DAMADA İKİ SAĞDIÇ / Sebahattin Karaca
Sebahattin Karaca

Sebahattin Karaca

DAMADA İKİ SAĞDIÇ



Foça Kaymakamlığı, Foça Turizm Danışma Bürosu’nun bir yazısı ile “ İlçemiz hudutları dahilinde Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması SözleÅŸmesi” (SÖKÜM) kapsamında, ilçemiz sınırları içindeki somut olmayan kültürel miras unsurlarını belirleyecek ilçe tespit kuruluna seçilmiÅŸ olmak beni çok mutlu etti. Bu amaçla yaptığımız toplantı sırasında damada iki saÄŸdıç atanmasını içeren, Foça’mızın Kozbeyli köyündeki eski bir geleneÄŸi kurula anlattım. Çok beÄŸendiler. “Somut Olmayan Kültür DeÄŸeri” olduÄŸuna yürekten inandığım, Kozbeyli köyümüze ait bu güzel geleneÄŸi sizlerle paylaÅŸmak istiyorum.

Foça’nın Kozbeyli köyünde (Åžimdi mahalle) düğünler her zaman görkemli ve çok ÅŸatafatlı olur; dört gün sürerdi.

Düğünün başladığını duyurmak için salı günü erkenden köy meydanında davul zurna çalmaya başlar. Kız ve oğlan evlerinde, hummalı çalışmalar ile düğün hazırlıklarına girişilir, kazan kazan keşkek yapılır, yemekler pişirilirdi. Meydanın bir tarafında genç kızlar ve kadınlar, diğer tarafında delikanlılar ve diğer erkekler toplanırdı. Davul - zurna eşliğinde halaylar çekilir, oyunlar oynanırdı. İşte sağdıçlar tam da bu sırada görevinin başında olurlardı. Damadın kendisini bir sağdıç korurken damadın ayakkabısını diğer bir sağdıç kollardı. Birinci sağdıcın görevi herkes tarafından bilinip kabul edilmişken biz ikinci ile ilgileneceğiz; çünkü sıra dışı olan ve bu yazının yazılmasını sağlayan odur. İkinci sağdıç damadın ayakkabısının çalınmasını ya da kaybolmasını önlemek için vardı.

Düğünde damadın ayakkabısını çaldırmak sağdıç için çok kötü bir durum sayılır, ayakkabıyı koruyamayan sağdıç yerin dibine girerdi. Üstelik bunun cezası da vardı. Ceza bir şişe rakıydı; ama bir şişe rakı ile kalmazdı bu iş. Damadın ayakkabısını çaldıran sağdıç, köyde bundan böyle hep alay konusu olurdu. Bu bakımdan düğünün başından sonuna kadar hatta bir gün sonrasına kadar ikinci sağdıç, sadece damadın ayakkabısının peşinde olurdu.



Salı akşamına kadar eğlence böylece devam ederdi. Çarşamba günü kız evinde hummalı bir koşuşturma olurdu; çünkü o gün kız evinde görkemli kına yakma merasimi yapılırdı. Aynı zamanda, keman, darbuka, cümbüş, ud ve gırnata eşliğinde bütün gün ve gece eğlenilirdi. Oğlan evinde de davul-zurnalı eğlence gün boyu devam ederdi.

PerÅŸembe günü, gelin nedimelerle köy hamamına götürülür, yıkanır, temizlenir, aklanırdı. Âdettendir, diÄŸer oÄŸlan anaları da bu sırada kendi oÄŸullarına nedimeler arasından gelin adayı aramakla meÅŸgul olurdu. Hamamdan sonra hep beraber kız evine dönülürdü. Geline gelinliÄŸi giydirilir, ÅŸarkılar söylenir, hatta gelinin baba ocağından ayrılmasını anlatan ağıtlar yakılırdı. Damat evindeki hareketlilik de kız evinden eksik olmazdı doÄŸrusu. Damat iki saÄŸdıç ve arkadaÅŸları eÅŸliÄŸinde tıraÅŸa götürülür. Damat tıraşı yapılır, elbisesi giydirilirdi. EÄŸlenilir ve içki içilir, bu olaylar olurken ayakkabı saÄŸdıcının gözleri, damadın ayakkabılarının üzerinde olurdu. PerÅŸembe günü akÅŸamı gelin ata bindirilir ve davul - zurna eÅŸliÄŸinde damat evine getirilirdi. Kapıda bekleyen damat gelini teslim alır ve çift odalarına çekilirdi. SaÄŸdıcın birisi içeri girerken diÄŸeri dışarı “damadın ayakkabısını” beklerdi. İçerde beÅŸ on dakika kalınır ve damat gelinin yüzünü açtıktan sonra damat ve saÄŸdıçlar, saÄŸdıçlardan birinin evine gider yatsı namazına kadar orada beklerlerdi. Damat, saÄŸdıçlar ve arkadaÅŸları, vakit gelince yatsı namazı için camiye geçerdi. Damat ve diÄŸerleri içerde namaz kılarken, yazımıza konu olan ayakkabı saÄŸdıcı, iÅŸ bu defa caminin havlusunda damadın ayakkabısını beklemeye devam ederdi. İlginçtir, ayakkabıyı çaldırır ya da kaybolmasını engelleyemezse, camide bile olsa cezası ÅŸerbet deÄŸil, yine bir ÅŸiÅŸe rakı olurdu. Namazdan sonra damadın evine gidilir. Damat ile gelinin gerdek için baÅŸ baÅŸa kalmaları saÄŸlanırdı.

Cuma günü sabahı gelin, damat ve iki sağdıç kız evine giderler, kızın anne ve babasının ellerini öper ve birlikte kahvaltı yaparlardı. O esnada bile damadın ayakkabıları sağdıcın kucağında olurdu. Kahvaltıdan sonra damat ile gelin sağdıçlarla, oğlan evine geri dönerlerdi. İşte tam bu noktada ayakkabı sağdıcının görevi biterdi ve o da görevini layıkıyla yapmanın rahatlığı ve cezadan kurtulmanın mutluluğu ile derin bir nefes alırdı.

Bu gelenek düğünün önemli bir parçasıydı. Damadın ayakkabısını çaldıran sağdıç aslında rakı cezasından daha büyük bir ceza ile köyde ömür boyu gözden düşer ve eksikli olurdu. Onun için bu vazife her şeyden daha önemliydi.




Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com



25 Ocak 2016 Pazartesi / 3397 okunma



"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...