Foça'nın perili evleri / Nurdan ÇAKIR TEZGİN
Nurdan ÇAKIR TEZGİN

Nurdan ÇAKIR TEZGİN

Foça'nın perili evleri



Yılların suskunluÄŸunu atıp silkelercesine savuruyor omuzlarındaki kalın örgü ÅŸalı. Åžal ki ne ÅŸal her yanı dökülmüş lime lime. Sökük ÅŸalın havalandırdığı toza bakakalmışken ÅŸalına olan ilgim canını sıkmış olacak ki, bu defa başını kaşır gibi yapıp taramadığı için iyice keçeleÅŸen saçlarının örgü topuzunu yokluyor eÅŸarbının altından. Göz temasından özellikle kaçınıyor gibi görünüyorsa da üzerinde durmuyorum, zira onu ürkütüp uzaklaÅŸtırmak istemiyorum odaklandığımız andan. Tanrı misafiri. Apansız geldi sabah sabah. Yeni satın aldığım bu evin eski sahibi ne de olsa…

Åžifahane gibi bu taÅŸ evler, bu sokaklar, hele bu martılar ÅŸifa perileri sanki bana ilaç gibi geliyorlar diyorum ortak bir ÅŸeyler bulma umuduyla. Gözlerini olabildiÄŸince açıp ne dediÄŸimi anlamadığını hissettiren bir bakış atıyor yüzüme; ellerimi iki yana açarak omuzlarımı silkiyorum susuyoruz… Birden deniz tarafını iÅŸaret edip, sabahları kafamı camdan uzatınca denizi koklamak öyle hoÅŸuma gidiyor ki diyerek muhabbete yelteniyorum yine. Sanki arkadaşımmış gibi sevecen bir gülümseme yalıyor yüzümü. Ve arka bahçedeki kuyudan su çekmekten de ne kadar hoÅŸlandığımı anlatmaya çabalıyorum. Evet, çabalıyorum…

Adeta savaşıyor gibiyim bu yaşı belli olmayan Foçalıyla. Bu taş evi onun oğlundan satın almış olmam bende nasıl bir erinç yaratmış olabilir ki! Tuhaf bir durum... İçimi ezen duygularımla her an çoğalan bir teslimiyet hali bu. Niye eksikleniyorum ki, birileri satar diğerleri satın alır hep...

YaÅŸlı kadınla ne yapıyoruz biz sahi! Kadın davetsiz çıktı geldi iÅŸte, zaten günlerdir taşınma yorgunuyum. Yan cepheden Marsilya Meydanı’na bakan evimi, daracık sokağımı, komÅŸularımı, Foça’yı tanıyacağım, yepyeni Ege güzellikleriyle tanışacağız. Ne iyi ettim de kaçtım o koskoca ÅŸehirden…

Aceleyle, bir bardak limonata içer misiniz diye soruyorum yaşlı kadına. Cevap vermiyor, bu defa başımı ona doğru eğerek cevabını beklediğimi belli etmeye çalışıyorum.

Oturduğu bahçe koltuğunda hiç kıpırdamadan kaybettiği bir şeyi arar gibi kuyuya çeviriyor gözlerini ve cevabını çok önceden bilenlerin gayet emin ses tonuyla, tanıştın mı onunla diye soruyor.

Limonata diyorum, limonata içer miydiniz? Kiminle tanıştım mı?

Başıyla kuyuyu iÅŸaret ederek iÅŸte o, bu evin perisi Susak Kızı söylüyorum, tanışmışsındır tabi, kaç gün oldu geleli… Aceleyle sıraladıklarını anlamaya çalışırken o konuÅŸmaya devam ediyor; kuyunun yanına susak koymamışsın nasıl yıkayacak taÅŸlıkları?

Kim? Kim yıkayacak, susak ne?

Bilmeye ne var, te işte kabaktan yapılan su tası, sukabağından yapılan. Zaten o yüzden adını Susak Kız koymuşlar. Rahmetli kayınvalidem sıkı sıkıya tembihlemişti vaktiyle, aman demişti sakın susaksız bırakma yoksa evdeki bardak çanağını bir bir kırar!

Amanın ne diyorsunuz siz? Kim kırar çanağı çömleği?

Bana meram anlatamayacağını düşünen yaşlı kadın, bıkkın bir halde a be diyom işte, Susak Kız, bizim peri kızı, bu evin perisi. Başka yere öldürsen gitmez. Bak ben kaç yıl oldu buradan taşınalı, bu gece geleyim anında görünür bana. Görünür de, şu terlikçiklerimi de yıkayıverir. Her gece yıkardı eskiden. Eğer bahçede bırakırsan burada ne varsa yıkar temizler. Susak Kız suyla oynamayı pek sever, diyorum ya susaksız bırakma kuyunun yanı başını. Ben susakları çift koyardım işini çabuk bitirsin hem de biri kaybolsa diğeriyle yıkasın diye.

Bir keresinde fırtınalı bi gece kuyunun yanındaki susak rüzgâra kapılıp uçmuş gitmiş başka bahçeye, aman Allahım o gece sabaha kadar rahat bırakmadı ev halkını, bahçedeki mutfakta kırılmadık fincan bardak kalmadıydı. Perileri sinirlendirmek olmaz, sakın ha susaksız bırakma.

Bu anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamadım ben diyorum, bu zamanda böyle şeyler olur mu hiç, hurafe bunlar inanmıyorum.

Benden söylemesi diyor yaÅŸlı kadın, sen bil de göreceklerine ÅŸaşırma diyor. Sonra da üzerinden ağırca bir yükü atmışçasına içerim, limonatandan içerim diyor. Bizim Foça’nın taÅŸ evlerinin perileri meÅŸhurdur bilmiyor muydun yoksa? Ha her birinin ismi de vardır, bak ÅŸu karşı köşedeki bakkalın yanındaki taÅŸ evin perisi YaÄŸcı Kız’dır. Zeytinlerin sıkılma zamanı her istediÄŸi yapılır ki yağın bereketi bol olsun. Peri hoÅŸ tutulursa bir fıçı zeytinyağı hiç eksilmez, bütün yıl boyu yeter de etraf komÅŸulara bile artar. Yalnız israfı sevmezdi peri kızı, yere dökülen bir gram yaÄŸ bile ziyan olsa o gece gürültü çıkarıp ayak sesleriyle kimseyi uyutmazmış. Ah ah, Saliha yengem ne çekerdi o YaÄŸcı Kız’dan, korkarak kullanırdı güzelim zeytinlerinin yağını. Onunki de baÅŸkaydı iÅŸte, bizimki suyla onunki yaÄŸ ile oynardı…

Şaşkınım. Afallamış bir halde elim raftaki limonata bardaklarına uzanıyor ki, tek bir tanesi sağlam değil hepsi kırılmış. Taşınırken kırılmış olamaz, buraya sıralarken hepsi sağlamdı!

Bardaklar kırılmış diye mırıldanıyorum yavaşça ama duyuyor beni. Dedim ben sana, susaksız bırakma kuyuyu.




Nurdan ÇAKIR TEZGİN




27 Kasım 2015 Cuma / 2847 okunma



"Nurdan ÇAKIR TEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...