
Sebahattin Karaca
İSTANBUL’UN BAKIRKÖY’Ü – BAKIRKÖY’ÜN ATAKÖY’Ü
67 yılının yaz başıydı, okulumuz yaz tatiline erken girdi. Staj yapmak için üç sınıf arkadaşımla birlikte Ankara otogarından otobüse bindik. Bolu civarında verilen bir moladan sonra İstanbul’a vardık. İki arkadaşım hayatlarında ilk kez deniz görmenin ÅŸaÅŸkınlığını yaşıyordu. Anadolu’nun ücra köşelerinde doÄŸmuÅŸlar, ne bir ırmak ne bir göl görmüşlerdi. İstanbul otogarda elimizdeki adresi sora sora gideceÄŸimiz yeri bulduk. Yer, Galata Köprüsü’nün Karaköy ayağında, yeni açılmış bir restauranttı. İşini bilen abi edasında, birisi bizi karşıladı. Adı Ferzan’dı. Bize iyi davrandı. Kahvaltı ikram etti, ardından “Hadi kalkıyoruz Sirkeci’ye gidiyoruz” demesi üzerine hep birlikte yola koyulduk. O önde, biz arkada Galata Köprüsü üzerinden Sirkeci’ye doÄŸru yürüdük. Etraftaki tüm güzellikleri içimize sindire sindire seyrediyorduk. Köprünün üstünde yük taşıyan hamalından, at arabasına, insan taşıyan binek otomobilden - otobüsüne kadar her ÅŸey vardı. Köprünün Sirkeci ayağında küçük teknelerde taze taze ızgarada ekmek arasına giren balık satışları baÅŸlamıştı bile.
Sirkeci’den Bakırköy’e
Kısa süre sonra Sirkeci Garı’na vardık. Gar hepimizin gözüne çok büyük geldi. Kendi aramızda ne kadar büyük bir tren istasyonu olduÄŸunu konuÅŸtuk. Büyük çekmece istikametine giden banliyö trenine bindik. Yarım saat kadar süren yavaÅŸ bir yolculuktan sonra Bakırköy istasyonunda indik. İstasyonun üzerinden yol geçiyordu Merdivenleri tırmanarak kendimizi caddeye attık. Ferzan abi önde, biz arkasında bilmediÄŸimiz cadde ve yollarda yürüyorduk. Bakırköy bitmiÅŸ olacaktı, boÅŸ arazilere geldik. Arazinin sol tarafında avlu içinde Vita ve Sana yağı fabrikasını gördük. ÇoÄŸumuzun aklına, çocukluÄŸumuzda, fırından yeni çıkmış el yakan ekmek arasına bakkaldan aldığımız çeyrek sana yağını sürerek yediÄŸimiz geldi. Ne güzel kokardı, ne de lezzetli olurdu. YokluÄŸun gözü kör olsun. O zamanın çocukları sıcak ekmek arasında sana yağını eriterek ya da teneke kutularda satılan kare bisküvilerin arasına lokum koyup yemekten mutlu olurlardı.. Ferzan abi fabrikanın hemen karşısında bulunan muhtarı gösterdi, “İşiniz muhakkak olacaktır” dedi. Sonra öğrendik muhtar, orta yaÅŸlı Erzincan kökenli birisiymiÅŸ. Ferzan abi, “Bugün veya yarın iÅŸbaşı yapacaksınız. SSK’ya giriÅŸ için muhtardan ikamet tezkeresini almanız lazım” diye ilave etti.

Ataköy ve Emlak Bank Tesisleri
Her tarafı boÅŸ olan çorak arazideki patika yoldan yürüyerek Ataköy plaj tesislerine vardık. Yöneticiler kimimizi Emlak Bankası’na ait olan kamplarda ve otellerde, kimimizi gazinoda görevlendirdi. Beni ve çok genç yaÅŸta ölen, sınıf arkadaşım Ali Rıza Çoban’ı turistik Ataköy Gazinosu’nda görevlendirdiler. Hemen ertesi gün iÅŸbaşı yaptık. Åžimdiki Ataköy Marina’nın bulunduÄŸu yerde o zaman lojman vardı, oraya yerleÅŸtik. İşe hızlı baÅŸladık. Dur durak yoktu. AkÅŸamları geç vakte kadar gazinoda çalışıyorduk. Sabahları gazinoya ait plaj tesislerinde çalışmaya devam ediyorduk. Yürümekten dizlerimizin bağı tutmazdı. Bazen yorgunluktan lojmana kadar gidemezdik. Bu durumda ya halının üstünde ya da sandalye tepesinde uyuduÄŸumuz oluyordu. Yaz aylarında baÅŸta gazinosu olmak üzere Ataköy plaj tesisleri dönemin en modern tesisi olarak, tüm İstanbul halkının tercih ettiÄŸi çekim merkeziydi.
Zamanın meşhur sanatçıları
Gazinonun salonu büyük ve tamamı denize hakimdi. Kara tarafında mutfak, mutfağın önünde orkestra ve canlı müzik için sahne bulunmaktaydı. Şerif Yüzbaşıoğlu, Ajda Pekkan, Barış Manço, Cem Karaca ve Ayten Alpman gibi meşhur sanatçıları burada tanıdım. Bitişiğinde A-B-C kamp alanları ve arka kısımda oteller bulunmaktaydı.

Bakırköy
İzin günümüzde Bakırköy’den çok fazla uzaklaÅŸmayıp yakın çevrede dolaşıyorduk. Bakırköy çok küçük bir ilçeydi. Herkes birbirini tanır, borç alıp borç verirdi. Araç sayısı oldukça azdı. Bakırköy - Ataköy arası bomboÅŸtu. Hiç bina yoktu. Hatta Büyük Çekmece’ye kadar in-cin top atardı. Her taraf ıssız ve karanlıktı. Gece banliyö trenine korkudan çok insan binmezdi. Bazen YeÅŸilköy’e gider meraktan uçakların iniÅŸ ve kalkışlarını seyrederdik. Havaalanında ÅŸimdiki gibi sıkı kontrol yoktu. Sultanahmet, Tophane, Surlar, DikilitaÅŸ, Dolmabahçe Sarayı, Büyükada, Sarıyer, Kilyos merak ettiÄŸim gezip dolaÅŸtığım yerlerdi. O zamanda Türkiye’nin yaklaşık 30.000.000 nüfusu vardı. İzmir 1.200.000, Ankara 1.600.000 civarında nüfusa sahip iken, İstanbul’da 2.200.000 civarında insan yaÅŸardı. İstanbul’u bu kadar merak etmemin bir baÅŸka nedeni ise, ortaokulda tarih dersimize giren DoÄŸan Bey’in İstanbul’u, tarihini ve önemini heyecanla anlatırken adeta belleklerimize kazımasıyla da alakalıydı. Anlatırken, “Çocuklar, İstanbul’un bir yerlerine yılda birkaç mahalle kurulur” derdi. Galiba bu sözü ile ne kadar haklı olduÄŸunu, anıları tazelemek üzere eÅŸimle birlikte 2017 yılında yaptığım Ataköy - Bakırköy ziyaretim sırasında daha iyi anladım.
Ataköy
Ataköy’de o yıllarda top atsan topraÄŸa düşerdi. Åžimdi ise attığın iÄŸne birinin kafasına düşüyor. Her tarafa inÅŸaat yapılmış. BoÅŸ alan kalmamış. Kısaca her taraf imara açılırken insan yaÅŸamı için çok önemli olan ve kenti kent yapan yeÅŸil alanlar, meydanlar, bulvarlar ve ortak yaÅŸam alanları maalesef ihtiyacı karşılayacak kadar planlanmamış olduÄŸundan, kırk senede İstanbul’un her tarafı gibi, Bakırköy de, Ataköy de içinde yaÅŸamanın zorlaÅŸtığı, yaÅŸanası deÄŸil, kaçılası yer olmuÅŸ çıkmış.
İşim gereÄŸi, Dünya’nın dört bir yanına seyahat ettim. 1977 yazında Salzburg kalesini dolaşırken, gözüme bir kartpostal iliÅŸti. Adını hatırlayamayacağım OrtaçaÄŸ seyyahlarından birinin güzel bir söylemini postkart üzerine yazmışlar ve kapı giriÅŸinde satıyorlardı.
Postkartta şöyle yazıyordu. ”Dünya’yı gezdim dolaÅŸtım, Salzburg, Napoli ve İstanbul kadar güzelini görmedim” O an bende gurur tavan yapmış, göğsüm resmen kabarmıştı.
1453’de atalarımızın alması ile çaÄŸ deÄŸiÅŸimine sebep olan İstanbul ile bir yanımız gurur duyuyor, diÄŸer yanımız ise “ne olur eÅŸi benzeri olmayan Dünya Kenti İstanbul’u daha iyi yönetin diye” seçilmiÅŸlere ve atanmışlara feryat ediyor..

Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

67 yılının yaz başıydı, okulumuz yaz tatiline erken girdi. Staj yapmak için üç sınıf arkadaşımla birlikte Ankara otogarından otobüse bindik. Bolu civarında verilen bir moladan sonra İstanbul’a vardık. İki arkadaşım hayatlarında ilk kez deniz görmenin ÅŸaÅŸkınlığını yaşıyordu. Anadolu’nun ücra köşelerinde doÄŸmuÅŸlar, ne bir ırmak ne bir göl görmüşlerdi. İstanbul otogarda elimizdeki adresi sora sora gideceÄŸimiz yeri bulduk. Yer, Galata Köprüsü’nün Karaköy ayağında, yeni açılmış bir restauranttı. İşini bilen abi edasında, birisi bizi karşıladı. Adı Ferzan’dı. Bize iyi davrandı. Kahvaltı ikram etti, ardından “Hadi kalkıyoruz Sirkeci’ye gidiyoruz” demesi üzerine hep birlikte yola koyulduk. O önde, biz arkada Galata Köprüsü üzerinden Sirkeci’ye doÄŸru yürüdük. Etraftaki tüm güzellikleri içimize sindire sindire seyrediyorduk. Köprünün üstünde yük taşıyan hamalından, at arabasına, insan taşıyan binek otomobilden - otobüsüne kadar her ÅŸey vardı. Köprünün Sirkeci ayağında küçük teknelerde taze taze ızgarada ekmek arasına giren balık satışları baÅŸlamıştı bile.
Sirkeci’den Bakırköy’e
Kısa süre sonra Sirkeci Garı’na vardık. Gar hepimizin gözüne çok büyük geldi. Kendi aramızda ne kadar büyük bir tren istasyonu olduÄŸunu konuÅŸtuk. Büyük çekmece istikametine giden banliyö trenine bindik. Yarım saat kadar süren yavaÅŸ bir yolculuktan sonra Bakırköy istasyonunda indik. İstasyonun üzerinden yol geçiyordu Merdivenleri tırmanarak kendimizi caddeye attık. Ferzan abi önde, biz arkasında bilmediÄŸimiz cadde ve yollarda yürüyorduk. Bakırköy bitmiÅŸ olacaktı, boÅŸ arazilere geldik. Arazinin sol tarafında avlu içinde Vita ve Sana yağı fabrikasını gördük. ÇoÄŸumuzun aklına, çocukluÄŸumuzda, fırından yeni çıkmış el yakan ekmek arasına bakkaldan aldığımız çeyrek sana yağını sürerek yediÄŸimiz geldi. Ne güzel kokardı, ne de lezzetli olurdu. YokluÄŸun gözü kör olsun. O zamanın çocukları sıcak ekmek arasında sana yağını eriterek ya da teneke kutularda satılan kare bisküvilerin arasına lokum koyup yemekten mutlu olurlardı.. Ferzan abi fabrikanın hemen karşısında bulunan muhtarı gösterdi, “İşiniz muhakkak olacaktır” dedi. Sonra öğrendik muhtar, orta yaÅŸlı Erzincan kökenli birisiymiÅŸ. Ferzan abi, “Bugün veya yarın iÅŸbaşı yapacaksınız. SSK’ya giriÅŸ için muhtardan ikamet tezkeresini almanız lazım” diye ilave etti.

Ataköy ve Emlak Bank Tesisleri
Her tarafı boÅŸ olan çorak arazideki patika yoldan yürüyerek Ataköy plaj tesislerine vardık. Yöneticiler kimimizi Emlak Bankası’na ait olan kamplarda ve otellerde, kimimizi gazinoda görevlendirdi. Beni ve çok genç yaÅŸta ölen, sınıf arkadaşım Ali Rıza Çoban’ı turistik Ataköy Gazinosu’nda görevlendirdiler. Hemen ertesi gün iÅŸbaşı yaptık. Åžimdiki Ataköy Marina’nın bulunduÄŸu yerde o zaman lojman vardı, oraya yerleÅŸtik. İşe hızlı baÅŸladık. Dur durak yoktu. AkÅŸamları geç vakte kadar gazinoda çalışıyorduk. Sabahları gazinoya ait plaj tesislerinde çalışmaya devam ediyorduk. Yürümekten dizlerimizin bağı tutmazdı. Bazen yorgunluktan lojmana kadar gidemezdik. Bu durumda ya halının üstünde ya da sandalye tepesinde uyuduÄŸumuz oluyordu. Yaz aylarında baÅŸta gazinosu olmak üzere Ataköy plaj tesisleri dönemin en modern tesisi olarak, tüm İstanbul halkının tercih ettiÄŸi çekim merkeziydi.
Zamanın meşhur sanatçıları
Gazinonun salonu büyük ve tamamı denize hakimdi. Kara tarafında mutfak, mutfağın önünde orkestra ve canlı müzik için sahne bulunmaktaydı. Şerif Yüzbaşıoğlu, Ajda Pekkan, Barış Manço, Cem Karaca ve Ayten Alpman gibi meşhur sanatçıları burada tanıdım. Bitişiğinde A-B-C kamp alanları ve arka kısımda oteller bulunmaktaydı.

Bakırköy
İzin günümüzde Bakırköy’den çok fazla uzaklaÅŸmayıp yakın çevrede dolaşıyorduk. Bakırköy çok küçük bir ilçeydi. Herkes birbirini tanır, borç alıp borç verirdi. Araç sayısı oldukça azdı. Bakırköy - Ataköy arası bomboÅŸtu. Hiç bina yoktu. Hatta Büyük Çekmece’ye kadar in-cin top atardı. Her taraf ıssız ve karanlıktı. Gece banliyö trenine korkudan çok insan binmezdi. Bazen YeÅŸilköy’e gider meraktan uçakların iniÅŸ ve kalkışlarını seyrederdik. Havaalanında ÅŸimdiki gibi sıkı kontrol yoktu. Sultanahmet, Tophane, Surlar, DikilitaÅŸ, Dolmabahçe Sarayı, Büyükada, Sarıyer, Kilyos merak ettiÄŸim gezip dolaÅŸtığım yerlerdi. O zamanda Türkiye’nin yaklaşık 30.000.000 nüfusu vardı. İzmir 1.200.000, Ankara 1.600.000 civarında nüfusa sahip iken, İstanbul’da 2.200.000 civarında insan yaÅŸardı. İstanbul’u bu kadar merak etmemin bir baÅŸka nedeni ise, ortaokulda tarih dersimize giren DoÄŸan Bey’in İstanbul’u, tarihini ve önemini heyecanla anlatırken adeta belleklerimize kazımasıyla da alakalıydı. Anlatırken, “Çocuklar, İstanbul’un bir yerlerine yılda birkaç mahalle kurulur” derdi. Galiba bu sözü ile ne kadar haklı olduÄŸunu, anıları tazelemek üzere eÅŸimle birlikte 2017 yılında yaptığım Ataköy - Bakırköy ziyaretim sırasında daha iyi anladım.
Ataköy
Ataköy’de o yıllarda top atsan topraÄŸa düşerdi. Åžimdi ise attığın iÄŸne birinin kafasına düşüyor. Her tarafa inÅŸaat yapılmış. BoÅŸ alan kalmamış. Kısaca her taraf imara açılırken insan yaÅŸamı için çok önemli olan ve kenti kent yapan yeÅŸil alanlar, meydanlar, bulvarlar ve ortak yaÅŸam alanları maalesef ihtiyacı karşılayacak kadar planlanmamış olduÄŸundan, kırk senede İstanbul’un her tarafı gibi, Bakırköy de, Ataköy de içinde yaÅŸamanın zorlaÅŸtığı, yaÅŸanası deÄŸil, kaçılası yer olmuÅŸ çıkmış.
İşim gereÄŸi, Dünya’nın dört bir yanına seyahat ettim. 1977 yazında Salzburg kalesini dolaşırken, gözüme bir kartpostal iliÅŸti. Adını hatırlayamayacağım OrtaçaÄŸ seyyahlarından birinin güzel bir söylemini postkart üzerine yazmışlar ve kapı giriÅŸinde satıyorlardı.
Postkartta şöyle yazıyordu. ”Dünya’yı gezdim dolaÅŸtım, Salzburg, Napoli ve İstanbul kadar güzelini görmedim” O an bende gurur tavan yapmış, göğsüm resmen kabarmıştı.
1453’de atalarımızın alması ile çaÄŸ deÄŸiÅŸimine sebep olan İstanbul ile bir yanımız gurur duyuyor, diÄŸer yanımız ise “ne olur eÅŸi benzeri olmayan Dünya Kenti İstanbul’u daha iyi yönetin diye” seçilmiÅŸlere ve atanmışlara feryat ediyor..






Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...