlar galiba. Genç aklından şöyle geçirse: dünyanın birçok yerinde savaÅŸ, iç savaÅŸ, ekonomik krizler, sosyal patlamalar, halkların yoksulluÄŸu.. Bunlar mı deÄŸiÅŸim? TeÅŸekkür almayayım, der mi yoksa… Ya ülkemizdeki olumlu deÄŸiÅŸimlerin neler olduÄŸunu sorsa neleri sayarlar? Ama öyle bir dil konuÅŸuyorlar ki anlayan ileri gelsin. Üstü kapalı ama demokrasi kelimesinin sık sık vurgulandığı laf kalabalığı..

Şu evrenselliği de bir anlatsan, müptelası olmuşsun. Yeniyor mu içiliyor mu?

Zar zor “vize” alabilirsen Avrupa’da turistik gezi mi yapıyorsun? Müzeleri, sergileri, konserleri mi izliyorsun? Almanya’nın Türk gettolarına, Fransa’nın Arap banliyölerine, Belçika’daki Kürt mahallelerine bir göz atıyor musun? Ya Afrika? “Vah vah zavallı “Zenciler” hâlâ kurtulamadılar” diye hayıflanıyor musun? Hâlâ onlara Zenci diyen enternasyonalistlere ÅŸaşırıyorum.

Bu kelime (Neger) onları aşağılamak için söylenmişti bir zamanlar. Neredeyse dünyanın hiçbir yerinde bu kelime kullanılmaz.

Bir cümlecik daha.. Bireylerin birbirini kıyasıya ezdiÄŸi ve bundan kadın cinsinin feci ÅŸekilde nasibini aldığı bir ortamda dünyanın deÄŸiÅŸtiÄŸi, evrensellik gibi uzak yıldızlar kimin umurunda! AB’ye girmek istiyorsun önce kendi “çöplüğünü” temizle gel diyorlar. Hiç üstlerine almıyorlar.. (Bir cümlecik dedim dört satırcık oldu)

Sizlerin lafazanlıklarınıza İNANMIYORUM!

Bir hoÅŸgörü söylemi almış gidiyor. HoÅŸgörülü olmanın ilk maddesi düşünmektir bence. Bir hareketi yapmadan, bir sözü söylemeden önce düşünmeli… İşte örnekler: Arabasına biniyor, gaza basmadan önce besmele çekiyor, ama düşünmüyor. Kadına el kaldırmadan önce bir düşünse.. Satırı eline alıyor düşüyor boÄŸanın peÅŸine. Onun düşüncesi parçalamak. Yanınızdan geçerken öyle bir omuz atıyor ki gözleriniz yerinden fırlıyor. Dönüp “ pardooon” demiyor mu?

Diogenes yolda yürürken adamın biri taşıdığı kütükle ona çarpıyor “dikkat deÄŸmesin,” diyor arkadan. Diogones hiddetle dönüyor: “Ne o bir daha mı çarpacaksın”, diyor.

Azınlıklara karşı hoşgörülü olacaksın diyorlar. Zorla olunmuyor ki.. Her iki taraftan da bekleniyor bu. Örneğin Kürt kardeşlerimiz hoşgörü beklerken kendileri kızlarına, kız kardeşlerine, çocuklarına nasıl da acımasızca davranıyorlar.. Onları hoşgörüden mi perişan ediyorlar yoksa?? 17 cm. için sokakları savaş alanına çevireceklerine sağlık, eğitim v.s hizmetleri almak, daha iyi konutlarda oturmak kısacası kendi yaşam koşullarını yükseltmek için seslerini çıkartsalar ya..

Hoşgörü masallarına İNANMIYORUM!

Terör dedim de aklıma Foça’daki Motosiklet “terörü” geldi. Nedir biz yayaların çektiÄŸi bunlardan! Bir denetleyen yok mu? Birkaç yıl önce yakınlarda bir beldeyi geziyorduk. Motosikletlerden geçilmiyordu. Çok şükür Foça’da yok demiÅŸtik. Bugün daha kötüsünü yaşıyoruz. Kaldırımlar, hatta meydan park yeri oldu. Onların egzoz ve gürültüsünden bir bardak çay içemiyoruz. Bir de küçük arabalar türedi. Meydanda gürültüyle dönüp duruyorlar. Kiralayan dükkan sahibi meydanı kendi arazisi mi sanıyor? Denetleyen, “durun bu kadar da olmaz” diyen yok mu Foça’da?

Benim Belediye yetkililerine, meclis üyelerine, trafik polislerine, zabıta ve diÄŸer sorumlulara naçizane bir önerim olacak. Lütfen bir hafta arabalarınızdan inin ve yayan dolaşın Foça’da.. Yalnız, yürürken etrafa dikkatlice bakın. Marketlerin, lokantaların kaldırımları tamamen kapladıklarını yayaların özgürlüklerini nasıl kısıtladıklarını göreceksiniz. Belki o zaman kimsenin baÅŸkalarının hakkını kısıtlamaya cesaret etmemesi gerektiÄŸini anlarsınız.

Seçimlerden önce verilen sözlere, atılan nutuklara, yapılan halk etkinliklerine İNANMIYORUM!

Bu kadar karamsarlıktan sonra iyi haberler de geliyor. İşte, Seferihisar’ın salyangozuna kavuÅŸması gibi. Foça neden olmasın? (Geçenlerde bir sitede, Foça’da kurulmuÅŸ 16 dernek, kuruluÅŸ saydım.) Sizler ne yapıyorsunuz Allah aÅŸkına? Bir duysak bir görsek…

Küçük ama deÄŸerli bir haber de AliaÄŸa’dan geldi. 5 Aralık kadınlara seçme seçilme hakkının verildiÄŸi günü kutlamışlar. Foça’da yapıldı da duymadık mı yoksa? (Görüyorsunuz hâlâ ümidimi kesmedim).

BaÅŸta söylemiÅŸtim, yapıcı eleÅŸtiri birlikte yaÅŸamanın en birincil olgusudur bence. Karamsarlığa raÄŸmen “güzel günler görmek için birlikte” diyerek kapatayım.

Hoşça kalın…


Zuhal ÖZÜGÜL




10 Aralık 2009 Perşembe / 2060 okunma



"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...