BİR OYUN OYNAYALIM MI? / Arzu DİNÇER
Arzu DİNÇER

Arzu DİNÇER

BİR OYUN OYNAYALIM MI?



Gece korumacı ebeveyn pelerinini örterken yaÅŸadığımız beldeye, yaramaz bir baykuÅŸun sesleniÅŸiyle birlikte bir an gülümsedim. Yıldız tozu ilham perileri kulağıma ÅŸunu fısıldadı “Tıp”.

Çocukken hiç “Tıp” oyunu oynadınız mı? Oyuncular bir araya toplanırlar ve bir kiÅŸi “Tıp” der ve nefesler yerine tüm sesler tutulur ta ki biri bu sessizliÄŸi bozuncaya kadar devam eder bu oyun.

BaykuÅŸ tüm geceye sığınanlara seslenmiÅŸ ve oyunu baÅŸlatmış olsaydı ÅŸayet; Gecenin ve ÅŸehrin kilometrelerce uzağında bile ayrılmazımız olan araçlar öylece donsaydılar. Asfaltı yalayan tekerlek sesleri kesilseydi. Kah öfkeli, kah uyuÅŸuk motor homurtuları ki gündüz için direksiyonun ikiz kardeÅŸi muamelesi gösterilen korno seslerini de ekleyin siz buna. Aynı anda far ışıkları da gecenin masumiyetini almaktan vazgeçseydi hani…

Yerleşkeyi çevreleyen köyün, karşı kıyıda denize cömertçe gölgelerini sunan şehrin, sahipliliği ispatlar gibi yanan sarı beyaz hatta uzaklığa göre kırmızıya çalan ışıkları sönse.

Tepelerin ardından gökyüzüne doÄŸru görsel bir şölen gibi sunulan havai fiÅŸekler “Aa pardon gökyüzünde siz asılıyken bizim ne haddimize” deyip patlamaktan vazgeçseler yıldızların eteklerinde.

Cırcır böceÄŸinin katılımcı sesleniÅŸiyle oyun daha da zevkli bir hal almaya baÅŸladı “Yetmez, oyun bozanlar var onlar da katılsınlar derhal” peki onları da dahil ediverelim elimiz deÄŸmiÅŸken oyuna seni mi kıracağız sevgili cırcır böceÄŸi.

Kim mi onlar? Evrene tomar tomar gönderilen mesajların kaynağı insanlar. İyilik yapıp denize atanların iyilikleriyle boÄŸulmalarının son nefesleri, çocuklarının her yaptığına tahammül gösteremeyen ebeveynlerin, ana babalarının ellerinde “İşte ebeveyn doktoranız” diyerek dünyaya sunulduÄŸunu düşünen çocukların dinmeyen isyanlarının, sevgilileriyle iletiÅŸimin ve katmerli sevginin hep didiÅŸmekle var olduÄŸunu varsayan sevdalukların, çaresizliÄŸe saplanıp kalıp bakış açısını deÄŸiÅŸtirmediÄŸi için hayatı hep ıskalayanların “Bu da mı gol deÄŸil?” haykırışlarının, sesli çığlıklar ile varlığını “Ben… bennnn” diye bağıranların yanında Düden ÅŸelalesinin sesini bastıran içsel çığlıklar atanların. Ama bu gecenin çenesi amma düşükmüş yaz yaz sonu gelmeyecek gibi.

Tıp…

Sükut altın değerine kavuştu. Hayat ana rahmine geri döndü sanki. Cenin oldu ve yaşam suyunun içinde öylece bekliyor. Sadece kalp atışı gibi hayvanların nadiren çıkan sesleri var. Ki onlar da bu oyunu başlatanlar ve yönlendirenler. Sesleri gerektiği kadar ve yeteri kadar çıkıyor. Fazlası yok.

Oyun sürerken; duygular da katılıyor korku hissetmezsen olmam yok varsay sen beni; heyecan beni de diye atlıyor, çekingenlik usulca yerini alıyor, özgüven had çizgisini çiziveriyor, sevgi esaretsiz var olur ve büyürüm diyerek yerini alıyor.

Şarj oluyor yaşam hem de kablosuz. Tüketmeden.

Rüzgar hafiften dokunuyor gecenin çenesi düşüklüğüne raÄŸmen oynadığı bu “Tıp” oyununa… gıdıklandığından mıdır bilinmez bir iki damla yaz yaÄŸmurunun damlası öpüveriyor “Pıt” diye bahçemi. Haylaz bulut huzurun çekiciliÄŸine dayanamadı muhtemelen.

Bu beÅŸ dakikalık oyundan öğrendiÄŸim “Tıp” la “Pıt” arasında ÅŸikayetlerimizin, memnuniyetlerimizin üç harften ötesinin hayatımızdan ya da hayatlardan çalan hırsızlardan öte gitmediÄŸi oldu… Çenesi düşük gece bir yıldız kayışının sessizliÄŸinde ne güzel ders vermiÅŸti bana. Kim bilir 24 saatin 5 dakikası oynamalıydık bu oyunu kendi yaÅŸamımızın kıymetinin deÄŸerlilik sigortası olarak.

“Tıp” sırası ben de…


Arzu DİNÇER

arzudincer0@gmail.com



16 AÄŸustos 2015 Pazar / 2698 okunma



"Arzu DİNÇER" bütün yazıları için tıklayın...