
Sebahattin Karaca
MİDİLLİ MİDİLLİ
  Midilli Adası’nın uluslararası adı Lesvos Adası olmakla beraber biz, Türkiye’de Midilli Adası deriz. Midilli esasında adada bir il olup yerel  ismi Mytilini’dir. Ada, tarihte Osmanlı ve Bizans arasında birkaç defa gidip gelmiÅŸtir. Midilli’nin Osmanlı valilerinden birisi de Namık Kemal’dir. Adaya 1877’de sürgüne gönderilen Namık Kemal, 1879’da adanın Mutasarrıfı (valisi) oldu. Midilli adası beÅŸ asırdan fazla Osmanlı topraklarına ait olduÄŸundan; Assos ve  Bademli’ye çok yakın  bulunduÄŸundan, bazıları Midilli Adası ile kendi arasında duygusal bir zilliyet bağı kurar. Aslına bakarsanız aynı ÅŸekilde ben de her defasında Midilli’ye giderken hafiften bir zilliyet bağı  kurarım. Åžimdi adaya yaptığım gezilerimin bende bıraktığı izlenimleri yazmak istiyorum.
Â

  Karşılıklı Seferler
  Türkiye’den Midilli’ye - Midilli’den Türkiye’ye her gün düzenli vapur seferleri vardır. Ayvalık’tan sabah 09.00’da, Midilli’den akÅŸam 18.00’da Turyol ya da Jale vapurları kalkar. Jale’nin araçla seyahat etmek isteyenler için arabalı vapur seferleri de var. Geçen yıl yazın en yoÄŸun zamanında gitmiÅŸtim. Bu yıl  Eylül ayının sonunda gittim. Daha önceki yıllarda farklı aralıklarla birkaç defa daha gitmiÅŸtim. OkuduÄŸum tarih kitaplarından ve yarım asırdır turizm sektörü içerisinde bulunmamdan olsa gerek,  Midilli Adası her defasında bende özel bir merak uyandırır.  Bu bakımdan Ayvalık’tan vapura bindiÄŸim andan itibaren içimi huzur, mutluluk, biraz da heyecan kaplar. Yolculuk hava durumuna göre bir buçuk iki saat sürer. Bu defa da öyle oldu. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra vapurumuz Midilli limanına yanaşırken keyifli bir güzergah üzerinde gezi planı yaptım.
   Adayı bundan önceki ziyaretimde doÄŸusundan kıyıyı takip ederek Thermi üzerinden kuzeye doÄŸru gezip dolaÅŸmıştım. Adanın doÄŸu kıyısında çok sayıda irili ufaklı, birbirinden temiz, güzel, sakin koy ve plajlar var. Bölgede en çok Ksambelia Plajını (Xampelia-N.Kydonion) beÄŸenmiÅŸtim. Denizin içinde 100-150 metre yürümek mümkün, devasa bir havuz gibi. Dibi temiz, ince kum olan bu koy, sığ denizi sevenler için mükemmel bir yer. Yüzerken, deniz içinde yürürken bacaklarımın arasında küçük küçük balıklar dolaşıyordu. Koyda bulunan Art Restaurant’ın yemekleri  ve fiyatları memnun ediciydi. Burada her defasında yarım gün kaldıktan sonra Mandamadhos, Kapi, Vafilos kasabalarını geze dolaÅŸa Molivos’a ulaÅŸmıştım.

Ksambelia Plajı
   Öncekilerin aksine bu sefer Midilli ÅŸehrinde konaklamak istemedim. Gezilip görülecek tarihi kentlerin içinde en tanınmış olan Molivos’un yakınlarındaki Petra’da kalmayı, orada yorgunluk atmayı, dinlenmeyi, diÄŸer yandan gezilip görülecek yerler arasında bulunan Agiasos, Polimari gibi yerlere gitmeyi, son günü de Midilli şehrinde geçirmeyi istedim.
   Liman kapısından giriÅŸ iÅŸlemlerini tamamladıktan sonra, adını Yunanistan’ın orta kesiminden gelerek, BaÅŸkent Kyme (AliaÄŸa)’nin yanı sıra 10 kent ile birlikte Foça’yı kuran Aolisler’den alan, Aeolian Sun Rent a Car’dan kiraladığım bir araçla adanın iç kesimlerine doÄŸru  kıvrım kıvrım ince yollarına vurdum kendimi.
   İlk durağım Ghera Körfezi kıyısında bulunan Therma oldu. Körfeze nazır ve daha ziyade bizdeki gibi erkeklerin ziyaret ettiÄŸi kahvehanede, bir fincan “Greek kahve” ısmarladım kendime. Söylemeden edemeyeceÄŸim, bizim Türk kahvesinin aynısı, sadece adı deÄŸiÅŸik. Sade, az ÅŸekerli, orta diye Türkçe olarak soruyorlar hem de. Bu durumla adanın her yerinde karşılaşılıyor. Kahvemi içerken Kalimera - Kalispera’dan baÅŸlayarak kimi zaman İngilizce kimi zaman Almanca, sıcakkanlı kasaba sakinleri ile konuÅŸurken, ortak noktalara deÄŸindiÄŸimiz ve keyif aldığımız gözden kaçmıyor. Sohbetin güzel, zamanın dar olduÄŸunun farkına vararak komÅŸulardan izin isteyip yeniden yola koyuldum. Bir sonraki hedefim Kalloni üzerinde Petra’ydı. Kalloni’de arabamı bir otoparka bıraktım. Ufak tefek ihtiyaçlarımı almak için kasabada küçük bir tur yaptım. Yunanistan’da hüküm süren ekonomik krize raÄŸmen insanlar yaÅŸam ile baÄŸlarını hiç koparmamışlar. Yüzleri gülmekte, birbirleriyle ÅŸakalaÅŸmakta, birbirlerine takılarak espriler yaparak hayattan keyif almaya devam etmekteler. Orta boy bir markete girdiÄŸinizde Avrupa BirliÄŸi Almanya’sı ve Fransa’sı ile ilgisi olan raf düzeni ile karşılaÅŸmadım. Daha ziyade bizdeki alışık olduÄŸumuz bakkalları andırıyordu. Market sahibi her müşterisi ile tek tek ilgilenerek bizdeki bakkallar gibi davranıyordu. Özellikle öğleden sonraki saatlerde dükkanların pek çoÄŸu kapatmıştı. Dinleniyorlardı. Yoluma devam etmek için tekrar arabaya döndüm. Parktan çıkarken sağıma soluma baktım, ücret ödemek için kimse yoktu. Midilli’de, Therma’da gördüklerimi burada da gördüm: Otoparklar düzenli olmakla beraber ücretsizdi.
   Asıl bundan sonra başlamıştı ince ve kıvrım kıvrım yollar. Her taraf alabildiğince zeytin ağacı ile donanmıştı. Çok meyilli arazilere erinmeden, yorulmadan, her bir ağaç için taştan istinat duvarları ve terasları yaparak zeytin ağacı diktiklerini görmek eski insanların ne kadar çalışkan olduğunun bir göstergesiydi. Ayrıca zeytin yere düşmesin, toprakla temas etmesin diye ağaçtan ağaca ağlar bağlanmıştı. Her bir görüş açısındaki manzara doyulamayacak güzellikteydi. Araba kullanırken bu güzellikleri, bakımlı zeytin ağaçlarını seyretmek tehlikeli olduğundan ara sıra arabayı kenara çekip durdum, gözümün görebileceği kadar her yanı seyrettim ve kendi kendime hep şunu düşündüm: Bunca dağı taşı zeytinlik yapabilmek için ne güçlü bir irade, azim ve çaba gerekti?
 Â

Petra Plajı
   Petra
   Kıvrım kıvrım yolları geride bırakarak Petra’ya vardım. Petra daha önceki ziyaretlerimde dikkatimi çekmiÅŸti. Güzel bir doÄŸası, kasabanın bir ucundan diÄŸer ucuna kadar uzanan bir plajı vardı. Deniz kenarında, düz ovada birden göklere 40 metre yükselen devasa kayası, kasabaya ayrı bir güzellik katıyor. Kayanın üzerine yapılmış 114 basamakla eriÅŸilen, kasabanın tamamına hakim, Panaya Glikofilusa kilisesinin bahçesinden görülen köy manzarası insanın içini rahatlatıyor.Â
 Bahçesiyle, dokusuyla ve plaja olan yakınlığıyla hoÅŸuma giden bir stüdyoya yerleÅŸtim. Stüdyonun sahipleri, gençlik yıllarında Güney Afrika’da çalıştıktan sonra kazandıkları parayla 1980 yılında açtıkları bu mekanı o tarihten bu güne kadar iÅŸleten Helen ve Evripidis çiftiydi. YaÅŸları ÅŸimdi her ikisinin de 70’i geçse de son derece bakımlı, nazik, kibar ve tatlı dilli insanlardı. İşlerini severek yaptıkları daha konuÅŸtukları ilk cümleden anlaşılıyordu.
   Henüz odama bile yerleÅŸmemiÅŸtim ki farkında olmadan kahve eÅŸliÄŸinde bir muhabbete daldık. Güney Afrika’dan geldikleri için ana dilleri gibi İngilizce biliyorlardı. 90’lı yılların ortalarına kadar restoranlarındaki mezeleri tatmak, piÅŸirdikleri yemekleri yemek için Selanik’ten helikopterle tanınmış insanların geldiklerini söyleyen, bir zamanlar çok meÅŸhur olduÄŸunu anlatmaya çalışan Helen, yaz aylarında Petra’da stüdyo açıp iÅŸlettiÄŸini, kış aylarında Atina’da yaÅŸayan öğretmen kızına yakın olmak için Atina’ya taşındığını anlatırken, benim nereden geldiÄŸimi, ne yaptığımı da öğrendiÄŸinde oturduÄŸu yerden Kosta adında birisini aradı ve gelmesini istedi. Birkaç dakika sonra komÅŸusu Kosta masamızdaydı. ÇocukluÄŸunu İstanbul’da geçiren, ilkokulu İstanbul’da bitiren Kosta anadili gibi Türkçe biliyordu.
Â
   Molivos (Mithimna)
   Sohbet gittikçe koyulaşıyordu; ama benim gönlüm bugün Molivos’a varmaktan yanaydı. AkÅŸamı Molivos’da karşılamak istiyordum. Nitekim sohbete yarın sabah kahvaltıda devam etmek üzere izin isteyerek masadan ayrıldım. 20-25 dakika sonra Molivos’a vardım. Molivos sanki beni özel olarak karşılıyordu. İnsan bir yeri sevince galiba böyle hissediyor. Kentin giriÅŸindeki otoparklardan birisine park ettim. Mevsimle baÄŸlantılı olarak otoparklar tıklım tıklım deÄŸildi; ama yine de bol miktarda otobüs ve binek araç vardı. Deniz kıyısından limandaki restoranlara kadar yürüdüm. Restoranlar akÅŸam yemeÄŸi için harıl harıl hazırlık yapıyorlardı. Garsonlar nazik bir biçimde selamlıyorlar, tebessüm ediyorlar; ama çığırtkanlık yaparak kolumdan çekmiyor, önümü kesmiyorlardı.
Â
  Limanı dolaÅŸtıktan sonra hediyelik eÅŸya satan küçük bir dükkana girdim, torunlarıma bir iki küçük hediye aldım ve kendisine limanın dışında güzel bir restoranın olup olmadığını sordum. Satıcı bana “Asıl Molivos ÅŸu ince yoldan yukarı doÄŸru çıktığınızda antik kalenin eteklerindeki Molivos’tur.” diye dik ve dar bir yol gösterdi. GösterdiÄŸi yolda yürüdükçe gördüklerim bana Molivos’u bir kere daha sevdirdi. Onlarca küçük hediyelik dükkanları, restoranlar, şık ve zarif kafeler, davetkar vitrinler, ziyaretçileri para harcamaya zorluyordu. Bu arada gözüme Türkçe yazılmış “Hamam Restaurant” iliÅŸti. MuhteÅŸem tavan ve duvar dekoru vardı. Temizdi. İçeri girdim, beÄŸendim, orada yemek yemeye karar verdim. Sonradan adının Mary olduÄŸunu öğrendiÄŸim sahibi yanıma geldi ve beni restoranın terasına götürdü. Terastan Molivos’u seyrettiÄŸimde bir an kendimi uçakta hissettim. Bu manzarada insanın en çok sevdiÄŸine “keÅŸke sen de burada olaydın.” diyesi ve ona ÅŸiir yazası geliyor. Mary de Türkçe biliyordu. Mönüsünde Türkçe de vardı. Yaptığı yemeklerle beni bir güzel ağırladı arkasından ikram ettiÄŸi Greek kahveyle belleÄŸime Hamam Restaurant’ı kazımayı baÅŸardı. Yemekten sonra Mary’yle vedalaşıp ÅŸehri içime sindire sindire dolaÅŸtım. Molivos’un Asos ve Åžirince’nin tüm özelliklerini taşıdığını söyleyebilirim. Kenti dolaşırken içimden tüm sevdiklerimin burayı görmesini diledim.
   Geç vakit otelime döndüm. Rahat bir uykudan sonra sabah kalktım, kahvaltı için restorana indim ve yine güzel bir sürprizle karşılaştım: Helen bildik kahvaltının dışında olağanüstü bir sofra hazırlamıştı. Biraz sonra dün akşam tanıdığım Kosta da geldi. Turizmden ticarete, ticaretten siyasete ve ekonomiye bir koyu muhabbettir başladı. Sohbet, iki saat sürdü; ama bize iki dakika gibi geldi. Yolcu yolunda gerek, atasözüyle izin isteyerek kalktım ve yeniden ince, kıvrımlı yollara düştüm.
Â
Petra Panagias Meryem Ana
   Agiasos
   Yollarda fazla zaman geçirmeden soluÄŸu Agiasos’ta aldım. Agiassos, tarif edilemeyecek güzel bir doÄŸanın ortasında daÄŸların arasında kurulmuÅŸÂ tarihi  bir ÅŸehir. Dik ve daracık sokakları, iki üç katlı tarih kokan bir birinden güzel taÅŸ evleri, tarihi kütüphanesi, köy meydanı, eÅŸine ender rastlanan güzellikteki Panaya Aya Sion Kilisesi ve aÄŸaç oymacılığının çok meÅŸhur olduÄŸu bir kasaba. Midilli Adası’nda görülecek en güzel üç beÅŸ çekim noktasından birisi Agiasos. Her gidiÅŸimde ayrı keyif aldığım bir kasaba.
Â
   Polimari
   Adanın güney kıyısındaki Polimari, tıpkı Agiasos gibi çok eski ve ünlü bir kasaba. Deniz kıyısındaki bu kasabanın plajları, dar ve dik sokakları, yamaçlara kurulu ÅŸehir mimarisi, korunmuÅŸ kent tarihi dokusu da gerçekten görmeye deÄŸer. Gezilecek görülecek güzide kasabalardan birisi. 500-600 yıllık çınar aÄŸaçları ÅŸehre ayrı bir güzellik katmakta. Ayrıca yemekleri, özellikle de meze ve deniz ürünleri ile bir adım önde olan Polimari,  Midilli turu yaparken, görülecek önemli yerlerden biri. Polimari’yi yaÅŸamak için en az bir güne ihtiyaç var.
Â
   Midilli (Mytılene)Â
   Adanın baÅŸkenti ve Antik ÇaÄŸ’dan günümüze kadar her zaman önemli olagelen Midilli, Yunanistan’ın en güzel ÅŸehirleri arasında yer almakta. Orta ÇaÄŸ’da Akdeniz’de ÅŸap madeni ticareti ile uÄŸraÅŸan Gattosilio (Gatelluzi) ailesinin yaptırdığı Agios Therapontas Kilisesi’nin kubbesi, şehre baÅŸlı başına bir güzellik katıyor.  Â
  Limandaki “Özgürlük Heykeli” şehrin amblemidir. Gece dahil, günün her saatinde liman civarında ve meydanlarında,mekanlarında (siesta saatleri hariç) hayat canlı ve diridir. Birbirinden şık gösteriÅŸli mekanlarda uygun fiyatlar ile yemek, içmek, eÄŸlenmek imkanı sunan ÅŸehrin arka caddelerinde, ara sokaklardaki dükkanlarda her ÅŸeyi bulmak mümkündür. Deniz kıyısındaki mekanların güzelliÄŸi kadar arka sokaklardaki tarihi dokunun da mutlaka görülmesi gerekir. Hele hava alanı güzergahındaki bahçeli tarihi binalar ÅŸehre görülesi bir deÄŸer saÄŸlar.  Â
   En önemli unsurlardan biri de kentte pek çok yapıda hâlâ Osmanlı izlerinin bulunmasıdır.
Â

Â

Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

  Midilli Adası’nın uluslararası adı Lesvos Adası olmakla beraber biz, Türkiye’de Midilli Adası deriz. Midilli esasında adada bir il olup yerel  ismi Mytilini’dir. Ada, tarihte Osmanlı ve Bizans arasında birkaç defa gidip gelmiÅŸtir. Midilli’nin Osmanlı valilerinden birisi de Namık Kemal’dir. Adaya 1877’de sürgüne gönderilen Namık Kemal, 1879’da adanın Mutasarrıfı (valisi) oldu. Midilli adası beÅŸ asırdan fazla Osmanlı topraklarına ait olduÄŸundan; Assos ve  Bademli’ye çok yakın  bulunduÄŸundan, bazıları Midilli Adası ile kendi arasında duygusal bir zilliyet bağı kurar. Aslına bakarsanız aynı ÅŸekilde ben de her defasında Midilli’ye giderken hafiften bir zilliyet bağı  kurarım. Åžimdi adaya yaptığım gezilerimin bende bıraktığı izlenimleri yazmak istiyorum.
Â

  Karşılıklı Seferler
  Türkiye’den Midilli’ye - Midilli’den Türkiye’ye her gün düzenli vapur seferleri vardır. Ayvalık’tan sabah 09.00’da, Midilli’den akÅŸam 18.00’da Turyol ya da Jale vapurları kalkar. Jale’nin araçla seyahat etmek isteyenler için arabalı vapur seferleri de var. Geçen yıl yazın en yoÄŸun zamanında gitmiÅŸtim. Bu yıl  Eylül ayının sonunda gittim. Daha önceki yıllarda farklı aralıklarla birkaç defa daha gitmiÅŸtim. OkuduÄŸum tarih kitaplarından ve yarım asırdır turizm sektörü içerisinde bulunmamdan olsa gerek,  Midilli Adası her defasında bende özel bir merak uyandırır.  Bu bakımdan Ayvalık’tan vapura bindiÄŸim andan itibaren içimi huzur, mutluluk, biraz da heyecan kaplar. Yolculuk hava durumuna göre bir buçuk iki saat sürer. Bu defa da öyle oldu. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra vapurumuz Midilli limanına yanaşırken keyifli bir güzergah üzerinde gezi planı yaptım.
   Adayı bundan önceki ziyaretimde doÄŸusundan kıyıyı takip ederek Thermi üzerinden kuzeye doÄŸru gezip dolaÅŸmıştım. Adanın doÄŸu kıyısında çok sayıda irili ufaklı, birbirinden temiz, güzel, sakin koy ve plajlar var. Bölgede en çok Ksambelia Plajını (Xampelia-N.Kydonion) beÄŸenmiÅŸtim. Denizin içinde 100-150 metre yürümek mümkün, devasa bir havuz gibi. Dibi temiz, ince kum olan bu koy, sığ denizi sevenler için mükemmel bir yer. Yüzerken, deniz içinde yürürken bacaklarımın arasında küçük küçük balıklar dolaşıyordu. Koyda bulunan Art Restaurant’ın yemekleri  ve fiyatları memnun ediciydi. Burada her defasında yarım gün kaldıktan sonra Mandamadhos, Kapi, Vafilos kasabalarını geze dolaÅŸa Molivos’a ulaÅŸmıştım.

Ksambelia Plajı
   Öncekilerin aksine bu sefer Midilli ÅŸehrinde konaklamak istemedim. Gezilip görülecek tarihi kentlerin içinde en tanınmış olan Molivos’un yakınlarındaki Petra’da kalmayı, orada yorgunluk atmayı, dinlenmeyi, diÄŸer yandan gezilip görülecek yerler arasında bulunan Agiasos, Polimari gibi yerlere gitmeyi, son günü de Midilli şehrinde geçirmeyi istedim.
   Liman kapısından giriÅŸ iÅŸlemlerini tamamladıktan sonra, adını Yunanistan’ın orta kesiminden gelerek, BaÅŸkent Kyme (AliaÄŸa)’nin yanı sıra 10 kent ile birlikte Foça’yı kuran Aolisler’den alan, Aeolian Sun Rent a Car’dan kiraladığım bir araçla adanın iç kesimlerine doÄŸru  kıvrım kıvrım ince yollarına vurdum kendimi.
   İlk durağım Ghera Körfezi kıyısında bulunan Therma oldu. Körfeze nazır ve daha ziyade bizdeki gibi erkeklerin ziyaret ettiÄŸi kahvehanede, bir fincan “Greek kahve” ısmarladım kendime. Söylemeden edemeyeceÄŸim, bizim Türk kahvesinin aynısı, sadece adı deÄŸiÅŸik. Sade, az ÅŸekerli, orta diye Türkçe olarak soruyorlar hem de. Bu durumla adanın her yerinde karşılaşılıyor. Kahvemi içerken Kalimera - Kalispera’dan baÅŸlayarak kimi zaman İngilizce kimi zaman Almanca, sıcakkanlı kasaba sakinleri ile konuÅŸurken, ortak noktalara deÄŸindiÄŸimiz ve keyif aldığımız gözden kaçmıyor. Sohbetin güzel, zamanın dar olduÄŸunun farkına vararak komÅŸulardan izin isteyip yeniden yola koyuldum. Bir sonraki hedefim Kalloni üzerinde Petra’ydı. Kalloni’de arabamı bir otoparka bıraktım. Ufak tefek ihtiyaçlarımı almak için kasabada küçük bir tur yaptım. Yunanistan’da hüküm süren ekonomik krize raÄŸmen insanlar yaÅŸam ile baÄŸlarını hiç koparmamışlar. Yüzleri gülmekte, birbirleriyle ÅŸakalaÅŸmakta, birbirlerine takılarak espriler yaparak hayattan keyif almaya devam etmekteler. Orta boy bir markete girdiÄŸinizde Avrupa BirliÄŸi Almanya’sı ve Fransa’sı ile ilgisi olan raf düzeni ile karşılaÅŸmadım. Daha ziyade bizdeki alışık olduÄŸumuz bakkalları andırıyordu. Market sahibi her müşterisi ile tek tek ilgilenerek bizdeki bakkallar gibi davranıyordu. Özellikle öğleden sonraki saatlerde dükkanların pek çoÄŸu kapatmıştı. Dinleniyorlardı. Yoluma devam etmek için tekrar arabaya döndüm. Parktan çıkarken sağıma soluma baktım, ücret ödemek için kimse yoktu. Midilli’de, Therma’da gördüklerimi burada da gördüm: Otoparklar düzenli olmakla beraber ücretsizdi.
   Asıl bundan sonra başlamıştı ince ve kıvrım kıvrım yollar. Her taraf alabildiğince zeytin ağacı ile donanmıştı. Çok meyilli arazilere erinmeden, yorulmadan, her bir ağaç için taştan istinat duvarları ve terasları yaparak zeytin ağacı diktiklerini görmek eski insanların ne kadar çalışkan olduğunun bir göstergesiydi. Ayrıca zeytin yere düşmesin, toprakla temas etmesin diye ağaçtan ağaca ağlar bağlanmıştı. Her bir görüş açısındaki manzara doyulamayacak güzellikteydi. Araba kullanırken bu güzellikleri, bakımlı zeytin ağaçlarını seyretmek tehlikeli olduğundan ara sıra arabayı kenara çekip durdum, gözümün görebileceği kadar her yanı seyrettim ve kendi kendime hep şunu düşündüm: Bunca dağı taşı zeytinlik yapabilmek için ne güçlü bir irade, azim ve çaba gerekti?
 Â

Petra Plajı
   Petra
   Kıvrım kıvrım yolları geride bırakarak Petra’ya vardım. Petra daha önceki ziyaretlerimde dikkatimi çekmiÅŸti. Güzel bir doÄŸası, kasabanın bir ucundan diÄŸer ucuna kadar uzanan bir plajı vardı. Deniz kenarında, düz ovada birden göklere 40 metre yükselen devasa kayası, kasabaya ayrı bir güzellik katıyor. Kayanın üzerine yapılmış 114 basamakla eriÅŸilen, kasabanın tamamına hakim, Panaya Glikofilusa kilisesinin bahçesinden görülen köy manzarası insanın içini rahatlatıyor.Â
 Bahçesiyle, dokusuyla ve plaja olan yakınlığıyla hoÅŸuma giden bir stüdyoya yerleÅŸtim. Stüdyonun sahipleri, gençlik yıllarında Güney Afrika’da çalıştıktan sonra kazandıkları parayla 1980 yılında açtıkları bu mekanı o tarihten bu güne kadar iÅŸleten Helen ve Evripidis çiftiydi. YaÅŸları ÅŸimdi her ikisinin de 70’i geçse de son derece bakımlı, nazik, kibar ve tatlı dilli insanlardı. İşlerini severek yaptıkları daha konuÅŸtukları ilk cümleden anlaşılıyordu.
   Henüz odama bile yerleÅŸmemiÅŸtim ki farkında olmadan kahve eÅŸliÄŸinde bir muhabbete daldık. Güney Afrika’dan geldikleri için ana dilleri gibi İngilizce biliyorlardı. 90’lı yılların ortalarına kadar restoranlarındaki mezeleri tatmak, piÅŸirdikleri yemekleri yemek için Selanik’ten helikopterle tanınmış insanların geldiklerini söyleyen, bir zamanlar çok meÅŸhur olduÄŸunu anlatmaya çalışan Helen, yaz aylarında Petra’da stüdyo açıp iÅŸlettiÄŸini, kış aylarında Atina’da yaÅŸayan öğretmen kızına yakın olmak için Atina’ya taşındığını anlatırken, benim nereden geldiÄŸimi, ne yaptığımı da öğrendiÄŸinde oturduÄŸu yerden Kosta adında birisini aradı ve gelmesini istedi. Birkaç dakika sonra komÅŸusu Kosta masamızdaydı. ÇocukluÄŸunu İstanbul’da geçiren, ilkokulu İstanbul’da bitiren Kosta anadili gibi Türkçe biliyordu.
Â

   Molivos (Mithimna)
   Sohbet gittikçe koyulaşıyordu; ama benim gönlüm bugün Molivos’a varmaktan yanaydı. AkÅŸamı Molivos’da karşılamak istiyordum. Nitekim sohbete yarın sabah kahvaltıda devam etmek üzere izin isteyerek masadan ayrıldım. 20-25 dakika sonra Molivos’a vardım. Molivos sanki beni özel olarak karşılıyordu. İnsan bir yeri sevince galiba böyle hissediyor. Kentin giriÅŸindeki otoparklardan birisine park ettim. Mevsimle baÄŸlantılı olarak otoparklar tıklım tıklım deÄŸildi; ama yine de bol miktarda otobüs ve binek araç vardı. Deniz kıyısından limandaki restoranlara kadar yürüdüm. Restoranlar akÅŸam yemeÄŸi için harıl harıl hazırlık yapıyorlardı. Garsonlar nazik bir biçimde selamlıyorlar, tebessüm ediyorlar; ama çığırtkanlık yaparak kolumdan çekmiyor, önümü kesmiyorlardı.
Â
  Limanı dolaÅŸtıktan sonra hediyelik eÅŸya satan küçük bir dükkana girdim, torunlarıma bir iki küçük hediye aldım ve kendisine limanın dışında güzel bir restoranın olup olmadığını sordum. Satıcı bana “Asıl Molivos ÅŸu ince yoldan yukarı doÄŸru çıktığınızda antik kalenin eteklerindeki Molivos’tur.” diye dik ve dar bir yol gösterdi. GösterdiÄŸi yolda yürüdükçe gördüklerim bana Molivos’u bir kere daha sevdirdi. Onlarca küçük hediyelik dükkanları, restoranlar, şık ve zarif kafeler, davetkar vitrinler, ziyaretçileri para harcamaya zorluyordu. Bu arada gözüme Türkçe yazılmış “Hamam Restaurant” iliÅŸti. MuhteÅŸem tavan ve duvar dekoru vardı. Temizdi. İçeri girdim, beÄŸendim, orada yemek yemeye karar verdim. Sonradan adının Mary olduÄŸunu öğrendiÄŸim sahibi yanıma geldi ve beni restoranın terasına götürdü. Terastan Molivos’u seyrettiÄŸimde bir an kendimi uçakta hissettim. Bu manzarada insanın en çok sevdiÄŸine “keÅŸke sen de burada olaydın.” diyesi ve ona ÅŸiir yazası geliyor. Mary de Türkçe biliyordu. Mönüsünde Türkçe de vardı. Yaptığı yemeklerle beni bir güzel ağırladı arkasından ikram ettiÄŸi Greek kahveyle belleÄŸime Hamam Restaurant’ı kazımayı baÅŸardı. Yemekten sonra Mary’yle vedalaşıp ÅŸehri içime sindire sindire dolaÅŸtım. Molivos’un Asos ve Åžirince’nin tüm özelliklerini taşıdığını söyleyebilirim. Kenti dolaşırken içimden tüm sevdiklerimin burayı görmesini diledim.
   Geç vakit otelime döndüm. Rahat bir uykudan sonra sabah kalktım, kahvaltı için restorana indim ve yine güzel bir sürprizle karşılaştım: Helen bildik kahvaltının dışında olağanüstü bir sofra hazırlamıştı. Biraz sonra dün akşam tanıdığım Kosta da geldi. Turizmden ticarete, ticaretten siyasete ve ekonomiye bir koyu muhabbettir başladı. Sohbet, iki saat sürdü; ama bize iki dakika gibi geldi. Yolcu yolunda gerek, atasözüyle izin isteyerek kalktım ve yeniden ince, kıvrımlı yollara düştüm.
Â

Petra Panagias Meryem Ana
   Agiasos
   Yollarda fazla zaman geçirmeden soluÄŸu Agiasos’ta aldım. Agiassos, tarif edilemeyecek güzel bir doÄŸanın ortasında daÄŸların arasında kurulmuÅŸÂ tarihi  bir ÅŸehir. Dik ve daracık sokakları, iki üç katlı tarih kokan bir birinden güzel taÅŸ evleri, tarihi kütüphanesi, köy meydanı, eÅŸine ender rastlanan güzellikteki Panaya Aya Sion Kilisesi ve aÄŸaç oymacılığının çok meÅŸhur olduÄŸu bir kasaba. Midilli Adası’nda görülecek en güzel üç beÅŸ çekim noktasından birisi Agiasos. Her gidiÅŸimde ayrı keyif aldığım bir kasaba.
Â
   Polimari
   Adanın güney kıyısındaki Polimari, tıpkı Agiasos gibi çok eski ve ünlü bir kasaba. Deniz kıyısındaki bu kasabanın plajları, dar ve dik sokakları, yamaçlara kurulu ÅŸehir mimarisi, korunmuÅŸ kent tarihi dokusu da gerçekten görmeye deÄŸer. Gezilecek görülecek güzide kasabalardan birisi. 500-600 yıllık çınar aÄŸaçları ÅŸehre ayrı bir güzellik katmakta. Ayrıca yemekleri, özellikle de meze ve deniz ürünleri ile bir adım önde olan Polimari,  Midilli turu yaparken, görülecek önemli yerlerden biri. Polimari’yi yaÅŸamak için en az bir güne ihtiyaç var.
Â

   Midilli (Mytılene)Â
   Adanın baÅŸkenti ve Antik ÇaÄŸ’dan günümüze kadar her zaman önemli olagelen Midilli, Yunanistan’ın en güzel ÅŸehirleri arasında yer almakta. Orta ÇaÄŸ’da Akdeniz’de ÅŸap madeni ticareti ile uÄŸraÅŸan Gattosilio (Gatelluzi) ailesinin yaptırdığı Agios Therapontas Kilisesi’nin kubbesi, şehre baÅŸlı başına bir güzellik katıyor.  Â
  Limandaki “Özgürlük Heykeli” şehrin amblemidir. Gece dahil, günün her saatinde liman civarında ve meydanlarında,mekanlarında (siesta saatleri hariç) hayat canlı ve diridir. Birbirinden şık gösteriÅŸli mekanlarda uygun fiyatlar ile yemek, içmek, eÄŸlenmek imkanı sunan ÅŸehrin arka caddelerinde, ara sokaklardaki dükkanlarda her ÅŸeyi bulmak mümkündür. Deniz kıyısındaki mekanların güzelliÄŸi kadar arka sokaklardaki tarihi dokunun da mutlaka görülmesi gerekir. Hele hava alanı güzergahındaki bahçeli tarihi binalar ÅŸehre görülesi bir deÄŸer saÄŸlar.  Â
   En önemli unsurlardan biri de kentte pek çok yapıda hâlâ Osmanlı izlerinin bulunmasıdır.
Â

Â

Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...