
Sebahattin Karaca
TERKi DİYAR İLE YENİ VATAN EYLEMEK
Almanya'da meÅŸhur bir söz vardır. “BeÅŸiÄŸin neredeyse vatanın orasıdır” diye. Vatanı terketmek ile geçimini yurt dışında saÄŸlamak veya yurt dışında yaÅŸamaya karar vermek aynı ÅŸeyler deÄŸildir. Birinde geri dönüş yok iken, diÄŸerlerinde geriye dönüş yolu açıktır.
Ülke içindeki koÅŸullardan dolayı, ülkesini terkeden ve yurtdışına yerleÅŸen ve o uzaklardaki yaban elini, kendisine yurt edinen pek çok insan tanıyorum. Bu baÄŸlamda, çok uzak ve gurbet olmasına raÄŸmen, Avustralya’ya giden bir çiftin, sonrasında çok benimsemeleri nedeniyle, kendilerini o ülkenin bir parçası gibi gördüklerini, kendilerini oraya ait hissettiklerini, bu durumun sebep ve sonuçlarını ele almak üzere kendileri ile yaptığım sohbeti sizlerle paylaÅŸacağım.
Mustafa ve Esra;
Cahit Sitkı Tarancı’nın dediÄŸi gibi, yolun yarısında ve tam otuz beÅŸindeler. Kendileriyle birkaç defa görüştüm. Her defasında bilgi daÄŸarcığıma; demokrasi, hak ve özgürlük, adalet, hizmet, eÄŸitim, kültür, sevgi, saygı, hoÅŸgörü, anlaÅŸma ve uzlaÅŸma kültürü hakkında bir ÅŸeyler kattım.
Mustafa ve Esra;
Türkiye’de, üniversite eÄŸitimlerini tamamladıktan sonra kendi özgür iradeleriyle yurtdışına gitmiÅŸler. Orada eÄŸitimlerine devam etmiÅŸler. Gittikleri ülkeyi beÄŸenmiÅŸler. Oraya yerleÅŸmeye karar vermiÅŸler. Ve oranın vatandaşı olmanın zorlu ÅŸartlarını, tek tek yerine getirerek, o ülkenin vatandaşı olmuÅŸlar. Sonra da evlenip, birlikte uzak diyarlarda kendilerine bir yuva kurmuÅŸlar. OÄŸulları Aras ile yuvalarını ışıklandırıp, renklendirmiÅŸler.
S.K ;
Sevgili Mustafa ve Esra, daha önceki konuÅŸmalarımda sizin ayrı ayrı Avustralya’ya gittiÄŸinizi, orada birbirinizi tanıdığınızı, daha sonra evlendiÄŸinizi yuva kurduÄŸunuzu, bir erkek çocuÄŸa kavuÅŸtuÄŸunuzu biliyorum. Türkiye’nin dışına gitmeyi neden düşündünüz, Avustralya’ ya gidiÅŸ sebebiniz neydi?
Mustafa;
Åžimdi, birinci sebep İngilizce öğrenmek, 2. sebep daha geniÅŸ açıdan Dünya’da baÅŸka bir ülkeyi incelemek, baÅŸka medeniyetleri yakından tanımak, öğrenmek ve yaÅŸamaktı. O Yıllarda “Global Dünya“ söylemi çok moda idi.
Lise ve üniversitede İngilizce öğrendim. Üniversite bittikten sonra uluslararası iş yapan, iyi bir terazi üretim firmasında işe başladım. Ya benim tembelliğimden ya da eğitim sisteminin kusurlarından olsa gerek, daha ilk günden gördüm ki, öğrendiğim İngilizce yaptığım iş için kesinlikle yeterli değildi. Halbuki uluslararası ilişkilerde, İngilizce ana dil kadar önemsenmeli ve çok iyi öğretilmeliydi. Ama diğer pek çok ders gibi, İngilizce dersleri de boş geçtiği için, ilk işimde, öğrendiğim İngilizce, işte kalmamı sağlayamadı.
Giremeyen piÅŸman, giren piÅŸman, bitiren piÅŸman.!
Esra söz aldı;
Bakın şimdi, uluslararası ilişkiler adında bir üniversite bitiriyorsun. Bir terazi üretim şirketinde, ihracat departmanında dış ticaret bölümünde işbaşı yapıyorsun. Sana diş ticaret bölümünde iş veriyorlar. Ve sen yabancı dil yetersizliğinden işi bırakıyorsun. Üstelik Dünyanın globalleştiği bir zamanda haftada 20 saat almak zorunda olduğun İngilizce dersini, derslerin boş geçmesinden dolayı alamıyor ve bir şirkette ilk işini yapamaz durumda kalıyorsun. Sonra da Avrupa Birliği diyorlar. Avrupa birliğinin daha eşiğine bile, yaklaşırken, merhaba, selamunaleyküm demiyorlar. Hello! How are you? diyorlar. Eşikte durum böyleyse, salonda veya masada ne konuşacağız? Hangi dille, nasıl anlaşacağız? Kısaca her ilde bir sürü ve niteliksiz üniversite var. Bu üniversitelere, giremeyen bir pişman, giren iki pişman, bitiren gene pişman.!
Ben de İzmir’de 9 Eylül Üniversitesi Ekonometri bölümünden mezun oldum. Üniversite bitti. Eve gittim kendi kendime sordum. Åžimdi ne olacak? Ben nerede nasıl iÅŸ bulacağım? Ne iÅŸ yapabilirim? Nasıl baÅŸarılı olurum? Nasıl ilerlerim? Ve sonrasında nasıl yaÅŸarken mutlu olabilirim? Bu soruların cevaplarını bulamadım. Bir yakınımın yardımı ile Renault’da iÅŸe baÅŸladım. İşe girdikten birkaç gün sonra karar verdim.
- Ben yurt dışına gideceğim. Gidişimin önü açık olacak. Benim çocuğum, bu yaşta, benim içine düştüğüm hayal kırıklıklarını yaşamayacak, ailemden ayrı olmanın zorluklarına dayanacağım dedim ve bağrıma taşı bastım, Dünyanın en uzak ülkesine gittim.
S.K;
Pekala, farklı tarihlerde ayrı-ayrı ama, aynı amaç uÄŸruna Avustralya’ya gittiniz. Dil okullarında okudunuz. Mustafa master yaptı. Daha farklı bir ülke keÅŸfettiniz. Sonra birbirinizi tanıdınız, anlaÅŸtınız, yuva kurdunuz. Buraya kadar anladık. Peki neden Avustralya vatandaşı olmak için baÅŸvuruda bulundunuz. Arkasından onlarca sınav ve denemelerden geçip, o ülkenin vatandaşı oldunuz. ?
Mustafa ve Esra ;
İnsan yaşamında hak ve özgürlükler ile eşitlik çok önemli.
İleri demokrasi – barış – hoÅŸgörü – adalet – dürüstlük - temizlik ve en önemlisi eÅŸitlik. Düşünün bir kere otobüse bineceksiniz ülkenin baÅŸbakanı arkanızda sırasını bekliyor. Dönüp arkanızı selamlaşıyorsunuz. BaÅŸbakan kadar eÅŸit olma duygusunu yaşıyorsunuz. Bu durum kendinize sizin de bir insan ve bir birey olarak, önemli olduÄŸunuzu hissettiriyor. Her yerde ve her alanda eÅŸitlik güzel bir ÅŸey. Sosyal alanlarda, kamu alanlarında, yabancı veya azınlığa ait olduÄŸunuzu hissetmiyorsunuz. Birisi sizin hakkınızı ola ki gasp etse, devletin ilgili kurumları derhal hakkınızın size iadesi için gerekeni yapıyor. Bu da size güven duygusunu veriyor. Size, kendinizi her konuda güvende olduÄŸunuzu hissettiriyor. Azınlık diye bir kavram yok. Herkes kendi dilini rahatlıkla konuÅŸabiliyor. Bu durum sizi o topraklara, o vatana baÄŸlıyor. İnsan kendisini o vatanın bir parçası gibi görmeye baÅŸlıyor. Bu size özgüven - huzur ve mutluluk veriyor. Ondan sonra sizde, hiçbir yerde ayrıcalıklı olmaya çalışmıyorsunuz. Herkesin her türlü hakkına saygı gösteriyorsunuz. Böylece karşılıklı olarak saygı tesis edilmiÅŸ oluyor.
Dünya’da en güzel ÅŸey, iÅŸleyen ileri demokrasidir.
Kurumların birbirinden bağımsızlığı çok önemli, her şey bir insana veya bir yöneticiye bağlı değil.
Demokrasi ileri seviyede. Parti içi demokrasi mükemmel işliyor. Öyle ki, bir başbakan parti kongresinde parti başkanlığını kayıp ederse, kazanan aynı anda başbakan oluyor. Çünkü siz, parti genel başkanını seçiyorsunuz. Dolayısıyla başbakanı da beraberinde seçmiş oluyorsunuz.
EÄŸitim eÅŸitliÄŸi muhteÅŸem, fakir – zengin ayırımı yok. % 65 ölçeÄŸinde pratik ve uygulamalı dersler, öğrencilerin sosyal hayatta veya iÅŸ yerinde baÅŸarılı olabilmesi için bambaÅŸka bir müfredat var. Bu sayede öğrenciler sadece teorik olarak belli baÅŸlı derslerle eÄŸitilmiyorlar. Aynı zamanda sosyalleÅŸtiriliyorlar. Ben ÅŸu andaki eÄŸitim sistemi sonucunda pek çok gencin, okulu bitirdikten sonra yönetici olduÄŸunu gördüm. Ayrıca her insanın yeniden baÅŸlaması için imkanı çok. İnsanlar ara eÄŸitimlerle her yaÅŸta yeni bir meslek sahibi olabiliyorlar. Her ÅŸeye sıfırdan baÅŸlayabiliyorlar.
Hastanelerde, yaşlı evlerinde, sağlıkta en önemli şey yine eşitlik. Bunu o kadar iyi düzenlemişler ki, sistem tıkır tıkır çalışıyor ve siz yanlış bir işleyişin kurbanı olmuyorsunuz.
Belediye hizmetleri mükemmel.
Sokağa çıktığınızda verilen hizmetler, yapılan işler, çevre düzenlemeleri, oyun alanları, yollar, yaya kaldırımları, alt ve üst geçitler, bisiklet yolları, parklar, bahçeler, tiyatrolar, gösteri alanları, meydanlar organizasyonlar size insan olduğunuzu ve insanın değerli olduğunu, bütün bunların insan ve insan yaşamı için yapıldığını hissettiriyor. İnsanca yaşamanın mutluluğunu veriyor.
Kısaca, belediyeler bugünün sorunlarını 50-60 yıl önceden çözmüşler. Şimdi ise yüzyıl sonra doğabilecek sorunları bugünden çözüyorlar. Şehrin nüfus artışı ve insanca yaşam için gerekli olanların planlamasını yapıyorlar.
Ben ilk yıl, bu memleketin sokaklarında, meydanlarında ve her alanda ne kadar çok engelli var diye ÅŸaşırmıştım doÄŸrusu. Sonradan gördüm ki; engelliler evde kalmasın, onlarda sokaÄŸa çıksın, yaÅŸama dahil olsun diye akla hayale gelmez iÅŸler yapılmış, dışarıda olabilme imkanı yaratılmış. Kısaca eÄŸitimde ve sosyal yaÅŸamda eÅŸitlik burada da kendini göstermiÅŸ. ”Engelli vatandaÅŸlar da saÄŸlıklı olanlar kadar eÅŸit haklara sahiptir” kavramı sözde kalmamış, icraata dönüşmüş.
Düzen bu, görevini yerine getiremeyen, veya yanlış işlere bulaşan yöneticiler, ya istifa ediyor, ya fişleniyor, bir daha seçilmemesi için bağımsız basın elinden geleni yapıyor.
Kim olursan ol, yanlışa geçit yok.
Şirket; yer altında dört bin otoparkı olan, büyük bir alışveriş merkezinin projesini, belediyeye ulaştırdığında, belediyeden aldığı olumsuz yazı karşısında donup kalmıştı. Kendilerine göre otopark sorununu çözmüşlerdi. Oysa belediyeden gelen yazıda kısaca şu yazıyordu;
“Projenizde otopark var ama, bu kadar çok aracın alışveriÅŸ merkezine ulaşımı saÄŸlayamayız. Mevcut yollarımız buna elveriÅŸli deÄŸildir. Åžayet size inÅŸaat izni verirsek, bu bölgede her gün ve her saat aşırı trafik sıkışması olur. Bu durumun da iki sonucu vardır. Birincisi, bölge insanının sıkışan trafikten psikolojisi bozulur. İkincisi, ise sıkışıklıktan ve araç kuyruÄŸundan dolayı onlarca yıl içinde boÅŸa tüketilen akaryakıttan ülke büyük zarar görür.” Cevap net ve kesindir”.
Öyle aması – fakatı yoktu. Yazıyı alan yöneticiler bu karara saygı duydu. BaÅŸbakanı, Reisi cumhuru arayım, dayımı amcamı devreye sokayım, hâlime – yüzüme – cebime bakayım demedi.
Devlet hep iyi işlerin içinde ve iyi olanın yanında.
Güvenli, huzurlu, temiz ve bakımlı şehirler yaratan belediyelerin de devlet her zaman yanında oluyor.
Åžu sıralar Dünya’nın diÄŸer pek çok ülkesi, küresel ısınmanın, kötü sonuç doÄŸuracağının farkında bile deÄŸilken, Avustralya önümüzdeki yüzyılın en büyük sorunlarından birisi olacak olan, küresel ısınma ve iklim deÄŸiÅŸimi karşısında, toprakların hala ekilir- biçilir olabilmesi için yıllar önce kolları sıvadı, halkına anlattı. Küresel ısınmaya karşı alınacak önlem ve çalışmalar için vergi koydu. Durumu idrak eden halk seve seve vergilerini ödüyor.
Demokrasi ile iş başına gelen gerek yerel yönetimler, gerek parlamento halkını, insanını, engelliyi, yaşlıyı, hayvanı, doğayı sonuna kadar koruyor, kolluyor. Başta adalette, eğitimde, sağlıkta, gelir dağılımında, fırsat yaratımında, eşitliği sonuna kadar hem savunuyor, hem de sağlıyor.
Oysa ülkemizde yukarıda söylemiş olduğumuz tüm bu konularda çok ciddi sıkıntılar var. İnsan yaşamını merkeze koyan, onu kolaylaştırmaya, onu güzelleştirmeye, huzura, sağlıklı ve güvenli yaşamaya, dayı ve ağaların gölgesinden kurtarıp, eşit ve daha demokratik olmayı yaratmaya yönelik çalışmaların eksikliğinden kaynaklanan ve giderek zorlaşan yaşam şartlarından dolayı, Avustralya vatandaşı olduk.
Vatan, anne ve baba gibidir.
Bu çerçevede “ bir babanın evladına sahip çıktığı gibi, devletin vatandaşına sahip çıktığı, bir annenin koruması gibi, adaletinin koruduÄŸu her yer, insanlık için vatandır. ” diyerek, orada yaÅŸamaya karar verdik.
Daha fazla gencimizin, ülkemizi daha çok sevebilmesini sağlayacak koşulların seçilenlerce oluşturulması dileğiyle..!!









Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

Almanya'da meÅŸhur bir söz vardır. “BeÅŸiÄŸin neredeyse vatanın orasıdır” diye. Vatanı terketmek ile geçimini yurt dışında saÄŸlamak veya yurt dışında yaÅŸamaya karar vermek aynı ÅŸeyler deÄŸildir. Birinde geri dönüş yok iken, diÄŸerlerinde geriye dönüş yolu açıktır.
Ülke içindeki koÅŸullardan dolayı, ülkesini terkeden ve yurtdışına yerleÅŸen ve o uzaklardaki yaban elini, kendisine yurt edinen pek çok insan tanıyorum. Bu baÄŸlamda, çok uzak ve gurbet olmasına raÄŸmen, Avustralya’ya giden bir çiftin, sonrasında çok benimsemeleri nedeniyle, kendilerini o ülkenin bir parçası gibi gördüklerini, kendilerini oraya ait hissettiklerini, bu durumun sebep ve sonuçlarını ele almak üzere kendileri ile yaptığım sohbeti sizlerle paylaÅŸacağım.
Mustafa ve Esra;
Cahit Sitkı Tarancı’nın dediÄŸi gibi, yolun yarısında ve tam otuz beÅŸindeler. Kendileriyle birkaç defa görüştüm. Her defasında bilgi daÄŸarcığıma; demokrasi, hak ve özgürlük, adalet, hizmet, eÄŸitim, kültür, sevgi, saygı, hoÅŸgörü, anlaÅŸma ve uzlaÅŸma kültürü hakkında bir ÅŸeyler kattım.
Mustafa ve Esra;
Türkiye’de, üniversite eÄŸitimlerini tamamladıktan sonra kendi özgür iradeleriyle yurtdışına gitmiÅŸler. Orada eÄŸitimlerine devam etmiÅŸler. Gittikleri ülkeyi beÄŸenmiÅŸler. Oraya yerleÅŸmeye karar vermiÅŸler. Ve oranın vatandaşı olmanın zorlu ÅŸartlarını, tek tek yerine getirerek, o ülkenin vatandaşı olmuÅŸlar. Sonra da evlenip, birlikte uzak diyarlarda kendilerine bir yuva kurmuÅŸlar. OÄŸulları Aras ile yuvalarını ışıklandırıp, renklendirmiÅŸler.
S.K ;
Sevgili Mustafa ve Esra, daha önceki konuÅŸmalarımda sizin ayrı ayrı Avustralya’ya gittiÄŸinizi, orada birbirinizi tanıdığınızı, daha sonra evlendiÄŸinizi yuva kurduÄŸunuzu, bir erkek çocuÄŸa kavuÅŸtuÄŸunuzu biliyorum. Türkiye’nin dışına gitmeyi neden düşündünüz, Avustralya’ ya gidiÅŸ sebebiniz neydi?
Mustafa;
Åžimdi, birinci sebep İngilizce öğrenmek, 2. sebep daha geniÅŸ açıdan Dünya’da baÅŸka bir ülkeyi incelemek, baÅŸka medeniyetleri yakından tanımak, öğrenmek ve yaÅŸamaktı. O Yıllarda “Global Dünya“ söylemi çok moda idi.
Lise ve üniversitede İngilizce öğrendim. Üniversite bittikten sonra uluslararası iş yapan, iyi bir terazi üretim firmasında işe başladım. Ya benim tembelliğimden ya da eğitim sisteminin kusurlarından olsa gerek, daha ilk günden gördüm ki, öğrendiğim İngilizce yaptığım iş için kesinlikle yeterli değildi. Halbuki uluslararası ilişkilerde, İngilizce ana dil kadar önemsenmeli ve çok iyi öğretilmeliydi. Ama diğer pek çok ders gibi, İngilizce dersleri de boş geçtiği için, ilk işimde, öğrendiğim İngilizce, işte kalmamı sağlayamadı.
Giremeyen piÅŸman, giren piÅŸman, bitiren piÅŸman.!
Esra söz aldı;
Bakın şimdi, uluslararası ilişkiler adında bir üniversite bitiriyorsun. Bir terazi üretim şirketinde, ihracat departmanında dış ticaret bölümünde işbaşı yapıyorsun. Sana diş ticaret bölümünde iş veriyorlar. Ve sen yabancı dil yetersizliğinden işi bırakıyorsun. Üstelik Dünyanın globalleştiği bir zamanda haftada 20 saat almak zorunda olduğun İngilizce dersini, derslerin boş geçmesinden dolayı alamıyor ve bir şirkette ilk işini yapamaz durumda kalıyorsun. Sonra da Avrupa Birliği diyorlar. Avrupa birliğinin daha eşiğine bile, yaklaşırken, merhaba, selamunaleyküm demiyorlar. Hello! How are you? diyorlar. Eşikte durum böyleyse, salonda veya masada ne konuşacağız? Hangi dille, nasıl anlaşacağız? Kısaca her ilde bir sürü ve niteliksiz üniversite var. Bu üniversitelere, giremeyen bir pişman, giren iki pişman, bitiren gene pişman.!
Ben de İzmir’de 9 Eylül Üniversitesi Ekonometri bölümünden mezun oldum. Üniversite bitti. Eve gittim kendi kendime sordum. Åžimdi ne olacak? Ben nerede nasıl iÅŸ bulacağım? Ne iÅŸ yapabilirim? Nasıl baÅŸarılı olurum? Nasıl ilerlerim? Ve sonrasında nasıl yaÅŸarken mutlu olabilirim? Bu soruların cevaplarını bulamadım. Bir yakınımın yardımı ile Renault’da iÅŸe baÅŸladım. İşe girdikten birkaç gün sonra karar verdim.
- Ben yurt dışına gideceğim. Gidişimin önü açık olacak. Benim çocuğum, bu yaşta, benim içine düştüğüm hayal kırıklıklarını yaşamayacak, ailemden ayrı olmanın zorluklarına dayanacağım dedim ve bağrıma taşı bastım, Dünyanın en uzak ülkesine gittim.
S.K;
Pekala, farklı tarihlerde ayrı-ayrı ama, aynı amaç uÄŸruna Avustralya’ya gittiniz. Dil okullarında okudunuz. Mustafa master yaptı. Daha farklı bir ülke keÅŸfettiniz. Sonra birbirinizi tanıdınız, anlaÅŸtınız, yuva kurdunuz. Buraya kadar anladık. Peki neden Avustralya vatandaşı olmak için baÅŸvuruda bulundunuz. Arkasından onlarca sınav ve denemelerden geçip, o ülkenin vatandaşı oldunuz. ?
Mustafa ve Esra ;
İnsan yaşamında hak ve özgürlükler ile eşitlik çok önemli.
İleri demokrasi – barış – hoÅŸgörü – adalet – dürüstlük - temizlik ve en önemlisi eÅŸitlik. Düşünün bir kere otobüse bineceksiniz ülkenin baÅŸbakanı arkanızda sırasını bekliyor. Dönüp arkanızı selamlaşıyorsunuz. BaÅŸbakan kadar eÅŸit olma duygusunu yaşıyorsunuz. Bu durum kendinize sizin de bir insan ve bir birey olarak, önemli olduÄŸunuzu hissettiriyor. Her yerde ve her alanda eÅŸitlik güzel bir ÅŸey. Sosyal alanlarda, kamu alanlarında, yabancı veya azınlığa ait olduÄŸunuzu hissetmiyorsunuz. Birisi sizin hakkınızı ola ki gasp etse, devletin ilgili kurumları derhal hakkınızın size iadesi için gerekeni yapıyor. Bu da size güven duygusunu veriyor. Size, kendinizi her konuda güvende olduÄŸunuzu hissettiriyor. Azınlık diye bir kavram yok. Herkes kendi dilini rahatlıkla konuÅŸabiliyor. Bu durum sizi o topraklara, o vatana baÄŸlıyor. İnsan kendisini o vatanın bir parçası gibi görmeye baÅŸlıyor. Bu size özgüven - huzur ve mutluluk veriyor. Ondan sonra sizde, hiçbir yerde ayrıcalıklı olmaya çalışmıyorsunuz. Herkesin her türlü hakkına saygı gösteriyorsunuz. Böylece karşılıklı olarak saygı tesis edilmiÅŸ oluyor.
Dünya’da en güzel ÅŸey, iÅŸleyen ileri demokrasidir.
Kurumların birbirinden bağımsızlığı çok önemli, her şey bir insana veya bir yöneticiye bağlı değil.
Demokrasi ileri seviyede. Parti içi demokrasi mükemmel işliyor. Öyle ki, bir başbakan parti kongresinde parti başkanlığını kayıp ederse, kazanan aynı anda başbakan oluyor. Çünkü siz, parti genel başkanını seçiyorsunuz. Dolayısıyla başbakanı da beraberinde seçmiş oluyorsunuz.
EÄŸitim eÅŸitliÄŸi muhteÅŸem, fakir – zengin ayırımı yok. % 65 ölçeÄŸinde pratik ve uygulamalı dersler, öğrencilerin sosyal hayatta veya iÅŸ yerinde baÅŸarılı olabilmesi için bambaÅŸka bir müfredat var. Bu sayede öğrenciler sadece teorik olarak belli baÅŸlı derslerle eÄŸitilmiyorlar. Aynı zamanda sosyalleÅŸtiriliyorlar. Ben ÅŸu andaki eÄŸitim sistemi sonucunda pek çok gencin, okulu bitirdikten sonra yönetici olduÄŸunu gördüm. Ayrıca her insanın yeniden baÅŸlaması için imkanı çok. İnsanlar ara eÄŸitimlerle her yaÅŸta yeni bir meslek sahibi olabiliyorlar. Her ÅŸeye sıfırdan baÅŸlayabiliyorlar.
Hastanelerde, yaşlı evlerinde, sağlıkta en önemli şey yine eşitlik. Bunu o kadar iyi düzenlemişler ki, sistem tıkır tıkır çalışıyor ve siz yanlış bir işleyişin kurbanı olmuyorsunuz.
Belediye hizmetleri mükemmel.
Sokağa çıktığınızda verilen hizmetler, yapılan işler, çevre düzenlemeleri, oyun alanları, yollar, yaya kaldırımları, alt ve üst geçitler, bisiklet yolları, parklar, bahçeler, tiyatrolar, gösteri alanları, meydanlar organizasyonlar size insan olduğunuzu ve insanın değerli olduğunu, bütün bunların insan ve insan yaşamı için yapıldığını hissettiriyor. İnsanca yaşamanın mutluluğunu veriyor.
Kısaca, belediyeler bugünün sorunlarını 50-60 yıl önceden çözmüşler. Şimdi ise yüzyıl sonra doğabilecek sorunları bugünden çözüyorlar. Şehrin nüfus artışı ve insanca yaşam için gerekli olanların planlamasını yapıyorlar.
Ben ilk yıl, bu memleketin sokaklarında, meydanlarında ve her alanda ne kadar çok engelli var diye ÅŸaşırmıştım doÄŸrusu. Sonradan gördüm ki; engelliler evde kalmasın, onlarda sokaÄŸa çıksın, yaÅŸama dahil olsun diye akla hayale gelmez iÅŸler yapılmış, dışarıda olabilme imkanı yaratılmış. Kısaca eÄŸitimde ve sosyal yaÅŸamda eÅŸitlik burada da kendini göstermiÅŸ. ”Engelli vatandaÅŸlar da saÄŸlıklı olanlar kadar eÅŸit haklara sahiptir” kavramı sözde kalmamış, icraata dönüşmüş.
Düzen bu, görevini yerine getiremeyen, veya yanlış işlere bulaşan yöneticiler, ya istifa ediyor, ya fişleniyor, bir daha seçilmemesi için bağımsız basın elinden geleni yapıyor.
Kim olursan ol, yanlışa geçit yok.
Şirket; yer altında dört bin otoparkı olan, büyük bir alışveriş merkezinin projesini, belediyeye ulaştırdığında, belediyeden aldığı olumsuz yazı karşısında donup kalmıştı. Kendilerine göre otopark sorununu çözmüşlerdi. Oysa belediyeden gelen yazıda kısaca şu yazıyordu;
“Projenizde otopark var ama, bu kadar çok aracın alışveriÅŸ merkezine ulaşımı saÄŸlayamayız. Mevcut yollarımız buna elveriÅŸli deÄŸildir. Åžayet size inÅŸaat izni verirsek, bu bölgede her gün ve her saat aşırı trafik sıkışması olur. Bu durumun da iki sonucu vardır. Birincisi, bölge insanının sıkışan trafikten psikolojisi bozulur. İkincisi, ise sıkışıklıktan ve araç kuyruÄŸundan dolayı onlarca yıl içinde boÅŸa tüketilen akaryakıttan ülke büyük zarar görür.” Cevap net ve kesindir”.
Öyle aması – fakatı yoktu. Yazıyı alan yöneticiler bu karara saygı duydu. BaÅŸbakanı, Reisi cumhuru arayım, dayımı amcamı devreye sokayım, hâlime – yüzüme – cebime bakayım demedi.
Devlet hep iyi işlerin içinde ve iyi olanın yanında.
Güvenli, huzurlu, temiz ve bakımlı şehirler yaratan belediyelerin de devlet her zaman yanında oluyor.
Åžu sıralar Dünya’nın diÄŸer pek çok ülkesi, küresel ısınmanın, kötü sonuç doÄŸuracağının farkında bile deÄŸilken, Avustralya önümüzdeki yüzyılın en büyük sorunlarından birisi olacak olan, küresel ısınma ve iklim deÄŸiÅŸimi karşısında, toprakların hala ekilir- biçilir olabilmesi için yıllar önce kolları sıvadı, halkına anlattı. Küresel ısınmaya karşı alınacak önlem ve çalışmalar için vergi koydu. Durumu idrak eden halk seve seve vergilerini ödüyor.
Demokrasi ile iş başına gelen gerek yerel yönetimler, gerek parlamento halkını, insanını, engelliyi, yaşlıyı, hayvanı, doğayı sonuna kadar koruyor, kolluyor. Başta adalette, eğitimde, sağlıkta, gelir dağılımında, fırsat yaratımında, eşitliği sonuna kadar hem savunuyor, hem de sağlıyor.
Oysa ülkemizde yukarıda söylemiş olduğumuz tüm bu konularda çok ciddi sıkıntılar var. İnsan yaşamını merkeze koyan, onu kolaylaştırmaya, onu güzelleştirmeye, huzura, sağlıklı ve güvenli yaşamaya, dayı ve ağaların gölgesinden kurtarıp, eşit ve daha demokratik olmayı yaratmaya yönelik çalışmaların eksikliğinden kaynaklanan ve giderek zorlaşan yaşam şartlarından dolayı, Avustralya vatandaşı olduk.
Vatan, anne ve baba gibidir.
Bu çerçevede “ bir babanın evladına sahip çıktığı gibi, devletin vatandaşına sahip çıktığı, bir annenin koruması gibi, adaletinin koruduÄŸu her yer, insanlık için vatandır. ” diyerek, orada yaÅŸamaya karar verdik.
Daha fazla gencimizin, ülkemizi daha çok sevebilmesini sağlayacak koşulların seçilenlerce oluşturulması dileğiyle..!!









Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...