
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
Pergamon Akropolü / Akropolis - Bergama
Arkeolojik buluntuların arasında kendini kaybetme ve yeniden bulmanın eÅŸsizliÄŸini ancak bu tadı yaÅŸayanlar anlayabilir. Pek çok insan antik kentleri gezmekten sıkılır; “taÅŸ ve harabe görmeye gerek yok” diyerek gezi anlayışları içinde tarihi yolculuklara yer vermez.
Olabilir tabi, bu da bir gerçekliktir ki, eskiden benim de antik kent harabelerine sıcak bakmadığım zamanlarım oldu. Hele okul gezileri adeta birer görev idi ve o görevi rahatlatmanın yolu gezi sırasında arkadaşlar arası şamata yapıp kafa dağıtmaktı!
Genellikle yaz sıcağında çıkılan tatiller ve onun uzantısı ören yerlerini gezme faslı yaz güneÅŸinin gazabına uÄŸradığımız tozlu eziyet dönemleriydi bir zamanlar… Niye o kızgın güneÅŸ altında yaz ortası harabe geziyorsak!
Eskiden öyleydi.
Benim için ÅŸimdi her ÅŸey çok deÄŸiÅŸti. Eylül ile Mayıs arası dönemleri tercih eder oldum artık. Üç ay yaz dönemi, taÅŸların daha da kızgınlaÅŸtığı, eski zamanların tüm zalimlikleri ile içimize iÅŸlediÄŸi günlermiÅŸ gibi geliyor bana! Bu duyguya en son Bergama Akropolü’ne çıkan o kapalı fanus gibi teleferiÄŸin içinde hissetmiÅŸtim. Ne teleferik ama! Mübarek kızgın fırın, Ekim güneÅŸiyle bile cayır cayır yakıyordu varın siz Temmuz AÄŸustos'u düşünün…
Bergama çok özel bir kasaba, mutlaka gidip görülmeli. Öyle turist kafileleriyle toplu sünnet kesimi gibi hatır hatır deÄŸil, yalnız ve mümkünse ölü sezonda. Ve iÅŸin gerçeÄŸi Bergama bir güne sığdırılamayacak kadar zengin bir görsel şölen. Her mahallesi her sokağı ayrı bir yazı konusu, meÅŸhur Pergamon Akropolü’ne çıkan yol ve yolun etrafı sit alanı koruması altında olduÄŸu için, burada geçmiÅŸ zamanların tüm dokularını çaÄŸrıştıran bir eskilik söz konusu. Eski Bergama evlerinin de bu bölgede oluÅŸunun böyle hissetmemde payı büyük. Yıkıldı yıkılacak haldeki eski evlerin çok yönlü ve hakiki bir restorasyona gereksinimi var, bu çok açık. Bakanlık düzeyinde ve hatta Dünya Mirası Koruma Kurulu'nca el atılması gereken bir bölge. Akropol'ün etrafı kesinlikle daha iyi korunmalı, daha gerçekçi öne çıkarılmalı. Bergama’nın iç yerleÅŸimindeki bakımlı ve düzenli ÅŸehircilik anlayışı istenirse iyi ÅŸeyler yapılabildiÄŸinin göstergesi. Umarım günün birinde Akropol ve çevresi için de bunu söyleyebiliriz.
Allah koruya Mevlâm kayıra mantığıyla içim cız ederek dolaÅŸtım Akropol’ü. Çok gariban bir iÅŸleyiÅŸle ayakta tutulan bu yurt harikamız gerçekten çok büyük medeniyetlerin baÅŸlangıcı zengin kültürel bir miras. Ziyaretçilerin her taşın tepesine çıkma ve her ÅŸeye dokunma isteÄŸine engel konulmamasının yanı sıra yıllardır sürdürülen kazı ve restorasyon çalışmalarının yavaÅŸ ilerliyor olması düşündürücü. Almanya’ya kaçırılan Pergamon Museum için “iyi ki kaçırılmış yoksa burada helak olurdu” diyenleri duydukça içi parçalanıyor insanın.
Antik kentler beni esrikleştiriyor. Geriye doğru sonsuzluğun içine girmiş gönüllü çilekeş gibi dolaşırken, güzelliklerden ziyade olumsuzluklara odaklanmak hiç hoş değil, hatta can sıkıcı lâkin görsel ziyafetlerin de bir doyum noktası var. Tıpkı yeme içmelerle dolu ziyafet sofraları gibi! Göz güzelliğe alışınca çirkinlikler göze batmaya başlıyor.
Akropol hakkında tarihi bilgi her yerde bol miktarda var olduğu için, ne dünyaya meydan okuyan Trajan Tapınağı'ndan ne de o muhteşem görkemiyle anfitiyatronun o kadar yükseklikte meydan okuyan duruşundan bahsetmeye gerek duymuyorum. Zaten aşağıda kısa bir tarihi bilgi mevcut.
Akropol’e teleferik ile çıkış ve giriÅŸ ayrı ücretlendirildiÄŸinden araba yolunu kullanmayı tercih edenler çoÄŸunlukta. Ekim 2016 itibarıyla teleferik ücreti 15.00 Lira, artı Akropol giriÅŸ ücreti de 25.00 Lira olmak üzere kiÅŸi başı toplam 40 Liraya giriliyor Akropol’e.
Bu ücreti asla fazla görmüyorum. Bence son derece uygun bir fiyat, lakin bunun karşılığında insan küçük de olsa bir yararlanıcı unsur bekliyor, örneÄŸin giriÅŸte elimize niçin bir broşür verilmez? Akropol haritası ve kısa bilgilerin de yer aldığı iki yapraklı bir broşürü niye çok görürler! Biraz daha temiz bir tesis ve tuvaletler ziyaretçilerin hakkı deÄŸil midir, üstelik tuvaletlerden ayrıca ücret alınıyor. Keyifli ve rahat bir ortam sunacak camlarla kaplı bir kafeteryaya da nasıl ihtiyaç var yukarıda, nihayetinde esintili bir dağın tepesindesiniz… Akropol’ün tepesinde rastlamayı düşünebileceÄŸim en son hediyelik eÅŸya Hindistan iÅŸi ÅŸapkalar ve Çin mallarıdır herhalde! Komik tabi. Bu ülkenin sanatçıları saygıdeÄŸer ürünler yapıyorlar, uyduruk hediyelik eÅŸyalar yerine sanat ürünlerinin satılması Akropol’ün deÄŸerini defalarca arttıracaktır.
Tüm basitleÅŸtirme çabalarına raÄŸmen Bergama Akropol’ü muhteÅŸem bir deÄŸer. Gidilip görülesi, gezilesi, katkı sunulası…
Antik kentlerimiz yaşamalı ki bizlerin yaşamları da anlam kazansın.
***
Pergamon Antik Kent Bilgileri
Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı'nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos'tan gelir.
Pergamos'un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos'tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.
Yazılı belgelerde Pergamon'dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı'nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma'ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu'nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.
Eski kentin kalıntılarını, 1870'lerde Batı Anadolu'da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon'da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878'de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.
2011'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Pergamon, 2014'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.
Pergamon Akropolü
Pergamon kentinin yukarı bölümü olan Akropol Bakırçayı'nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Heroon'un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan'da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniÅŸ bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluÅŸan uzun bir yapı bulunuyordu.
Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaÅŸ tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol'ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin'e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuÅŸtur. Pergamon'da ise yalnızca temelleri kalmıştır.
Athena Tapınağı'nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede "Pergamon derisi" olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41'de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan etmiştir.
Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin'e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi'ne (Pergamon Museum) koyulmuÅŸtur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneÄŸi olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı'nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoÄŸudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora'da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuÅŸuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol'ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaÅŸmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu.
Athena Tapınağı'nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.
Akropol’ün bir baÅŸka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı.
Kaynak bilgi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pergamon












Nurdan ÇAKIR TEZGİN
"Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...

Arkeolojik buluntuların arasında kendini kaybetme ve yeniden bulmanın eÅŸsizliÄŸini ancak bu tadı yaÅŸayanlar anlayabilir. Pek çok insan antik kentleri gezmekten sıkılır; “taÅŸ ve harabe görmeye gerek yok” diyerek gezi anlayışları içinde tarihi yolculuklara yer vermez.
Olabilir tabi, bu da bir gerçekliktir ki, eskiden benim de antik kent harabelerine sıcak bakmadığım zamanlarım oldu. Hele okul gezileri adeta birer görev idi ve o görevi rahatlatmanın yolu gezi sırasında arkadaşlar arası şamata yapıp kafa dağıtmaktı!
Genellikle yaz sıcağında çıkılan tatiller ve onun uzantısı ören yerlerini gezme faslı yaz güneÅŸinin gazabına uÄŸradığımız tozlu eziyet dönemleriydi bir zamanlar… Niye o kızgın güneÅŸ altında yaz ortası harabe geziyorsak!
Eskiden öyleydi.
Benim için ÅŸimdi her ÅŸey çok deÄŸiÅŸti. Eylül ile Mayıs arası dönemleri tercih eder oldum artık. Üç ay yaz dönemi, taÅŸların daha da kızgınlaÅŸtığı, eski zamanların tüm zalimlikleri ile içimize iÅŸlediÄŸi günlermiÅŸ gibi geliyor bana! Bu duyguya en son Bergama Akropolü’ne çıkan o kapalı fanus gibi teleferiÄŸin içinde hissetmiÅŸtim. Ne teleferik ama! Mübarek kızgın fırın, Ekim güneÅŸiyle bile cayır cayır yakıyordu varın siz Temmuz AÄŸustos'u düşünün…
Bergama çok özel bir kasaba, mutlaka gidip görülmeli. Öyle turist kafileleriyle toplu sünnet kesimi gibi hatır hatır deÄŸil, yalnız ve mümkünse ölü sezonda. Ve iÅŸin gerçeÄŸi Bergama bir güne sığdırılamayacak kadar zengin bir görsel şölen. Her mahallesi her sokağı ayrı bir yazı konusu, meÅŸhur Pergamon Akropolü’ne çıkan yol ve yolun etrafı sit alanı koruması altında olduÄŸu için, burada geçmiÅŸ zamanların tüm dokularını çaÄŸrıştıran bir eskilik söz konusu. Eski Bergama evlerinin de bu bölgede oluÅŸunun böyle hissetmemde payı büyük. Yıkıldı yıkılacak haldeki eski evlerin çok yönlü ve hakiki bir restorasyona gereksinimi var, bu çok açık. Bakanlık düzeyinde ve hatta Dünya Mirası Koruma Kurulu'nca el atılması gereken bir bölge. Akropol'ün etrafı kesinlikle daha iyi korunmalı, daha gerçekçi öne çıkarılmalı. Bergama’nın iç yerleÅŸimindeki bakımlı ve düzenli ÅŸehircilik anlayışı istenirse iyi ÅŸeyler yapılabildiÄŸinin göstergesi. Umarım günün birinde Akropol ve çevresi için de bunu söyleyebiliriz.
Allah koruya Mevlâm kayıra mantığıyla içim cız ederek dolaÅŸtım Akropol’ü. Çok gariban bir iÅŸleyiÅŸle ayakta tutulan bu yurt harikamız gerçekten çok büyük medeniyetlerin baÅŸlangıcı zengin kültürel bir miras. Ziyaretçilerin her taşın tepesine çıkma ve her ÅŸeye dokunma isteÄŸine engel konulmamasının yanı sıra yıllardır sürdürülen kazı ve restorasyon çalışmalarının yavaÅŸ ilerliyor olması düşündürücü. Almanya’ya kaçırılan Pergamon Museum için “iyi ki kaçırılmış yoksa burada helak olurdu” diyenleri duydukça içi parçalanıyor insanın.
Antik kentler beni esrikleştiriyor. Geriye doğru sonsuzluğun içine girmiş gönüllü çilekeş gibi dolaşırken, güzelliklerden ziyade olumsuzluklara odaklanmak hiç hoş değil, hatta can sıkıcı lâkin görsel ziyafetlerin de bir doyum noktası var. Tıpkı yeme içmelerle dolu ziyafet sofraları gibi! Göz güzelliğe alışınca çirkinlikler göze batmaya başlıyor.
Akropol hakkında tarihi bilgi her yerde bol miktarda var olduğu için, ne dünyaya meydan okuyan Trajan Tapınağı'ndan ne de o muhteşem görkemiyle anfitiyatronun o kadar yükseklikte meydan okuyan duruşundan bahsetmeye gerek duymuyorum. Zaten aşağıda kısa bir tarihi bilgi mevcut.
Akropol’e teleferik ile çıkış ve giriÅŸ ayrı ücretlendirildiÄŸinden araba yolunu kullanmayı tercih edenler çoÄŸunlukta. Ekim 2016 itibarıyla teleferik ücreti 15.00 Lira, artı Akropol giriÅŸ ücreti de 25.00 Lira olmak üzere kiÅŸi başı toplam 40 Liraya giriliyor Akropol’e.
Bu ücreti asla fazla görmüyorum. Bence son derece uygun bir fiyat, lakin bunun karşılığında insan küçük de olsa bir yararlanıcı unsur bekliyor, örneÄŸin giriÅŸte elimize niçin bir broşür verilmez? Akropol haritası ve kısa bilgilerin de yer aldığı iki yapraklı bir broşürü niye çok görürler! Biraz daha temiz bir tesis ve tuvaletler ziyaretçilerin hakkı deÄŸil midir, üstelik tuvaletlerden ayrıca ücret alınıyor. Keyifli ve rahat bir ortam sunacak camlarla kaplı bir kafeteryaya da nasıl ihtiyaç var yukarıda, nihayetinde esintili bir dağın tepesindesiniz… Akropol’ün tepesinde rastlamayı düşünebileceÄŸim en son hediyelik eÅŸya Hindistan iÅŸi ÅŸapkalar ve Çin mallarıdır herhalde! Komik tabi. Bu ülkenin sanatçıları saygıdeÄŸer ürünler yapıyorlar, uyduruk hediyelik eÅŸyalar yerine sanat ürünlerinin satılması Akropol’ün deÄŸerini defalarca arttıracaktır.
Tüm basitleÅŸtirme çabalarına raÄŸmen Bergama Akropol’ü muhteÅŸem bir deÄŸer. Gidilip görülesi, gezilesi, katkı sunulası…
Antik kentlerimiz yaşamalı ki bizlerin yaşamları da anlam kazansın.
***
Pergamon Antik Kent Bilgileri
Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı'nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos'tan gelir.
Pergamos'un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos'tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.
Yazılı belgelerde Pergamon'dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı'nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma'ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu'nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.
Eski kentin kalıntılarını, 1870'lerde Batı Anadolu'da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon'da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878'de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.
2011'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Pergamon, 2014'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.
Pergamon Akropolü
Pergamon kentinin yukarı bölümü olan Akropol Bakırçayı'nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Heroon'un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan'da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniÅŸ bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluÅŸan uzun bir yapı bulunuyordu.
Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaÅŸ tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol'ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin'e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuÅŸtur. Pergamon'da ise yalnızca temelleri kalmıştır.
Athena Tapınağı'nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede "Pergamon derisi" olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41'de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan etmiştir.
Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin'e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi'ne (Pergamon Museum) koyulmuÅŸtur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneÄŸi olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı'nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoÄŸudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora'da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuÅŸuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol'ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaÅŸmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu.
Athena Tapınağı'nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.
Akropol’ün bir baÅŸka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı.
Kaynak bilgi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pergamon

Nurdan ÇAKIR TEZGİN
"Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...