www.focafoca.com


Düzce - Akçakoca - Fakıllı Mağarası - Yığılca Gezisi 2

İstanbul’dan normalde 3 saatte alınan yolu bol molalı bir yolculukla katederek gece 24.00 gibi Düzce’ye ulaştık… Düzce adındaki çağrışımla doğru orantılı düz bir alana kurulu… Bataklığı kurutup üzerine Konsopa’yı yerleşkilendiren Bizanslılar sonrası hikmeti sual edilmeyip yerleşime devam edildiğinden o yumuşak zeminli şehir depremlerden nasibini fazlasıyla almış…. Düzce, İstanbul’a 215 km. Ankara’ya 235 km. ve Bursa’ya 230 km. uzaklıkta. TEM yolu üzerinde buluşma noktası olma özelliğini 1877 yılında özellikle Doğu Karadeniz bölgesinden gelip yerleşenler ile pekiştirmiş… Çerkez, Abhaz, Laz, Muhacir, Arnavut, Tatar, Boşnak, Gürcü, Kürt ve Kıptilerin yerleştiği Düzce’de, (bir zamanlar dört dilin konuşulduğu dört dinin yaşandığı Mardin’de olduğu gibi) uzun süreli bir arada yaşamanın getirisi ve zaten Türkiye insanının başkaca nedenlerle kışkırtılmadığı sürece bir arada barışık yaşayabilme becerisini gösteren illerimizden… 1999‘da deprem sonrası Bolu’nun ilçesiyken ve nüfusu Bolu’dan fazlayken il yapılmış…. 67 Zonguldak’tan sonra plakasını ezbere söyleyemediğimiz illerden…. Zorlanmayın; plakası 81…. Düzce’nin doğal güzelliklerini, az tarihi, bol kültürel yaşamını yine Düzce’nin turizm gelirine yansıtmak için Valisi, Belediye Başkanı, Turizm ve Kültür Müdürü gerçekten çok ilgililer, çalışmaktalar… Bir fotoğraf grubu olarak gittiğimiz bu gezide gerek araç, gerek rehberlik ve kimi zamanda yakın ilgileriyle Düzce’deki turizme yönelik çalışmalarını gözlemlemenin ötesinde birebir yaşadık…. Kültür kent-marka kent söylemlerinin dillere pelesenk olduğu bir zamanda böylesi üretken ve samimi çalışmaları yakinen görmek hoşnut edici…

Küçük bir şehri merkez… Daha küçük bir otogar…. Deprem konutları bölgesinin Düzce’nin yarı nüfusunu oluşturduğu şehrin merkezi gelişik bir kasaba görünümünde olsa da İstanbul kalabalığı sonrasında güven verici ve kesinlikle kaybolma riskiniz yok…

Belediye meydanında Osmanlı döneminden kalma Cedidiye camii ….



Gecesi sakin ve sisli Düzce’nin en hareketli caddesine verdikleri isim İstanbul Caddesi… Deprem sonrası yenilenen Merkez caminin, alış-veriş mağazalarının ve küçüklü-ortalı lokantaların sıralandığı İstanbul Caddesi pek bir işlek !....



Yaşadığı coğrafya mizacına yansıyor insanın… Doğu Karadeniz’in birbirinden uzak yayla evlerinde yaşayanların cansıkısından nasıl ki muzip mucitlikler yapması kaçınılmazsa, Akdeniz ikliminin habire rehavet çöküntülü sıcakkanlı insanlar olması doğal sonuçsa, buralıların da her telden bir demden olması o kadar normal… İstanbul aksanlı Laz uşaklarına, Laz mahallesinde Mersin tantunisi yapan Adanalı kardeşime kadar mozaiği geniş bir kent Düzce….



Üniversite gençliğinin sosyal-kültürel-ekonomik katkısı son 10 yıldır oldukça fazlaymış… Bir şoför arkadaşla söyleşimizden;
“10 yıl önce kız arkadaşımla elele asla dolaşamazdım” diyor…

Ya şimdi ?

Elele dolaşmasına gerek kalmamış, evlenmiş… !....

Artık uyku vakti… Çoğunluk 2-3 katlı evlere bakan otelin penceresinden sisli bir geceye rağmen ağaçları, kiremit çatıları görmek ne hoş…. Araç gürültüsüz bir kent… Evimden 520 km. uzakta… Ve huzurla… Dilerim, sanırım, umarım………….

Sabah kahvaltı ve sis… Çukur bir düzlükte Düzce… saat 10.00'a kadar sis kalkarmış… Heleki yaylalara çıkmaya başlarsanız hemen apaydınlık bir gün oluveriyor… Tam da fotoğraf havası, ışığı…. İlk durak Fakıllı Köyü… İlk tanışmam bu amcayla…



-Merhaba amca, sabah sabah kazma, balta nereye böyle….?
- Eşime gidiyorum…. Sağını solunu düzelteyim….
- ?..... !.....
“Kazmayı baltayı, eşinin sağını solunu” anlamak için amcanın peşinden biraz gitmem yetti…..



İstanbul’dan ziyarete gelen kızıyla beraber 10 yıl önce kaybettiği eşine kasımpatılar sundu, gönlüne ferahlık serpti….

Dünyaya kazık olarak çakılacak odun değilsek herkese adaletli tek gerçekliğimizin bilinciyle daha insanca, kendimizce, mutlu… Kasımda kasımpatıları, aralıkta ……… gönlümüzü serpmeyi ötelemeden…..

Fakıllı Mağarası 1012 metre uzunluğunda olmasına karşın ziyarete açık olan bölümü sadece 350 metre… Astım ve nefes darlığı olanlara iyi geldiği söylenen mağara yüzeye yakın mağaralarımızdan.. Son noktasındaki derinlik ise -33 metre…



Bir de “ben oradaydım” diyebilmek adına self foto çalışması…..



Fakıllı Köyü küçük ama sevimli… Karadeniz havası hissedilmeye başlandı… Yayık ayranın yayığını, koçanıyla kurutulan mısırları, yanaklarından sağlık fışkıran veletleri görmek







Darlığı ve kıvrımı bol, yayla köy yolları Karadeniz esintili… Fındık ağaçları, ahşap evleri, yeşiliyle başka bir coğrafya başka bir nefes buralar….

Akçakoca Ege, Marmara denizlerinden sonrasında bunca kısa zamanda gördüğüm üçüncü denize kavuşturdu beni... Uy Karadeniz onca duydum ki hırçınsın ammaaa bugün bir başka masumsun.... bir başka güzel....







Yığılca ormanları sıfır rakımdan bin küsurlara taşıdı bizi renk yelpazesi eşliğinde. Dar yollardan, toprak yollardan, ormanın içlerinden, köylerden, insanların yanlarından geçip Yedigöllere yolculuk....









Yığılca'ya girdiğimizde gözüme giren bu tabela olayı aştığımızın kanıtı gibi.....



Buranın nüfus yoğunluğu balkon başına düşen çamaşır sayısı ile orantılı gibi....



Gezi boyunca şoförlüğümüzü yapan Hüseyin kardeşin yöreye "özel" burnuyla yolculuk Yedigöllere....



Yedigöller fotoğrafları ile devam edecek...umarım....

Gündüz Akagündüz