Kadına Pozitif Ayrımcılık / Zerrin SOYSAL
Zerrin SOYSAL

Zerrin SOYSAL

Kadına Pozitif Ayrımcılık



Adı her ne kadar Emekçi Kadınlar Günü olsa da bir 8 Mart daha yaklaşırken biraz kadınlardan konuÅŸalım istiyorum. Kadınlardan konuÅŸmak erkeklerden bahsetmeyi de gerektiriyor elbette. Çünkü istesek de istemesek de birbirinden asla kopmayan, sıkı sıkıya baÄŸlı iki kavram kadınla erkek…

İnsan olmak biyolojik içgüdülerden olabildiÄŸince uzaklaşıp, ideale yakın bir adalet duygusunu yaÅŸama geçirmemizle baÄŸlantılı. Hayvansal güdülerimizi ne kadar disiplin altına alır, onları ne ölçüde dizginlersek o oranda insanlaşıyoruz. Yaratılıştan edindiÄŸimiz zekaya, kurmayı hedeflediÄŸimiz ideal toplum hedefine yakışan da bu. İçgüdülerimize hakim olabildiÄŸimiz için canımızın çektiÄŸine el atmıyor, baÅŸkalarının haklarına, deÄŸerlerine saygılı davranıyoruz. Kokusu kendimizden geçirse bile karşı komÅŸunun mangalında piÅŸen köfteye saldırmayışımız, bizimkinden manzaralı diye baÅŸkasının evine yerleÅŸmeyiÅŸimiz, çöpümüzü camdan atmayıp belli saatlerde çıkarışımız hep insanlığımızdan. ÇoÄŸu zaman neden yaptığımızı bile düşünmeden tekrarlıyoruz öğrendiklerimizi, öğretilenleri… Bir arada yaÅŸayacaksak baÅŸka çaremiz de yok. Kurallar koymak ve onlara uymak uygarlığın, toplumsallaÅŸmanın ilk koÅŸulu.

Sıra kadına gelince bizim mahallede iÅŸler deÄŸiÅŸiveriyor ama nedense. BaÅŸka alanlarda denetlenmesi tartışma konusu bile yapılmayan içgüdüler önem kazanıp baÅŸköşeye oturtuluyor. NeymiÅŸ efendim kadın şöyleymiÅŸ, erkek böyleymiÅŸ; yaratılıştan gelen farklılıkları yüzünden vs.vs. Bir sürü laf salatası… İnsan olmak yaÅŸamsal içgüdüleri denetlemekten geçiyorsa - ki öyle olduÄŸunu tartışmaya bile gerek yok- her alanda uygulanmalıdır. Hayvanlar gibi güçlü olanın her ÅŸeyin en iyisini kaptığı bir düzende yaÅŸamayıp adaleti, hakkaniyeti savunuyorsak kadınla erkeÄŸin toplumsal rollerini de hormonlarla, içgüdülerle belirlemeyelim. Sözlerimden kadınla erkeÄŸin eÅŸit koÅŸullarda yarışmaları gerektiÄŸi anlamı çıkarılabilir mi? Çıkarılmamalı aslında ama niyet… Niyet önemli! Çok bilmiÅŸin biri kalkıp söylediklerimin kadın erkek eÅŸitliÄŸini anlattığını, bunun da ayrımcılık yapmamak anlamına geldiÄŸini bile söyleyebilir.

Kötü niyetlilerin hevesini kursağında bırakmak için bu konudaki düşüncemi açıkça ifade etmek istiyorum. İnsan türünün devamını saÄŸlamak adına yüklendiÄŸi görev yüzünden günümüzdeki acımasız düzene bilmem kaç sıfır yenik baÅŸlayan kadınlara al sana eÅŸitlik demek kandırmacanın dik alasıdır. İki yüzlülüktür, kurnazlıktır. EÅŸitlik ancak yaÅŸamın her alanında kadın lehine pozitif ayrımcılık yapıldığında saÄŸlanabilir. Hele hele riyakar gülümsemelerle karşımıza çıkıp “Kadın narindir, zayıftır, annedir, dışarıda çalışmak ona yakışmaz. O deÄŸerli bir mücevher gibi sarılıp sarmalanıp kadife kutularda saklanmalıdır.” Diyenlerin palavralarına karnımız hepten tok. Tıp iÅŸi iyice ilerletip insan yavrularını tavuklar gibi kuluçka makinelerinde büyütmeyi baÅŸarana kadar (kendi adıma o günleri görmemeyi yeÄŸlerim) kadın annelik görevini üstlenecektir. Bunu sevgiyle ve istekle yapacaktır. ErkeÄŸe düşense doÄŸanın verdiÄŸi bu görev yüzünden kadını aÅŸağılamak, hayatla baÄŸlarını koparıp dört duvara yada paçavralara sarıp sarmalamak deÄŸil ayrıcalık tanımaktır. Sadece meclis sandalyelerinde kota koyarak falan da deÄŸil (hoÅŸ o bile bizim için henüz hayal) hayatın her alanında ayrıcalık… İşte, evde, yolda, okulda, her yerde…

Talebim ağır, uygulanamaz mı geldi? O zaman bir öneri… EÄŸer zalim hayat, yalan dünya, kahpe felek tamamını öldürmeyi baÅŸaramadıysa hayal gücünüzü kullanın biraz ve ilk insandan beri rollerin tersine döndüğünü, kadına yüklenen sorumlulukların erkeÄŸe verildiÄŸini düşünün. Sünnet düğünlerinin yerini saltanatlı, ÅŸatafatlı ilk adet kanaması kutlamaları alır, doÄŸum izni en azından üç yıla çıkardı. Her ayın muayyen günleri ya ücretli izinle evde istirahat edilerek ya da iÅŸyerlerinde özel hazırlanmış gayet konforlu koÅŸullarda yaÅŸanırdı. Hele menopoz… O dönem bunalım üstüne bunalım geçiren erkek cinsi için tam bir saltanata dönüştürülürdü. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Hiç sanmam ama keÅŸke bunu test edebilme ÅŸansımız olsaydı.

Biz kadınlar yaratılışımız gereÄŸi acıya dayanıklı, gayretliyiz. Bu kadarını talep etmiyoruz. Bütün istediÄŸimiz yaratılıştan gelen farklılıklarımızın dezavantaja dönüştürülüp daha yeni yeni alışmaya baÅŸladığımız insan olma haklarımızın elimizden alınmaması… Zorla, güç kullanarak ya da hileli yollarla kadını hayattan silmeye çalışanlar bilsinler ki bundan en büyük zararı yine kendileri görecekler. Tecrit, bir insana verilecek en ağır cezalardan biriyse kadınsız bir dünya geride kalanlar için de kocaman bir hücreye dönüşmeyecek mi?

Kadın erkek yan yana, insana yakışır biçimde barış içinde yaÅŸayabileceÄŸimiz günlere ulaÅŸmak dileÄŸiyle… O zaman böyle özel kutlama günlerine de ihtiyacımız olmayacak.


Zerrin SOYSAL




4 Mart 2009 Çarşamba / 2335 okunma



"Zerrin SOYSAL" bütün yazıları için tıklayın...