Bir Foça Beyefendisi, Şükrü Kaya Sever / Sebahattin Karaca
Sebahattin Karaca

Sebahattin Karaca

Bir Foça Beyefendisi, Şükrü Kaya Sever



EÅŸim sayesinde tanıdım kendisini. 1972 yılının bir sonbahar akÅŸamıydı. Foça BeÅŸ Kapılar’da gezinti yaparken eÅŸim; “bak tanıştırayım” diye beni çok sevip saydığı Foça Ortaokulu’nda Fransızca Öğretmeni Şükrü Kaya Sever ile tanıştırdı. Ne iyi etmiÅŸte tanıştırmış beni Şükrü hocamla. KırkbeÅŸ yıl geçti elini sıkmamın üzerinden. OtuzbeÅŸ yıldır neredeyse kapı komÅŸusuyum. Sadece eÄŸitimli, kültürlü, bilgili deÄŸil aynı zamanda son derece şık, zarif, güler yüzlü, nazik ve her ÅŸeyden önce konu komÅŸusuna, büyüğü küçüğüne kibar mı kibar. Hani derdik ya eskiden çook eskiden "İstanbul beyefendisi gibi diye"; İşte Şükrü hoca deyince akla "Bir Foça Beyefendisi“ gelir.

Herkesin sayıp sevdiği Şükrü hocamı biraz daha yakından tanımak için, bir söyleşi yapalım mı diye sorduğumda, sağolsun her zamanki gibi, hiç kırmadan ve tereddüt etmeden kabul etti.

Bu benim için günün en güzel sürpriziydi.

Hemen soruları ardı ardına sormaya başladım.

-Hocam kaç yılında nerede doğdunuz, kaç kardeştiniz ve babanız ne iş yapardı?

-21 Aralık 1930 yılında Menemen‘de (Kubilay’ın ölümünden iki gün önce) doÄŸmuÅŸum. Annem ve babam Emiralem bucağına baÄŸlı YurtdaÄŸ eteklerinde 16. yüzyılda kurulmuÅŸ Hasanlar köyündendi. Babam seferberlikte 14 yıl askerlik yapmış. Çanakkale, Yemen, Ürdün, Sarıkamış cephelerinde savaÅŸmış korkusuz, gözüpek kahraman bir çavuÅŸmuÅŸ. 14 yıllık askerlik süresinde 8 madalyası olmuÅŸ. Ne yazık ki Yemen’de aç kalınca 7 madalyasını hayata tutunmak için Araplara satmış. Son madalya beratını arÅŸivlerimde saklıyorum. Mondros anlaÅŸmasından sonra 34 yaşında askerlikten ayrılmak isteyince ”seni binbaşı yapalım, gitme” demiÅŸler. Ama o ebeveynlerini, akrabalarını, köyünü öyle çok özlemiÅŸ ki teklifi kabul etmeyip, tezkeresini alarak köyüne dönmüş. Annem Safiye, on iki yaşında arkadaÅŸları ile dışarıda 5 taÅŸ oynarken 34 yaşında hiç görmediÄŸi Osman ÇavuÅŸ’la evlendirilmiÅŸ. Rahmetli annem 25 yaşına kadar 4 oÄŸlan çocuÄŸu dünyaya getirmiÅŸ. Dördüncü ve tekne kazıntısı olarak ben olmuÅŸum. Annem “çok şükür artık” diyerek adımı Şükrü koydurmuÅŸ. Babam, Yemen’de askerliÄŸini yaptığı sırada levazım Binbaşısı Emin bey tarafından çok taktir edilirmiÅŸ. Yıllar sonra İzmir levazım müdürü olan TuÄŸgeneral Emin paÅŸa, babama köye kadar haber göndererek ”Menemen’e göçün, seni Foça Askeri BirliÄŸin sebze meyve müteahhidi yapayım demiÅŸ. 1923 yılında üç oÄŸlu ve eÅŸi ile köyden göç ederek Menemen Ahıhıdır Mahallesi’ne yerleÅŸmiÅŸler. Osman ÇavuÅŸ daha sonraları, manav, bakkal, belediye kantarcısı, dispanser hizmetlisi, daha sonra da tulum peyniri imalatçısı olarak çok çeÅŸitli iÅŸler yapmış. AÄŸabeylerim, en büyüğü (liseden belgeli) TariÅŸ‘in Edremit müdürü, diÄŸer ikisi ise ayakkabı ve çizme ustası olmuÅŸ. AÄŸabeylerim ve tüm ailem ebediyete göçtü. Sever‘lerden 87 yaşında ben kaldım.



-Hocam cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda doğduğunuza göre o dönemin eğitiminden, okullarından ve bu arada kendi öğrenim durumunuzdan bahseder misiniz?

-1941 yılında 11 yaşındaydım. Åžehit Kemal İlkokulu’na yazıldım. Evimizden 1 km uzaklıktaki bu okula kış aylarında gitmek bir hayli zor oluyordu. Çünkü o zamanlar kışın havalar çok soÄŸuk geçerdi. Evlerin saçaklarından donmuÅŸ sular buz olup sarkardı. 1945 yılında okulumuzun karşısındaki ortaokula yazıldım. İlkokulda tek öğretmene alıştığımdan ortaokulda her derse ayrı öğretmenin girmesini yadırgamıştım. Rahmetli Fransızca Öğretmeni Vassaf Vergin bey, istikbalde böyle çalışırsan Fransızca öğretmeni olabilirsin demiÅŸti. Ortaokuldan sonra 1948’de Karşıyaka Lisesi’ne baÅŸladım. Okula her sabah saat 6’da Menemen’den trenle gidiyordum. Babam daha ilk yıldan tren paso ücretini vermekte zorlanıyordu. DiÄŸer taraftan da ortaokul müdürü Hasan AktaÅŸ ve yardımcısı Niyazi Kaplangı evimize kadar gelip babama ısrarla “çocuÄŸunuzu öğretmen okuluna göndermek istiyoruz, ne olur izin verin” diye rica ediyorlardı. Bu ricalar karşısında babamın rızası ile 1948 yılı Kasım ayında Türkçe öğretmeni Naip TütüncüoÄŸlu nezaretinde tren ile Bandırma’ya vardık. O gün Marmara denizi kudurmuÅŸtu. Vapurda tren yolculuÄŸunda yediÄŸimiz her ÅŸeyi denize dökmüştük. İstanbul’u karlı bir günde tanıdık. Sirkeci tren istasyonunda 15 saat bekledikten sonra ilk hareket eden trene bindik ve Edirne KaraaÄŸaç İstasyonu’nda indik. Fayton ile Meriç ve Tuna ırmaklarını köprülerden aÅŸarak Mimar Sinan’ın ÅŸaheseri dört minareli Selimiye Camii’ni görünce hayranlıktan dudağımı ısırdım. Fayton bizi sabahın ayazında sıcak bir okula getirdi. Okul yatılı idi. Bavullarımızı, eÅŸyalarımızı koyduktan hemen sonra 1-B sınıfına girdik. İlk gün ilk ders Fransızcaydı. Öğretmenim Sadık KarakadıoÄŸlu’ndan çok iyi Fransızca eÄŸitimi aldım. Parasız yatılı (leyli meccani) olan Edirne Öğretmen Okulu benim için ailem gibiydi. Edirne 2. Dünya Savaşı dolayısıyla yarı yarıya boÅŸtu. Åžehirde oturanların pek çoÄŸu TekirdaÄŸ ve İstanbul gibi iç kesimlere göç etmiÅŸti. Osmanlı İmparatorluÄŸu’na baÅŸkentlik yapmış camiler ÅŸehri Edirne’yi çok sevmiÅŸtim. Son sınıfta hastalığından dolayı derse giremeyen öğretmenin yerine Kırkpınar Sarayiçi Yıldırım Köyü’nde ders vermeye gidiyordum. Geçici öğretmenlik yapıyordum. 1948 Haziran’ında diplomayı alarak yemin ettik ve yurda dağıldık. 67 genç hep doÄŸuya tayin olduk. Benim tayinim Kars vilayetinin bir köyüne çıktı. Orada fazla kalmadım. Ara sınavları kazanıp, İstanbul Çapa EÄŸitim Enstitüsü’ne gittim. Burada da yine üç yıl parasız yatılı okudum. Evden ayda 5 lira geliyordu. Parasızlık canıma tak ettiÄŸinden bir doktorun çocuÄŸuna Laleli semtinde ders veriyordum. Bu ÅŸekilde İstanbul’daki masraflarımı karşılayabiliyordum. 1955’de mezun olduÄŸumda ilk tayinim Ergani Ortaokulu’na oldu. Burada yalnız Fransızca öğretmeni olarak derse girmedim; baÅŸta müzik olmak üzere, tarih, Türkçe, beden eÄŸitimi derslerine de giriyordum. 1958 yılı sömestri tatilinde trenle 3 gün 3 gecede Menemen’e geldiÄŸimde, babamın ölüm döşeÄŸinde olduÄŸunu gördüm. Hastalığı hakkında, üzülmeyeyim diye bana bilgi verilmemiÅŸti. Birkaç gün içinde babam hayata gözlerini yumdu, çok üzüldüm. ElektriÄŸi , suyu olmayan, 3 günde 1 gazete bulabildiÄŸim, aynı yemekleri veren ve tek bir lokantası olan Ergani’de 3 ders yılı çalıştıktan sonra daha fazla duramazdım. Bakanlıktan tayinimi istedim. Olmayınca istifa ettim. O yıl Manisa Salihli Demirköprü Barajı yapılıyordu. İş baÅŸvurusunda bulundum, arazi tercümanı olarak derhal iÅŸe alındım. 500 lira aylık alıyordum, bu öğretmen maaşının 2,5 katıydı. Baraj inÅŸaatında 2500 işçi çalışıyordu.

O dönemde Foça Ortaokul Müdürü rahmetli Nihat Acar Menemen Ortaokul Müdürünü telefonla arıyor, ”bir mühür, bir de ben varım” diye serzeniÅŸte bulunuyor. Bunun üzerine dönüp dolaşıp benim ismim üzerinde durmuÅŸlar. Foça Ortaokulu Müdürü ve Okul Aile BirliÄŸi çabaları ile bakanlık beni Fransızca öğretmeni olarak tayin etti.



-Hocam, tayin edildiÄŸiniz yılın Foça’sını biraz anlatır mısınız?

-27 Åžubat 1959 Pazartesi sabahı Menemen eski hastane önünden ilk gelen Foça İzmir otobüsüne biniyorum. BindiÄŸim otobüs Foça Belediyesi’ne ait, ÅŸoförü Refik Elko ile Türkelli kavÅŸağından itibaren tozlu bir ÅŸose yolu sonrasında Foça’ya ulaÅŸtık. O zaman otobüs garajı olan bugünkü taksi durağında otobüsten indim. Otobüs durağının köşesinde iki katlı taÅŸ bina vardı. Otel ve gazino hizmeti veriyordu. Otele eÅŸyalarımı koydum, sora sora ortaokulu aramaya baÅŸladım. Yolda ilk gördüğüm kiÅŸi bakkal Hayati Sevi oldu. O’nun tarifi üzerine ÅŸimdiki balık hali yanından rampayı zorlayarak ortaokul binasına ulaÅŸtım. GiriÅŸte küçük bir salon, ortada pingpong masası ve okul hizmetlisi Mustafa Akıncı’yı görüyorum. Sınıflar gürültü içinde, öğretmen odasına giriyorum, kimse yok. Hademe müdürün kaymakamlığa gittiÄŸini söylüyor. Biraz sonra gelen müdüre kendimi tanıtıyorum. Müdür Nihat Acar, sevinçten ölecek gibi oluyor. Ertesi gün belediye baÅŸkanı Mustafa Konuk’un da çok sevindiÄŸini duyuyorum. Hatta en kısa sürede mal müdürlüğünü arayarak maaşımı verdiriyor. Ergani’de olduÄŸu gibi, Fransızca öğretmeni olmama raÄŸmen, burada da öğretmen yokluÄŸundan dolayı fizik, Türkçe, el-ev iÅŸi, beden eÄŸitimi, din dersi ve müzik derslerine giriyorum. Esasında, diÄŸer taraftan Foça Ortaokulu’nun ilk Fransızca öğretmeni oluyorum. Bazıları beni, Foça’ya Fransızcayı tanıtan öğretmen olarak anarlar. O yıllarda Foça büyük bir köy gibiydi. Elektrik ve su yoktu. Bir tek fırın vardı. Foçalılar ağırlıklı olarak ihtiyaçlarını Menemen’den karşılarlardı. Foça’da öğretmenlik görevine baÅŸladığım o yıllarda ben de bu durumdan olumsuz etkilenmiÅŸtim. Ancak öğretmenlik mesleÄŸini sevdiÄŸimden ve eÄŸitime önem verdiÄŸimden bu duruma çok aldırış etmiyordum. Yeni Foça ve köylerden gelen öğrenciler evlerde kalıyorlardı. AkÅŸamları onları denetliyordum. Yönetmelik gereÄŸi saat beÅŸten sonra hiçbir öğrenci dışarıda olmayacak, sinemaya gitmeyecek ve futbol oynamayacaktı. Her öğrenci kravatlı, kasketli olacak, öğretmenlerine, kaymakam ve belediye baÅŸkanına asker gibi selam verecekti. Benim tayinimden iki ay sonra, beni Edirne Öğretmen Okulu’na götüren Türkçe öğretmeni Naip TütüncüoÄŸlu da Foça Ortaokulu’na tayin oldu. Hemen arkasından fen bilgisi öğretmeni Mustafa KokuludaÄŸ da, hastalığından dolayı ara verdiÄŸi görevine yeniden baÅŸladı. Biraz rahatladık. Bu arada ilkokul öğretmenleri ile de kurduÄŸum birlik sayesinde Türkiye Öğretmenler Sendikası(TÖS) Foça ÅŸubesini kurdum. Onu takiben, öğretmenler yardımlaÅŸma sandığını kurdum. Hemen hemen her öğretmene 6 ay vadeli para ve avans verdik.



- Hocam kiminle ve ne zaman evlendiniz, kaç çocuğunuz oldu, torununuz var mı?

-Ergani’de öğretmenlik yaparken kaymakam ve belediye baÅŸkanı, elma yanaklı, kara gözlü, kemer kaÅŸlı bir memure ile beni ısrarla evlendirmek istediler. ”Benim kalbim boÅŸ deÄŸil” diyerek ısrarları kabul etmedim. 12 Åžubat 1960 tarihinde mahalle ve baÄŸ komÅŸumuz Ali ve Fatma Bölük kızları Aynur ile evlendim. Aynur’un babası kahya idi; koyunları vardı, ayrıca 100 dönüme yakın baÄŸları da vardı. Evlilikten bir kızım oldu. O da bana bir kız torun verdi. EÅŸim Aynur 17 Ocak 2002’de, 60 yaşında çok sigara içmenin sonucu kanserden öldü. O gün bu gündür yaÅŸamımı, Foça’daki evimde mütevazi olarak, tek başıma sürdürüyorum.



-Fransız Tatil Köyü ile ilişkiniz nasıl başladı, nasıl gelişti, hangi görevlerde bulundunuz?

-1966 yılı Ocak ayı başında Fransız hükümetinin burs sınavlarını kazanarak, Dijon Akademisi Edebiyat Fakültesi’nde 8 ay öğrenim gördüm. Eylül ayında Foça’ya geri döndüğümde, tesadüfen taksi durağında beni gören belediye baÅŸkanı Selçuk Dirim, büyük bir heyecan ve gururla “Şükrü bey hoÅŸ geldiniz, tatil köyü inÅŸaatı var, Fransızca tercüman aranıyor. Lütfen hemen müracaat edin..” dedi. Halen öğretmenlik yaptığım Foça Ortaokulu’na gittim. AkÅŸamüzeri okula iki genç Fransız geldi tatil köyü inÅŸaatında çalışmamı istediler. Ben, “okulum var, gelemem” dedim. ”Peki o zaman sadece akÅŸamları gelebilir misiniz?” dediler ve ben de teklifi kabul ettim. Ondan sonraki baÅŸlayan süreçte Türk ve Fransız mühendislere karşılıklı tercümanlık yaptım.

-Hocam peki Fransız Tatil Köyü açılışı ve sonrası ile ilgili gelişmeleri bize anlatır mısınız?

-1967 Haziran ayı sonlarında 800 yatak kapasiteli Fransız Tatil Köyü açıldı. Açılıştan önce işçi alımı sorunları vardı. Kaymakam olmadığından hükümet doktoru vekalet ediyordu. Açılıştan iki hafta önce belediye hoparlöründen Foçalılara ve köy muhtarlarına işçi alımı duyuruldu. Tatil köyünün içindeki zeytinlerin altında Fransız muhasebeci Huguette hanım, hükümet doktoru ve ben tüm müracaatları ve istekleri not ettik. Foça Tatil Köyü kuÅŸkusuz o zaman da Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısıydı. Düzgün onurlu çalışkan kiÅŸilerin alınmasında önayak oldum. İlk yıl tek bir bayan işçi müracaat etti. DiÄŸer kadınlar ‘rahatsız ediliriz‘ korkusu ile müracaat edemediler. O yıl odaların temizliÄŸini erkek personel yaptı. Ama ikinci yıl çok fazla sayıda kadın, ”beni de iÅŸe al” diye kafamın etini yediler. O yıl giren pek çok bayan çalışan yıllar sonra emekli olunca ”Allah seni mutlu etsin” diye dualar ettiler. Tatil köyünün Foça’ya katkılarını saymakla bitiremem. Bir kere her ÅŸeyden önce Türk turizmi için Türkiye’nin ilk tatil köyü olması sebebiyle Türkiye turizminde bir çığır açmıştı. O tarihten sonra yapılacak olan tüm tatil köylerine örnek teÅŸkil etti. 200’den fazla işçi çalışıyordu, bunların çoÄŸu Foçalı idi. Sicili iyi olanlar kış aylarında aynı guruba ait Avrupa’da kayak merkezlerine - köylerine götürülürdü. Oralarda yaÅŸam seviyesi maaÅŸ iyiydi. İyi para kazananlar, traktör, tarla ve ev alıyorlardı. Bunların çoÄŸu daha sonra emekli oldular, ekonomik olarak huzurlu hayat sürdüler. Köye ilgi çoktu. İlk yıl Türk turist almadılar. Ancak ilerleyen yıllarda köy, Türklerle de doldu. Bunun üzerine doÄŸu yönü sırtlarına doÄŸru ilave bungalovlar da yapıldı ve yatak kapasitesi 1200’e ulaÅŸtı. Her türlü yiyecek Foça’dan alınıyordu. Ancak zaman içerisinde Foçalı satıcılar talebe yeterli cevap veremediler. Bunun üzerine tatil köyü alımlarını İzmir’den yapmaya baÅŸladı. Emekli Sandığı tarafından inÅŸa edilerek kurulan tatil köyünün yeri, bir bölümü zeytinlik, bir bölümü bataklık ve boÅŸ tarlaydı. Ancak tüm alan çok parselden oluÅŸuyordu ve sahipliydiler. Sahiplerden bazıları Foça adına fedakârlık yaparken, maalesef bazıları daha fazla para almak için ayağını diretti. 1967 yılına kadar Jandarma Komando Okulu ile tatil köyü arasında hiçbir bina, tesis veya mekan yoktu. Her taraf bomboÅŸ idi. Tatil köyünün arkasından 5 km’lik alan binalarla doldu taÅŸtı. O yıllara kadar güvenlik jandarma ile saÄŸlanırken tatil köyünden sonra Foça polis teÅŸkilatı kuruldu. Foça’ya tatil köyü sayesinde elektrik geldi. Foça’ya dışarıdan esnaf göçü baÅŸladı. Lokantalar, maÄŸazalar, eÄŸlence yerleri hemen boy gösterdi. Benim rehberliÄŸimde günde iki defa Hasan KazdaÄŸlı’nın motoru ile tatil köyünden Foça’ya turist getirirdik. Foça‘da evler deÄŸer buldu, inÅŸaatlar baÅŸladı. Özellikle Saim Mersin, Tuncay SabuncuoÄŸlu inÅŸaat yapımında çok öncü oldular. Foça kendi kendine yetmeye baÅŸlayınca Foçalı artık ihtiyaçlarını karşılamak için Menemen’e gitmez oldu ve Foça’da her ÅŸey bulunur oldu. Tatil köyü açılışını takip eden ilk 10 yılda tatil köyü çevresinde de çayhaneden lokantaya, eÄŸlence yerinden otele kadar çok iÅŸletme açıldı. Sorunlar da yok deÄŸildi. Sorunların başında su gelmekteydi. Belediye çoÄŸu zaman ihtiyaç duyulan suyu yeterli miktarda su deposuna gönderemedi. Su sıkıntısı zaman zaman tatil köyü yönetimini en çok zorlayan konuların başında geliyordu. Öyle ki zeytinlerin altında dokuz tane kuyu açıldı. Maalesef hepsinden tuzlu su çıktı. Olimpiyat havuzunun suyunu bozup yeÅŸillendirdi. Bazen konuklar tuzlu suyla duÅŸ almak zorunda kalıyordu. Bu da tatil köyünün imajını bozmaya yetiyordu. Güvenlik bakımından da sıkıntılar yaÅŸanıyordu. Dışarıdan sızmalarla hırsızlık baÅŸlamıştı, önlem almak için yoÄŸun çaba sarf ediliyordu. Ayani yönünde bulunan gece kulübünün biraz ilerisinde konuklar, mudizm (çıplak) denize giriyorlardı. Müdüriyet buna karışmıyordu ancak dışarıdan içeri sızan röntgenciler, turistleri mütemadiyen rahatsız ediyor, huzurlarını bozuyorlardı. Foça’dan deniz yoluyla gelen motorlar kıyıya kadar yanaşıp resim çekerek insanları tedirgin ediyorlardı.



-Hocam, bildiÄŸim kadarıyla siz Türkiye’nin ilk ve öncü rehberlerinden birisiniz. Rehberlik döneminiz nasıl geçti. Bu konuda genç rehberlere söyleyeceÄŸiniz neler var?

İki kez Fransız hükümetinin burs sınavlarını kazandım. 1964 Paris ve 1966 Dijon olmak üzere on aya yakın Fransa’da yaÅŸadım; üniversitelerde çeÅŸitli dersler yanında mesleki tekamül kursları da gördüm. Çok kez rehber öğretmenler biz yabancı bursluları Paris ve Dijon civarında tarihsel yapıları gezdirdiler. Çok hoÅŸlandım öğretmenlerin rehberliÄŸinden; ben de rehber olacağım Türkiye’de diye düşündüm.

REHBERLİK SINAVI

1966 yılında Fransa’dan dönünce Turizm bakanlığının açtığı rehberlik sınavlarına katıldım. Rehber olmak için asgari lise mezunu olmak gerekiyordu. Lisan sözlü sınavı yapıldı İzmir Bölge Turizm Müdürlüğü’nde üç kiÅŸilik kurul tarafından kazananlar Dokuz Eylül Üniversitesi’nde akÅŸamları saat 17:00’dan sonra haftada üç beÅŸ gün turizm ile ilgili dersler gördüm. Bu altı ay sürdü. Her hafta tanınmış bir arkeolog bizlere Efes, Priene, Didim, Milat, Afrodisyas, Hieropolis (Pamukkale) gibi tarihi yerlerde çok ayrıntılı dersler verdi. Altı ay sonra tekrar sözlü ve yazılı sınavlar oldu.

REHBERLİK CLUB MEDİTERRANEE

Ben üçüncü olarak bitirdim. Turizm Bölge Müdürlüğü ödülümü Fransız Tatil Köyü’nde üç kiÅŸilik bir heyet tarafından verdi. Ben köyde hemen rehberliÄŸine baÅŸladım. Daha önce tercümandım. Turistleri gezdirdiÄŸim yerler yukarıda saydığım yerlerdi. Yanıma bir de akkompanyatür (refakatçı) veriyorlardı; bunlar giriÅŸ ücretlerini ve lokanta faturalarını düzenliyordu.

Ben de öğretmen kökenli rehber olduÄŸum ve yaptığım iÅŸi çok önemsediÄŸim için, iki kez arabada ören yerine kadar mikrofon ile turistlere Türkiye hakkında bilgiler veriyordum. Atatürk ile baÅŸlıyor Türk kadınının Endonezya’dan sonra seçme ve seçilme hakkının 1934 yılında kazandığını anlatıyordum. Kısaca Türkler hakkında Orta Asya’dan bugüne dek yaÅŸamları hakkında bilgi veriyordum.

Nelerdi konularım?

Türklerin anavatanı, kurdukları devletler, imparatorlukları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluÅŸu, Mustafa Kemal Atatürk , Türk kadınını ve evlilik, sözde Ermeni katliamı, Türk mutfağı, Türk Edebiyatı…. Soru sormalarını istiyordum. Otobüste kağıtlı ÅŸeker dağıtıyordum. Limon kolonyası döküyordum. Yapacağımız gezinin planını çizip çoÄŸaltarak otobüste dağıtıyordum, Turist önceden bilgileniyordu. RehberliÄŸim sırasında dağılan turistleri kaval çalarak toplardım. Kavalımın sesini duyan turistler keyifle ve koÅŸarcasına bulunduÄŸum yere gelirlerdi.

Bir Türk köyünü ve evini gösteriyordum. Turistler yalnız ören yerlerini görmek için gelmiyorlardı. Alışveriş, souvenir, hatıra eşyaları görmek, almak istiyorlardı. Acenteler bu işleri çok güzel düzenliyordu. Acentenin programına göre halı, kuyum, deri mağazalarına giriliyor, bilgiler veriliyor. İsteyenlere sertifikalı hediyelik eşyalar satılıyordu.

Foça Club Mediterranee tercümanlıktan rehberliğe yükseldiğim halde, bana her ay yine 300 lira veriyordu. Oysa acente rehberleri 3.000 lira kazanıyordu. Rehber arkadaşlarım çok iyi kazanıyordu.



CET TURİZM (KUŞADASI) (1970 YILI)

İzmir Rent a Car acentesinden bilgilendim. KuÅŸadası Fransız Tatil Köyü’nden rehber arıyorlarmış. Hemen gittim. Bayan gezi bürosu ÅŸefi öğretmen olduÄŸumu duyunca sevindi ayda 3.000 liraya haftalık tura baÅŸlamamı istedi. Burada çok sık Efes, Bergama, Ayvalık, Truva, Bursa (YeÅŸil Cami, YeÅŸil Türbe), İstanbul (Topkapı Sarayı, Süleymaniye Cami, Sultan Ahmet Cami) turlarında rehberlik yaptım.

FRAM VOYAGES (1982-1994)

İzmir (Fram Voyages ) acentesi beni kaptı. RehberliÄŸimi duymuÅŸlar, beÄŸenmiÅŸler. Yine 3.000 liraya burada anlaÅŸtık. Haftalık turlara çıktım, Yine Ced Turizm’de olduÄŸu gibi. Fazlalık olarak Ayvalık’ta kalıyorduk. Kozak Yaylası ve Bergama’yı geziyorduk. Kaldığımız oteller Murat Reis ve Sarımsaklı’da Ankara – Zeytinci gibi otellerdi. Ayvalık’tan Efes’e kadar günlük turlar yapıyorduk. İzin alarak bazen dönüşte Foça’ya da evime geliyordum. Böylece rehberlikte de yıllar birbirine kovaladı. Aynı yıllar bana unutamayacağım güzel anılar yaÅŸattı.

Şükrü Kaya Sever hocanın (tercümanın - rehberin) geride bıraktığı 87 yıl içinde gerek yaÅŸadığı, gerek yaÅŸattığı bunun yanı sıra örnek davranışları ve yaÅŸama alışkanlıkları ile hayata bakış açısı hakkında yazılıp çizilecek ve gelecek nesillere aktarılacak daha çok ÅŸey olduÄŸunu düşünüyorum. Bu baÄŸlamda özellikle 1960-70 yıllarının Foça’sı hakkında kendisinden duyduklarımı, öğrendiklerimi, yazmaya, aktarmaya, paylaÅŸmaya devam edeceÄŸim.




Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com



26 Temmuz 2017 Çarşamba / 3878 okunma



"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...