ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
Arkaik Dönemde Foça -

   .::


  Yayın Tarihi: 3.3.2005    


Arkaik Dönemde Foça


     Phokaialılar Arkaik dönemde, M.Ö. 7.yy'dan başlayan hızlı bir yükselme dönemine girdiler. Kent İon yerleşmelerinin en kuzeyinde, Aiol bölgesinde yer almaktaydı. Antik kentin ayrıntılı tanımını antik yazar Livy'nin yapıtında buluyoruz. Günümüzdeki yarımadanın aslında küçük bir ada (Bakkion) olduğunu; ada ile anakara arasında darboğazın her iki tarafında birer limanın olduğunu öğreniyoruz. Buna göre kuzeydeki küçük liman "Lamptır", güneydeki büyük liman ise "Naustathmus" adını taşımakta, büyük liman savaş gemileri tersanesi olarak kullanılmaktadır. Bu dönemde Phokaia'nın kentsel yerleşimine ilişkin bilgileri Ömer Özyiğit'in ve Prof. Ekrem Akurgal'ın arkeolojik kazı çalışmalarından alıyoruz.

     Athena tapınağı: Yarımadanın ucundaki kayalık düzlüğün üzerinde, bugün lisenin yer aldığı alanda, Athena Tapınağı yer almaktadır. 1951-1955 yıllarında yapılan kazılarda okulun çevresinde çok sayıda Arkaik mimari parçalar bulundu. Böylece bu kaide, sütun ve başlık parçaları ve diğer üstyapı kalıntılarının antik yazarlar Xenophone ve Pausanias tarafından sözü edilmiş olan Athena tapınağına ait oldukları saptanmış oldu. Sözü geçen alanın yarımadanın en güzel ve en önemli bölgesinde bulunması Batı Anadolu'daki birçok Hellen yerleşmesinde olduğu gibi Phokaia'da da Athena'ya baş tanrı olarak tapıldığını göstermektedir. Beyaz tüf taşından (Foça taşı) yapılmış olan tapınak, M.Ö. 6. yy.ın ilk yarısında ve hemen hemen Efes'teki Artemis Tapınağı ile aynı dönemlerde inşa edilmiştir. Bu ilk büyük yapı Persli Harpagos tarafından yüzyıllın ortalarında kısmen tahrip edilmiş, aynı yüzyılın sonlarına doğru da onarılmıştır. Xenophone'un Hellenica adlı eserinden anlaşıldığına göre Athena Tapınağı M.Ö. 5. Yüzyılın sonunda yıldırım düşmesi sonucu tahrip olmuştur. Athena tapınağının mimari parçaları İzmir Müzesinde korunmaktadır. Ancak palmet yaprakları ile süslenmiş ve belki de tapınağa ait olan büyük bir başlık, ayrıca birçok sütun ve kaide parçalarını bugün lise bahçesinde görmek mümkündür. Yine yarımadada tek renk çanak-çömlek, protogeometrik ve geometrik seramiklerle, M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen siyah figürlü Attika seramikleri bulunmuş ve halen İzmir Müzesi’nde sergilenmektedirler.

     Kibele açık hava tapınağı: (Phokaia limanı kutsal alanı) Antik Phokaia'nın en önemli tapım yeri olan Athena Tapınağı'nın üzerinde bulunduğu tepenin kuzey eteğinde, Küçük Deniz'de bulunan antik limanın girişindeki kayaların işlenmesiyle oluşturulan bu açık hava tapınağı, 1993 yılı kazıları sırasında ortaya çıkarılmıştır. Bu kayalıklardaki kutsal alanda büyük olasılıkla Anatanrıça Kybele'ye tapılıyordu. Kutsal alanın, Phokaia'nın ünlü surlarının inşasından hemen sonra, M.Ö. 580 yıllarında yapıldığı tahmin ediliyor. Kayalara oyulmuş nişlerin içinde, Anatanrıça'nın mermer heykel ve kabartmaları bulunmaktaydı. Kentin doğusunda yeldeğirmenlerinin bulunduğu tepenin üzerinde bu tip nişlerin sayısı da oldukça fazladır.

     Kutsal alana yalnız denizden ulaşılıyor ve dört basamaklı bir merdivenle çıkılıyordu. Kayalardaki diğer küçük nişlere gece aydınlatması için fenerler konulmaktaydı. Bu nişlerin bir bölümü zaman içinde deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle su altında kalmıştır.

     Batı Anadolu'da bulunan Athena tapınaklarının yakınlarındaki kayalıklarda bu tür nişlere çok rastlanır; bu nedenle Anatanrıça Kybele'nin Athena ile birlikte birçok yerde tapım gördüğü anlaşılmaktadır. Phokaia'da da Anatanrıça Kybele'ye kentin baş Tanrıçası olan Athena ile birlikte büyük bir saygı gösteriliyordu. Nitekim Athena tapınağına ait çok sayıda buluntu, Liman Kutsal Alanı'nın önünde, denizden çıkarılmıştır.

     Taş kule: Foça'ya 7 km kala yolun sağ kenarında geniş bir düzlük alanda bu anıta "Pelekiti", yani yontulmuş kaya denir. Halk arasındaki adı ise "Taş Ev" veya Taş Kule"dir. Tabanı 7x9 m ve yüksekliği 4,5 m olan bir dikdörtgen prizma şeklinde yontulmuş bu büyük kaya kütlesi, bir mezar anıtı olup, iki katlıdır. Daha küçük olan üstteki kat, alt katın doğu bölümü üzerinde yer alır. İki kat arasında dört basamaklı bir geçiş vardır. Üst katın çatısı belki de basamaklı bir piramit biçimindeydi. Mezar anıtına giriş kuzeydendir Bu kapıdan küçük bir ön odaya ulaşılır. Ön odadan da batıda bulunan asıl mezar odasına geçilir. Son derece sade olan bu iki oda düz tavanlıdır.

     Bu mezar anıtı, Lykia, Lydia ve Phrygia'daki mezar anıtları gibi blok kayadan oyulmuştur. İonların Foça bölgesine yerleşmelerinden önce Anadolu'da birçok kaya anıtları bırakan Phrygialılara atfedilebilir.

     Öte yandan, kayaya oyulmuş iki katlı mezar örnekleri Lykia'da boldur. Doğusundaki dört panelli sahte kapı örneğine çevredeki eserlerde rastlanır. Bu mezar anıtında kuvvetli Pers etkileri de görülmektedir. Son yıllarda Amerikalı tarihçi Crawford Greenwallt J , bu taş mezar ile büyük Pers hükümdarı Kral Kynos için (M.Ö. 530) İran'da Pasargade'de dikilmiş mezar arasında önemli benzerlikler bulmuştur. Taş kulenin Pers ordularının fetih yolu üzerinde bulunmasını da dikkate alarak bu taş mezarın, M.Ö. 6.yy'da ölen bir Pers büyüğü için yapılmış olabileceği söylenebilir. Ayrıca, bu anıtta İran özelliklerinin yanısıra Anadolu etkilerini de bulan bazı bilim adamları, bölgenin Lamsa'daki İran tiranlarının egemenliğinde olduğunu da gözönünde bulundurarak, yapıyı M.Ö. 5. ya da 4. yy' a tarihlemektedirler.

     Diğer İonlar gibi denizcilikte ileri olan Phokaialıların Akdeniz'de ticaret için kullandıkları, dönemin diğer gemilerinden çok hızlı gidebilen 50 kürekli ve 500 kişiye kadar yolcu taşıyabilme hacmi olan gemileri vardı. Herodot'a göre uzun deniz yolculuğuna çıkan ilk Hellenler Phokaialılardır.

     Phokaialılar bu özellikleri sayesinde, M.Ö. 7.yy'dan itibaren Mısır'dan Atlantik kıyılarına kadar tüm Akdeniz'de İon ticaretini yaydılar. Phokaialıların deniz ticaret bölgesi Kartacalılar ve Etrüskler tarafından tehdit edildiğinden, kendi güvenlikleri için Kuzey Akdeniz kıyıları boyunca koloni kentleri kurdular. Phokaialılar önceleri Miletlilerle birlikte Çanakkale boğazında Lampsakos (Lapseki), güney Karadeniz kıyısında Amisos (Samsun), kuzey Karadeniz kıyısında Crimea (Kırım) yerleşimlerini kurdular. Phokaia'nın Batı Akdeniz'deki kolonileri Orta İtalya'nın Batı kıyılarındaki Elea, Korsika adasındaki Alalia, İspanya'daki Ampurias ve en önemlisi Güney Fransa'daki Massalia'dır (bugünkü Marsilya). Massalia daha sonra yine aynı kıyılardaki Nicaea (Nice) ve Antipolis (Antibes) kentlerini kurmuştur. M.Ö. 600 yıllarında Massalia'nın Phokaialılar tarafından kuruluşuna ait "Gyptis ve Protis" söylencesi şöyledir:

     "Phokaialı gemiciler bugünkü Güney Fransa kıyılarına varırlar ve burada bir yerleşim kurmak isterler. Bölge Nannus adında yerel bir kralın yönetimindedir. Phokaialılar kıyıda ticaret yapmak ve yerleşmek üzere izin istemek için Nannus'a gittiklerinde Kral kızını evlendirmek üzeredir. Törene Phokaia'lıları da davet eder. Yörenin adetlerine göre kralın kızı, eşini davetliler arasından seçer ve ona bir kupa içinde şarap ve su sunarak seçimini belli eder. Kralın kızı davetliler arasından bir Phokaialıya kupayı verir. Kral Nannus bunu tanrısal bir işaret olarak alır ve Phokaialı damadına bugünkü Marsilya şehrinin bulunduğu toprakları bağışlar. Protis, uğurlu misafir anlamına gelen Enksenos, Gyptis ise kadınların en misafirperveri anlamına gelen Aristoksene adını alır."

     Arkaik dönem boyunca Phokaia kenti özellikle Batı Akdeniz'e yönelik ticaretin önemli bir limanı olmuştu. Pseudo-Aristot'dan edindiğimiz bilgilere göre Phokaialılar "Emporia" denilen bir ticaret türüyle zenginleşmişlerdi. Emporia'da, satılan ürünlerin değerleri, ulaştırılan bölgelerin uzaklığına ve oradaki talebin yoğunluğuna göre artıyordu. Antik yazar Justinius: "Phokaialılar yerleşim alanlarının darlığından ve yetersizliğinden ötürü karadan çok denize yönelmişlerdi. Geçimlerini balıkçılık, ticaret ve sıklıkla, o zamanlar utanılacak bir şey olmayan korsanlıkla sağlıyorlardı." diye yazar. Lukian, Atheneus gibi diğer antik yazarlardan öğrendiğimize göre ise Phokaialılar, duvar işçiliği, değirmentaşı ve benzeri tarımda kullanılan taş aletlerin yapımında usta olmalarının yanısıra; gümüşten içki kapları, yelpaze yapımı ve mor renkli boyasıyla da ün yapmışlardı.

     Phokaia en çok koloni kuran Hellen kent devletlerinden biridir. Güney Fransa'da Massalia'dan sonra İspanya kıyılarına geçerek orada Amporion'u kurmuşlardır. Daha sonra o çağda "Herakles Sütunları" olarak adlandırılan Cebelitarık Boğazından geçerek Atlantik Okyanusu’na çıkmışlar, İber yarımadasının okyanus kıyılarında gümüş madenleri ile ünlü kenti Tartessos'la ticari ilişkiler kurmuşlardır. Phokaialılar Tartessos Kralı Argonthonius tarafından topraklarında yaşamaya davet edilmişler. M.ö. 6.yy'da Anadolu'ya Pers tehdidi başladığında söz konusu kral, dostu Phokaia'lılara şehir surları inşa etmeleri için yüklü miktarda para göndermiş. Ne var ki; Herodot'un da bahsettiği, iyi işlenmiş büyük taşlardan oluşan bu uzun duvar Phokaia'yı Pers saldırılarına karşı yeterince koruyamamıştır

Phokaia sur duvarları: (Herodot duvarı)

     M.Ö. 5. Yüzyılda yaşayan tarihin babası Herodot'tan öğrendiğimize göre Phokaia büyük kesme taşlardan oluşturulan surlarla çevriliydi. Yerel tufa taşından dikdörtgen biçimdeki taşlarla örülen bu surların Batı Anadolu'da örneklerine çok sayıda rastlanır.

     Maltepe tümülüsünün batı bölümünde, Eski Foça-İzmir asfaltının hemen yanında yapılan kazılarda Phokaia'nın en eski kent duvarı kapısıyla birlikte ortaya çıkarılmıştır. Görkemli bir görünüme sahip duvarın en ilginç yanı dış tarafında, güneydoğusunda, büyük bir payanda ile desteklenmesidir. Sur duvarının kazılmamış olan tüm bölümüyle birlikte yüksekliğinin 15 metre civarında olduğu tahmin edilmektedir. Sur duvarlarının güney tarafında 4 metre genişliğinde bir kent kapısı bulunmuştur. Bu kapının iki tarafında duvarın içinde beşer ahşap direk bulunmaktaydı; ancak bunlar bir yangın sonucu kömürleşmiş olarak tabanın üzerinde ele geçmiştir. Kapının toprak tabanı üzerinde insan ayak izlerine de rastlanmıştır. Toprak tabanın yüzeyi düz değildir.Kapının önünde M:Ö. 6. Yüzyıl ortalarına tarihlenebilecek Lesbos tipi bir amfora bulunmuştur. Ayrıca, 22 kilo ağırlığında 29 cm çapında tüf taşından yapılmış bir mancınık güllesi ile Sardis'te ele geçen Pers ok uçları tipinde ok uçları da bulunanlar arasındadır. Bulgulara göre söz konusu mahalde bir savaş geçtiği anlaşılmakta, bunun da Perslerin M.Ö. 546'da Phokaia'yı aldıkları kuşatma olduğu sanılmaktadır.

     M.Ö. 546 yılında Sardis'i ele geçiren Persler Batı Anadolu'daki birçok kenti de aldılar. M.Ö. 544'te Phokaia'yı kuşatan Pers komutanı Harpagus, şehir duvarlarını yıkıp Pers kralına teslim olmaları için Phokaia'lılara kısa bir mühlet tanır. Phokaia'lılar bu süre zarfında taşınabilir tüm mallarını da gemilerine yükleyip Chios'a (Sakız adası) doğru denize açıldılar. Süre dolduğunda kente giren Persler boş bir yerleşim buldular. Chios'da yeterince konukseverlik bulamayan Phokaia'lılar batıya doğru yola çıkarlar. Göçe başlamadan kentlerine geri dönüp, orada kalan zayıf Pers birliğini yok ederler. Kentten ayrılırken denize bir demir parçası atıp, o günün birinde tekrar deniz yüzeyinde belirmeden geri dönmeyeceklerine ant içtikleri söylenir. Batı'ya açılanlar Korsika adasındaki kolonileri Alalia'ya gelirler. Bir süre burada yaşadıktan sonra, çıkan deniz savaşında Etrüsk-Kartaca birliğine yenilmeleri üzerine Alalia'yı terk ederek Rhegium'a giderler. Oradan da Oinotria'ya geçerek M.Ö. 540'da Elea (Velia) kentini kurdular. Bu kent M.Ö. 5.yy'da Felsefe okuluyla, hareketli bulmacalarıyla tanınan Zeno'yu ve Filozof Parmenides'i yetiştirerek tüm Akdeniz'de ünlenmişti.

     Phokaialıların bir bölümü de anakentlerine geri dönerler. Kentin nüfusu azalmış ticaretin durgunlaşması yüzünden halk fakirleşmişti. M.Ö. 496'da Perslere karşı başlatılan isyan sırasında Phokaia'lıların İon Birliğine sadece 3 gemi verebilmiş olmaları ekonomik güçlerinin zayıflığına işarettir. Yine de denizcilikteki ünleri nedeniyle İon Birliği donanmasının komutası Phokaia'lı Dionysios'a verilmişti. Buna rağmen İon birlikleri Lade Deniz Savaşında yenilerek geri çekildiler.

     M.Ö. 5. yy'da Phokaia'nın ekonomik faaliyetleri altın ve gümüşün doğal alaşımı olan elektrum madeninden basılan paralarla faal tutulmuştur. Phokaia basımı olduğu düşünülen paraların üzerlerindeki şekillerden bazıları Zeus, Hermes, Dionysos, Athena, Artemis gibi Tanrı ve Tanrıça başları, aslan, boğa, koç gibi hayvan figürleridir. Üzerinde fok balığı figürü olan para Phokaia kentini simgeler. Başka bir elektrum para üzerinde rastlanan eşek kulakları olan sakallı Midas başı figürü Phrygia krallığı ile Phokaia arasında yoğun bir ticari ilişkinin varlığını gösterir. Phokaia paralarının geçerli olduğu dönem M.Ö. 600 ile M.Ö. 329'dur. Atina yönetimi M.Ö. 460 yılında Phokaia'dan para basma hakkını almış, şehir bu hakkı M.Ö. 430-400 yıllarında yeniden elde ettiyse de bu dönemden sonra Phokaia ekonomik önemini hızla yitirmiştir.

     Anadolu'da Klasik dönemde devam eden siyasal karışıklıklar Phokaia kentini de etkiler. Buna rağmen kentin sosyal ve ekonomik varlığının etkin bir biçimde devam ettiğini düşündüren arkeolojik kanıtlar bulunmuştur.

     Antik tiyatro: 1991 yılı kazı çalışmaları sonucunda Değirmentepe'nin kuzeybatı yamacında yani İzmir-Foça-Yeni Foça kavşağında Phokaia'nın antik dönem tiyatrosu bulunmuştur. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yörede "Foça taşı" olarak anılan tufadan yapılmıştır. Oturma sıralarının ön bölümleri profilli olarak biçimlendirilmiştir. Üçüncü taş sıranın profillerinin bir ucu dört pençeli aslan ayağı şeklindedir. Üzerinde eski Yunanca "PHYLE EUTHA(….)" yazıtı bulunan dördüncü taş sırasında görülen altı pençeli aslan ayağı profili, bu iki basamak sırası arasında bir merdiven yeri olduğunu gösterir. Hellenistik döneme ait olan bu yazıt tiyatronun Roma dönemi öncesinde yapılmış olduğunu kanıtlar. Yazıtlı son taş sırasının önünde kaplama taşlarının bir bölümü korunmuş olan Caveada yapılan kazılarda Klasik dönemden 19. Yüzyıla kadar çanak çömlek parçaları karışık olarak ele geçirilmiştir. Ayrıca yazıtlı basamakların aşağısında görülen Geç Roma dönemine ait çanak-çömlek çöplüğü, tiyatronun bu dönemde kullanılmadığını ortaya koymaktadır.

     Kuzeydeki taşıyıcı duvarda (analemna) tufa taşından dikdörtgen biçimli bloklardan düzgün olmayan bir şekilde örülmüştür. Taşların içinde devşirme olanları da vardır. Anadolu'da analemna duvarı bu kadar küçük taşlardan oluşturulmuş başka bir duvar örneği yoktur. Duvarın arkasında taş döşemeye doğru inen taş bir merdiven bulunmuştur. Orijinal dolgusunda en geç M.Ö. 5. Yüzyılın son çeyreğine ait seramik parçalarına rastlanmıştır

     Analemna duvarının dışında Erken Roma dönemine ait kandil ve keramik çöplüğü çıkmıştır. Bu da tiyatronun bu dönemde tamamen işlevini yitirdiğinin kanıtıdır. Ayrıca burada bulunan 20 kadar çanak çömlek ve bir amfora binanın daha sonra bir nekropolis olarak kullanıldığını gösterir.

     M.Ö. 453 yılı kayıtlarına göre, Attika-Delos Deniz Birliği üyesi olan Phokaialılar 3 talant vergi ödemekteydiler. M.Ö. 412'de Atina hegemonyasının zayıflaması ile vergilerini ödemeyi reddedip Deniz Birliğinden ayrıldılar. M.Ö. 407'de Atinalı komutan Thrasyboulos kenti işgal eder. Antik yazar Xenophon'dan öğrendiğimiz üzere aynı yıl Phokaia Athena tapınağı yıldırım düşmesi sonucu yanar. M.Ö. 386'da Phokaia yeniden Pers hegemonyası altına girer. M.Ö. 334'te Büyük İskender'in tüm Anadolu'yu Perslerden kurtarmasıyla Phokaia özyönetimine kavuşur.

     Kent, M.Ö. 301'de Makedonyalı Lysimakhos'un ve M.Ö 281'de Krupedion savaşı sonunda Selevkosların hegemonyası altına girer. M.Ö. 241'de Selevkosların Suriye savaşında yenilmesi ile bütün Ege kıyı kentlerinde olduğu gibi Phokaia'da da Ptolemaios III'ün hegemonyası başlar. Phokaia M.Ö. 230'da Bergama Krallığının denetimine girer. M.Ö. 188'de Bergama Kralı Eumenes egemenliğinde eski topraklarına kavuşur ve özyönetimini sürdürür. M.Ö. 133'de Attalos II’nin ölümüyle Bergama Krallığı, dolayısıyla da Phokaia vasiyet yoluyla Romalılara kalır. Bu dönemden sonra Batı Anadolu'da Roma hakimiyeti yerleşir.

     Pergamon'lu Aristonikos'un Romalılara karşı isyanına destek veren Phokaialılar isyan bastırıldığında Roma Senatosu tarafından cezalandırılır ve şehrin yok edilmesine karar verilir. Romalılarla iyi ilişkiler içinde bulunan Massalia, anakentinin yardımına koşar ve bağışlanmasını ister. Bunun üzerine Pompeius Phokaialılara "civitas libera", serbest şehir hakkını verir ve Phokaia Roma döneminde özerk yönetimine devam eder.

     Hellenistik Dönem nekropolü: Bugünkü yerleşimin kuzeyinde Çifte Kayalar tepesinin batısında, asfalt yolun yanında bulunan tepe üzerinde yapılan kazılarda ortaya çıkan veriler doğrultusunda bu alanın Antik çağda keramik üretim bölgesi olarak kullanıldığı, Hellenistik döneme gelindiğinde Nekropolis yani mezarlık bölgesi olduğu, sonrasında ise erken ve orta Roma döneminin günlük kap üreten atölyelerinin keramik çöplüğüne dönüştüğü görülmüştür.

     Bu mezar alanında Foça taşından (tufa) yapılmış beş lahit ile pişmiş toprak çatı kiremitlerinin beşik çatı biçiminde dizilmesiyle oluşturulmuş bir adet mezar bulunmuştur. Mezarlar büyük tufa bloklarının oyulmasıyla yapılmıştır. Lahitlerin boyları yaklaşık 210-220 cm, genişlikleri ise 80-90cm'dir. Mezarların üzerinde ele geçen kırık unguentariumlar (pişmiş toprak vazolar) cenaze töreni sırasında mezarların üzerine bırakılmış olmalıdır

     Ortaya çıkarılan 7 adet mezarın dördünde birer bronz sikke bulunmuştur. Bütün sikkeler ölünün ağzında veya ağzına yakın olarak ele geçirilmiştir. Bunlar Erken Hellenistik ve Erken Roma dönemlerine aittir. Tüm sikkelerin Phokaia sikkesi olduğu dikkat çekicidir. Bu mezarların ikisinde ele geçen Phokaia sikkelerinin ön yüzlerinde Nymphe yani su perisi olduğu tahmin edilen bir kadın başı, arka yüzlerinde ise griffon protomu yani kanatlı aslan bulunur. Bunlar M.Ö. 350-300 yıllarına tarihlenir. Bir başka mezardan çıkan sikkenin ön yüzünde Petasoslu Hermes başı, arka yüzünde ise griffon protomu vardır ve M.Ö. 300-100 arasına tarihlenir. Ayrıca bir mezarda ele geçen cam kabın yanındaki bronz sikke üzerinde Tiberius'un bir portresi yer almaktadır. Dolayısıyla bu mezarın M.S. 30-40 yıllarında tekrar kullanıldığı düşünülebilir.

     M.Ö. 3. yüzyılın başlarına tarihlenen mezarlar Phokaia'daki mezar türleri ve ölü gömme teknikleri hakkında bilgi verirler. Taş lahitler ve kiremit mezarların yanısıra, toprağa doğrudan yada yakarak gömmek de uygulanmıştır.


Kaynak : Foça Yerel Tarih Araştırma Merkezi çalışmalarından alınmıştır.








Okunma: 7298
Okunma: 7298











Uluay   
ZEYNEP'ce   




6845

   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)