
Sebahattin Karaca
DALI YOK, BUDAÄžI YOK
Genç iki orman köylüsü, eşeklerinin sırtında ormana çalı çırpı toplamaya giderler. Akşama kadar korkulu haller içinde, eşeklerine oradan buradan topladıkları dalı, budağı sararlar. Hava kararmadan ve ormancıya yakalanmadan köyün yolunu tutarlar; Ama ne var ki ormandan çıkacakları vakit, kendilerini daha önce birkaç defa uyarmış olan, ormancıya yakalanırlar. Ormancı genç köylüleri, üzerine dal - budak sarılmış eşekleri ile birlikte jandarmaya teslim eder. Jandarma bir taraftan işlem yapar, diğer taraftan akşam yemeği ile gençlerin karınlarını doyurur. Geceyi karakolda geçirirler. Kahvaltıdan sonra, hakimin karşısına çıkarlar. Hakim yürürlükteki orman kanununa muhalefetten (çalı - çırpı, dal - budak toplayıp satmak eyleminden) gençlerin tek celsede tutuklanmasına karar verir.
İlçede cezaevi olmadığı için, Kahramanmaraş ilindeki cezaevine konulurlar. Eşekler de kanıt ve eyleme yardımcı olmaktan bir müddet alıkonulmuş olsalar da bir zaman sonra gençlerin köydeki ailelerine teslim edilirler.
Gel zaman git zaman cezalarını çeken gençler, bir sabah cezaevinden öğlen vakti salınırlar. Dışarı çıkan gençler ÅŸaÅŸkındırlar. KahramanmaraÅŸ’ı o zamana kadar hiç görmemiÅŸlerdir. Yol - iz bilmemektedirler. Ceplerinde acıkan karınlarını doyuracak ve sonrasında da ilçelerine gidecek yol paraları yoktur. Tanıdık kimseleri olmayan gençler, pazar yerinde otururken yanlarına bir adam yaklaşır.
Adam: “Karpuz indirmekten anlar mısınız?” diye sorar.
Gençler ayaÄŸa kalkar, yarı bellerine kadar eÄŸilir: “AÄŸam bu bizim mesleÄŸimizdir!” diye cevap verirler.
Peki, der adam; “Åžu gördüğünüz karpuzları indirin, hem karpuz hem de para vereyim size.”
Gençler birbirlerine bakar, Allah’a şükür eder, hemen iÅŸe koyulurlar. İş planı yapılmıştır. Biri kamyonun üstüne çıkar, diÄŸeri aÅŸağıda bekler. Kamyonun üstündeki tuttuÄŸu karpuzu aÅŸağıdakine atacak, aÅŸağıdaki karpuzu tutup yere dizecektir; ama terslik daha ilk karpuzda baÅŸlar. Birinci karpuzu aÅŸağıdaki tutamaz, karpuz düştüğü yerde kırk parça olur.
Abi kusura bakma, “pırttı“ der.
İkinci karpuzu da tutamaz o da parçalanınca “Abi valla bu da elimden kaydı.” der.
Üçüncüsü de omuzundan aşağı düşünce, yukarıdaki arkadaşına seslenir.
“OÄŸlum ben buradayım ya! Nereye atıyorsun koskoca karpuzu?” der.
Duruma kızan pazarcı: “Lan! Alın ÅŸu kırdıklarınızı defolun gidin.” der.
Gençler çaresizdir. Kırdıkları karpuzları kucaklarına toplar, bir kenara oturur, aç karınlarını karpuzla doyurmaya baÅŸlarlar. Karınları doymaya baÅŸlayınca akılları baÅŸlarına gelen ve bunca zamandır çalı çırpı ile haÅŸir neÅŸir olan geçlerden biri diÄŸerine; “Yahu kardeÅŸim, bu karpuzun da dalı yok budağı yok, neresinden tutacaksın, yusyuvarlak bir ÅŸey, neresinden tutarsan tut, elinden pırtıyor der.
Genç, oduncu köylü kardeşimizin söylediği son söz çok hoşuma gitti. Doğru söylüyorlar.
Hayatın içinde dosdoÄŸru veya çalı- çırpı iÅŸleri ile uÄŸraÅŸanlar, yuvarlak iÅŸlerden hoÅŸlanmazlar. Çünkü yuvarlak iÅŸlerin çoÄŸu zaman, önü – arkası – sağı - solu belli olmaz endiÅŸesi ile uzak dururlar. Hayat da bazen böyle yusyuvarlak deÄŸil mi? Neresinden tutarsan tut, nasıl tutarsan tut, insanın ya elinde kalıyor, ya pırtıyor, ya kayıyor ya da uçup gidiyor.
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com
Genç iki orman köylüsü, eşeklerinin sırtında ormana çalı çırpı toplamaya giderler. Akşama kadar korkulu haller içinde, eşeklerine oradan buradan topladıkları dalı, budağı sararlar. Hava kararmadan ve ormancıya yakalanmadan köyün yolunu tutarlar; Ama ne var ki ormandan çıkacakları vakit, kendilerini daha önce birkaç defa uyarmış olan, ormancıya yakalanırlar. Ormancı genç köylüleri, üzerine dal - budak sarılmış eşekleri ile birlikte jandarmaya teslim eder. Jandarma bir taraftan işlem yapar, diğer taraftan akşam yemeği ile gençlerin karınlarını doyurur. Geceyi karakolda geçirirler. Kahvaltıdan sonra, hakimin karşısına çıkarlar. Hakim yürürlükteki orman kanununa muhalefetten (çalı - çırpı, dal - budak toplayıp satmak eyleminden) gençlerin tek celsede tutuklanmasına karar verir.
İlçede cezaevi olmadığı için, Kahramanmaraş ilindeki cezaevine konulurlar. Eşekler de kanıt ve eyleme yardımcı olmaktan bir müddet alıkonulmuş olsalar da bir zaman sonra gençlerin köydeki ailelerine teslim edilirler.
Gel zaman git zaman cezalarını çeken gençler, bir sabah cezaevinden öğlen vakti salınırlar. Dışarı çıkan gençler ÅŸaÅŸkındırlar. KahramanmaraÅŸ’ı o zamana kadar hiç görmemiÅŸlerdir. Yol - iz bilmemektedirler. Ceplerinde acıkan karınlarını doyuracak ve sonrasında da ilçelerine gidecek yol paraları yoktur. Tanıdık kimseleri olmayan gençler, pazar yerinde otururken yanlarına bir adam yaklaşır.
Adam: “Karpuz indirmekten anlar mısınız?” diye sorar.
Gençler ayaÄŸa kalkar, yarı bellerine kadar eÄŸilir: “AÄŸam bu bizim mesleÄŸimizdir!” diye cevap verirler.
Peki, der adam; “Åžu gördüğünüz karpuzları indirin, hem karpuz hem de para vereyim size.”
Gençler birbirlerine bakar, Allah’a şükür eder, hemen iÅŸe koyulurlar. İş planı yapılmıştır. Biri kamyonun üstüne çıkar, diÄŸeri aÅŸağıda bekler. Kamyonun üstündeki tuttuÄŸu karpuzu aÅŸağıdakine atacak, aÅŸağıdaki karpuzu tutup yere dizecektir; ama terslik daha ilk karpuzda baÅŸlar. Birinci karpuzu aÅŸağıdaki tutamaz, karpuz düştüğü yerde kırk parça olur.
Abi kusura bakma, “pırttı“ der.
İkinci karpuzu da tutamaz o da parçalanınca “Abi valla bu da elimden kaydı.” der.
Üçüncüsü de omuzundan aşağı düşünce, yukarıdaki arkadaşına seslenir.
“OÄŸlum ben buradayım ya! Nereye atıyorsun koskoca karpuzu?” der.
Duruma kızan pazarcı: “Lan! Alın ÅŸu kırdıklarınızı defolun gidin.” der.
Gençler çaresizdir. Kırdıkları karpuzları kucaklarına toplar, bir kenara oturur, aç karınlarını karpuzla doyurmaya baÅŸlarlar. Karınları doymaya baÅŸlayınca akılları baÅŸlarına gelen ve bunca zamandır çalı çırpı ile haÅŸir neÅŸir olan geçlerden biri diÄŸerine; “Yahu kardeÅŸim, bu karpuzun da dalı yok budağı yok, neresinden tutacaksın, yusyuvarlak bir ÅŸey, neresinden tutarsan tut, elinden pırtıyor der.
Genç, oduncu köylü kardeşimizin söylediği son söz çok hoşuma gitti. Doğru söylüyorlar.
Hayatın içinde dosdoÄŸru veya çalı- çırpı iÅŸleri ile uÄŸraÅŸanlar, yuvarlak iÅŸlerden hoÅŸlanmazlar. Çünkü yuvarlak iÅŸlerin çoÄŸu zaman, önü – arkası – sağı - solu belli olmaz endiÅŸesi ile uzak dururlar. Hayat da bazen böyle yusyuvarlak deÄŸil mi? Neresinden tutarsan tut, nasıl tutarsan tut, insanın ya elinde kalıyor, ya pırtıyor, ya kayıyor ya da uçup gidiyor.
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...