İki Kelime, Bir Kelime / Banu Bingör
Banu Bingör

Banu Bingör

İki Kelime, Bir Kelime



Bizim eve bir ekinoks ritüeli lazımdı.

İlk bahar ekinoksu hem baharı hem yazı müjdeler ve asıl önemlisi günlerin uzamaya yüz döndüğünü fısıldar, kuzey yarıküredeki canlılara. Bu haliyle elbet, güz ekinoksundan daha kıymetli benim için. Her ne kadar Ekim’i sevsem de, kışı sevmiyorum; ne edeyim?!

Ne diyordum? Ritüel… Evi ÅŸenelten, aileyi süsleyen ÅŸeyler ritüeller... Geleneksel olanın ötesinde, o aileye mahsus ya da en azından benzer ailelerin paylaÅŸtığı hoÅŸluklar olmalı… Eni konu, sosyolojik anlamda “cemaat ruhu” bu aradığım; ama elde deÄŸil… İnsan, yaÅŸamında bu küçük simgeleri arıyor, ister istemez.

Baharın gelişiyle yeşeren toprak, evlerimize dolmak ister. Madem ki kutucuklar yaptık kendimize, girdik onların içine, hiç olmazsa toprak ananın bu arzusunu geri çevirmemek gerek, dedim. Çıkıp şöyle bir dolansam, belki yenilebilir otlar bulabilirdim sokakta. Keza kaldırım kenarları ballıbabalarla coşmuş halde, burada bile! Ama işimi sağlama alıp, yakınımızdaki dev markete gittim.

Yeşilliklerin olduğu reyon pek bir neşeli göründü gözüme. Kıvırcıklar, rokalar, reyhanlar, naneler. Birkaç demedi toparladım, koydum sepete. O an, birkaç gün önce aldığım menekşeme bir arkadaş edinmek fikri geldi aklıma. Dışarı çıkıp, saksılara göz attım.

“Vah gariplerim, iki gün önce hepiniz iyi kötü gülümsüyordunuz. Pek solmuÅŸsunuz!” dedim. İçlerinden birini daha evlat edinip, hayata döndürmeyi düşündüm. Ancak henüz eldekine hakkıyla bakıp bakamayacağımı bilemediÄŸimden, evde solduracağıma ecelleriyle gitmelerini daha uygun buldum.

O ara, bir dizi uzunca fide iliÅŸti gözüme. “3 yaşında meyve fideleri” yazmışlar önlerine. Kimi kiraz, kimi nar, kimi limon… İçlerinde bir tanesi çiçeÄŸe durmuÅŸ. Görür görmez tanıdım; ÅŸeftaliydi o. İlkin, Selçuk yolunda trenin penceresinden seyrettiÄŸim, o sonsuz görünen ÅŸeftali bahçelerinin büyülü pembesiyle aşık olmuÅŸtum bu aÄŸaca. Bahçeli bir evde yaÅŸamayı hiç arzulamamıştım, o fideyi gördüğüm ana kadar. Garip…

Büktüm boynumu, döndüm marketin içine. Cazip baÅŸka ot var mı diye bakındım; bulamadım. Bu sefer, arka tarafa doÄŸru ilerleyip, sevgili menekÅŸeme toprak aldım. MenekÅŸemi alırken niyetim buydu. Saksısını deÄŸiÅŸmeyi ekinoksa bırakacaktım. Bahar ekinoksuna… Nevruza…

Nevruz dediÄŸimiz, Farsçada kök salmış iki kelimenin birlikteliÄŸi… “Yeni” ve “gün/gün ışığı”… Yenigün… Yenigün ışığı… Hem ışık, hem yeni… Bir garip umut iÅŸte, bu korktuÄŸumuz kelime…

Hıdrellez kadını ben, bu sene ümidimi bahar ekinoksuna, nevruza baÄŸladım. Eve geldim. YeÅŸilliklerimi bir tas suya koydum. MenekÅŸemi, Menemen’den gelen seramik çanaÄŸa yerleÅŸtirdim. Usul usul döktüm yeni toprağını. Ve kulak dolgunluÄŸu ile can suyunu verdim. Bu nevruzda evimi ÅŸenelten küçük mor menekÅŸem, parlak günlerin, temiz bir geleceÄŸin öncüsü olasın.

Söz, seneye 21 Mart’ta yanına bir arkadaÅŸ getireceÄŸim. Gitme, olur mu?


Banu Bingör

bal@karafakiden.com
www.karafakiden.com



21 Mart 2013 PerÅŸembe / 2274 okunma



"Banu Bingör" bütün yazıları için tıklayın...