ÖKÜZ ARABASI İLE 1000 KİLOMETRE / Sebahattin Karaca
Sebahattin Karaca

Sebahattin Karaca

ÖKÜZ ARABASI İLE 1000 KİLOMETRE



Bu yazımda;

Selanik- Kumarlı Köyü’nden öküz arabası ile baÅŸlayan ve aylarca süren yolculuktan sonra, Manisa- Kayışlar Köyü’nde son bulan mübadele yolcusu, 87 yaşında ve evlendiÄŸi günden beri de Foça’da sakin, huzurlu ve saÄŸlıklı bir hayat sürdüren ailenin en büyüğü ve çok sevileni olan, Uzun, zor, yorucu bir hayata ve yüzündeki derin çizgilere raÄŸmen, neÅŸeli, mutlu ve umut dolu olan Zeynep Gönülcan’ın herkese örnek teÅŸkil edecek hayat hikayesinden bazı bölümlerini aktarmak istiyorum.

30 Ocak 1923 yılında Lozan AntlaÅŸması gereÄŸi, Türkiye’de yaÅŸayan Rumlarla, Yunanistan’da yaÅŸayan Türklerin mübadele ile göçleri zorunlu kılınmıştır.

Mübadele yasasına göre:
Halklar kendilerine ait ve doğdukları evleri, toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır. Onlardan birisi de Selanik yakınlarındaki Kumarlı köyünde annesiz üç kardeşi ile yaşayan 12 yaşındaki Zeynep kızdır.



EDİRNE KAPISI AÇILDI

Zeynep babasının ormana odun toplamak için gittiÄŸi bir günde; köy meydanında “Edirne kapısının mübadillere açıldığını” duyar duymaz, ablasına koÅŸarak durumu haber verir. Ablası henüz daha 12 yaşında olan Zeynep’in ormana giderek babasına haber vermesini ve biran önce babasının gelmesini ister. Anneleri daha önce vefat etmiÅŸ olan çocukların ablası bir yandan evdeki eÅŸyaları toplamaya baÅŸlar. DiÄŸer yandan hava kararmadan Zeynep’in ormanda babasını bulması için dua eder. Arabaya sığacak ne varsa, baba gelinceye kadar hazırlamaya çalışır. AkÅŸam vakti korkarak ormana giden Zeynep ürkek sesiyle baba! baba! diye seslenerek babasını bulur ve Edirne kapısının açıldığını haber verir. Haberi duyan baba arabaya doldurduÄŸu odunları bırakarak, boÅŸ öküz arabasıyla kızını da alarak köye geri döner. Eve geldiklerinde öküz arabasına konulacak hemen hemen her ÅŸeyi abla ustalıkla hazırlamıştır. OlabildiÄŸince daha fazla eÅŸyayı sığdırabilmek için yorgan ve döşeklerin içleri dahi boÅŸaltılmış yalnızca kılıflar ve diÄŸer zaruri malzemeler arabaya konulmuÅŸtur.

Hava kararmaya başladığında öküz arabasının üzerinde bir baba ve dört kardeşin geriye dönüşü olmayan sancılı ve acılı yolculuğu başlamıştır. O vakte kadar Rumlarla Türklerin beraber yaşadığı Kumarlı köyündeki Rum komşuları, bir baba ve dört kardeşi uğurlarken gözyaşlarına boğulmuşlardır. Özellikle baba ve abla için bu yolculuğun iki anlamı vardır. Bundan böyle doğduğu ve büyüdüğü evlerini ve köylerini bir daha asla göremeyecekler ve bilmedikleri şehirlerde, köylerde kendilerine yurt edineceklerdir.

Birbirlerine sarılarak öküz arabasının üstünde gece gündüz yol giden aile nihayet Edirne kapısına ulaÅŸmıştır. Oraya vardıklarına gördükleri manzara daha da hüzün vericidir. Yüzlerce aile Türkiye’ye giriÅŸ için nüfus kağıdı ve yerleÅŸeceÄŸi yer için yazı almak üzere sırada beklemektedirler. Sıra Zeynep ve ailesine geldiÄŸinde kendilerine Manisa’nın Kayışlı köyüne yerleÅŸmesi için evrak ile nüfus kağıdı verilmiÅŸtir. Bu sırada çocukların seyahat sırasında daha fazla tayin ve ekmek alabilmeleri için yaÅŸları olduÄŸundan yüksek gösterilmiÅŸtir. Nüfus kağıtlarını ve yerleÅŸim belgelerini alan ailenin, bu hüzünlü yolculuÄŸun baÅŸladığı andan itibarenki ilk mutluluÄŸudur.

UZUN VE ZOR YOLCULUK

Belgelerini ve nüfuslarını alan Zeynep ve ailesi Edirne’den, TekirdaÄŸ’a, TekirdaÄŸ’dan Eceabat’a , Eceabat’tan Manisa Kayışlar Köyü’ne kadar öküz arabası ve aylarca sürecek çetin yolculuÄŸa baÅŸlamıştır. Yolculuk Çanakkale daÄŸlarında, zor hava koÅŸullarında geçmiÅŸtir. Kimi zaman köylüler buyur etmiÅŸlerdir, yardımcı olmuÅŸlardır, kimi zaman yorgunluk susuzluk açlık canlarına tak etmiÅŸtir. Hastalıklar da olmuÅŸtur. O yıllarda Gripin’den baÅŸka ilaç olmadığını 87 yaşına kadar ilaç kullanmadığını, babalarının kendilerine gösterdiÄŸi ÅŸefkatle tüm zorlukları aÅŸtıklarını söylerken duygulanan Zeynep nine ve kardeÅŸlerinin, öküz arabasının sırtında aylarca süren yolculuÄŸu Manisa’nın Kayışlar köyünde geçici olarak son bulmuÅŸtur.

Köye geldiklerinde Rumlardan boşalan bir eve, muhtarlık tarafından yerleştirilmişlerdir. Ailenin artık yeni bir köyü yeni bir evi vardır. Her şeyden önce zorunlu göçün zor yolculuğun bitmesinden dolayı hepsi mutludur. Gözleri sevinç yaşları ile doludur. O gece kendilerine dair elde avuçta ne varsa yerlere sererek, dört duvarın arasında keyifli bir gece geçirmişlerdir.



Buraya kadar mübadele yolculuğunu bir çırpıda anlatan Zeynep nineye soruyorum.

S.Karaca: Zeynep nine Kayışlı köyü mübadele yolculuğunun son noktası mıydı ?

Z.Nine: Hayır son noktası deÄŸildi, burada babam orakla ekin biçmeye, bizler ise yevmiyeli tarım işçisi olarak tütün, pamuk vs. toplamaya giderdik. Kayışlı’da bir müddet kaldıktan sonra kendi isteÄŸimiz ile amcamın eÅŸi ve onun anne babasının yaÅŸadığı Aydın-Sultanhisar’a göçtük. Bu göç bizim devletten tarla ve toprak alamamamıza yol açtı. Çünkü devletin yerleÅŸtirdiÄŸi yerde kalmayanlara devlet ’’Kendi imkanlarınla hayatını idame ettiriyorsun düşüncesiyle’’ tarla vermiyormuÅŸ. Dolayısıyla Sultanhisar’a göç tarla ve toprak alamamamıza yol açtı. Burada da yine tarım işçisi olarak yaÅŸamaya devam ettik.

S.Karaca: Foça’ya geliÅŸiniz nasıl oldu ?

Z.Nine: Sultanhisar’da birkaç sene kaldıktan sonra, bilemediÄŸim bir sebepten dolayı ailece Foça-BaÄŸarası köyüne göç ettik ve yerleÅŸtik burası bizim için mübadelenin son durağı oldu ve ben bu arada 18 yaşına geldiÄŸimde evlenme yoluyla Foça’ya yerleÅŸtim.

S.Karaca: Kiminle ve nasıl evlendiniz biraz anlatabilir misiniz?

Z.Nine: Abisi ve diÄŸer kardeÅŸleriyle Erzincan’ın Kemah ilçesinden Foça’ya yerleÅŸen Gönülcan ailesinden Ali ile evlendim. Babam beni at arabasıyla BaÄŸarası’ndan Foça’ya getirdi. Foça’da ÅŸu anda taksi durağının yanındaki parkta iki katlı taÅŸ bir bina vardı. Bu bina aynı zamanda belediye binasıydı, belediyede nikahımız kıyıldı ve bu vesile ile Foça’ya yerleÅŸtim. 70 yıldır Foça’da yaşıyorum.

S.Karaca: EÅŸinizden ve o zaman ki Foça’dan biraz bahseder misiniz?

Z.Nine: EÅŸim Ali Gönülcan; çok çalışkan bir insandı. Bir yandan hayvancılık yapar diÄŸer yandan ticaretle uÄŸraşırdı. İnsanları çok sever herkesin yardımına koÅŸardı. Maalesef onu kayıp etmemin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti. Ben de kendisine hayvancılık yaparken yardımcı olurdum. Kolay günler deÄŸildi yoksulluk fukaralık tüm Türkiye’de olduÄŸu gibi Foça’da da hüküm sürüyordu. Öyle ki tarlaya ekilen tohum tanelerini toplayarak karınlarını doyuranlar vardı. Yoksullukla mücadele etmek için çok çalışmak gerekiyordu. Güzel komÅŸuluklar vardı. Gündüz çalışırdık, sokak aydınlatması yoktu, geceleri fenerlerle aileler birbirine ziyarete giderlerdi.

S.Karaca: Kaç çocuğunuz oldu?

Z.Nine: Yiğit, Ahmet, Fırat adında üç oğlum, Ayten adında bir kızım oldu. Benim okuma imkanım olmadı. Hep göçer idik. Bu günkü gibi her yerleşim noktasında okul ve öğretmen de yoktu. Ama çocuklarımızı şükür okutabildik.

S.Karaca: Son olarak şunu sormak istiyorum. Bunca yaşanmışlığın ardından gençlere ve zamane insanına söyleyebileceğiniz bir şeyler var mı?

Z.Nine: Elbette var. Her şeye rağmen vatanını - milletini sevmelerini, çalışkan olmalarını, İyi aile olup iyi nesiller yetiştirmelerini, hem isterim, hem de dua ederim.

Zeynep Nine’ye bu güzel söyleÅŸiden dolayı teÅŸekkür ederim.

Sevgili okurlar bir başka yazıda bir başka örnek yaşam hikayesinde buluşmak dileğiyle.





Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com



7 Haziran 2014 Cumartesi / 4525 okunma



"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...