Zerrin SOYSAL
Zavallı Domuzcuklar
Ömrümün çeyrek asrını adadığım, düşündükçe insanlığımı yaralayan saÄŸlık sorunlarını gündemimden tamamen çıkaracağıma kendi kendime söz vermiÅŸtim. Toplumsal görevlerimi tamamladığım düşüncesiyle, sadece gönlümün çektiÄŸi konulara kafa yoracaktım ölene kadar ama olmadı. Kısa bir süre önce ortalığı kasıp kavuran ve garibanın çocuÄŸuna protein saÄŸlayan üç beÅŸ tavuÄŸunu devlet eliyle yok edip, büyük çiftlik sahiplerinin daha da palazlanmasına neden olan kuÅŸ gribi vakasından sonra kimleri zengin edeceÄŸini kestiremediÄŸim “domuz gribi modası” beni yeniden bu iç kanırtıcı konuya dönmeye zorladı. Kendimi rahatlatmaktan baÅŸka hayrı olmayan bir çeÅŸit vicdan dürtüklemesi … Öyle ya, koca koca holdingler ince stratejilerle insanların yüreÄŸine korku salarken gariban bir emekli eczacıyı kim takar? O eczacı ki, meslek politikaları üreten bir konumdayken bile sesini kimselere duyuramamıştı. KonuÅŸmasının cılızlığından deÄŸil, söylemi seslendiÄŸi toplulukların iÅŸine gelmediÄŸinden, duvara konuÅŸtuÄŸu duygusunu yaÅŸamıştı her seferinde. Önerilerine gülünüp geçilmiÅŸti. YaÅŸlandıkça bayat krema gibi acılaÅŸanlara benzemeden keseyim serzeniÅŸte bulunmayı da konuya geleyim.
SaÄŸduyum ve otuz yıllık eczacılık deneyimim bana bir insanı hasta olduktan sonra tedavi etmenin hasta olmasını engellemekten daha eziyetli ve pahalı bir yöntem olduÄŸunu söylüyor. Kendimizi hastalık yaratan unsurlardan arındırmamız ya da uzak tutmamız çok zor. Bunu büyük ölçüde baÅŸaran toplumların baÅŸka ve daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldıkları da tecrübeyle sabit. (Hijyenik koÅŸulları çok geliÅŸmiÅŸ ülkelerde alerjik hastalıklar çok yaygın. Bebekler daha anne karnında çok sayıda maddeye ölümcül biçimde hassaslaşıyor.) İlk ve öncelikle yapılması gereken bağışıklık sistemini güçlendirmek. Yöntem de belli; öyle atla deve ÅŸeyler deÄŸil, niyet edilince basit uygulamalarla yol alınabilecek önlemler hepsi de. SaÄŸlıklı ve yeterli beslenme, spor, düzenli bir yaÅŸam tarzı oluÅŸturmak, bedenin yanı sıra ruhu da besleyip güçlendirecek çalışmalar yapmak; bu kadar…
Bu kadarcık gerçekten de ve bunları baÅŸarmak da pahalı yatırımları, radikal devrimleri gereksinmiyor. Ama zurnanın zırt dediÄŸi yer de burası zaten sanırım. Koruyucu saÄŸlık hizmetleri vermek, “saÄŸlam kafa saÄŸlam vücutta bulunur,” düşüncesini yaÅŸama geçirmek kimseyi zengin etmediÄŸinden gündeme alınmıyor. Bu ülkede koruyucu saÄŸlık hizmeti denince ilk ve tek akla gelen aşı kampanyaları. Haaa ara sıra televizyonda ellerinizi şöyle yıkayın, böyle durulayın ÅŸeklinde kısa filmlere de rastlıyorum Allah için. Ama güzel ve yalnız ülkemin (!) komplo teorileriyle, ÅŸehir efsaneleriyle büyümüş bir bireyi olarak bu filmlerin bile birilerini zengin etme amacıyla sipariÅŸ verildiÄŸini düşünmekten kendimi alamıyorum.
Gelelim şu günlerde ortalığı kasıp kavuran domuz gribine. Benim insandan insana geçen bir virüse neden bu adın verildiğini, her yıl bu mevsimde gündeme gelen benzerlerinden ne farkı olduğunu araştıracak olanağım yok ama Sağlık Bakanlığının büyük bir gayretkeşlikle, bakanlık bütçesini zorlayarak, dünyanın neredeyse en büyük aşı alıcısı konumuna gelmesini endişeyle izliyorum. Tanrının bildiğini kuldan niye saklayayım, iyice fesatlaştım artık, bu aşı ithali yine kimleri zengin ediyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Sanırım birilerinin de benim için bir iyimserlik aşısı ithal etmesi gerekiyor.
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
Ömrümün çeyrek asrını adadığım, düşündükçe insanlığımı yaralayan saÄŸlık sorunlarını gündemimden tamamen çıkaracağıma kendi kendime söz vermiÅŸtim. Toplumsal görevlerimi tamamladığım düşüncesiyle, sadece gönlümün çektiÄŸi konulara kafa yoracaktım ölene kadar ama olmadı. Kısa bir süre önce ortalığı kasıp kavuran ve garibanın çocuÄŸuna protein saÄŸlayan üç beÅŸ tavuÄŸunu devlet eliyle yok edip, büyük çiftlik sahiplerinin daha da palazlanmasına neden olan kuÅŸ gribi vakasından sonra kimleri zengin edeceÄŸini kestiremediÄŸim “domuz gribi modası” beni yeniden bu iç kanırtıcı konuya dönmeye zorladı. Kendimi rahatlatmaktan baÅŸka hayrı olmayan bir çeÅŸit vicdan dürtüklemesi … Öyle ya, koca koca holdingler ince stratejilerle insanların yüreÄŸine korku salarken gariban bir emekli eczacıyı kim takar? O eczacı ki, meslek politikaları üreten bir konumdayken bile sesini kimselere duyuramamıştı. KonuÅŸmasının cılızlığından deÄŸil, söylemi seslendiÄŸi toplulukların iÅŸine gelmediÄŸinden, duvara konuÅŸtuÄŸu duygusunu yaÅŸamıştı her seferinde. Önerilerine gülünüp geçilmiÅŸti. YaÅŸlandıkça bayat krema gibi acılaÅŸanlara benzemeden keseyim serzeniÅŸte bulunmayı da konuya geleyim.
SaÄŸduyum ve otuz yıllık eczacılık deneyimim bana bir insanı hasta olduktan sonra tedavi etmenin hasta olmasını engellemekten daha eziyetli ve pahalı bir yöntem olduÄŸunu söylüyor. Kendimizi hastalık yaratan unsurlardan arındırmamız ya da uzak tutmamız çok zor. Bunu büyük ölçüde baÅŸaran toplumların baÅŸka ve daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldıkları da tecrübeyle sabit. (Hijyenik koÅŸulları çok geliÅŸmiÅŸ ülkelerde alerjik hastalıklar çok yaygın. Bebekler daha anne karnında çok sayıda maddeye ölümcül biçimde hassaslaşıyor.) İlk ve öncelikle yapılması gereken bağışıklık sistemini güçlendirmek. Yöntem de belli; öyle atla deve ÅŸeyler deÄŸil, niyet edilince basit uygulamalarla yol alınabilecek önlemler hepsi de. SaÄŸlıklı ve yeterli beslenme, spor, düzenli bir yaÅŸam tarzı oluÅŸturmak, bedenin yanı sıra ruhu da besleyip güçlendirecek çalışmalar yapmak; bu kadar…
Bu kadarcık gerçekten de ve bunları baÅŸarmak da pahalı yatırımları, radikal devrimleri gereksinmiyor. Ama zurnanın zırt dediÄŸi yer de burası zaten sanırım. Koruyucu saÄŸlık hizmetleri vermek, “saÄŸlam kafa saÄŸlam vücutta bulunur,” düşüncesini yaÅŸama geçirmek kimseyi zengin etmediÄŸinden gündeme alınmıyor. Bu ülkede koruyucu saÄŸlık hizmeti denince ilk ve tek akla gelen aşı kampanyaları. Haaa ara sıra televizyonda ellerinizi şöyle yıkayın, böyle durulayın ÅŸeklinde kısa filmlere de rastlıyorum Allah için. Ama güzel ve yalnız ülkemin (!) komplo teorileriyle, ÅŸehir efsaneleriyle büyümüş bir bireyi olarak bu filmlerin bile birilerini zengin etme amacıyla sipariÅŸ verildiÄŸini düşünmekten kendimi alamıyorum.
Gelelim şu günlerde ortalığı kasıp kavuran domuz gribine. Benim insandan insana geçen bir virüse neden bu adın verildiğini, her yıl bu mevsimde gündeme gelen benzerlerinden ne farkı olduğunu araştıracak olanağım yok ama Sağlık Bakanlığının büyük bir gayretkeşlikle, bakanlık bütçesini zorlayarak, dünyanın neredeyse en büyük aşı alıcısı konumuna gelmesini endişeyle izliyorum. Tanrının bildiğini kuldan niye saklayayım, iyice fesatlaştım artık, bu aşı ithali yine kimleri zengin ediyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Sanırım birilerinin de benim için bir iyimserlik aşısı ithal etmesi gerekiyor.
Zerrin SOYSAL
"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...
