İstanbul - Düzce - Akçakoca - Yedigöller Gezisi 1 / Gündüz Akagündüz
Gündüz Akagündüz

Gündüz Akagündüz

İstanbul - Düzce - Akçakoca - Yedigöller Gezisi 1



Yollara çıkasım gelmişti.... (Yalnız)
Yollarda olasım....
Yollara düştüm ....
Yolumu seçtim....
Yol aldım.....

Yollara, dağlara, denizlere, göllere, insanlara vardım....
UzaklaÅŸtıklarım onlar – yakınlaÅŸtığım insan….
Yollarda olmak ?….
Kalakaldığım, kalkamadığım, kalkınamadığım, kaçamadığım, kovalayamadığım her ne varsa ardımda ….. Yolların uzayıp – uzatıp – götürüp - getirip yine beni ulaÅŸtıracağı benbenliÄŸim yüzleÅŸmelerinde kendimle….

Yollarda….?

Ne kaçılan ne dönülen farklı bir yer deÄŸil… Tek tanığım - tanıdığım yollardaki kendim….. Ne kaçmak ne de dönmek için deÄŸil bu yolculuk…. Yollarda kendimi hatırlamak için…

Zincirleri kırmalı bazen...
Halkalardan sıyrılmalı…
Metalin sesinden uzaklaÅŸmalı…
Onlardan……..



18 saat içinde 3 ÅŸehir, 3 deniz, 3 göl görüp, 3 günde 33 insan tanıyıp 333 tebessüm edince daha bir keyflendi yaÅŸam.... Sıfır rakımdan 1200’e, yeÅŸilden kırmızıya, ahÅŸaptan taÅŸa, maviden turuncuya…. Sonbahar hüznün de beyaz bir mevsimin de baÅŸlangıcı….. o anın da, sonun da baÅŸlangıcı….

Yazı ve fotoÄŸraflar İstanbul'dan baÅŸlayıp; Düzce, Akçakoca, Yığılca Ormanları, Yedigöller, “hava”sında bir fotoÄŸraf ilgilisi ya da fotoÄŸraf havasıyla, insanla devam edecek.... Umarım.....

İSTANBUL – İSTİKLAL CADDESİ – ÇİÇEK PASAJI – CUMHURİYET MEYHANESİ – AKM

Adnan Menderes'ten çıkıp da Atatürk Havaalanı’na inince garip bir kavram kargaÅŸası oluÅŸsa da (!) hemen karışıyorsunuz kalabalığına ve kargaÅŸasına o koÅŸuÅŸturmanın.... Her gün yetiÅŸmek gerek, gidilene de, dönülene de…. Her gün böylesi bir koÅŸturu yaÅŸ almak olmamalı… İzlemeyen bakışların koÅŸuÅŸturması…. Varılamayanın döngüsü…. Soluklanmak için yine yollarda olma hali….. Yollarsa kalabalık…. Yalnız….

AKM önünden Düzce’ye doÄŸru yola çıkmazdan öncesi 30 yıla sığdıramamışken eski günleri, toplamda 4 saate sığar mıyım acep….?
Aksaray-Taksim ve İstiklaldeyim işte....
İstiklal Caddesi’ni ilk kez gördüğüm 1979’daki genç-çocukluÄŸum anıları depreÅŸik nedense.... YaÅŸ almak kaynaklı mı, anı zenginliÄŸimin züğürt tesellisi mi ayırt edemesem de.... Renk cümbüşü çekimi arası eski günlerdeki az yalnızlık korkusu..... Kalabalığın seyranında, yüzlerdeki yabancılığa karışmakta ve yaÅŸanmışlıklarımın bildikliÄŸinde yürümekteyim…. BeyoÄŸlu – Taksim - İstiklal..... çocukluÄŸum ve yetiÅŸkinliÄŸim arası..... ÇokluÄŸum ve hiçliÄŸim… Her ÅŸeyliÄŸim ve azlığım….. Azalıp azalıp çoÄŸaldığım, çoÄŸaldıkça yollara sığındığım….



Taksim kalabalık…. ÇoÄŸunluk, gençler…. Ne hoÅŸ renk-i bi ahenk…. ÇoÄŸulcular-bencil-s-leriyle, aramakta ve aranmakta olanlarıyla çoklar…. Azınlık; binaların tenhasına sığınmış yaÅŸam savaşında gecikmiÅŸler… Saçlar – sakallar - giysiler deÄŸil yitirilen gecikmiÅŸler için; yarınsız bakışlar…. Bayık bakışlarsa her hallerden mutlu…. Aynı cadde üzerinde zarif hanımefendiler - şık beyefendilere karışmış, tikiler, entelektüeller, memurlar, aÅŸifteler, öğrenciler.... Sevgililer - sevgisizler, güzeller - az güzeller, faniler – ruhaniler – ruhsallar - ruhu ÅŸad olmuÅŸlar…. DoÄŸusu - batısı, mürekkep lekesi - daksili kadar zıtlıkların üst üste-altaltalığı Taksim… Güzel bir geç sonbahar serinliÄŸi…. AkÅŸamın ilk karanlığı…. Genç ve geç bir İstiklal akÅŸamı….

1979 sonrası aralıklı zamanlarda her uÄŸrayışımda, belleÄŸime yeni bir mekan kattığımın İstiklal’i…. Abdülhamit’ten bu yana yürüyeni, oturanı, kapanı - kaçanı, yerli yerinde duranı, nereden geldiÄŸi bildiklerle kimin çocuÄŸu olup, nereye gideceÄŸi bilinmezlerin omuz mesafesi, koku temasında yan yana yürüdüğü İstiklal’i…. 30 yıl öncesinin ezberletilmiÅŸ zıtlıklarına neon giysili yeni zıtlıklar türetilmiÅŸ İstiklal’i…. O zamanlar bıyığınızı tarif gerekmezdi berberinize…. Yanlış berbere giderseniz de bıyık derdiniz kalmazdı… Dergilerden iÅŸaret parmaklamak yeterli ÅŸimdilerde kuaförde, ya da pop name bilin yeter…. Tanımlarımız çeÅŸitlendi, çoÄŸaldık, reng-i ahenk hallere vakfedilmekteyiz her an.…. Anımsamalarımız azaltılmakta…. Kendimiz azalmaktayız çoÄŸaltıldıkça….

Karaköy'den - Tünel sonuna çıkış vaktinin 2 katı vakitte İzmir'den gelip.........



"Trene bakmaktayız" artık....



Yuvarlak tepsili soba - mangal kestanecilerin yerini, askerden yeni gelmiş hizalı kestaneler alsa daaaa.....



Ali Muhittin Hacı Bekir'in akide şekerleri halen yerli yerinde... Üstelik fotoğrafını çekene iki de fındıklı ikram ediyorlar...

Bugünün ambalajı çeşnili tercihleri çocukluğum günlerinde olmadığından olsa gerek kaynana şekeri, akide şekeri uzaktan gelen akrabaların beni çok mutlu edebilen hediyeleriydi.....



Ege'den 1 saat sonrası Marmara.... 45ten – 35e – 35ten 34e kadar yakın görünen.... Bu günden 30 yıl öncesine uzaklıkta...

................................

17 yaşıma giydirilmiÅŸ resmi üniforma bile Çiçek Pasajı merakıma engel olamamıştı o yıllarda... Ayak üstü masalarda - yanyana, ortada bir midye tavaya ortalama 4 bira düşen arkadaÅŸ sohbetleri.... 50 cl arpa suyuna bir dünya dönmesi kafalarla Zübük filmine yetiÅŸme kaygısı…. Yıllar deÄŸiÅŸiyor, Zübük filmi artık Kanal 7’de gösteriliyor, Hacı Bekir’in akide ÅŸekerini geveliyorum aÄŸzımda, Çiçek Pasajı’nın kapısındayım, bildik bir yabancıyım….. O günlerin paylaşıldığı arkadaÅŸlar uzaklarda… E artık cep var, o var bu var daaaa… ya o anı paylaÅŸacak kimse……..?



Babadan - oÄŸula yeni yüzleriyle ara sokaklarında balıkçılar…. BaÅŸka bir kavga içindeler artık…. O salaÅŸ ama sarmaÅŸ ucuz balık mekanımız Mercan Cafe; sarmadı bu kez ….



Türkiye’de ilk kez İstanbul’da Dünya Rakı Günü kutlanmıştı…. Cumhuriyet Meyhanesi’nde….. Ve ikincisini de 2 yıl önce Manisa’da toplaÅŸtığımız 30 arkadaÅŸla biz kutlamıştık…. Meyhane bile diyemeyeceÄŸimiz bir mekanda….



30 yıl öncesinden bilmezdim Tarihi Cumhuriyet Meyhanesi’ni… Zaten 17 yaşım askeri öğrenci harçlığı ve aileden gelen böyle bir kültür de olmayınca nereden bilecektim ki meyhane – rakı – balık - fava tadını… Ama öğrendik sanırım…. Favanın bakladan yapıldığını – rakının üzümden yapıldığını….. Sohbetin kattıklarınıysa halen öğrenmekteyiz….. Vefa Zat’tan okuduk, sözü kadim aÄŸabeylerden dinledik, sohbeti çekilir dostlarla içtik…. öğrendik zamanla…. Öğreniyoruz…. Rakının – balığın - favanın tadına eyvallah daaa, tüm bunların sohbetin mezesi olduÄŸunu…..

Bu kez sohbetim kendimle….. Åžerefime çırpıştırdım kendimle…..



"OturduÄŸu yerden" fotoÄŸrafı çeken ben .... Balığı – rakıyı - favayı kim "götürdü"?

..........................................................

Galata Köprüsünde midye tava – balık - ekmek, a bir de illaki BeÅŸiktaÅŸ Kazan Birahanesi… O günlerdeki midye tavaların tadını bilince ÅŸimdilerde buruk ama özlemli bir tad olarak baki kalmakta bu tek kadehle hoÅŸ olmuÅŸ kubbemde….



Yol almalı Taksim’e doÄŸru…. Yola çıkmalı…. FotoÄŸraf çekmeliyim…. FotoÄŸraf belleÄŸime katmak için mi, belleÄŸimi sunmak için mi……? Yollarda olmalıyım…. An’ın, insanların, yaÅŸamın yollarında……

Vara vara vardım İstiklal'in başında eskilerde bir su deposuna... Daldım içeri.... Åžimdilerde Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi.... Cumhuriyetin 86. yılında 86 sanatçının eseri.... Kocaaaaa İstanbul..... San-atıda, san-atçısıda bol.... Pek bir keyifle izledim eserleri de, mekanı da..... Cumhuriyetin 86. yılında 86 sanatçının eserlerinin bir araya geldiÄŸi “86/86 Cumhuriyet” sergisi 28 Ekim – 28 Kasım tarihlerinde ziyaret edilebilir. Öneririm... Cumhuriyet’in getirdiÄŸi yeni dünya görüşü doÄŸrultusunda hazırlanan 39 resim, 15 heykel, 21 fotoÄŸraf, 7 baskı, 2 seramik, 1 mozaik ve 1 enstalasyon eserinin yer aldığı sergiden birkaç fotoÄŸraf.....













ve sergiden son fotoÄŸraf zincir - halka........



1980 Yıllarıydı.... Askeri öğrenci olarak Kuleli'de bir tiyatro grubu kurma çalışmaları sırasında Atatürk Kültür Merkezi’ne gittim ... İzleyici olarak sahne önündeki koltuklarda oturmak için deÄŸil de ziyaretçi olarak... Nereden estiyse(!) "Çürük Elma" oyununun yazarı Atila Alpöğe ile görüşerek oyunu sahneleme izni almak için... Koridor boyu ilerlerken her bir kapısından ayrı bir tını aldığımı hatırlıyorum... Bir kapı ardından duyduÄŸum "opera" seslendiricisi sesi, o zamanlar TRT’de yayınlanan (TRT2si-üçü beÅŸi yoktu) Hikmet ÅžimÅŸek yönetimdeki "pazar konseri"ndeki ızdıraptan çok farklı bir duygu katmıştı bana... "Sivas Sivas olalı böyle bir iÅŸkence görmedi" diyen vatandaÅŸ gibi "pazar konseri" bitse de kovboy filmi baÅŸlasa diye zoraki izleyiÅŸlerimden utanmadım ama, kapı ardından duyduÄŸum o ses, o anlamadığım sözlerdeki duygu beni etkilemiÅŸti... O kadar etkilenmiÅŸim ki halen koÅŸa koÅŸa operaya gitmiyorum.... Kültür çocukluktan iyi yerleÅŸmezse, don düşüyor iÅŸte ...ıçımızdan, needek..... Sonuçta oyun yazarıyla mı yoksa baÅŸka bir yetkiliyle mi görüştüm hatırlamıyorum ama o oyunu sahneleme iznini ÅŸifaen de olsa almıştım. Okulda tiyatro grubundaki arkadaÅŸlarla onca prova, onca "onaylatma" sahnelememize karşın "Çürük Elma" oyununu okulda oynayamadık.... Sonuç budur.... "Her film mutlu bitmez" öğretisinin bilmem kaçıncı tekrar dersi.... Belki de o günden evveli ve bugünde o oyunun anlattıkları o kadar çok gündelik yaÅŸamımızda yaÅŸanıyor ki bir de sahnede görmeye gerek yoktu herhalde kiiii.....

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ dolu dolu bir yerdi.... Düzce'ye yolculuk için ilk hareket noktası olan AKM önüne geldiğimde.... İçim burkuldu.... İçini boşaltmaya çalışıyorlar ATATÜRK - KÜLTÜR Merkezi'nin....



devam edecek....


Gündüz Akagündüz

www.gunduzakagunduz.com



19 Kasım 2009 Perşembe / 4276 okunma



"Gündüz Akagündüz" bütün yazıları için tıklayın...