Zuhal ÖZÜGÜL
Kitaplar, Kitaplar, Kitaplar (1.Bölüm)
2014’ e kitap çeÅŸitliliÄŸiyle hızlı bir giriÅŸ yaptım. Aslında, geçen sene oldukça karamsardım. Çünkü, artık evde kitap bulundurmamaya (yer darlığı) karar vermiÅŸtim. Ancak yeni çıkanları nasıl okuyacaktım? Kara kara düşünüp, kitaplık için uygun bir duvar aramaya baÅŸlamıştım bile. Çare yok alacaktım. Derken bir kitap (Ahmet Ümit/BeyoÄŸlunun en güzel abisi) almak için girdiÄŸim bir kitapçıdaki uygulama bana verilen en güzel armaÄŸan ve müjdeydi. Uygulama şöyle: istediÄŸiniz kitabı satın alıyorsunuz, okuyup getiriyorsunuz hatta %60 ödemeyi geri alıyorsunuz. (Serpil Kitapevi) ÇoÄŸu kiÅŸi tanıyor onları.
Kitabı geri götürdüğümde elimde bir de liste vardı. Hemen bulamadık. Ismarlandı. Beklerken ne okuyacağım diye düşünürken, bana önerilen Elif Åžafak, İskender Pala, AyÅŸa Kulin’i canım çekmediÄŸi için almadım. Kös kös dönecekken, satıcı hanım “bir dakika durun sizin beÄŸeneceÄŸiniz bir kitap var” diyerek dar bir merdivenden kayboldu. Ben de beklerken dükkanı gözden geçirdim. Tıklım tıklım kitap dolu. Müşteriler, heyecanla giriyor, bekliyor, neÅŸeyle çıkıyor. Tüm çalışanlar, güleryüzlü, yardımsever genç kadınlar. Kasada çok sempatik, güleryüzlü bir hanım Serpil H, olmalı.
Kitabım geliyor. Bakıyorum Truman Capote. “Ben tanıyorum bu yazarı. “Tiffany’de Kahvaltı” filmini görmüştüm” “Bu kitap çok deÄŸiÅŸik. Konusu, anlatımı. Hem de polisiye” Aldım. “SOÄžUKKANLILIKLA”
Daha ilk sayfalarda sardı beni. Konu basit bir cinayet (!)
Hapisten çıkan iki arkadaÅŸ, orada duydukları bir anlatım üzerine yola çıkarlar. Kansas’ın sakin bir kasabasında, ailesiyle yaÅŸayan çiftlik sahibinin, kasasını açacaklar tüm parayı alıp mutlu zengin yaÅŸayacaklar. Her zamanki gibi “evdeki hesap çarşıya uymadı” Evde kasa yoktu. İpin ucu kaçtı. Tüm aileyi iÅŸkenceyle yok ettiler. Konu bu kadar basit. 418 sayfalık ne var? İşte, muhteÅŸem ve akıcı bir anlatım, sayfaların hiç durmadan okunmasını saÄŸlıyor. Yazar, her bir kiÅŸiyi o kadar detaylı ve canlı anlatıyor ki merak okuyucuyu rahat bırakmıyor. Birkaç sayfadan sonra filmini gördüğümü hatırladım. Truman Capote’yi geçenlerde dünyayı terkeden çok baÅŸarılı oyuncu Philip Seymour Hoffman oynuyordu. Sesini onun gibi inceltmiÅŸ konuÅŸmasını benzetmiÅŸti. Hatta Oscar kazanmıştı. Filmi tekrar izlemek istiyorum. Bu kitabı anlatmak zor ve uzun. Okunmasını öneririm.
2013’de Alice Monreo’dan “BAZI KADINLAR”ı okumuÅŸ çok beÄŸenmiÅŸtim. Kadınlar güçlü baÅŸkahramanlar. Duygusal ve kırılganlar. Erkekleri idare ediyor, yönlendiriyorlar. Kolay olmuyor ama deniyorlar. Bazen kıskanıyorlar bazen terkediyorlar. PiÅŸman oluyorlar. Yeni bir yaÅŸamı seçiyorlar. Her bir öykü bir roman kadar uzun neredeyse. Zevkle okunuyor. Ona Kanada’nın Çehov’u boÅŸuna dememiÅŸler.
Kitaplarım geldi. Bir koşu gittim aldım.
J.G.Ballard’ın “ÖTEKİ DÜNYA”sı, İngiltere’de Londra dışında bir taÅŸra kasabasında kurulmuÅŸ bir AVM’nin sakin, huzurlu bir kasabada rahatı ve barışı nasıl bozduÄŸunu anlatıyor. Tüketim çılgınlığı bir süre sonra ÅŸiddete dönüşüyor. İnsanlar, her gün durmaksızın yürüyen merdivenlerin, 24 saat çalışan ve reklamlar yayınlayan TV’lerin arasında, ellerinde poÅŸetlerle tüm zamanlarını geçiriyorlar. Burası her gün uÄŸramaları, ziyaret etmeleri gereken kutsal bir mabet gibi. Tüketim kültürünün sahte pırıltıları bilinçlerini köreltiyor. Zamanla duyularını ve duygularını yitiriyorlar. Sonunda kendilerini kaybetmeleri, saldırganlaÅŸmaları, düşman yaratmaları kaçınılmaz oluyor. İlk önce yabancılar göze batıyor. Kovalamacalar, linçler baÅŸlıyor. Åžiddet tüm kasabayı sarıyor. Kasaba savaÅŸ alanına dönüyor. İnsanlar kıyasıya dövüşüyorlar. Ölümler artıyor. AVM’ye sıçrıyor. Yanıyor, yerle bir oluyor.
Daha sonra ne oluyor dersiniz? İnsanlar akıllanıyor mu? Duyularını ve duygularını tekrar kazanıyorlar mı? Ben bir AVM’ye girerken üç kez düşünüyorum. GirdiÄŸimle çıkmam bir oluyor. Yazar J.G.Ballard 2009 yılında bu AVM’lerle dolu dünyayı terk ediyor.
Bitirmeden iki beğendiğim filmi de kısaca anlatayım. JİN ve ZERRE.
JİN, PKKdan kurtulmaya çalışan 14 yaşında bir genç kız. DaÄŸları avucunun içi gibi biliyor. Hayvanlar en iyi dostları. Yaralı olanları tedavi ediyor, yediriyor, içiriyor onları. Sevgi, dostluÄŸu onlarda buluyor. İnsanlarda deÄŸil. Ona bu yaÅŸam savaşında en büyük kötülüğü erkekler yapıyor. Genç kız, yalnızca eve dönmek istiyor. Annesini özlemiÅŸ. Karşı cinsten kaçmazken, döne dolaÅŸa yine daÄŸlara dönüyor. JİN’in anlamı Kadın ve Hayat.
ZERRE’de ise genç bir kadın olan Zeynep kentte yaÅŸam savaşı veriyor. Felçli bir kızı ve annesiyle, berbat bir evde oturuyor. Ev sahibi kirasını alamazsa onları tehdit ediyor. Merdiven altı bir dikiÅŸ atölyesinde resmen kollarından tutularak sokaÄŸa atılıyor. Bütün günü iÅŸ aramakla geçiriyor. Bir lokantada çalışan bir arkadaşının sefertasına koyduÄŸu yemek artıklarını evde yiyorlar. Karşısına çıkan erkekler yardım yerine onu satılık bir mal gibi görüp engelliyorlar. Zeynep’in organını (böbrek) satmaya zorlayan erkeÄŸe boyun eÄŸmekten baÅŸka ÅŸansı kalmıyor.
KADINLAR BU YAŞAMI HAKETMİYORLAR!!!!!!
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
2014’ e kitap çeÅŸitliliÄŸiyle hızlı bir giriÅŸ yaptım. Aslında, geçen sene oldukça karamsardım. Çünkü, artık evde kitap bulundurmamaya (yer darlığı) karar vermiÅŸtim. Ancak yeni çıkanları nasıl okuyacaktım? Kara kara düşünüp, kitaplık için uygun bir duvar aramaya baÅŸlamıştım bile. Çare yok alacaktım. Derken bir kitap (Ahmet Ümit/BeyoÄŸlunun en güzel abisi) almak için girdiÄŸim bir kitapçıdaki uygulama bana verilen en güzel armaÄŸan ve müjdeydi. Uygulama şöyle: istediÄŸiniz kitabı satın alıyorsunuz, okuyup getiriyorsunuz hatta %60 ödemeyi geri alıyorsunuz. (Serpil Kitapevi) ÇoÄŸu kiÅŸi tanıyor onları.
Kitabı geri götürdüğümde elimde bir de liste vardı. Hemen bulamadık. Ismarlandı. Beklerken ne okuyacağım diye düşünürken, bana önerilen Elif Åžafak, İskender Pala, AyÅŸa Kulin’i canım çekmediÄŸi için almadım. Kös kös dönecekken, satıcı hanım “bir dakika durun sizin beÄŸeneceÄŸiniz bir kitap var” diyerek dar bir merdivenden kayboldu. Ben de beklerken dükkanı gözden geçirdim. Tıklım tıklım kitap dolu. Müşteriler, heyecanla giriyor, bekliyor, neÅŸeyle çıkıyor. Tüm çalışanlar, güleryüzlü, yardımsever genç kadınlar. Kasada çok sempatik, güleryüzlü bir hanım Serpil H, olmalı.
Kitabım geliyor. Bakıyorum Truman Capote. “Ben tanıyorum bu yazarı. “Tiffany’de Kahvaltı” filmini görmüştüm” “Bu kitap çok deÄŸiÅŸik. Konusu, anlatımı. Hem de polisiye” Aldım. “SOÄžUKKANLILIKLA”
Daha ilk sayfalarda sardı beni. Konu basit bir cinayet (!)
Hapisten çıkan iki arkadaÅŸ, orada duydukları bir anlatım üzerine yola çıkarlar. Kansas’ın sakin bir kasabasında, ailesiyle yaÅŸayan çiftlik sahibinin, kasasını açacaklar tüm parayı alıp mutlu zengin yaÅŸayacaklar. Her zamanki gibi “evdeki hesap çarşıya uymadı” Evde kasa yoktu. İpin ucu kaçtı. Tüm aileyi iÅŸkenceyle yok ettiler. Konu bu kadar basit. 418 sayfalık ne var? İşte, muhteÅŸem ve akıcı bir anlatım, sayfaların hiç durmadan okunmasını saÄŸlıyor. Yazar, her bir kiÅŸiyi o kadar detaylı ve canlı anlatıyor ki merak okuyucuyu rahat bırakmıyor. Birkaç sayfadan sonra filmini gördüğümü hatırladım. Truman Capote’yi geçenlerde dünyayı terkeden çok baÅŸarılı oyuncu Philip Seymour Hoffman oynuyordu. Sesini onun gibi inceltmiÅŸ konuÅŸmasını benzetmiÅŸti. Hatta Oscar kazanmıştı. Filmi tekrar izlemek istiyorum. Bu kitabı anlatmak zor ve uzun. Okunmasını öneririm.
2013’de Alice Monreo’dan “BAZI KADINLAR”ı okumuÅŸ çok beÄŸenmiÅŸtim. Kadınlar güçlü baÅŸkahramanlar. Duygusal ve kırılganlar. Erkekleri idare ediyor, yönlendiriyorlar. Kolay olmuyor ama deniyorlar. Bazen kıskanıyorlar bazen terkediyorlar. PiÅŸman oluyorlar. Yeni bir yaÅŸamı seçiyorlar. Her bir öykü bir roman kadar uzun neredeyse. Zevkle okunuyor. Ona Kanada’nın Çehov’u boÅŸuna dememiÅŸler.
Kitaplarım geldi. Bir koşu gittim aldım.
J.G.Ballard’ın “ÖTEKİ DÜNYA”sı, İngiltere’de Londra dışında bir taÅŸra kasabasında kurulmuÅŸ bir AVM’nin sakin, huzurlu bir kasabada rahatı ve barışı nasıl bozduÄŸunu anlatıyor. Tüketim çılgınlığı bir süre sonra ÅŸiddete dönüşüyor. İnsanlar, her gün durmaksızın yürüyen merdivenlerin, 24 saat çalışan ve reklamlar yayınlayan TV’lerin arasında, ellerinde poÅŸetlerle tüm zamanlarını geçiriyorlar. Burası her gün uÄŸramaları, ziyaret etmeleri gereken kutsal bir mabet gibi. Tüketim kültürünün sahte pırıltıları bilinçlerini köreltiyor. Zamanla duyularını ve duygularını yitiriyorlar. Sonunda kendilerini kaybetmeleri, saldırganlaÅŸmaları, düşman yaratmaları kaçınılmaz oluyor. İlk önce yabancılar göze batıyor. Kovalamacalar, linçler baÅŸlıyor. Åžiddet tüm kasabayı sarıyor. Kasaba savaÅŸ alanına dönüyor. İnsanlar kıyasıya dövüşüyorlar. Ölümler artıyor. AVM’ye sıçrıyor. Yanıyor, yerle bir oluyor.
Daha sonra ne oluyor dersiniz? İnsanlar akıllanıyor mu? Duyularını ve duygularını tekrar kazanıyorlar mı? Ben bir AVM’ye girerken üç kez düşünüyorum. GirdiÄŸimle çıkmam bir oluyor. Yazar J.G.Ballard 2009 yılında bu AVM’lerle dolu dünyayı terk ediyor.
Bitirmeden iki beğendiğim filmi de kısaca anlatayım. JİN ve ZERRE.
JİN, PKKdan kurtulmaya çalışan 14 yaşında bir genç kız. DaÄŸları avucunun içi gibi biliyor. Hayvanlar en iyi dostları. Yaralı olanları tedavi ediyor, yediriyor, içiriyor onları. Sevgi, dostluÄŸu onlarda buluyor. İnsanlarda deÄŸil. Ona bu yaÅŸam savaşında en büyük kötülüğü erkekler yapıyor. Genç kız, yalnızca eve dönmek istiyor. Annesini özlemiÅŸ. Karşı cinsten kaçmazken, döne dolaÅŸa yine daÄŸlara dönüyor. JİN’in anlamı Kadın ve Hayat.
ZERRE’de ise genç bir kadın olan Zeynep kentte yaÅŸam savaşı veriyor. Felçli bir kızı ve annesiyle, berbat bir evde oturuyor. Ev sahibi kirasını alamazsa onları tehdit ediyor. Merdiven altı bir dikiÅŸ atölyesinde resmen kollarından tutularak sokaÄŸa atılıyor. Bütün günü iÅŸ aramakla geçiriyor. Bir lokantada çalışan bir arkadaşının sefertasına koyduÄŸu yemek artıklarını evde yiyorlar. Karşısına çıkan erkekler yardım yerine onu satılık bir mal gibi görüp engelliyorlar. Zeynep’in organını (böbrek) satmaya zorlayan erkeÄŸe boyun eÄŸmekten baÅŸka ÅŸansı kalmıyor.
KADINLAR BU YAŞAMI HAKETMİYORLAR!!!!!!
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
